- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
İmândan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.
BEDENLE OLAN HAKKI
1- Hizmet ederek rızâlarını almak.
Allahü teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor. (Nisâ 36, En'âm 151, Ankebut 8)
Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur. ) [Ey Oğul İlm.]
(Ana-babasını dîne uygun hizmetleriyle râzı eden kimse, Allahı râzı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahı gazaplandırmış olur.) [İ.Neccâr]
(Anasına-babasına âsî olan melûndur.) [Hâkim]
(Ana-babası, yanında ihtiyârladığı hâlde, [onların rızâlarını alamayıp] Cenneti kazanamıyanın burnu sürtülsün.) [Tirmizî]
(Ana-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah Onun ömrünü uzatır.) [Buhârî]
(Cihâd, fîsebîlillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlâda bakmak da cihâddır. Ele muhtâç olmamak için çalışmak da cihâddır.) [Deylemî]
Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
- Niçin yükle tavâf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi. Bendeki hakkı büyüktür.
- Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ.Gazâlî]
(Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesâî]
(Veysel Karânî'nin kavuştuğu bütün ihsân ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nâsihîn]
(Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye soran kimseye, Peygamber efendimiz, (Evet, annene iyilikte bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Her peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir. Görüldüğü gibi, dünya ve âhiret rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, müslüman ana-babaya hürmet ve hizmet şarttır. Hattâ kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine gitmek lâzımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyâretlerine gidilmez. (Bezzâziyye)
Ana-babaya iyilik, ihsân ederek, onların yaptıklarına karşılık şükretmelidir. Kur'ân-ı Kerîmde ana-babaya şükredilmesi emredilmiştir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır.) [Tirmizî]
Birgün Peygamber efendimizin huzûruna bir kimse gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! İzin verirseniz sizinle beraber gazâya gelip cihâd etmek istiyorum.
- Anan-baban var mı?
- Evet var.
- Onların yanında bulun! Senin cihâdın, onlara hizmet etmektir. (Müslim)
Annesini sırtına alıp Kâ'be-i muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibni Ömer hazretlerine dedi ki:
- Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i muazzama'yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?
- Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muâmele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevâb verilir.
Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup birşey söyleyemiyordu. Durumdan Resûlullah efendimiz haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, Hz.Ali ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu. Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:
- Alkame'nin ana-babası var mı?
- Yâ Resûlallah, ihtiyâr bir annesi var.
- Annesini buraya getirin!
Annesi gelince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Alkame'ye ne oldu?
- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibâdet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır.
- Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın!
- Yâ Resûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler. Alkame'yi yakalım. Çünkü annesi, ondan râzı değildir) buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ'ati makbûl değildir.
Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:
- Yâ Resûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim.
Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şehâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefât etti. Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:
(Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler la'net eder.) [R.Nâsıhîn]
2- Ana-babaya iyilik ve ihsân, evlâd üzerine farzdır. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ana-babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!) [İsrâ 23]
(Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin.) [Bekara 83]
Peygamber efendimize, Lokman sûresinin (Dünyada ana-babanla iyi geçin) meâlindeki 15. âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: (Onlarla iyi geçinmek demek;
1- Aç iseler, yemek vermek.
2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak.
3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek.
4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek.
5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez.
6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek.
7- Onları isimleri ile çağırmamak.
8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek.
9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek.
10- Kendine duâ ederken, onlara da duâ etmek.) [R.Nâsıhîn]
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasının ihtiyâcını karşılamak veya onları insanlara muhtaç etmemek için çalışan kimse, fîsebîlillah [Allah yolunda] çalışıyor demektir.) [Taberânî]
(Ana-babaya ihsânda bulunmak ve akrabayı ziyâret etmek şekaveti saâdete çevirir, ömrü artırır ve insanı fena ölümden korur. [Ebû Nuaym]
(Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını istiyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-i rahim yapsın!) [İ. Ahmed]
(Evlâd, babasının hakkını hiçbir sûretle ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur ve sonra da satın alarak âzâd ederse, ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir.) [Müslim]
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder!) [Taberânî]
(Annenin duâsı, en çabuk kabul olan duâdır.) [İ.Gazâlî]
(Ana-babaya iyilik etmek, namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [İ.Gazâlî]
(Evlâdının iyiliğini görmesi için, ona yardım eden babaya, Allah merhamet etsin.) [İbni Hibbân]
Bir kimse gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, büyük bir günâh işledim. Tevbem kabûl olur mu, ne yapmam lâzımdır?
Peygamber efendimiz buyurdu:
- Annen var mı?
- Hayır yok.
- Teyzen var mı?
- Evet var.
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizî)
Allahü teâlâ, Hz. Mûsâ'ya vahyetti ki:
(Ana-babasına itâ'at edip bana isyân edeni iyilerden yazarım. Bana itâ'at edip ana-babasına isyân edeni ise kötülerden yazarım.) [İ.Gazâlî]
Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyle:
(Ana-babasını üzen ve sıla-i rahmi terk eden, Cennetin kokusunu duyamaz.) [Taberânî]
(En üstün amel, vaktinde kılınan namaz ve ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı açılır. Onları üzene ise Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(İlim öğrenen talebe, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd, Peygamberlerle beraber hesâbsız olarak Cennete girer.) [İ.Râfi'î]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ.Ahmed]
(En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsân, bedbahtlığı saâdete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder.) [Taberânî]
(Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın!) [İ.Ahmed]
(Ebrâra "ebrâr" denmesi: Ana-baba ve cocuklarına iyilik etmelerindendir. Ana-babanın senin üzerinde hakkı varsa, çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır.) [Taberânî]
(Allah katında en fazîletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsân ve Allah yolunda cihâddır.) [Buhârî]
(İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır.) [Hâkim]
(Sadaka veren kimse, neden müslüman olan ana-babasının ruhu için vermez? Halbuki böyle yaparsa, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, onlardan bir şey eksilmemek şartı ile, onların sevâbı gibi bir sevâb da kendisine yazılır.) [Taberânî]
(Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir.) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasını küstürmüş olduğu hâlde, sabahlıyan kimseye Cehennemden iki kapı açılır. Bu halde akıllanmıyana da aynı şekilde Cehennemden iki kapı açılır. Bunlardan bir tanesi hayatta olur da, onun rızâsını almaz ve onu küstürürse, kendisini Cehenneme götüren bir kapı açılır. Ana-babası kendisine zulmetseler de, zulmetmeseler de, böyledir.) [Beyhekî]
Görüldüğü gibi ana-baba, zâlim de olsalar, kendisine zulmetseler de evlâd, onları küstürmemelidir.
Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karışmış olduğu şüpheli bile olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir.
Yemen'den bir kişi gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, cihâda gitmek istiyorum.
- Yemen'de anan-baban var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Cihâda gitmene izin verdiler mi?
- Hayır vermediler yâ Resûlallah.
- Ana-babana git, izin iste! Müsâade ederlerse cihâda git! İzin vermezlerse, onlara hizmet et! Çünkü îmândan sonra, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik ve ihsândır.) (İ.Ahmed)
Yine cihâda gitmek için gelen bir kişiye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Onun yanına git! Cennet onun ayakları altındadır. (Taberânî)
Bir kişi, hicret etmek için Peygamber efendimize dedi ki:
- Anne ve babamı ağlatarak geldim yâ Resûlallah.
- Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür! (Ebû Davud)
Bir zât suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah cihâda gitmek istiyorum.
- Annen var mı?
- Evet var.
