s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Timurun Anadolu Seferi (1400-1403)
Tarih 28 Temmuz 1402
Bölge Çubuk Ovası Ankara
Sonuç Kesin Timur zaferi.
Taraflar
Timurid.svg Timur İmparatorluğu Osmanli-nisani.svg Osmanlı İmparatorluğu
Grb Lazarevic.jpg Sırbistan Prensliği
Komutanlar
Timur reconstruction01.jpg
Timur
Timurid.svg Şahruh Mirza (Sol Kanat)
Timurid.svgSultan Mahmut Han (Sol Kanat)
Timurid.svgHalil Sultan (Sol Kanat)
Timurid.svg Miran Şah (Sağ Kanat)
Timurid.svgEbu Bekir (Keşif Kolu)
Timurid.svg Emir Celal el-İslam (Esas Kuvvet)
Timurid.svg Cihanşah (Esas Kuvvet)
Timurid.svg Muhammed Mirza(İhtiyat Kuvvetleri)
Timurid.svgİsen Buga (Fil Birlikleri Komutanı)
I Bayezit small.jpg
Yıldırım Bayezid (Esir)
Osmanli-nisani.svg Çandarlı Ali Paşa(Esas Kuvvet)
Osmanli-nisani.svg Süleyman Çelebi(Sol Kanat)
Grb Lazarevic.jpg Stefan Lazarević(Sol Kanat)
Osmanli-nisani.svg Kara Timurtaş Paşa (Sağ Kanat)
Osmanli-nisani.svg Mehmet Çelebi(İhtiyat Kuvvetleri)
Güçler
90.000
Ağır Zırhlı Süvariler
Türkmen ve Moğol Atlı Okçular
Serbedâri Piyadeler
32 Savaş Fili
Başka kaynaklara göre:
25.000
85.000
5.000 Yeniçeri
10.000 Sırp Piyade
Tımarlı Sipahiler
Kara Tatarlar
Başka kaynaklara göre:
20.000
Kayıplar
15,000-25,000 ölü veya yaralı 40,000-50,000 ölü veya yaralı
Savaş Öncesi Timur Han ile Bayezid Han nın
Mektuplaşması
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 1. mektubu
Rum diyarında melik olan Yıldırım Beyazıd! Bil ki, biz kudret ve iktidarımızla insanlık aleminin en büyük kısmını tabamız haline getirmiş bir hükümdarız. Bu görülmemiş işi, tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler tevarüs etmiş değiliz. Aklını başına topla ve Kara Yusufla Ahmet Celayiri topraklarından kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olsan gerektir. Siz de o hükümdarların arasına girmekten sakın
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 1. mektubu
Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb (Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin Bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun.
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 2. mektubu
Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivası da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatyayı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kalesini ne zamandan beridir elde edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivasta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivastan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlının askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlül-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişâna ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ves-selâm
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 2. mektubu
Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen (Damat), Sivasa gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîze yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefeden Şirvana varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve Sinoptaki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır. İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatarından onbin Tatara vurup, Alâeddin Keykubâta galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hilat kendisine verilerek, Allâhın lutfu ile Âl-i Selçûkun yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Beyin ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır. Bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. Siz Sivası harap idüp, ehl-i İslâmın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır.
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 3. mektubu
Sungur Çavuş ve Hacı Bayezid ile gönderdiğimiz haberler doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa olmaktadır. Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz. Antlaşma kararı olursa, Mısırla aramızda olanlardan ıslâh edici olunması isteğiniz uygun görülmemiştir. Çünkü ölen eski Mısır Vâlisi, elçilerimizden Irak ve Acemin büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcıyı haksız yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaşı serbest bırakması için elçi gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe duymadan katletti. Biz Şam ve Halebe geldiğimizde, Mısırda Hacı adındaki elçileri gelip haps olunan Otlamışı Halebe gönderelim dediler. Senin, şimdi Mısır Vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. Onu Sultânul-Harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. Belki Mücâvirül-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri çoktur. Ahmed Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincana varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz.
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 3. mektubu
Mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek Mısırı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârüs-Selâmı alıp İranın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısıra Kâhire Vâlisi Baybarsa sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgunun Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybarsla cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhirede kaldı ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira Hülâgû böylesine cüzi şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allahın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 4. mektubu
Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet Sivasa gelmem söz konusu oldu. Kâfire fırsat vermemek, İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şam tarafına giderek Mısır azizinden intikamımızı aldık. Sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. Ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincana gelip valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten(Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. Biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvandan geri dönüp tekrar Erzincandan o tarafa varmak icap etti. Semerkandda bulunan oğlum Muîneddin Muhammed Sultan Bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır. İsteğimiz Erzincana varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâhın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım. Bu sulhun bir sûretini Mekke-i Mükerremede Bâbül-Harâmda kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 4. mektubu
Timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben Sivasa geldikten sonra ulaştı. Ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; Nâgâh(vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. Devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. İkinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi. Karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. Musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. Rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. Bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. Eğer bir kimse fitneye sebep olursa, Allahu Teâlâ onun cezasını versin.
