- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Atatürk, I. Dünya Savaşı için şöyle der: Biz Küçük Asyada ticari menfaatler arayan merkezî Avrupa Devletlerinin Yakındoğu ihtiraslarıyla bu savaşa sürüklendik. İşte bu savaş, Osmanlı Devletinin de sonunu getirdi. 1918 Mondros Ateşkesinden itibaren, Osmanlı Devleti, toprak, insan ve egemenlik unsurlarını parça parça yitirdi.
1. Dünya Savaşı bittiğinde Avrupa yine uluslararası ilişkilerin merkezini oluşturuyordu. Savaşın galipleri olan İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, savaştan büyük ekonomik zarar gören Avrupa ülkeleri yaralarını sarmaya çalışıyorlardı. Almanya yenilmişti. Rusya, İhtilâlin getirdiği sosyal problemler ve bunalımlarla çalkalanıyordu.
İngiltere ve Fransa, yenik devletlere, özellikle Almanyaya bir daha savaşa cesaret edememeleri için ağır antlaşmalar imzalatmaya hazırlanıyordu. Savaşın diğer mağlubu Osmanlı Devleti üzerinde ise son yüzyıl içinde besledikleri siyasal emelleri nihayet gerçekleştirme fırsatını bulmuşlardı. Savaş sırasında imzalanan Gizli Antlaşmalar artık gün ışığına çıkmıştı.
Savaşı uluslararası ilişkilerin çözüm aracı olmaktan çıkartmayı amaçlayan Uluslar Kurumu Anayasası ise 28 Nisan 1919da kabul edilmişti. ABDnin bu Kuruma katılmaması ve yalnızcılık politikasına dönmesi, bu Kurumu daha başlangıçta zayıf düşürmüştü.
Yenik devletlerin topraklarında kurulan, Macaristan, Çekoslovakya, Yugoslavya gibi devletlerde sınır ve azınlık ihtilâfları vardı. Almanya ise ekonomik ve siyasal bakımdan çok ağır şartlarla kendisini bağlayan bir antlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştı.
Savaştan galip yada mağlup çıkan tüm devletlerde ekonomik ve siyasal krizler, işsizlik ve sosyal karışıklıklarla birleşen tüm bu çatışma unsurları dünyayı yeni bunalımlara sürükledi. İtalya ve Almanyada aşırı sağcı partiler iş başına geçti. Radikal milliyetçilik hızla tırmandı. Rusyada sosyalist rejim kurulmuştu. Demokrasi, yerini diktatörlüklere bırakmaya başladı.
Savaşın hemen ardından gelen 1929 ekonomik krizi ABD ve Avrupayı bir kez daha sarstı. Artık II. Dünya Savaşının tohumları ekilmişti.
Osmanlı Devletinin toprakları ise işgale uğradı. Mustafa Kemal, Nutukta başlangıç cümlesi olarak şöyle diyordu: 1919 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım.... İşgale ve işgale boyun eğen İstanbul Hükümetine karşı verilecek Kurtuluş Savaşı başlamıştı...
23 Nisan 1920de Ankarada açılan TBMM, hem ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk Devletinin, hem de demokratik ve lâik bir hukuk ve yönetim sisteminin habercisiydi. Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Mustafa Kemalin kahraman Türk halkının tam desteğiyle gerçekleştirdiği askerî ve siyasî başarılardır.
Avrupa ve dünya yeni bunalımlara sürüklendiği sırada Lozanı imzalamış olan Türkiye Cumhuriyeti, dış ilişkilerinde çok başarılı bir politika izledi. Yıkılmış, borçlu bir ülke yeniden imar edilirken, bir yandan da pek çok ülkeyle antlaşmalar yoluyla dostluklar kuruldu.
Atatürkün izlediği dış politika şu dönemlerde özetlenebilir:
1920-1922 Dönemi
Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca izlediği dış politikanın esaslarını 1919 Erzurum Kongresinde saptayıp 28 Ocak 1920de Osmanlı Meclis-i Mebusanında kabul edilen Misâk-ı Millîye dayandırmıştır: Ülkenin sınırları çizilmiş, İstanbul ve Boğazların güvenliğinin sağlanacağı belirtilmiştir. Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da yararlanacağı karşılıklılık ilkesiyle ele alınırken, bağımsız devletin siyasî, adlî, malî gelişimini engelleyen bağların (kapitülasyonlar) kaldırılması ana hedef olarak tespit edilmiştir.