- Ona hizmet et, Cenneti, onu râzı etmekle kazanırsın! (Taberânî)
Cihâda gitmek için gelen başka birisine de, (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır) buyuruldu. (Nesâî)
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
- Filân yerde bir kasap vardır. Senin Cennetteki arkadaşın odur.
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Ey genç, misâfir kabul eder misin?
- Evet memnuniyetle...
Beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zenbilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zenbile yerleştirdi. Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı. Sonra kasap zenbili alıp tavana astı. Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Bu kadın kim, ona ne yaptın?
- Bu benim annemdir. Çok yaşlandı.Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.
- O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm. Bir şey mi söylüyordu?
- Evet hergün "Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle" diye duâ eder."
- Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin. (Şir'a)
İbni Abbâs hazretleri, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert kaba efendisine karşı bulunduğu hâl içerisinde ol" buyururdu.
Hasan-ı Basrî hazretleri de buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur.)
Ana-babasını beğenmiyerek ben onların oğlu, kızı değilim dememelidir! Çünkü Resûlullah efendimiz, (Annem-babam onlar değildir diyene, Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâ'neti olsun. Allahü teâlâ böyle diyenin farz ve nâfilelerini kabûl etmez) buyurdu. (Şir'a)
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan dokuz def'a nasîhat istedi. Hepsinde de Cenâb-ı Hak, ana-babaya itâ'at etmesini istiyerek, (Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sırâtı geçirir, Cennette onlarla vâsıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, Peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabûl etmeyip, onu Cehenneme atarım. Ana-babasına itâ'at edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim) buyurdu.
Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Birgün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. "Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar."
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim.
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar.)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.
Ana-babaya karşı alçak gönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızâlarını kazanmalıdır. Hz.Hüseyn'in oğlu Alî, edeblerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi.
Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır. Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helâl ettirmelidir.
Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helâl ettirilmeli ve duâlarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, günahlar içinde bir günah vardır ki benim indimde çok ağır ve büyüktür. O da, ana-baba evlâdını çağırdığı zaman emrini dinlememesidir. (Ey Oğl. İlm.)
Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman onlara karşılık vermemelidir. Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp onların duâsını almalıdır. Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır. Yanlış bir iş yapıp onları üzünce hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir. İnsanın saâdeti ve felâketi onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lâzımdır. Vefâtlarından sonraki pişmanlık fayda vermez. Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp onları memnun etmelidir.
Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bistâmi hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:
- Oğlum, bir bardak su verir misin?
Hemen yatağından fırlayan, küçük Bâyezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine:
- Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim, dedi.
Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı. Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında, "Hani su" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Anesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya râzı idi. Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi, "su, su" diye mırıldanmaya başladı. Hemen, "buyur anneciğim, suyun hazır" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlıyamadı. Oğluna sordu:
- Oğlum ne çabuk getirdin?
- Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim.
Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allahü teâlâ kendisine böyle bir oğul ihsân ettiği için şükretti:
- Yâ Rabbî ben oğlumdan râzıyım, sen de râzı ol, dedi.
Annesinin duâsı sebebiyle, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlânın sevgili kulu oldu.
Kendisine sordular:
- Bu derecelere nasıl kavuştunuz?
- Annemin rızâsını almakla...
Anne hakkı önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Biri, suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah, insanlar içinde iyilik etmeme en lâyık olan kimdir?
- Annendir.
- Sonra?
- Annendir.
- Daha sonra?
- Babandır. (Buhârî, Müslim)
Başka bir hadîs-i şerîfte de, (Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et) buyuruldu. (Nesâî)
Üstünlük başka, hakkı olmak, iyiliğe lâyık olmak başkadır. Anne, kâfir bile olsa ona iyilik etmelidir! Bir kimse (Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye sorunca, (Evet annene iyilik ve ihsânda bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Îmânlı olup, Cehennemden en son çıkacaklar Allah yolunda olan ana-babasının islâmiyete uygun olan emirlerine âsî olanlardır. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, ana-babasını râzı eden beni râzı etmiş olur. Ana babasını râzı edip bana âsî olan kimseyi dahi iyilerden sayarım. Ana-babasına âsî olan, bana mûtî [itâatkâr] olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim. [Ey Oğul ilm.]
Hz.Muâz, Resûlullah efendimize sordu:
- Minbere çıkarken üç kere âmin demenizin sebebi nedir?
- Cebrâil aleyhisselâm geldi "Ramazan ayına yetiştiği halde [günahları] mağfiret olunmadan ölen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Sonra "yanında senin adın anıldığı halde sana salevât getirmiyen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Daha sonra "ana-babasına veya ikisinden birine yetiştiği halde onların hakkını gözetmeden ölen, ateşe girsin " dedi. Ben de âmin dedim.) [İ.Neccâr]
3- Âsî olmamak, karşı gelmemek.
(Agâh olun, büyük günâhların en büyüklerini haber veriyorum. Bunlar Allaha şirk koşmak, ana-babaya âsî olmaktır.) [Buhârî]
(Allahü teâlâ, Kıyâmette üç zümreye rahmet nazarıyla bakmaz: Ana-babasına karşı gelen, içki içen ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse.) [Buhârî]
(Ana-babaya karşı gelmek büyük günâhtır.) [Buhârî]
(Ana-babasına âsî olan Cennete giremez.) [Nesâî]
(Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [İslâm Ahlâkı]
(Ana-babaya karşı gelmekten, isyân etmekten sakının! Ana-babasına âsî olan, Cennetin kokusunu alamaz.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, ba'zı günâhların cezâsını kıyâmete kadar geciktirir. Ana-babaya isyân bundan müstesnâdır.) [Hâkim]
Îmânı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının islâmiyyete uygun olan emîrlerine âsî olanlardır.
Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymıyan emri yapılmaz. Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek lâzımdır.
Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhâneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek lâzımdır. Fakat, oralara götürmek gerekmez. Ana-baba zâlim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak câiz değildir.
(Anam-babam çok şefkatsız, onlara nasıl itâ'at edeyim) diyen bir kimseye, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi. İki yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdâre ve mâişetini temîn etti. Sana dînini, îmânını öğretti. Seni islâm terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlm.]
(Yâ Resûlallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum) diye soran kişiye buyurdu ki:
(Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekliyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevâb ihsân eder.) [R.Nâsihîn]
Bir zât, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdına zulmetse de rızâlarını almıyan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızâlarını almıyan Cehenneme girer) buyurdu. (Beyhekî)
Şu hâlde ana-baba zâlim olup, evlâda zulmetseler de, günâh işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günâh olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek câiz olmaz. Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyâretlerini terk etmek büyük günâhtır. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak, telefon ederek, bu günâhtan kurtulmalıdır!
Kur'ân-ı kerîmde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabûl olmaz. Peygambere itâ'at edilmezse, Allaha itâ'at edilmiş olmaz. Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabûl olmaz. (Tefsîr-i Mugnî)
4- İtâ'at etmek, karşı gelmemek, günâh olmıyan emîrlerini yapmak.