Savaşın Başlaması
28 Temmuz 1402 tarihinde Timur komutasındaki Büyük Timur İmparatorluğu Ordusu ile Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı Ordusu arasındaAnkaranın Çubuk Ovasında meydana gelen muharebedir. Bu savaş sonucunda I. Bayezid yenilmiş, esir düşmüş ve Osmanlı Devletinde 11 yıl sürecek ve Fetret Devriolarak anılacak dönem başlamıştır.
Timurun filleri
Osman Gazi tarafından kurulan beylik, 14.yy boyunca temellerini sağlamlaştırdı ve Osman Gazinin soyundan gelen, birbirinden yetenekli ve kararlı liderlerle 14.yy boyunca hem Batıya hem de Doğuya doğru genişledi ve askeri ve siyasi gücünü ispatladı. Aynı dönemde, Osmanoğulları Anadolu ve Balkanlarda gücünü artırırken, daha doğuda, Maveraünnehirde başka bir Türk devleti gücüne güç katmaktaydı. Timur isimli büyük komutan ve devlet adamının önderliğindeki devlet güçlenerek büyüyor, aynı Osmanlılar gibi gün geçtikçe kontrolü altındaki alanı genişletiyordu. Timur, 1368 yılında Emir oldu. Timur etrafındaki dağınık vaziyetteki Türk ve Moğol boylarını birleştirmede başarılı oldu ve askeri yeteneklerini bu güçle birleştirerek yedi sene zarfında İranı, 1378de, nüfuzu altına aldı ve buradan Azerbaycan ve Iraka yönelerek buraları da ele geçirdi.. Bu başarılardan sonra yüzünü doğuya dönerek Hindistan seferi sonunda 1399da tüm Kuzey Hindistanı ele geçirdi. Böylelikle Timur, kendi devleti çevresinde bulunan dört Türk devletinden ikisini yenmeyi başarmıştı (Hindistan Türk Hakanlığı ve Rusyaya hakim olan Altınordu devleti). Üçüncü devlet Mısırdaki Memluk sultanlığı ise Timurun baskısı altındaydı ve bu baskı sonucu ismen Timura tabiiyetlerini bildirdiler. Sona kalan dördüncü devlet ise Osmanlı Devletiydi ve artık Timurun hedefinde Osmanoğulları vardı.
Hint seferinden sonra tekrar Batıya dönen Timur Osmanlı sınırlarına dayanmıştı. 1400 senesinden itibaren Timur, Osmanlı sınırları içindeki yerleri şiddet kullanarak işgal etti ve Osmanlı ile sürtüşme başladı. Timurun önünden kaçan, Osmanlı Sultanı Yıldırıma, Yıldırımdan kurtulmak isteyen, Timura yöneldi. Anadoluda halen bir birlik sağlanamamış olduğundan farklı beylikler ve liderleri tehlikeli bir oyunla iki büyük devletin birbirine girmesine zemin hazırlayıcı bir çabaya girdiler. Sivası büyük şiddet kullanarak yıkan Timura karşı Yıldırımın öfkesi büyüktü.,
Yıldırım Bayezıd, askeri yeteneklerini savaş alanında fazlasıyla göstermiş, son derece zeki, ordusunu iyi tanıyan, ordusunu etkili sevk ve idare edebilen bir komutandı. I. Kosova Savaşında babasının emrinde ve 1396da Niğboluda kendi komuta ettiği Ordû-yi Hümâyûnla, Avrupanın seçme askerlerinden oluşan büyük orduyu yenmeyi başarmıştı. Doğal olarak tüm Avrupa ordusunu yenen biri olarak ordusuna ve kendisine güveni tamdı. Yıldırım, ordusuna tam hakim, her emri anında en uçtaki savaşan birimlere dahi ulaşan, düşmanın her hareketi hakkında günler öncesinden bilgi toplama ağına sahip, araziyi kendi ordusu yararına etkili olarak kullanabilen ve en önemlisi kendisi de inançla savaşan ve zafere inancı tam olan mert bir savaşçı liderdi.
Yukarda Yıldırım için saydığımız, bir orduya hükmetmek ve zafer kazanmak için gereken tüm özellikler, Timurda da vardı. Timur da hayatı boyunca savaşmış hem kişisel hem de kumanda ettiği ordusuyla başarılar kazanmış, gururlu, düşmanını çok ince analiz etme ve güçlü-zayıf yanlarını ortaya çıkarma becerisine sahip, muharebe alanında emirlerini eksiksiz uygulatabilen ve muharebe hazırlıklarını muharebe alanına çıkmadan başlatıp düşmanın tüm hareketlerini önceden haber alabilen yetenekli bir savaşçı liderdi.
arda bahsettiğimiz kritik özelliklerin pek çoğu Yıldırımın Batıdaki düşmanlarında yoktu. Timur da Doğuda, Yıldırım vasıflarında bir düşmanla karşılaşmamıştı. İki lider, birbirlerinin hareketlerini temkinli bir şekilde anlamaya çalışıyor ve yanlış bir harekette tüm kazanımlarını kaybedeceklerinin farkında olarak birbirlerini gözlüyorlardı.