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı 16 Mart 1920de İstanbulun işgali üzerine çalışmalarına son verince Ankarada 23 Nisan 1920de TBMM açılırken, yeni devlet tüm kurumlarını da oluşturmaya başlamıştır. Dışişleri Bakanlığı da bu dönemde kurulmuştur.
Atatürk Kurtuluş Savaşı boyunca çeşitli ülkelerle diyalog kurmuş, savaşla dış siyaseti bir arada sürdürmüştür.
1917 Sovyet İhtilâliyle I. Dünya Savaşından çıkan, yeni sisteminin temel ilkeleri itibarıyla Batıyla çatışan Sovyet Rusya, Batıyla savaşan Türkiye ile doğal bir yakınlık içine girmiştir. Atatürk, kısa dönemde Batıya karşı bir müttefik elde ederken, uzun dönemde Türkiye ve bazı İslâm ve Asya ülkelerinde kendi rejimini yaymayı plânlayan Sovyet Rusyadan yardım almak amacıyla dostça ilişkiler kurdu. 1920de göstermelik bir komünist parti kurdurdu (1922de faaliyetine son verildi). Moskovaya elçiler yolladı. Leninle mektuplaştı. Böylece Millî Mücadele boyunca Rusyadan silâh, cephane ve nakdî yardım akışı sağlandı. 1920de Bekir Sami Bey başkanlığında Moskovaya gönderilen Türk Heyetinden bazı toprak taleplerinde bulunulması ilişkileri gerdi ise de, I. İnönü Savaşının kazanılması üzerine Sovyet Rusya bu taleplerinden vazgeçti. 16 Mart 1921de imzalanan Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile Ruslar Misâk-ı Millîyi tanıdılar ve Doğu Cephesi kapanarak o bölgedeki askerlerimiz Batıya kaydırıldı. Türkiyenin Batıyla ilişkilerinin düzelmesi, Sovyetlerle arasını açacaktır.
2 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması ve Ocak 1921de I. İnönü zaferi üzerine Müttefik Devletlerin Sevrin şartlarını yumuşatmak üzere düzenledikleri 21 Şubat 1921 Londra Konferansı ise, Türk Hükümetinin bu şartları kabul etmemesi üzerine sonuçsuz dağılmıştı.
1922-1923 Dönemi
Bu dönem Büyük Taarruz ve Lozan görüşmelerini kapsamaktadır.Lozanda Misâk-i Millî büyük ölçüde gerçekleştirilirken, sınırlarımız saptanmış, kapitülasyonlar kaldırılmıştır (24 Temmuz 1923). Bu Antlaşma, I. Dünya Savaşının mağlupları arasında yer alan bir ulusun zafere dönüştürdüğü ve o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşmadır.
1923-1930 Dönemi
Bu dönemde Lozandan kalan sorunlar ele alınmıştır. İngiltereyle Musul, Fransa ile borçlar ve Suriye sınırı, Yunanistanla ahali mübadelesi gibi konular, Musul hariç Türkiyenin istediği biçimde çözülmüştür.
1055-1056 yıllarında Selçuklu Devletine bağlanan Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar Türk devlet ve beyliklerinin sınırları içinde kalmıştır. Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safevîlerden Yavuz Sultan Selimin 1514 Çaldıran Seferiyle Osmanlı hâkimiyetine geçen Musul, Kanuni Sultan Süleymanın Bağdat seferinden sonra artık Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından oluşan eyaletin merkezi olmuştur.
İtilâf Devletleri Paris konferansı ve San Remo görüşmelerinde Musulu paylaşmaya çalışmışlar; 25 Nisan 1920de San Remoda imzalanan bir Antlaşma ile Musul petrollerini İngiltere ve Fransa bölüşmüşlerdir.