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babaya itâ'at, Allaha itâ'attir, onlara âsî olmak, Allaha âsî olmaktır.) [Taberânî]
(Ana-babasını hoşnud eden, Allahı hoşnud etmiş, ana-basını kızdıran da, Allahı kızdırmış olur.) [İ.Neccâr]
Babasına âsî gelen kimse, çocuğundan mürüvvet göremez, murâdına kavuşamaz, âilesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur. (Şir'a)
Hz. Ömer, oğlu Abdullah'ın bilmediği önemli bir sebepten dolayı hanımımdan ayrılmasını ister. Oğlu da, hanımını çok sevdiği için, bu sözü duymamış gibi hareket eder. Hz. Ömer sözünü dinlemediğini görünce, durumu Resûlullah efendimize bildirir. O da, (Ey Abdullah, babanın sözünü dinle, hanımını bırak) buyurur. (Tirmizî)
Ananın, babanın ve hocanın, harâm olan şeyleri emretmeleri hâlinde, bunlara isyân edilmez. Karşı gelinmez. Bu emirler, dinde günâh ve suç olmıyacak şekilde yapılır. Meselâ bir adama anası evlenme derse veya falanca kızı almıyacaksın veya âileni bırakacaksın derse veya falanca âlime gidip dinini öğrenmiyeceksin derse, bu sözleri islamiyyetin îcâp ettirdiği bir sebep ile değil ise, itâ'at îcâb etmez. Fakat, yine sert söylemek, karşılık vermek câiz değildir.
Ananın, babanın, hocanın, itâ'at lazım olmıyan emirleri, yapılmadığı zaman uygun bir şekilde özür dilemedir.
5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibâdettir.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabûl olmuş bir hac sevâbı yazılır.) [İ.Rafiî]
(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödiyemez.) [İ.Gazâlî]
Evlâd, ana-babasına, merhamet ve sevgi ile bakınca ona, böyle bir bakışı için, kabûl edilmiş bir hac sevâbı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevâba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu. (Şir'a)
6- Üzmemek, incitmemek, rızâlarını kazanmak.
Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın rızâsında, Allahü teâlânın gazabı, dînine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. (Cennet ana-babanın ayağı altındadır) Ya'nî, sana dînini, îmânını öğreten ana-babanın rızâsındadır. (Şir'a)
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koşacaksın! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskin eyle! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Zîrâ senin saadetin ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saadetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhıretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayâtta iken, kıymetini bil!
Hasan-ı Basrî hazretleri Kâ'beyi ziyâret ve tavâf ederken arkasında bir zenbil ile tavâf eden bir zâta dedi ki:
- Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavâf etsen daha iyi olmaz mı?
O zât cevâben dedi ki
- Arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavâf eyledim. Çünkü, bana dînimi, imânımı bu öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi.
- Kıyâmete kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir def'a gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur.
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini kırarsan, derhal onların rızâsını almaya çalış, minnet eyle ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al! Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâimâ göz önünde tut!. (İslâm Ahlâkı)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına âsî olan kimse, ne yaparsa yapsın Cennete giremez. Ana-babasına iyilik eden de, ne yaparsa yapsın, Cehenneme girmez.) [R.Nâsıhîn]
(Rabbin rızâsı, ana-babanın rızâsında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır.) [Buhârî]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(Evlâda önce namazdan, sonra ana-baba hakkından sorulur. ) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasına âsi olana "İstediğin ibâdeti yap sana mağfiret etmem" denir ve sâdık olana da, "Bildiğini yap seni mağfiret ederim" denir.) [Ebû Nuaym]
Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günâhtır. Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emîrleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karşılığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir. Fakat gayrı meşrû emîrleri dinlenmez. Meselâ onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden râzı olmayız) deseler de, harâm olan şeyler yapılmaz. Çünkü (Hâlıka isyân olan işte, kula itâ'at edilmez) emri vardır. (Hâkim)
Bir insan, gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsa, derhâl onların rızâsını almaya çalışmalı, yalvarmalı, onların gönlünü almalıdır. Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâima göz önünde tutarak, ona göre hareket etmelidir.
Evliyânın büyüklerinden birisi, nâfile hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir ara Bağdat'a uğradı. Orada Ebû Hâzım-ı Mekkî hazretlerini ziyâret etti. O esnâda uyuyordu. Bir müddet bekledi. Uyandı ve o zâta dedi ki:
- Şimdi Resûlullah efendimizi rü'yâda gördüm. Bana, senin hakkında, (Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir) haberini ulaştırmamı emretti. Bunun üzerine o zât geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duâsına kavuştu.
7- İzinsiz sefere gitmemek. Onlardan izinsiz cihâda bile gitmek câiz olmadığı halde, ilim öğrenmek ve ilim öğretmek için gitmek câizdir. Peygamber efendimiz, (Ana-babasından biri hayatta olup da, rızâsını almıyan, Cehenneme girmeye müstehak olur) buyurunca, Eshâb-ı kirâmdan biri, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdlarına zulmetse de böyle mi?) diye sorunca, cevabında, üç defa (Evet zulmetseler de...) buyurdu (Beyhekî)
Hacca giderken, muhtâç olmıyan ana-babadan izin almak sünnettir.
Ana-baba muhtâç ise, izinsiz gitmek harâmdır. Ana-babası muhtâç olmıyan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. Fakat nâfile olan hacca izinsiz gidemez. (R.Muhtâr)
Cihâd için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince,
(Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihâddır.) [Buhârî]
Biri de, hicret etmek için gelip, (Yâ Resûlallah, ana-babamı ağlatarak geldim onları üzdüm.) dedi. Peygamberimiz, bu duruma üzülerek buyurdu ki:
(Hemen git, onları üzdüğün gibi sevindir!) [Ebû Dâvüd]
8- Saygıda, hürmette kusûr etmemek. Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak lâzımdır. Otururken edebli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır. Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmâl etmemelidir! Babamız olmasa da büyüklere saygı gerekir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymıyan bizden değildir.) [Tirmizî]
9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek. Zarûretsiz önlerinde yürümemek. Hz.Ali, ak sakallı bir ihtiyârın yaşından dolayı önüne geçmemiş, arkasından yürümüş ve böylece namaza geç kalmıştı. Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile Peygamber efendimiz, rüküya eğilince, Hz. Ali'nin ilk rek'ata yetişmesi için belini tutmuştur. Ana-babanın arkasından yürümek ise elbette daha önemlidir!
10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek. Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak câiz olur ise de, ihtiyâç yoksa, bozmamalıdır. Sünnetler bozulur. Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babaya iyilik etmek, [nâfile] namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [Şir'a]
KALB İLE OLAN HAKKI
1- Acımak, merhamet etmek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene, merhamet edilmez, acımayana acınmaz.) [Müslim]
2- Sevmek. Her fırsatta ana-babanın ellerini öpmeli, sevdiğini hissettirmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Annesinin ayağını öpen, Cennetin eşiğini öpmüş olur.) [Şir'a]
3- Sevinçlerine sevinmek. Bir şeye sevinince, (Ne iyi olmuş, hayırlı olsun) gibi sözlerle memnuniyetini bildirmelidir!
4- Üzüntülerine üzülmek, dertleri ile hemdert olmak. Bir şeye üzülmüşlerse, (Geçmiş olsun) diyerek ilgilendiğini, üzüldüğünü bildirmeye çalışmalıdır.
5- Çok söylemelerinden incinmemek. İncinse bile, kesinlikle incindiğini hissettirmemek.
6- Sitem ve cefâlarına kızmamak. Sözlerini hiç duymamış gibi hareket etmek.
7- Onlardan râzı olmak. Ne yapıp yapmalı, onların rızâlarını almaya çalışmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahın rızâsı ana-babanın rızâsındadır.) [R.Nâsihîn]
8- İncitmekten çok korkmak. İsrâ sûresinin 23. âyet-i kerîmesinde ana-babaya iyi davranmak, onlara yumuşak ve tatlı söylemek emredilmektedir. Gaflete düşüp ana-babanın kalbini kırarsan, derhal rızâlarını almaya çalış, yalvar ve ne yaparsan yap, onların gönlünü al!