Timur etkili ve geniş bir haber alma sistemi kurmuştu. Sınırlarında, yerleşim birimlerinde haber katiplikleri vardı ve bunların görevi bölge halkının ve sınır ötesindeki düşmanların durumlarını, önemli gelişmelerini kendisine bildirmekti. Bu bilgiyi toplamakla ve bildirmekle yükümlü haberci yanlış yaparsa ölümle cezalandırılırdı. Haber alamadığı zamanlarda Timur acele hareket etmez beklerdi. Nitekim, Sivası yıktıktan sonra daha Batıya Osmanlı üzerine yürümedi çünkü bu casus teşkilatı vasıtasıyla tatmin edici haberler alamamış ve çok çekindiği Yıldırımın ordusu hakkında bilgi edinememişti.
Timurun bildiği bir şey daha vardı. Elindeki kuvvetler, düzenli ve disiplinli Osmanlı ordusuna yetmeyebilirdi. Bu sebeple, Yıldırımla karşılaşmadan önce Orta Asyadan en etkili ve güçlü birliklerini Anadoluya getirmeye çalışıyordu. Nihayet, ordusunu bu seçme birliklerle takviye eden ve diğer tüm şartların artık Yıldırımla karşılaşmak için uygun olduğunu düşünen Timur, Yıldırıma onun kabul etmesinin mümkün olmadığını bildiği, kendi ağır isteklerini ileten bir mesaj yolladı. Kaçınılmaz noktaya gelinmişti ve iki tarafın orduları harekete geçti.
Bursadan yola çıkan Ordû-yi Hümâyûn iki koldan yürüyerek Ankara önlerine geldi. Timur da harekete geçti ve birliklerini Sivas üzerine yürüttü. Habercileri kanalıyla artık bilgi almaya başlamıştı, Osmanlı ordusunun hareketlerini takip edebiliyordu.
Yıldırım, Timurun Sivasta olduğunu öğrenince buraya yürüdü. İki ordunun öncüleri Sivas ile Tokat arasında sıcak temas sağladılar fakat, Timur, Yıldırımın bu dağlık bölgede geçitleri önceden tuttuğunu bildiği için bu yöne yüklenmedi ve Kayseri istikametine yürüdü. Timur oldukça ihtiyatlı ve ağır bir ilerleyişe geçti. Yıldırım, Timuru istediği nispeten dağlık alana çekemeyince o da ordusunu yavaşça geldiği istikametten geri çekmeye başladı ve iki ordu doğu batı hattında birbirlerine parelel olarak Ankara istikametine yürüdü. Yıldırımı kendi peşinden gelmesine uğraşan Timur, duruma hakim Osmanlı sultanını bu tuzağına düşüremedi.
ırşehire doğru yürüyen Timur, Yıldırımın üzerine doğru geldiğini öğrenince telaşa kapıldı ve süratle Ankaraya yürüdü. Ankara kalesini kuşattı ve Ordû-yi Hümâyûnun kendi geldiği istikametten, yani güney doğudan, geleceğini hesaplayarak bu yönde düzen aldı. Fakat, Yıldırım önderliğindeki Ordû-yi Hümâyûn Timurun hiç beklemediği bir süratte karşısına çıktı. İşin Timur açısından en dehşet verici yanı, Ordû-yi Hümâyûnun kendi beklediği güney doğu yönünden değil, hiç beklemediği kuzey doğu yönünden karşısına çıkması oldu. Ordû-yi Hümâyûn kuzeyden gelmiş ve Çubuk Ovasındaki Melikşah köyünde ordugah kurmuşlardı. Emir Timur ve büyük ordusu baskına uğramıştı. Bu durum Timuru telaşa düşürmüştü.
Yıldırım askeri dehasını ve süratini bir kez daha göstermişti. Tüm komutanları hemen Timur ordusuna saldırıp dağıtmayı teklif ettiyse de Yıldırım, bu önerileri reddetti ve Timuru mertçe yenmek istediğini söyleyerek orduların düzenlerini alarak nizami bir şekilde savaşmalarını arzu ettiğini söyledi. Timur hemen ordusunu düzene soktu ve muharebe alanında iki büyük Türk ordusu, iki büyük Türk hükümdarı önderliğinde savaşa hazırdı. Yıldırım ordugahını Melikşah köyünde kurmuş, Timur ise Saray köyünün yakınlarında ordugahını kurmuştu. Timurun su kaynaklarına hakim olduğu ve Ordû-yi Hümâyûnun su sorunu çektiği bildirilir.