1917de İngilizler Bağdatı ele geçirmişlerdir. Mondros Ateşkesine göre, 31 Ekim 1918 saat 12.00 den itibaren bölgedeki tüm kuvvetler yerlerinde kalacaklardır hükmüne rağmen, İngiliz kuvvetleri Musula ilerlemeye devam etmişlerdir. Musulda bulunan 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, tüm çabalarına rağmen, Sadrazamın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasımda Musulu İngilizlere terk etmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 1920-23 yıllarında yaptığı çeşitli konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkükün Misâk-ı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş ise de, Lozanda bu sorun çözülememiş ve Türk-İngiliz görüşmelerine bırakılmıştır. Bu görüşmelerden sonuç çıkmamış, Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almıştır. İngiltere 1921 yılında Irakta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Emir Faysalı getirmiş ve böylece Musul Irak sınırları içinde kalmıştır.
1930 Sonrası Dönem
Türkiye 1932de Milletler Cemiyetine girmiş, 1934 yılında Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantını kurmuştur.
1935 yılında İtalyanın Habeşistana saldırması, Türkiyeyi 1936 yılında Akdeniz Paktına, 1937 yılında bazı Orta Doğu ülkeleriyle Sadabad Paktına imza koymaya itmiştir.
1935-1938 arası II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmaları değiştirmek isteyen Almanya ve İtalyanın gruplaşması, artık II. Dünya Savaşını çok yakınlaştırmıştır. Bu arada Atatürk Almanyadaki Nazi Rejiminden kaçan Alman bilim adamlarına kapılarımızı açmış ve Üniversite Reformunu bu bilim adamlarının yardımıyla gerçekleştirmiştir.
Türkiye bu gergin ortamda hem Avrupa hem de Almanya ve SSCB ile ilişkilerini sürdürmüştür. Ancak Savaşın yaklaşması üzerine, Türkiye Lozanda Boğazlar için kabul edilen statünün değişmesi için harekete geçmiş ve büyük bir diplomatik başarı ile 20 Temmuz 1936da Montreuxda imzalanan antlaşma ile Boğazlarda tam egemenliğini ilân etmiştir.
Atatürk 10 Kasım 1938de öldüğünde Dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi. Hatay Sorunu ise 1937de çözülme yoluna girmiş; Hatay 1939da topraklarımıza katılmıştır.
1. Dünya Savaşı bittiğinde Avrupa yine uluslararası ilişkilerin merkezini oluşturuyordu. Savaşın galipleri olan İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, savaştan büyük ekonomik zarar gören Avrupa ülkeleri yaralarını sarmaya çalışıyorlardı. Almanya yenilmişti. Rusya, İhtilâlin getirdiği sosyal problemler ve bunalımlarla çalkalanıyordu.
İngiltere ve Fransa, yenik devletlere, özellikle Almanyaya bir daha savaşa cesaret edememeleri için ağır antlaşmalar imzalatmaya hazırlanıyordu. Savaşın diğer mağlubu Osmanlı Devleti üzerinde ise son yüzyıl içinde besledikleri siyasal emelleri nihayet gerçekleştirme fırsatını bulmuşlardı. Savaş sırasında imzalanan Gizli Antlaşmalar artık gün ışığına çıkmıştı.
Savaşı uluslararası ilişkilerin çözüm aracı olmaktan çıkartmayı amaçlayan Uluslar Kurumu Anayasası ise 28 Nisan 1919da kabul edilmişti. ABDnin bu Kuruma katılmaması ve yalnızcılık politikasına dönmesi, bu Kurumu daha başlangıçta zayıf düşürmüştü.
Yenik devletlerin topraklarında kurulan, Macaristan, Çekoslovakya, Yugoslavya gibi devletlerde sınır ve azınlık ihtilâfları vardı. Almanya ise ekonomik ve siyasal bakımdan çok ağır şartlarla kendisini bağlayan bir antlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştı.
Savaştan galip yada mağlup çıkan tüm devletlerde ekonomik ve siyasal krizler, işsizlik ve sosyal karışıklıklarla birleşen tüm bu çatışma unsurları dünyayı yeni bunalımlara sürükledi. İtalya ve Almanyada aşırı sağcı partiler iş başına geçti. Radikal milliyetçilik hızla tırmandı. Rusyada sosyalist rejim kurulmuştu. Demokrasi, yerini diktatörlüklere bırakmaya başladı.
Savaşın hemen ardından gelen 1929 ekonomik krizi ABD ve Avrupayı bir kez daha sarstı. Artık II. Dünya Savaşının tohumları ekilmişti.