9- Nazlanmamak. Aksine onların nazına katlanmalıdır! Çünkü ana-baba küçükken bizim çok nazımızı çektiler. Nazlanma sırasının onlarda olduğunu unutmamalıdır.
10- Sıkıntı görse de, ölseler de kurtulsak diye düşünmemek, çok yaşamalarını arzû etmek. Onlar, bizden çok sıkıntı gördükleri hâlde, yaşamamızı istemişlerdi. Îcâbında kendileri aç durup bizi doyurmuşlardı.
MAL İLE OLAN HAKKI
Kendi malından, parasından onlara harcamalıdır. Çünkü ana-babasına harcadığından, verdiğinden kendisine suâl olunmaz.
1- Kendinden önce, onlara elbise almak. Kendi yiyeceğinden iyisini onlara vermek.
2- Uzakta iseler ziyâretlerine gitmek. Ana-baba ve mahrem akrabâları ziyâret etmek vâcibdir. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak bu günâhlardan kurtulmalıdır. Ziyârette sıra, ana, baba, evlâd, dede, nine, kardeş, amca, hala, dayı ve teyze şeklindedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allaha ve Kıyâmet gününe inanan sıla-i rahm etsin!) [Buhârî]
3- Beraber yemek. Ayrı yemek onları üzer. Beraber yemek faydalıdır! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Yemeği, toplu olarak yiyiniz; bereket topluluktadır.) [İbni Mâce]
4- Arzûlarını sormak, öğrenip yerine getirmek.
5- Evlerini temizlemek, boyamak, tamir etmek.
6- Para, mal vermek. İhtiyâçları olup da söyliyemiyebilirler. Bir kimse, (Yâ Resullah, babam elimdeki malımın bir kısmını almak istiyor) der. Peygamber efendimiz de, (Sen de, malın da babanındır) buyurdu. (İ.Mâce)
(Bir müslümana elbise giydiren, o elbiseden bir parça kaldığı müddetçe, Allahın hıfzı emânında olur.) [Hâkim]
Ana-babaya elbise vermek ise, daha sevabdır. Hem sıla-i rahm de yapılmış olur.
7- Malı, parayı onlara serbest etmek. Ne zaman isterseniz, malım, param size fedâ olsun demeli, bir kızgınlıkları varsa, bu yolla onları teskîn etmelidir. Ana-babaya harcanan paradan suâl olunmaz. Muhtâç olan ana-babaya yardım farzdır. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yolculara infâk edin!) [Bekâra 215]
Kime infâk edeceğini soran zâta Resûlullah efendimiz, (Kendine, ana-babana, sonra hanımına ve çocuklarına, hizmetçine bundan sonrasını da artık sen bilirsin) buyurdu. (Nesâî)
Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, kadın, kocasından izinsiz gidip hizmet eder. Zimmî baba da böyledir. Çocuk, zengin olan babasına bakmaya mecbûr değildir. (Bezzâziyye)
Zengin çocuğun, fakir olan ana-babasına nafaka vermesi farzdır. Fakir kimsenin, fakir babasına nafaka vermesi farz değildir. Fakir olan ana-babasını kendi evine alıp, birlikte otururlar. (Fetâvâ-i Hayriyye)
Ana-babadan birine iyilik edince öteki incinirse, babaya hürmet ve itâ'at etmeli, anaya hizmet, yardım ve ihsân etmelidir.
8- Ara sıra güzel yemek yapıp, da'vet etmek. Gönülleri ister de, belki söyliyemezler.
9- Dostlarını, dost bilip da'vet ederek gönüllerini almak. Düşmanlarından da uzak durmaya çalışmak.
10- Hastalandıkları zaman, tedâvileri ile meşgûl olmak, ilâç almak. Bir bakıcı, bir hizmetçi tutmak yerine, bizzat kendisi hizmet etmeye çalışmalıdır.
DİL İLE OLAN HAKKI
1- Yumuşak söylemek, tevâzû etmek. Öf bile dememek. Hak teâlâ buyuruyor ki:
(Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.) [Ahkâf 15]
(Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevâzû kanadını gerip "Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et" diye duâ et.) [İsrâ 23, 24]
2- Konuşurken sesini, onların sesinden yüksek çıkarmamak. Eshâb-ı kirâm Peygam efendimizin yanında olduğu gibi, ana-babalarının yanında da yavaş konuşurlardı. Kurân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:
(Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin!) [Hücurât 2]
(Sesini alçalt, bil ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.) [Lokman 19]
3- Yanlarında çok konuşmamak, edebi aşmamak. Başkalarının yanında bile çok konuşmak uygun değildir. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(En zararlı şey, çok konuşmaktır.) [Deylemî]
(Çok konuşmak kalbi karartır. Kalbi kararan da Allahü teâlâdan uzaklaşır.) [Beyhekî]
Ana-baba, bildiğimiz şeyleri de anlatsa, (yine aynı şeyler mi) dememek, hiç duymamış gibi can kulağı ile dinlemek lâzımdır.
4- Kaba, dokunaklı ve argo söz söylememek.
(Çirkin konuşana Cennet harâmdır.) [Ebû Nu'aym]
(Çirkin sözlü olmak hayâsızlıktan ve münâfıklıktandır.) [Beyhekî]
(Çirkin konuşan ve hayâsı az olan, mü'min-i kâmil [imânı kuvvetli] değildir.) [Buhârî]
İki kardeşi olan biri, öteki kardeşini kastedip (Oğlun şunu yaptı. Ben yapsam kıyâmeti koparırdınız) veya (Anne torunu tepene çıkartıyor, çok şımartıyorsun. Söz dinletemiyoruz) gibi sözlerle ana-babayı üzmemelidir! Çocuklarını ana-babanın yanında dövmemeli, azarlamamalıdır! Böyle şeyler ana-babayı üzer.
5- Hanımını onlardan üstün tutmamak. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımını anasından üstün tutana la'net olsun! Bunun farz ve diğer ibâdetleri kabûl olmaz.) [Şir'a]
6- İsimleri ile çağırmamak, sözlerini kesmemek, sözlerinin arasına girmemek. Bilgiçlik taslamamak. Ana-baba yanlış da söylese, öyle değil diyerek itirâz etmemek.
7- Ana-babanın arasını açacak söz ve hareketlerden uzak durmak. Ana-baba ile oğul veya kızın arasını açacak işlerden uzak durmak. Gelinleri, ana-baba ile oğullarının arasını açacak sözlerden uzak tutmalıdır! Peygamber efendimiz, (Ana ile oğulun arasını açana la'net etsin) buyurmuştur. (Gunye)
8- Konuşurken, yap, yapma gibi ifâdeler kullanmamak. Yapar mısın gibi ricâda bulunmalıdır! Ana-babası günâh işliyen çocuk, bunlara bir defa nasîhat eder. Kabûl etmezlerse, susar. Onlara duâ eder!
9- Hayır duâlarını almak. Ana-baba duâsını ganîmet bilmek. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Üç kişinin duâsı kabûl olur. Ana-baba, mazlûm ve misâfirin duâsı.) [Tirmizî]
(Ana-babanın duâsı, ilâhî hicâba ulaşır, duâları kabûl olur.) [İbni Mâce]
10- Bedduâlarını almamak. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın çocuğuna ve mazlûmun zâlime olan bedduâları, reddolmaz.) [Tirmizî]
(Kendinize, evlâdınıza ve malınıza bedduâ etmeyin! Duâların kabûl olduğu bir saate rastlar da bedduânız kabûl olur.) [Müslim]
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koş! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskîn et! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Çünkü senin saâdet ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saâdetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhiretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayatta iken, kıymetini bil!
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.