Taraflar Çubuk Ovasında düzenlerini aldılar. İki ordunun mevcudu hakkında pek çok görüş verilmesine rağmen, Timurun topladığı ordunun 160 bin, Ordû-yi Hümâyûnun ise 70 bin kişiden oluştuğu yaklaşımı akla yakındır. Timur ordusunda süvariler fazlaydı ve oldukça süratli ve hareketli kuvvetlere sahipti. Ayrıca, Timur 32 adet savaş filine sahipti. Fillerin nazik kısımları zırhlarla örtülü idi. Bu kuleli ve son derece süslü koşumları olan fillerin üzerinden ok ve ateşler atıldığı aktarılmıştır. Filler üzerinden nasıl ateş açıldığı konusu net değildir, kimi kaynaklar ateş toplarından kimileri ise patlayan kumbaralardan bahseder. Okçular ve ateş topları veyahut Rum Ateşi adı verilen silahlarla donatılmış bu fillerle Osmanlı ordusundaki piyadeleri ezmek ve süvarilerin atlarını ateşle korkutmak hedeflenmişti. Fil görmemiş Osmanlı atları müthiş ürkmüştü. Timur ordusunda fillere önem vermiş bir komutandı. Savaş alanında fil kullanmanın tüm zorluklarına rağmen Anadoluya kadar bunları getirmişti. 1403 senesinde Timuru ve ülkesini ziyaret eden İspanyol elçiye göre muharebede bir fil [Timurluların gözünde] bin piyadeye bedel sayılıyordu çünkü filler hücum ettiler mi her rastladıklarını çiğneyip geçiyor, yaralandıkları zaman da çılgınca harb ediyorlardı, fillerin dişleri kesilerek uçlarına kılıç gibi silahlar dikiliyordu ve filler bunlarla saldırınca ortalığı kasıp kavuruyorlardı ayrıca filler üç gün bir şey yemeden harb edebiliyorlardı.
Muharebe alanında iki tarafın aldığı düzen şu şekildeydi. Kuzeyde bulunan Ordû-yi Hümâyûnun merkezinde Yıldırım Bayezıd, Şehzadeler Mustafa, Musa, İsa Çelebiler bulunuyor bunların önünde Kapıkulu süvarileri, yeniçeriler ve önde azaplar yer alıyordu. Sağ kanatta Anadolu kuvvetleri yer almıştı. Önlere okçular yerleştirilmişti. Sol kanatta Rumeli askerleri bulunuyordu. Bunlarla beraber Yıldırımın kayınbiraderi olan Sırp despotu komutasındaki süvari birlikleri vardı. Önde yine okçular vardı. Sağ ve sol kanatların arkasında Anadolu beyliklerinden askerler ve Kara Tatarlar bulunuyordu. En geride ihtiyat kuvvetleri yer almıştı.
Timur kuvvetleri, muharebe alanının güneyinde düzen aldı. Kuvvetler iki hat üzerinde kademeli düzen aldı. 2. hat Merkezde Timur yer almıştı.Sağ ve sol kanatlara Timurun oğulları kumanda ediyordu. Ordunun önünde ürkütücü görüntüleriyle savaş filleri yerlerini almışlardı.
İki orduyu oluşturan askerlerin namaz kılması ve dua etmesinin ardından Timur ordusu tarafında çalınan borular ve kösler duyuldu. Birlik sancakları açılmış ve Timur ordusu yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Uzaktan çelik bir duvar geliyordu. Böylelikle, muharebe Timur ordusunun Ordû-yi Hümâyûnun sol kanadına hücumu ile başladı.
