9 Mayıs anti faşist zaferin 70. yılında hayatını kaybeden 29 milyon Sovyet kahramanını saygıyla anıyoruz, komünistlerin faşizme karşı verdikleri mücadeleye 10 filmle tanıklık etmeyi öneriyoruz.
1- Sıradan Faşizm/ 1965 (Yönetmen: Mikhail Romm )
1- Sıradan Faşizm/ 1965 (Yönetmen: Mikhail Romm )
"Kültürlü ve çalışkan Alman halkı nasıl olur da Hitler gibi bir insanın etkisi altına girer?" sorusunun sorulduğu bu belgesel filmde (orijinal adıyla Obyknovennyy Fashizm), 1930'ların kısa, ama özlü çizgilerle verilen genel dünya panoramasını veriyor ve binlerce metre haber-film-den derlenmiş seçme anlarla, bizlere 20. yüzyılın en koyu ırkçısını Hitleri tanıtıyor. Benito Mussoliniyi ise demagog, komedyen ve taklitçi olarak izleyeceğiz. Tümü arşivlerden derlenmiş, aralarında Hitler'in özel film arşivi, SS subaylarının çektiği özel filmler, Sovyetler'in ve diğer kimi ülkelerin devlet arşivleri gibi kaynaklar da bulunan film, yalnızca Almanya'da Nazizmin 1930'larda başlayan yükselişini ve savaş sonuyla birlikte gelen çöküşünü anlatmakla kalmıyor. Aynı zamanda, faşizm denen olayın içinde oluştuğu koşulları, sıradan, küçük, önemsiz bulunan olaycıklarla, tehlikeli hoşgörülerle, gündelik ilgisizliklerle, yerine getirilmeyen görevler ve kaçınılan sorumluluklarla nasıl palazlandığını da gösteriyor.
2- Askerin Babası/ 1964 (Yönetmen: Rezo Çekidze )
Askerin Babası filminde, saf, temiz ve sıradan bir Gürcü köylüsü olan Georgy Makharashvilinin savaştan dönmeyen oğlunu aramaya karar verir. Oğlunu bulabilmek için orduya katılma kararı alır. Tabii ki kabul etmez ve tek başına cepheleri dolaşmaya başlar. İlk ulaştığı cephede öldürülmüş olan bir askerin üniformasını giyer ve bundan sonraki yolculuğuna bir asker olarak devam eder. Georgy Makharashvili cephede artık yalnızca kendi oğlunun babası değildir, savaşan tüm askerlerin de babasıdır. Film boyunca acımasızlık kokan bir ortamda dahi, insanı insan yapan temel değerlerin kaybedilmemesi gerektiğini göreceğiz.
3- Askerin Türküsü/ 1959 (Yönetmen: Grigori Çukray )
Yönetmeninin "Lenin Nişanı" aldığı Askerin Türküsü filmi ile Nazi işgaline karşı yurdunu savunan 19 yaşında telsizci Sovyet eri Alyoşa Skvortsovun iki Alman tankını yok ettikten sonra ödül olarak annesini ziyaret etmeyi kazanmıştır. Filmde Alyoşanın evine giderken yolda yaşadıklarını, gördüklerini kısacası savaşın içinden insan manzaralarını izleyeceğiz. Film boyunca bize insanın naif yanını gösterecek, sıcacık sahnelere tanıklık edeceğiz.
4- Turnalar Uçarken/ 1957 (Yönetmen: Mihail Kalatozov )
Leylekler Uçarken (orijinal ismiyle Letyat Zhuravli) diye de bilinen bu film, anavatanı gözü dönmüş faşist işgalcilerden temizlemek için yola koyulan Kızılordu askerlerinin ardında "ne" bıraktığının filmi. 1957 yılında çekilen bu filmde sosyalist toplumun inşaasında var olacağını bildiğimiz ama sayısı gitgide eriyecek olan eski düzenin kalıntısı insanların korkaklıklarını, açgözlülüklerini, insani olan pek çok şeye düşmanlıklarını öfkeyle izleyeceğiz. Buna karşılık asıl aklımızda kalacak olan bu öfke değil, iyi insanlar ve onların zafer günündeki gülümseyişleri olacak.