BEDENLE OLAN HAKKI
1- Hizmet ederek rızâlarını almak.
Allahü teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor. (Nisâ 36, En'âm 151, Ankebut 8)
Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur. ) [Ey Oğul İlm.]
(Ana-babasını dîne uygun hizmetleriyle râzı eden kimse, Allahı râzı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahı gazaplandırmış olur.) [İ.Neccâr]
(Anasına-babasına âsî olan melûndur.) [Hâkim]
(Ana-babası, yanında ihtiyârladığı hâlde, [onların rızâlarını alamayıp] Cenneti kazanamıyanın burnu sürtülsün.) [Tirmizî]
(Ana-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah Onun ömrünü uzatır.) [Buhârî]
(Cihâd, fîsebîlillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlâda bakmak da cihâddır. Ele muhtâç olmamak için çalışmak da cihâddır.) [Deylemî]
Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
- Niçin yükle tavâf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi. Bendeki hakkı büyüktür.
- Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ.Gazâlî]
(Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesâî]
(Veysel Karânî'nin kavuştuğu bütün ihsân ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nâsihîn]
(Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye soran kimseye, Peygamber efendimiz, (Evet, annene iyilikte bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Her peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir. Görüldüğü gibi, dünya ve âhiret rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, müslüman ana-babaya hürmet ve hizmet şarttır. Hattâ kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine gitmek lâzımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyâretlerine gidilmez. (Bezzâziyye)
Ana-babaya iyilik, ihsân ederek, onların yaptıklarına karşılık şükretmelidir. Kur'ân-ı Kerîmde ana-babaya şükredilmesi emredilmiştir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır.) [Tirmizî]
Birgün Peygamber efendimizin huzûruna bir kimse gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! İzin verirseniz sizinle beraber gazâya gelip cihâd etmek istiyorum.
- Anan-baban var mı?
- Evet var.
- Onların yanında bulun! Senin cihâdın, onlara hizmet etmektir. (Müslim)
Annesini sırtına alıp Kâ'be-i muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibni Ömer hazretlerine dedi ki:
- Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i muazzama'yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?
- Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muâmele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevâb verilir.
Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup birşey söyleyemiyordu. Durumdan Resûlullah efendimiz haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, Hz.Ali ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu. Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:
- Alkame'nin ana-babası var mı?
- Yâ Resûlallah, ihtiyâr bir annesi var.
- Annesini buraya getirin!
Annesi gelince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Alkame'ye ne oldu?
- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibâdet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır.
- Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın!
- Yâ Resûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler. Alkame'yi yakalım. Çünkü annesi, ondan râzı değildir) buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ'ati makbûl değildir.
Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:
- Yâ Resûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim.
Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şehâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefât etti. Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:
(Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler la'net eder.) [R.Nâsıhîn]
2- Ana-babaya iyilik ve ihsân, evlâd üzerine farzdır. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ana-babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!) [İsrâ 23]
(Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin.) [Bekara 83]
Peygamber efendimize, Lokman sûresinin (Dünyada ana-babanla iyi geçin) meâlindeki 15. âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: (Onlarla iyi geçinmek demek;
1- Aç iseler, yemek vermek.
2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak.
3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek.
4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek.
5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez.
6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek.
7- Onları isimleri ile çağırmamak.
8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek.
9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek.
10- Kendine duâ ederken, onlara da duâ etmek.) [R.Nâsıhîn]
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasının ihtiyâcını karşılamak veya onları insanlara muhtaç etmemek için çalışan kimse, fîsebîlillah [Allah yolunda] çalışıyor demektir.) [Taberânî]
(Ana-babaya ihsânda bulunmak ve akrabayı ziyâret etmek şekaveti saâdete çevirir, ömrü artırır ve insanı fena ölümden korur. [Ebû Nuaym]
(Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını istiyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-i rahim yapsın!) [İ. Ahmed]
(Evlâd, babasının hakkını hiçbir sûretle ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur ve sonra da satın alarak âzâd ederse, ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir.) [Müslim]
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder!) [Taberânî]
(Annenin duâsı, en çabuk kabul olan duâdır.) [İ.Gazâlî]
(Ana-babaya iyilik etmek, namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [İ.Gazâlî]
(Evlâdının iyiliğini görmesi için, ona yardım eden babaya, Allah merhamet etsin.) [İbni Hibbân]
Bir kimse gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, büyük bir günâh işledim. Tevbem kabûl olur mu, ne yapmam lâzımdır?
Peygamber efendimiz buyurdu:
- Annen var mı?
- Hayır yok.
- Teyzen var mı?
- Evet var.
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizî)
Allahü teâlâ, Hz. Mûsâ'ya vahyetti ki:
(Ana-babasına itâ'at edip bana isyân edeni iyilerden yazarım. Bana itâ'at edip ana-babasına isyân edeni ise kötülerden yazarım.) [İ.Gazâlî]
Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyle:
(Ana-babasını üzen ve sıla-i rahmi terk eden, Cennetin kokusunu duyamaz.) [Taberânî]
(En üstün amel, vaktinde kılınan namaz ve ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı açılır. Onları üzene ise Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(İlim öğrenen talebe, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd, Peygamberlerle beraber hesâbsız olarak Cennete girer.) [İ.Râfi'î]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ.Ahmed]
(En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsân, bedbahtlığı saâdete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder.) [Taberânî]
(Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın!) [İ.Ahmed]
(Ebrâra "ebrâr" denmesi: Ana-baba ve cocuklarına iyilik etmelerindendir. Ana-babanın senin üzerinde hakkı varsa, çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır.) [Taberânî]
(Allah katında en fazîletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsân ve Allah yolunda cihâddır.) [Buhârî]
(İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır.) [Hâkim]
(Sadaka veren kimse, neden müslüman olan ana-babasının ruhu için vermez? Halbuki böyle yaparsa, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, onlardan bir şey eksilmemek şartı ile, onların sevâbı gibi bir sevâb da kendisine yazılır.) [Taberânî]
(Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir.) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasını küstürmüş olduğu hâlde, sabahlıyan kimseye Cehennemden iki kapı açılır. Bu halde akıllanmıyana da aynı şekilde Cehennemden iki kapı açılır. Bunlardan bir tanesi hayatta olur da, onun rızâsını almaz ve onu küstürürse, kendisini Cehenneme götüren bir kapı açılır. Ana-babası kendisine zulmetseler de, zulmetmeseler de, böyledir.) [Beyhekî]
Görüldüğü gibi ana-baba, zâlim de olsalar, kendisine zulmetseler de evlâd, onları küstürmemelidir.
Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karışmış olduğu şüpheli bile olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir.
Yemen'den bir kişi gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, cihâda gitmek istiyorum.
- Yemen'de anan-baban var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Cihâda gitmene izin verdiler mi?
- Hayır vermediler yâ Resûlallah.
- Ana-babana git, izin iste! Müsâade ederlerse cihâda git! İzin vermezlerse, onlara hizmet et! Çünkü îmândan sonra, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik ve ihsândır.) (İ.Ahmed)
Yine cihâda gitmek için gelen bir kişiye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Onun yanına git! Cennet onun ayakları altındadır. (Taberânî)
Bir kişi, hicret etmek için Peygamber efendimize dedi ki:
- Anne ve babamı ağlatarak geldim yâ Resûlallah.
- Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür! (Ebû Davud)
Bir zât suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah cihâda gitmek istiyorum.
- Annen var mı?
- Evet var.