Osmanlı Devletinin toprakları ise işgale uğradı. Mustafa Kemal, Nutukta başlangıç cümlesi olarak şöyle diyordu: 1919 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım.... İşgale ve işgale boyun eğen İstanbul Hükümetine karşı verilecek Kurtuluş Savaşı başlamıştı...
23 Nisan 1920de Ankarada açılan TBMM, hem ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk Devletinin, hem de demokratik ve lâik bir hukuk ve yönetim sisteminin habercisiydi. Kurtuluş Savaşı ve Lozan, Mustafa Kemalin kahraman Türk halkının tam desteğiyle gerçekleştirdiği askerî ve siyasî başarılardır.
Avrupa ve dünya yeni bunalımlara sürüklendiği sırada Lozanı imzalamış olan Türkiye Cumhuriyeti, dış ilişkilerinde çok başarılı bir politika izledi. Yıkılmış, borçlu bir ülke yeniden imar edilirken, bir yandan da pek çok ülkeyle antlaşmalar yoluyla dostluklar kuruldu.
Atatürkün izlediği dış politika şu dönemlerde özetlenebilir:
1920-1922 Dönemi
Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca izlediği dış politikanın esaslarını 1919 Erzurum Kongresinde saptayıp 28 Ocak 1920de Osmanlı Meclis-i Mebusanında kabul edilen Misâk-ı Millîye dayandırmıştır: Ülkenin sınırları çizilmiş, İstanbul ve Boğazların güvenliğinin sağlanacağı belirtilmiştir. Azınlık hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halkın da yararlanacağı karşılıklılık ilkesiyle ele alınırken, bağımsız devletin siyasî, adlî, malî gelişimini engelleyen bağların (kapitülasyonlar) kaldırılması ana hedef olarak tespit edilmiştir.
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı 16 Mart 1920de İstanbulun işgali üzerine çalışmalarına son verince Ankarada 23 Nisan 1920de TBMM açılırken, yeni devlet tüm kurumlarını da oluşturmaya başlamıştır. Dışişleri Bakanlığı da bu dönemde kurulmuştur.
Atatürk Kurtuluş Savaşı boyunca çeşitli ülkelerle diyalog kurmuş, savaşla dış siyaseti bir arada sürdürmüştür.
1917 Sovyet İhtilâliyle I. Dünya Savaşından çıkan, yeni sisteminin temel ilkeleri itibarıyla Batıyla çatışan Sovyet Rusya, Batıyla savaşan Türkiye ile doğal bir yakınlık içine girmiştir. Atatürk, kısa dönemde Batıya karşı bir müttefik elde ederken, uzun dönemde Türkiye ve bazı İslâm ve Asya ülkelerinde kendi rejimini yaymayı plânlayan Sovyet Rusyadan yardım almak amacıyla dostça ilişkiler kurdu. 1920de göstermelik bir komünist parti kurdurdu (1922de faaliyetine son verildi). Moskovaya elçiler yolladı. Leninle mektuplaştı. Böylece Millî Mücadele boyunca Rusyadan silâh, cephane ve nakdî yardım akışı sağlandı. 1920de Bekir Sami Bey başkanlığında Moskovaya gönderilen Türk Heyetinden bazı toprak taleplerinde bulunulması ilişkileri gerdi ise de, I. İnönü Savaşının kazanılması üzerine Sovyet Rusya bu taleplerinden vazgeçti. 16 Mart 1921de imzalanan Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile Ruslar Misâk-ı Millîyi tanıdılar ve Doğu Cephesi kapanarak o bölgedeki askerlerimiz Batıya kaydırıldı. Türkiyenin Batıyla ilişkilerinin düzelmesi, Sovyetlerle arasını açacaktır.
2 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması ve Ocak 1921de I. İnönü zaferi üzerine Müttefik Devletlerin Sevrin şartlarını yumuşatmak üzere düzenledikleri 21 Şubat 1921 Londra Konferansı ise, Türk Hükümetinin bu şartları kabul etmemesi üzerine sonuçsuz dağılmıştı.