Hümâyûnun sol kanadı bu hücumu durdurmayı başardı ve Timur kuvvetlerine karşı saldırıya geçti. İlerleyen Rumeli askerleri Timur ordusunun önündeki birbirine zincirlerle bağlı filler ve Timurun zırhlı süvarileri karşısında zorlanmasına rağmen ileri atılmayı başardı. Sol kanatta bunlar cereyan ederken, Timurun olağanüstü casusluk becerileri sayesinde kendi tarafına geçmeye ikna ettiği, Osmanlı sol kanadının ihtiyatında bulunan Kara Tatarlar, oldukça iyi savaşan Rumeli askerlerine ve Sırp kuvvetlerine arkadan saldırdı. Osmanlı sol kanadı iki ateş arasında kalarak bozuldu. Aynı ihanet Osmanlının sağ kanadında da yaşandı. Timur emrindeki Anadolu beylerine öne çıkıp bayrak sallayarak Yıldırımın ordusundaki kendi adamlarına işaret vermelerini emretti ve sağ kanat da iki ateş arasında kalarak bozuldu. Kanatları çökmesine rağmen merkez sadakatle ve korkunç bir dirençle dayanıyordu. Nitekim Timur kuvvetleri kanatlardan Osmanlı merkezinin yanlarına sarkmaya ve orduyu kuşatmaya başlamıştı. Padişahla beraber Yeniçeriler ve Kapıkulu süvarileri, Sırplarla beraber canlarını dişlerine takmış savaşıyorlardı. Sırpların bu kadar gayretli ve kahramanca savaşmaları Tirmurun bile takdirini kazanmış ve Yıldırımın kafir çerisiyle iyi cenk ettiğini ve bunların kusur etmediğini söylemiştir. Öğleden sonra, muharebenin kaybedildiğini anlayan komutanlar çekilmeyi teklif ettiler. Yıldırım bunu şiddetle reddetti ama tüm komutanlarının çekilmelerine izin verdi. Akşama doğru, Yıldırım bir avuç askeriyle gerisindeki Çataltepeye çekildi. Etrafında sadece kapıkulu askerleri yani yeniçeriler ve solakları kalmıştı. Tüm tepe Timur kuvvetleri tarafından sarıldı. Yıldırım Bayezıd elinde ağır bir savaş baltasıyla kendisini almaya gelenleri birer birer düşürüyor ve müthiş baltasının her bir darbesini öyle vuruyordu ki ikinci bir darbeye hacet kalmıyordu. Yıldırım, karanlık çöktükten sonra bu kuşatmayı yarmaya çalıştıysa da bu hattı yaramadı ve yakalandı. Sabah saatlerinde başlayan muharebe, tüm gün devam etmiş ve gece yarısına doğru sona ermiştir. Muharebe toplam 14-15 saat sürmüştür.
Büyük muharebe sona ermişti. Bundan sonrası rivayet ve hikayelerle doludur. Yıldırımın nasıl öldüğü, Timurun ona nasıl davrandığı konuları yıllarca merak edilmiştir. Hikaye ne olursa olsun, büyük zaferler kazanmış, yüksek askeri zekaya sahip cesur bir komutan ve devlet adamı, 3 Mart 1403 tarihinde 43 yaşında esarette hayatını kaybetmiştir. Timur, zaferi sonrası Fransa Kralı VI. Şarl ve İngiltere Kralı IV. Henryye mesaj yollamış ve kendilerinin, Niğboluda yenemedikleri Osmanlı hükümdarını, yendiğini müjdelemiştir.
Türk tarihinin en acı savaşlarından birini oluşturan Ankara Meydan Muharebesi sonucunda, büyük emeklerle kurulmaya çalışılan Anadolu Türk birliği dağıldı, rakip beylikler tekrar ortaya çıktı. Osmanlıda taht kavgası başladı ve Osmanlı otoritesi zayıfladı. Fakat Osmanlı, Yıldırımın babası, Padişah I. Muraddan beri meydana getirdiği sağlam kurumlar dolayısıyla, atılan sağlam temeller, Şehzade Süleyman ve Vezir Çandarlızadenin savaştan kurtarmayı başardığı seçkin askeri birlikler sayesinde yıkılmamış, kısa bir toparlanma sürecinin ardından eskisinden daha güçlü olarak, o zamana dek görülmemiş parlak bir döneme girmişti. Ankarada muharebe alanından galip ayrılan Timur ise tekrar doğuya dönmüş Çin üzerine yürümüştür. 1405te o da hayatını kaybetmiş ve kendisinden sonra kurduğu devleti kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır.
Tarih 28 Temmuz 1402
Bölge Çubuk Ovası Ankara
Sonuç Kesin Timur zaferi.
Taraflar
Timurid.svg Timur İmparatorluğu Osmanli-nisani.svg Osmanlı İmparatorluğu
Grb Lazarevic.jpg Sırbistan Prensliği
Komutanlar
Timur reconstruction01.jpg
Timur
Timurid.svg Şahruh Mirza (Sol Kanat)
Timurid.svgSultan Mahmut Han (Sol Kanat)
Timurid.svgHalil Sultan (Sol Kanat)
Timurid.svg Miran Şah (Sağ Kanat)
Timurid.svgEbu Bekir (Keşif Kolu)
Timurid.svg Emir Celal el-İslam (Esas Kuvvet)
Timurid.svg Cihanşah (Esas Kuvvet)
Timurid.svg Muhammed Mirza(İhtiyat Kuvvetleri)
Timurid.svgİsen Buga (Fil Birlikleri Komutanı)
I Bayezit small.jpg
Yıldırım Bayezid (Esir)
Osmanli-nisani.svg Çandarlı Ali Paşa(Esas Kuvvet)
Osmanli-nisani.svg Süleyman Çelebi(Sol Kanat)
Grb Lazarevic.jpg Stefan Lazarević(Sol Kanat)
Osmanli-nisani.svg Kara Timurtaş Paşa (Sağ Kanat)
Osmanli-nisani.svg Mehmet Çelebi(İhtiyat Kuvvetleri)
Güçler
90.000
Ağır Zırhlı Süvariler
Türkmen ve Moğol Atlı Okçular
Serbedâri Piyadeler
32 Savaş Fili
Başka kaynaklara göre:
25.000
85.000
5.000 Yeniçeri
10.000 Sırp Piyade
Tımarlı Sipahiler
Kara Tatarlar
Başka kaynaklara göre:
20.000
Kayıplar
15,000-25,000 ölü veya yaralı 40,000-50,000 ölü veya yaralı
Savaş Öncesi Timur Han ile Bayezid Han nın
Mektuplaşması
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 1. mektubu
Rum diyarında melik olan Yıldırım Beyazıd! Bil ki, biz kudret ve iktidarımızla insanlık aleminin en büyük kısmını tabamız haline getirmiş bir hükümdarız. Bu görülmemiş işi, tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler tevarüs etmiş değiliz. Aklını başına topla ve Kara Yusufla Ahmet Celayiri topraklarından kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olsan gerektir. Siz de o hükümdarların arasına girmekten sakın
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 1. mektubu
Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kâfirsin. Mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını, Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb (Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin Bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun.