- Ona hizmet et, Cenneti, onu râzı etmekle kazanırsın! (Taberânî)
Cihâda gitmek için gelen başka birisine de, (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır) buyuruldu. (Nesâî)
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
- Filân yerde bir kasap vardır. Senin Cennetteki arkadaşın odur.
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Ey genç, misâfir kabul eder misin?
- Evet memnuniyetle...
Beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zenbilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zenbile yerleştirdi. Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı. Sonra kasap zenbili alıp tavana astı. Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Bu kadın kim, ona ne yaptın?
- Bu benim annemdir. Çok yaşlandı.Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.
- O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm. Bir şey mi söylüyordu?
- Evet hergün "Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle" diye duâ eder."
- Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin. (Şir'a)
İbni Abbâs hazretleri, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert kaba efendisine karşı bulunduğu hâl içerisinde ol" buyururdu.
Hasan-ı Basrî hazretleri de buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur.)
Ana-babasını beğenmiyerek ben onların oğlu, kızı değilim dememelidir! Çünkü Resûlullah efendimiz, (Annem-babam onlar değildir diyene, Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâ'neti olsun. Allahü teâlâ böyle diyenin farz ve nâfilelerini kabûl etmez) buyurdu. (Şir'a)
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan dokuz def'a nasîhat istedi. Hepsinde de Cenâb-ı Hak, ana-babaya itâ'at etmesini istiyerek, (Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sırâtı geçirir, Cennette onlarla vâsıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, Peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabûl etmeyip, onu Cehenneme atarım. Ana-babasına itâ'at edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim) buyurdu.
Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Birgün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. "Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar."
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim.
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Bana hiçbir şey bırakmadı. (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar.)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.
Ana-babaya karşı alçak gönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızâlarını kazanmalıdır. Hz.Hüseyn'in oğlu Alî, edeblerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi.
Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır. Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helâl ettirmelidir.
Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helâl ettirilmeli ve duâlarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, günahlar içinde bir günah vardır ki benim indimde çok ağır ve büyüktür. O da, ana-baba evlâdını çağırdığı zaman emrini dinlememesidir. (Ey Oğl. İlm.)
Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman onlara karşılık vermemelidir. Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp onların duâsını almalıdır. Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır. Yanlış bir iş yapıp onları üzünce hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir. İnsanın saâdeti ve felâketi onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lâzımdır. Vefâtlarından sonraki pişmanlık fayda vermez. Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp onları memnun etmelidir.
Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bistâmi hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:
- Oğlum, bir bardak su verir misin?
Hemen yatağından fırlayan, küçük Bâyezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine:
- Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim, dedi.
Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı. Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında, "Hani su" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Anesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya râzı idi. Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi, "su, su" diye mırıldanmaya başladı. Hemen, "buyur anneciğim, suyun hazır" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlıyamadı. Oğluna sordu:
- Oğlum ne çabuk getirdin?
- Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim.
Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allahü teâlâ kendisine böyle bir oğul ihsân ettiği için şükretti:
- Yâ Rabbî ben oğlumdan râzıyım, sen de râzı ol, dedi.
Annesinin duâsı sebebiyle, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlânın sevgili kulu oldu.
Kendisine sordular:
- Bu derecelere nasıl kavuştunuz?
- Annemin rızâsını almakla...
Anne hakkı önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Biri, suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah, insanlar içinde iyilik etmeme en lâyık olan kimdir?
- Annendir.
- Sonra?
- Annendir.
- Daha sonra?
- Babandır. (Buhârî, Müslim)
Başka bir hadîs-i şerîfte de, (Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et) buyuruldu. (Nesâî)
Üstünlük başka, hakkı olmak, iyiliğe lâyık olmak başkadır. Anne, kâfir bile olsa ona iyilik etmelidir! Bir kimse (Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye sorunca, (Evet annene iyilik ve ihsânda bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Îmânlı olup, Cehennemden en son çıkacaklar Allah yolunda olan ana-babasının islâmiyete uygun olan emirlerine âsî olanlardır. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, ana-babasını râzı eden beni râzı etmiş olur. Ana babasını râzı edip bana âsî olan kimseyi dahi iyilerden sayarım. Ana-babasına âsî olan, bana mûtî [itâatkâr] olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim. [Ey Oğul ilm.]
Hz.Muâz, Resûlullah efendimize sordu:
- Minbere çıkarken üç kere âmin demenizin sebebi nedir?
- Cebrâil aleyhisselâm geldi "Ramazan ayına yetiştiği halde [günahları] mağfiret olunmadan ölen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Sonra "yanında senin adın anıldığı halde sana salevât getirmiyen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Daha sonra "ana-babasına veya ikisinden birine yetiştiği halde onların hakkını gözetmeden ölen, ateşe girsin " dedi. Ben de âmin dedim.) [İ.Neccâr]
3- Âsî olmamak, karşı gelmemek.
(Agâh olun, büyük günâhların en büyüklerini haber veriyorum. Bunlar Allaha şirk koşmak, ana-babaya âsî olmaktır.) [Buhârî]
(Allahü teâlâ, Kıyâmette üç zümreye rahmet nazarıyla bakmaz: Ana-babasına karşı gelen, içki içen ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse.) [Buhârî]
(Ana-babaya karşı gelmek büyük günâhtır.) [Buhârî]
(Ana-babasına âsî olan Cennete giremez.) [Nesâî]
(Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [İslâm Ahlâkı]
(Ana-babaya karşı gelmekten, isyân etmekten sakının! Ana-babasına âsî olan, Cennetin kokusunu alamaz.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, ba'zı günâhların cezâsını kıyâmete kadar geciktirir. Ana-babaya isyân bundan müstesnâdır.) [Hâkim]
Îmânı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının islâmiyyete uygun olan emîrlerine âsî olanlardır.
Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymıyan emri yapılmaz. Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek lâzımdır.
Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhâneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek lâzımdır. Fakat, oralara götürmek gerekmez. Ana-baba zâlim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak câiz değildir.
(Anam-babam çok şefkatsız, onlara nasıl itâ'at edeyim) diyen bir kimseye, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi. İki yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdâre ve mâişetini temîn etti. Sana dînini, îmânını öğretti. Seni islâm terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlm.]
(Yâ Resûlallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum) diye soran kişiye buyurdu ki:
(Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekliyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevâb ihsân eder.) [R.Nâsihîn]
Bir zât, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdına zulmetse de rızâlarını almıyan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızâlarını almıyan Cehenneme girer) buyurdu. (Beyhekî)
Şu hâlde ana-baba zâlim olup, evlâda zulmetseler de, günâh işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günâh olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek câiz olmaz. Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyâretlerini terk etmek büyük günâhtır. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak, telefon ederek, bu günâhtan kurtulmalıdır!
Kur'ân-ı kerîmde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabûl olmaz. Peygambere itâ'at edilmezse, Allaha itâ'at edilmiş olmaz. Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabûl olmaz. (Tefsîr-i Mugnî)
4- İtâ'at etmek, karşı gelmemek, günâh olmıyan emîrlerini yapmak.