1922-1923 Dönemi
Bu dönem Büyük Taarruz ve Lozan görüşmelerini kapsamaktadır.Lozanda Misâk-i Millî büyük ölçüde gerçekleştirilirken, sınırlarımız saptanmış, kapitülasyonlar kaldırılmıştır (24 Temmuz 1923). Bu Antlaşma, I. Dünya Savaşının mağlupları arasında yer alan bir ulusun zafere dönüştürdüğü ve o dönemden bugüne yürürlükte olan tek antlaşmadır.
1923-1930 Dönemi
Bu dönemde Lozandan kalan sorunlar ele alınmıştır. İngiltereyle Musul, Fransa ile borçlar ve Suriye sınırı, Yunanistanla ahali mübadelesi gibi konular, Musul hariç Türkiyenin istediği biçimde çözülmüştür.
1055-1056 yıllarında Selçuklu Devletine bağlanan Musul, I. Dünya Savaşı sonuna kadar Türk devlet ve beyliklerinin sınırları içinde kalmıştır. Zengiler, Timurlular, Akkoyunlular ve Safevîlerden Yavuz Sultan Selimin 1514 Çaldıran Seferiyle Osmanlı hâkimiyetine geçen Musul, Kanuni Sultan Süleymanın Bağdat seferinden sonra artık Süleymaniye, Kerkük ve Musul sancaklarından oluşan eyaletin merkezi olmuştur.
İtilâf Devletleri Paris konferansı ve San Remo görüşmelerinde Musulu paylaşmaya çalışmışlar; 25 Nisan 1920de San Remoda imzalanan bir Antlaşma ile Musul petrollerini İngiltere ve Fransa bölüşmüşlerdir.
1917de İngilizler Bağdatı ele geçirmişlerdir. Mondros Ateşkesine göre, 31 Ekim 1918 saat 12.00 den itibaren bölgedeki tüm kuvvetler yerlerinde kalacaklardır hükmüne rağmen, İngiliz kuvvetleri Musula ilerlemeye devam etmişlerdir. Musulda bulunan 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, tüm çabalarına rağmen, Sadrazamın 8 Kasım 1918 tarihli telgrafına uyarak, 10 Kasımda Musulu İngilizlere terk etmek zorunda kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 1920-23 yıllarında yaptığı çeşitli konuşmalarda Musul, Süleymaniye ve Kerkükün Misâk-ı Millî sınırları içinde bulunduğunu belirtmiş ise de, Lozanda bu sorun çözülememiş ve Türk-İngiliz görüşmelerine bırakılmıştır. Bu görüşmelerden sonuç çıkmamış, Uluslar Kurumu da İngiltere lehine karar almıştır. İngiltere 1921 yılında Irakta manda statüsünde bir devlet kurarak krallığa Emir Faysalı getirmiş ve böylece Musul Irak sınırları içinde kalmıştır.
1930 Sonrası Dönem
Türkiye 1932de Milletler Cemiyetine girmiş, 1934 yılında Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile Balkan Antantını kurmuştur.
1935 yılında İtalyanın Habeşistana saldırması, Türkiyeyi 1936 yılında Akdeniz Paktına, 1937 yılında bazı Orta Doğu ülkeleriyle Sadabad Paktına imza koymaya itmiştir.
1935-1938 arası II. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmaları değiştirmek isteyen Almanya ve İtalyanın gruplaşması, artık II. Dünya Savaşını çok yakınlaştırmıştır. Bu arada Atatürk Almanyadaki Nazi Rejiminden kaçan Alman bilim adamlarına kapılarımızı açmış ve Üniversite Reformunu bu bilim adamlarının yardımıyla gerçekleştirmiştir.
Türkiye bu gergin ortamda hem Avrupa hem de Almanya ve SSCB ile ilişkilerini sürdürmüştür. Ancak Savaşın yaklaşması üzerine, Türkiye Lozanda Boğazlar için kabul edilen statünün değişmesi için harekete geçmiş ve büyük bir diplomatik başarı ile 20 Temmuz 1936da Montreuxda imzalanan antlaşma ile Boğazlarda tam egemenliğini ilân etmiştir.
Atatürk 10 Kasım 1938de öldüğünde Dünya yeni bir savaşa girmek üzereydi. Hatay Sorunu ise 1937de çözülme yoluna girmiş; Hatay 1939da topraklarımıza katılmıştır.