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 2. mektubu
Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivası da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatyayı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kalesini ne zamandan beridir elde edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivasta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivastan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlının askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlül-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişâna ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ves-selâm
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 2. mektubu
Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen (Damat), Sivasa gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîze yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefeden Şirvana varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve Sinoptaki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır. İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatarından onbin Tatara vurup, Alâeddin Keykubâta galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hilat kendisine verilerek, Allâhın lutfu ile Âl-i Selçûkun yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Beyin ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır. Bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. Siz Sivası harap idüp, ehl-i İslâmın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır.
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 3. mektubu
Sungur Çavuş ve Hacı Bayezid ile gönderdiğimiz haberler doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa olmaktadır. Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz. Antlaşma kararı olursa, Mısırla aramızda olanlardan ıslâh edici olunması isteğiniz uygun görülmemiştir. Çünkü ölen eski Mısır Vâlisi, elçilerimizden Irak ve Acemin büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcıyı haksız yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaşı serbest bırakması için elçi gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe duymadan katletti. Biz Şam ve Halebe geldiğimizde, Mısırda Hacı adındaki elçileri gelip haps olunan Otlamışı Halebe gönderelim dediler. Senin, şimdi Mısır Vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. Onu Sultânul-Harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. Belki Mücâvirül-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri çoktur. Ahmed Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincana varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz.
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 3. mektubu
Mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek Mısırı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârüs-Selâmı alıp İranın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısıra Kâhire Vâlisi Baybarsa sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgunun Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybarsla cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhirede kaldı ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira Hülâgû böylesine cüzi şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allahın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur
Timurun Yıldırım Bayezite gönderdiği 4. mektubu
Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet Sivasa gelmem söz konusu oldu. Kâfire fırsat vermemek, İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şam tarafına giderek Mısır azizinden intikamımızı aldık. Sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. Ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincana gelip valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten(Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. Biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvandan geri dönüp tekrar Erzincandan o tarafa varmak icap etti. Semerkandda bulunan oğlum Muîneddin Muhammed Sultan Bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır. İsteğimiz Erzincana varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâhın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım. Bu sulhun bir sûretini Mekke-i Mükerremede Bâbül-Harâmda kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.
Yıldırım Bayezitin Timura gönderdiği 4. mektubu
Timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben Sivasa geldikten sonra ulaştı. Ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; Nâgâh(vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. Devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. İkinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi. Karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. Musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. Rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. Bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. Eğer bir kimse fitneye sebep olursa, Allahu Teâlâ onun cezasını versin.
Savaşın Başlaması
28 Temmuz 1402 tarihinde Timur komutasındaki Büyük Timur İmparatorluğu Ordusu ile Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı Ordusu arasındaAnkaranın Çubuk Ovasında meydana gelen muharebedir. Bu savaş sonucunda I. Bayezid yenilmiş, esir düşmüş ve Osmanlı Devletinde 11 yıl sürecek ve Fetret Devriolarak anılacak dönem başlamıştır.