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babaya itâ'at, Allaha itâ'attir, onlara âsî olmak, Allaha âsî olmaktır.) [Taberânî]
(Ana-babasını hoşnud eden, Allahı hoşnud etmiş, ana-basını kızdıran da, Allahı kızdırmış olur.) [İ.Neccâr]
Babasına âsî gelen kimse, çocuğundan mürüvvet göremez, murâdına kavuşamaz, âilesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur. (Şir'a)
Hz. Ömer, oğlu Abdullah'ın bilmediği önemli bir sebepten dolayı hanımımdan ayrılmasını ister. Oğlu da, hanımını çok sevdiği için, bu sözü duymamış gibi hareket eder. Hz. Ömer sözünü dinlemediğini görünce, durumu Resûlullah efendimize bildirir. O da, (Ey Abdullah, babanın sözünü dinle, hanımını bırak) buyurur. (Tirmizî)
Ananın, babanın ve hocanın, harâm olan şeyleri emretmeleri hâlinde, bunlara isyân edilmez. Karşı gelinmez. Bu emirler, dinde günâh ve suç olmıyacak şekilde yapılır. Meselâ bir adama anası evlenme derse veya falanca kızı almıyacaksın veya âileni bırakacaksın derse veya falanca âlime gidip dinini öğrenmiyeceksin derse, bu sözleri islamiyyetin îcâp ettirdiği bir sebep ile değil ise, itâ'at îcâb etmez. Fakat, yine sert söylemek, karşılık vermek câiz değildir.
Ananın, babanın, hocanın, itâ'at lazım olmıyan emirleri, yapılmadığı zaman uygun bir şekilde özür dilemedir.
5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibâdettir.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabûl olmuş bir hac sevâbı yazılır.) [İ.Rafiî]
(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödiyemez.) [İ.Gazâlî]
Evlâd, ana-babasına, merhamet ve sevgi ile bakınca ona, böyle bir bakışı için, kabûl edilmiş bir hac sevâbı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevâba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu. (Şir'a)
6- Üzmemek, incitmemek, rızâlarını kazanmak.
Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın rızâsında, Allahü teâlânın gazabı, dînine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. (Cennet ana-babanın ayağı altındadır) Ya'nî, sana dînini, îmânını öğreten ana-babanın rızâsındadır. (Şir'a)
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koşacaksın! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskin eyle! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Zîrâ senin saadetin ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saadetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhıretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayâtta iken, kıymetini bil!
Hasan-ı Basrî hazretleri Kâ'beyi ziyâret ve tavâf ederken arkasında bir zenbil ile tavâf eden bir zâta dedi ki:
- Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavâf etsen daha iyi olmaz mı?
O zât cevâben dedi ki
- Arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavâf eyledim. Çünkü, bana dînimi, imânımı bu öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi.
- Kıyâmete kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir def'a gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur.
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini kırarsan, derhal onların rızâsını almaya çalış, minnet eyle ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al! Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâimâ göz önünde tut!. (İslâm Ahlâkı)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına âsî olan kimse, ne yaparsa yapsın Cennete giremez. Ana-babasına iyilik eden de, ne yaparsa yapsın, Cehenneme girmez.) [R.Nâsıhîn]
(Rabbin rızâsı, ana-babanın rızâsında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır.) [Buhârî]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(Evlâda önce namazdan, sonra ana-baba hakkından sorulur. ) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasına âsi olana "İstediğin ibâdeti yap sana mağfiret etmem" denir ve sâdık olana da, "Bildiğini yap seni mağfiret ederim" denir.) [Ebû Nuaym]
Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günâhtır. Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emîrleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karşılığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir. Fakat gayrı meşrû emîrleri dinlenmez. Meselâ onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden râzı olmayız) deseler de, harâm olan şeyler yapılmaz. Çünkü (Hâlıka isyân olan işte, kula itâ'at edilmez) emri vardır. (Hâkim)
Bir insan, gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsa, derhâl onların rızâsını almaya çalışmalı, yalvarmalı, onların gönlünü almalıdır. Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâima göz önünde tutarak, ona göre hareket etmelidir.
Evliyânın büyüklerinden birisi, nâfile hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir ara Bağdat'a uğradı. Orada Ebû Hâzım-ı Mekkî hazretlerini ziyâret etti. O esnâda uyuyordu. Bir müddet bekledi. Uyandı ve o zâta dedi ki:
- Şimdi Resûlullah efendimizi rü'yâda gördüm. Bana, senin hakkında, (Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir) haberini ulaştırmamı emretti. Bunun üzerine o zât geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duâsına kavuştu.
7- İzinsiz sefere gitmemek. Onlardan izinsiz cihâda bile gitmek câiz olmadığı halde, ilim öğrenmek ve ilim öğretmek için gitmek câizdir. Peygamber efendimiz, (Ana-babasından biri hayatta olup da, rızâsını almıyan, Cehenneme girmeye müstehak olur) buyurunca, Eshâb-ı kirâmdan biri, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdlarına zulmetse de böyle mi?) diye sorunca, cevabında, üç defa (Evet zulmetseler de...) buyurdu (Beyhekî)
Hacca giderken, muhtâç olmıyan ana-babadan izin almak sünnettir.
Ana-baba muhtâç ise, izinsiz gitmek harâmdır. Ana-babası muhtâç olmıyan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. Fakat nâfile olan hacca izinsiz gidemez. (R.Muhtâr)
Cihâd için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince,
(Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihâddır.) [Buhârî]
Biri de, hicret etmek için gelip, (Yâ Resûlallah, ana-babamı ağlatarak geldim onları üzdüm.) dedi. Peygamberimiz, bu duruma üzülerek buyurdu ki:
(Hemen git, onları üzdüğün gibi sevindir!) [Ebû Dâvüd]
8- Saygıda, hürmette kusûr etmemek. Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak lâzımdır. Otururken edebli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır. Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmâl etmemelidir! Babamız olmasa da büyüklere saygı gerekir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymıyan bizden değildir.) [Tirmizî]
9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek. Zarûretsiz önlerinde yürümemek. Hz.Ali, ak sakallı bir ihtiyârın yaşından dolayı önüne geçmemiş, arkasından yürümüş ve böylece namaza geç kalmıştı. Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile Peygamber efendimiz, rüküya eğilince, Hz. Ali'nin ilk rek'ata yetişmesi için belini tutmuştur. Ana-babanın arkasından yürümek ise elbette daha önemlidir!
10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek. Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak câiz olur ise de, ihtiyâç yoksa, bozmamalıdır. Sünnetler bozulur. Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babaya iyilik etmek, [nâfile] namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [Şir'a]
KALB İLE OLAN HAKKI
1- Acımak, merhamet etmek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene, merhamet edilmez, acımayana acınmaz.) [Müslim]
2- Sevmek. Her fırsatta ana-babanın ellerini öpmeli, sevdiğini hissettirmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Annesinin ayağını öpen, Cennetin eşiğini öpmüş olur.) [Şir'a]
3- Sevinçlerine sevinmek. Bir şeye sevinince, (Ne iyi olmuş, hayırlı olsun) gibi sözlerle memnuniyetini bildirmelidir!
4- Üzüntülerine üzülmek, dertleri ile hemdert olmak. Bir şeye üzülmüşlerse, (Geçmiş olsun) diyerek ilgilendiğini, üzüldüğünü bildirmeye çalışmalıdır.
5- Çok söylemelerinden incinmemek. İncinse bile, kesinlikle incindiğini hissettirmemek.
6- Sitem ve cefâlarına kızmamak. Sözlerini hiç duymamış gibi hareket etmek.
7- Onlardan râzı olmak. Ne yapıp yapmalı, onların rızâlarını almaya çalışmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahın rızâsı ana-babanın rızâsındadır.) [R.Nâsihîn]
8- İncitmekten çok korkmak. İsrâ sûresinin 23. âyet-i kerîmesinde ana-babaya iyi davranmak, onlara yumuşak ve tatlı söylemek emredilmektedir. Gaflete düşüp ana-babanın kalbini kırarsan, derhal rızâlarını almaya çalış, yalvar ve ne yaparsan yap, onların gönlünü al!