5- Aleksandr Nevskiy/ 1938 (Yönetmen: Sergey Ayzenştayn)
XIII. yüzyılda Batıdan gelen Töton (Alman) şövalyelerinin saldırısını bozguna uğratan tarihsel bir karakter olan Aleksandr Nevskiy, filmin çekildiği yılların politik gidişatına paralel bir gidişata sahiptir. Ayzenştayn bu filminde hem Nazilere bir uyarı hem de SSCB halkına bir örnek olmayı amaçlamaktadır. Faşizmin yükselişte olduğu ama henüz 2. Dünya Savaşının başlamadığı bir tarihte filmdeki isgalcilerin kostümleri, özellikle de Alman askerlerininkileri andıran miğferleri Sovyet haklına verilen işaretler olarak düşünülür. Sinema, tarih ve siyaset ilişkisini net bir şekilde göreceğimiz filmin müzikleri ünlü Sovyet bestecisi Prokofiev tarafından yapılmıştır.
6- İnsanın Kaderi/ 1959 (Yönetmen: Sergey Bondarçuk )
Mihail Şolohovun yazdığı hikayeden yola çıkarak Sergey Bondarçukun aynı adla beyaz perdeye aktardığı film (orijinal ismiyle Sudba Cheloveka) yazarın ağzından anlatılmaktadır. Anlatıcı ırmağın kıyısında beklerken, oradan yanında küçük bir çocukla geçen bir adamla tanışır ve böylece 2. Dünya Savaşıda Voronejli marangoz-şoför Andrey Sokolovun yaşamını izleriz. 1959da Sovyetler Birliğinde 39 milyon seyirci toplayan bu film savaş hakkında çekilmiş en güçlü film olarak da bilinmekte.
7- İvan'ın Çocukluğu/ 1962 (Yönetmen: Andrey Tarkovskiy)
Andrei Tarkovsky'nin ilk uzun metrajlı filmi olan ve savaşın bol efektli alışıldık temsiline meydan okuyan İvan'ın Çocukluğu (Ivanovo Detstvo) savaşın ortasında,ailesi Nazilerce katledildikten sonra kimsesiz kalan 12 yaşındaki Ivanı anlatır. Kızılordu için çalışan Ivan ciddi, sorumluluk bilinci ve intikam duygusu edinmiş, çocukluğunu yaşayamayan cephe insanıdır. İvan'ın savaşla yara alan çocukluğunu, hatıralarında izlerini sürdüğümüz travmasıyla birleştirince, "en çok çocukları ve kadınları mağdur eden savaş" gerçeğiyle bir kez daha yüzleşeceğiz.
8- Gel ve Gör/ 1985 (Yönetmen: Elem Klimov )
Gel ve Gör (İdi i Smotri), 1943 yılında Alman işgali altındaki Belarusya topraklarında savaşan partizanların hikayesi, bu mücadeleye katılan Berkin Elvan'la yaşıt bir yurtsever olan Floryanın gözünden anlatılır. İki kız kardeşini ve annesini bırakıp savaşa katılan Floryanın gözünden izleyeceğimiz film bir savaş filmi olduğu kadar psikolojik dramadır da. 1985 yılında yapılan bu film izleyeni, insan aklının alamayacağı türden bir vahşete tanık ettiriyor. Zorbalık zincirlerinden boşanmış da olsa insan olanın boyun eğmediğini göreceğiz.
9- Cehennemde İki Devre (Yönetmen: Zoltán Fábri)
Orijinal ismi Két Félidö a Pokolban olan film, 1944de Macaristandaki bir Nazi çalışma kampında Hitlerin doğum günü için Alman askerler ve kamplardaki mahkumlar arasında organize edilmek istenen futbol maçını ve yaşananları konu edinir. Filmin başkarakteri Dio üzerinden futbolun kutsallığını sorgulayan filmde aslında futboldan çok, toplama kampında yaşamaya çalışan insanların birbirleriyle ilişkilerine, Nazizmin bu bireylerde yarattığı tahribata ve özellikle futbolu kutsallaştıran Dionun değişimine odaklanan bir film. Yönetmenimiz Cehennemde İki Devrede duygusal tonları içinde barındırsa da kampta yaşayan insanların birbirleriyle ilişkilerinden mizahi anlar da çıkarıyor. Duygusallık, mizah ve gerilimin dengesini sağlayabilmiş bu filmde en umutsuz zamanlarda, çalışma kampının ağır koşullarında bile insan olmayı başaranları göreceğiz.
10- Avrupa'da Bir Yer/ 1947 (Yönetmen: Géza von Radványi )
Avrupada Bir Yer (Valahol Európában), Macaristanın Nazizm etkisiyle yaşadığı faşist döneminin ve savaş sonrası geçiş döneminin travmatik etkilerini, zalimliğini ve şiddetini çocuklar üzerinden anlatır. Kural tanımaz ve şiddetli eylemlere meyleden çocukları kalesinde koruyarak onlara bir çocuk olarak varlıklarını öğretmeye çalışan bir müzisyeni izleriz.