Timurun filleri
Osman Gazi tarafından kurulan beylik, 14.yy boyunca temellerini sağlamlaştırdı ve Osman Gazinin soyundan gelen, birbirinden yetenekli ve kararlı liderlerle 14.yy boyunca hem Batıya hem de Doğuya doğru genişledi ve askeri ve siyasi gücünü ispatladı. Aynı dönemde, Osmanoğulları Anadolu ve Balkanlarda gücünü artırırken, daha doğuda, Maveraünnehirde başka bir Türk devleti gücüne güç katmaktaydı. Timur isimli büyük komutan ve devlet adamının önderliğindeki devlet güçlenerek büyüyor, aynı Osmanlılar gibi gün geçtikçe kontrolü altındaki alanı genişletiyordu. Timur, 1368 yılında Emir oldu. Timur etrafındaki dağınık vaziyetteki Türk ve Moğol boylarını birleştirmede başarılı oldu ve askeri yeteneklerini bu güçle birleştirerek yedi sene zarfında İranı, 1378de, nüfuzu altına aldı ve buradan Azerbaycan ve Iraka yönelerek buraları da ele geçirdi.. Bu başarılardan sonra yüzünü doğuya dönerek Hindistan seferi sonunda 1399da tüm Kuzey Hindistanı ele geçirdi. Böylelikle Timur, kendi devleti çevresinde bulunan dört Türk devletinden ikisini yenmeyi başarmıştı (Hindistan Türk Hakanlığı ve Rusyaya hakim olan Altınordu devleti). Üçüncü devlet Mısırdaki Memluk sultanlığı ise Timurun baskısı altındaydı ve bu baskı sonucu ismen Timura tabiiyetlerini bildirdiler. Sona kalan dördüncü devlet ise Osmanlı Devletiydi ve artık Timurun hedefinde Osmanoğulları vardı.
Hint seferinden sonra tekrar Batıya dönen Timur Osmanlı sınırlarına dayanmıştı. 1400 senesinden itibaren Timur, Osmanlı sınırları içindeki yerleri şiddet kullanarak işgal etti ve Osmanlı ile sürtüşme başladı. Timurun önünden kaçan, Osmanlı Sultanı Yıldırıma, Yıldırımdan kurtulmak isteyen, Timura yöneldi. Anadoluda halen bir birlik sağlanamamış olduğundan farklı beylikler ve liderleri tehlikeli bir oyunla iki büyük devletin birbirine girmesine zemin hazırlayıcı bir çabaya girdiler. Sivası büyük şiddet kullanarak yıkan Timura karşı Yıldırımın öfkesi büyüktü.,
Yıldırım Bayezıd, askeri yeteneklerini savaş alanında fazlasıyla göstermiş, son derece zeki, ordusunu iyi tanıyan, ordusunu etkili sevk ve idare edebilen bir komutandı. I. Kosova Savaşında babasının emrinde ve 1396da Niğboluda kendi komuta ettiği Ordû-yi Hümâyûnla, Avrupanın seçme askerlerinden oluşan büyük orduyu yenmeyi başarmıştı. Doğal olarak tüm Avrupa ordusunu yenen biri olarak ordusuna ve kendisine güveni tamdı. Yıldırım, ordusuna tam hakim, her emri anında en uçtaki savaşan birimlere dahi ulaşan, düşmanın her hareketi hakkında günler öncesinden bilgi toplama ağına sahip, araziyi kendi ordusu yararına etkili olarak kullanabilen ve en önemlisi kendisi de inançla savaşan ve zafere inancı tam olan mert bir savaşçı liderdi.
Yukarda Yıldırım için saydığımız, bir orduya hükmetmek ve zafer kazanmak için gereken tüm özellikler, Timurda da vardı. Timur da hayatı boyunca savaşmış hem kişisel hem de kumanda ettiği ordusuyla başarılar kazanmış, gururlu, düşmanını çok ince analiz etme ve güçlü-zayıf yanlarını ortaya çıkarma becerisine sahip, muharebe alanında emirlerini eksiksiz uygulatabilen ve muharebe hazırlıklarını muharebe alanına çıkmadan başlatıp düşmanın tüm hareketlerini önceden haber alabilen yetenekli bir savaşçı liderdi.
arda bahsettiğimiz kritik özelliklerin pek çoğu Yıldırımın Batıdaki düşmanlarında yoktu. Timur da Doğuda, Yıldırım vasıflarında bir düşmanla karşılaşmamıştı. İki lider, birbirlerinin hareketlerini temkinli bir şekilde anlamaya çalışıyor ve yanlış bir harekette tüm kazanımlarını kaybedeceklerinin farkında olarak birbirlerini gözlüyorlardı.
Timur etkili ve geniş bir haber alma sistemi kurmuştu. Sınırlarında, yerleşim birimlerinde haber katiplikleri vardı ve bunların görevi bölge halkının ve sınır ötesindeki düşmanların durumlarını, önemli gelişmelerini kendisine bildirmekti. Bu bilgiyi toplamakla ve bildirmekle yükümlü haberci yanlış yaparsa ölümle cezalandırılırdı. Haber alamadığı zamanlarda Timur acele hareket etmez beklerdi. Nitekim, Sivası yıktıktan sonra daha Batıya Osmanlı üzerine yürümedi çünkü bu casus teşkilatı vasıtasıyla tatmin edici haberler alamamış ve çok çekindiği Yıldırımın ordusu hakkında bilgi edinememişti.