9- Nazlanmamak. Aksine onların nazına katlanmalıdır! Çünkü ana-baba küçükken bizim çok nazımızı çektiler. Nazlanma sırasının onlarda olduğunu unutmamalıdır.
10- Sıkıntı görse de, ölseler de kurtulsak diye düşünmemek, çok yaşamalarını arzû etmek. Onlar, bizden çok sıkıntı gördükleri hâlde, yaşamamızı istemişlerdi. Îcâbında kendileri aç durup bizi doyurmuşlardı.
MAL İLE OLAN HAKKI
Kendi malından, parasından onlara harcamalıdır. Çünkü ana-babasına harcadığından, verdiğinden kendisine suâl olunmaz.
1- Kendinden önce, onlara elbise almak. Kendi yiyeceğinden iyisini onlara vermek.
2- Uzakta iseler ziyâretlerine gitmek. Ana-baba ve mahrem akrabâları ziyâret etmek vâcibdir. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak bu günâhlardan kurtulmalıdır. Ziyârette sıra, ana, baba, evlâd, dede, nine, kardeş, amca, hala, dayı ve teyze şeklindedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allaha ve Kıyâmet gününe inanan sıla-i rahm etsin!) [Buhârî]
3- Beraber yemek. Ayrı yemek onları üzer. Beraber yemek faydalıdır! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Yemeği, toplu olarak yiyiniz; bereket topluluktadır.) [İbni Mâce]
4- Arzûlarını sormak, öğrenip yerine getirmek.
5- Evlerini temizlemek, boyamak, tamir etmek.
6- Para, mal vermek. İhtiyâçları olup da söyliyemiyebilirler. Bir kimse, (Yâ Resullah, babam elimdeki malımın bir kısmını almak istiyor) der. Peygamber efendimiz de, (Sen de, malın da babanındır) buyurdu. (İ.Mâce)
(Bir müslümana elbise giydiren, o elbiseden bir parça kaldığı müddetçe, Allahın hıfzı emânında olur.) [Hâkim]
Ana-babaya elbise vermek ise, daha sevabdır. Hem sıla-i rahm de yapılmış olur.
7- Malı, parayı onlara serbest etmek. Ne zaman isterseniz, malım, param size fedâ olsun demeli, bir kızgınlıkları varsa, bu yolla onları teskîn etmelidir. Ana-babaya harcanan paradan suâl olunmaz. Muhtâç olan ana-babaya yardım farzdır. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yolculara infâk edin!) [Bekâra 215]
Kime infâk edeceğini soran zâta Resûlullah efendimiz, (Kendine, ana-babana, sonra hanımına ve çocuklarına, hizmetçine bundan sonrasını da artık sen bilirsin) buyurdu. (Nesâî)
Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, kadın, kocasından izinsiz gidip hizmet eder. Zimmî baba da böyledir. Çocuk, zengin olan babasına bakmaya mecbûr değildir. (Bezzâziyye)
Zengin çocuğun, fakir olan ana-babasına nafaka vermesi farzdır. Fakir kimsenin, fakir babasına nafaka vermesi farz değildir. Fakir olan ana-babasını kendi evine alıp, birlikte otururlar. (Fetâvâ-i Hayriyye)
Ana-babadan birine iyilik edince öteki incinirse, babaya hürmet ve itâ'at etmeli, anaya hizmet, yardım ve ihsân etmelidir.
8- Ara sıra güzel yemek yapıp, da'vet etmek. Gönülleri ister de, belki söyliyemezler.
9- Dostlarını, dost bilip da'vet ederek gönüllerini almak. Düşmanlarından da uzak durmaya çalışmak.
10- Hastalandıkları zaman, tedâvileri ile meşgûl olmak, ilâç almak. Bir bakıcı, bir hizmetçi tutmak yerine, bizzat kendisi hizmet etmeye çalışmalıdır.
DİL İLE OLAN HAKKI
1- Yumuşak söylemek, tevâzû etmek. Öf bile dememek. Hak teâlâ buyuruyor ki:
(Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.) [Ahkâf 15]
(Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevâzû kanadını gerip "Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et" diye duâ et.) [İsrâ 23, 24]
2- Konuşurken sesini, onların sesinden yüksek çıkarmamak. Eshâb-ı kirâm Peygam efendimizin yanında olduğu gibi, ana-babalarının yanında da yavaş konuşurlardı. Kurân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:
(Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin!) [Hücurât 2]
(Sesini alçalt, bil ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.) [Lokman 19]
3- Yanlarında çok konuşmamak, edebi aşmamak. Başkalarının yanında bile çok konuşmak uygun değildir. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(En zararlı şey, çok konuşmaktır.) [Deylemî]
(Çok konuşmak kalbi karartır. Kalbi kararan da Allahü teâlâdan uzaklaşır.) [Beyhekî]
Ana-baba, bildiğimiz şeyleri de anlatsa, (yine aynı şeyler mi) dememek, hiç duymamış gibi can kulağı ile dinlemek lâzımdır.
4- Kaba, dokunaklı ve argo söz söylememek.
(Çirkin konuşana Cennet harâmdır.) [Ebû Nu'aym]
(Çirkin sözlü olmak hayâsızlıktan ve münâfıklıktandır.) [Beyhekî]
(Çirkin konuşan ve hayâsı az olan, mü'min-i kâmil [imânı kuvvetli] değildir.) [Buhârî]
İki kardeşi olan biri, öteki kardeşini kastedip (Oğlun şunu yaptı. Ben yapsam kıyâmeti koparırdınız) veya (Anne torunu tepene çıkartıyor, çok şımartıyorsun. Söz dinletemiyoruz) gibi sözlerle ana-babayı üzmemelidir! Çocuklarını ana-babanın yanında dövmemeli, azarlamamalıdır! Böyle şeyler ana-babayı üzer.
5- Hanımını onlardan üstün tutmamak. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımını anasından üstün tutana la'net olsun! Bunun farz ve diğer ibâdetleri kabûl olmaz.) [Şir'a]
6- İsimleri ile çağırmamak, sözlerini kesmemek, sözlerinin arasına girmemek. Bilgiçlik taslamamak. Ana-baba yanlış da söylese, öyle değil diyerek itirâz etmemek.
7- Ana-babanın arasını açacak söz ve hareketlerden uzak durmak. Ana-baba ile oğul veya kızın arasını açacak işlerden uzak durmak. Gelinleri, ana-baba ile oğullarının arasını açacak sözlerden uzak tutmalıdır! Peygamber efendimiz, (Ana ile oğulun arasını açana la'net etsin) buyurmuştur. (Gunye)
8- Konuşurken, yap, yapma gibi ifâdeler kullanmamak. Yapar mısın gibi ricâda bulunmalıdır! Ana-babası günâh işliyen çocuk, bunlara bir defa nasîhat eder. Kabûl etmezlerse, susar. Onlara duâ eder!
9- Hayır duâlarını almak. Ana-baba duâsını ganîmet bilmek. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Üç kişinin duâsı kabûl olur. Ana-baba, mazlûm ve misâfirin duâsı.) [Tirmizî]
(Ana-babanın duâsı, ilâhî hicâba ulaşır, duâları kabûl olur.) [İbni Mâce]
10- Bedduâlarını almamak. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın çocuğuna ve mazlûmun zâlime olan bedduâları, reddolmaz.) [Tirmizî]
(Kendinize, evlâdınıza ve malınıza bedduâ etmeyin! Duâların kabûl olduğu bir saate rastlar da bedduânız kabûl olur.) [Müslim]
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koş! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskîn et! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Çünkü senin saâdet ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saâdetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhiretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayatta iken, kıymetini bil!