Timurun bildiği bir şey daha vardı. Elindeki kuvvetler, düzenli ve disiplinli Osmanlı ordusuna yetmeyebilirdi. Bu sebeple, Yıldırımla karşılaşmadan önce Orta Asyadan en etkili ve güçlü birliklerini Anadoluya getirmeye çalışıyordu. Nihayet, ordusunu bu seçme birliklerle takviye eden ve diğer tüm şartların artık Yıldırımla karşılaşmak için uygun olduğunu düşünen Timur, Yıldırıma onun kabul etmesinin mümkün olmadığını bildiği, kendi ağır isteklerini ileten bir mesaj yolladı. Kaçınılmaz noktaya gelinmişti ve iki tarafın orduları harekete geçti.
Bursadan yola çıkan Ordû-yi Hümâyûn iki koldan yürüyerek Ankara önlerine geldi. Timur da harekete geçti ve birliklerini Sivas üzerine yürüttü. Habercileri kanalıyla artık bilgi almaya başlamıştı, Osmanlı ordusunun hareketlerini takip edebiliyordu.
Yıldırım, Timurun Sivasta olduğunu öğrenince buraya yürüdü. İki ordunun öncüleri Sivas ile Tokat arasında sıcak temas sağladılar fakat, Timur, Yıldırımın bu dağlık bölgede geçitleri önceden tuttuğunu bildiği için bu yöne yüklenmedi ve Kayseri istikametine yürüdü. Timur oldukça ihtiyatlı ve ağır bir ilerleyişe geçti. Yıldırım, Timuru istediği nispeten dağlık alana çekemeyince o da ordusunu yavaşça geldiği istikametten geri çekmeye başladı ve iki ordu doğu batı hattında birbirlerine parelel olarak Ankara istikametine yürüdü. Yıldırımı kendi peşinden gelmesine uğraşan Timur, duruma hakim Osmanlı sultanını bu tuzağına düşüremedi.
ırşehire doğru yürüyen Timur, Yıldırımın üzerine doğru geldiğini öğrenince telaşa kapıldı ve süratle Ankaraya yürüdü. Ankara kalesini kuşattı ve Ordû-yi Hümâyûnun kendi geldiği istikametten, yani güney doğudan, geleceğini hesaplayarak bu yönde düzen aldı. Fakat, Yıldırım önderliğindeki Ordû-yi Hümâyûn Timurun hiç beklemediği bir süratte karşısına çıktı. İşin Timur açısından en dehşet verici yanı, Ordû-yi Hümâyûnun kendi beklediği güney doğu yönünden değil, hiç beklemediği kuzey doğu yönünden karşısına çıkması oldu. Ordû-yi Hümâyûn kuzeyden gelmiş ve Çubuk Ovasındaki Melikşah köyünde ordugah kurmuşlardı. Emir Timur ve büyük ordusu baskına uğramıştı. Bu durum Timuru telaşa düşürmüştü.
Yıldırım askeri dehasını ve süratini bir kez daha göstermişti. Tüm komutanları hemen Timur ordusuna saldırıp dağıtmayı teklif ettiyse de Yıldırım, bu önerileri reddetti ve Timuru mertçe yenmek istediğini söyleyerek orduların düzenlerini alarak nizami bir şekilde savaşmalarını arzu ettiğini söyledi. Timur hemen ordusunu düzene soktu ve muharebe alanında iki büyük Türk ordusu, iki büyük Türk hükümdarı önderliğinde savaşa hazırdı. Yıldırım ordugahını Melikşah köyünde kurmuş, Timur ise Saray köyünün yakınlarında ordugahını kurmuştu. Timurun su kaynaklarına hakim olduğu ve Ordû-yi Hümâyûnun su sorunu çektiği bildirilir.
Taraflar Çubuk Ovasında düzenlerini aldılar. İki ordunun mevcudu hakkında pek çok görüş verilmesine rağmen, Timurun topladığı ordunun 160 bin, Ordû-yi Hümâyûnun ise 70 bin kişiden oluştuğu yaklaşımı akla yakındır. Timur ordusunda süvariler fazlaydı ve oldukça süratli ve hareketli kuvvetlere sahipti. Ayrıca, Timur 32 adet savaş filine sahipti. Fillerin nazik kısımları zırhlarla örtülü idi. Bu kuleli ve son derece süslü koşumları olan fillerin üzerinden ok ve ateşler atıldığı aktarılmıştır. Filler üzerinden nasıl ateş açıldığı konusu net değildir, kimi kaynaklar ateş toplarından kimileri ise patlayan kumbaralardan bahseder. Okçular ve ateş topları veyahut Rum Ateşi adı verilen silahlarla donatılmış bu fillerle Osmanlı ordusundaki piyadeleri ezmek ve süvarilerin atlarını ateşle korkutmak hedeflenmişti. Fil görmemiş Osmanlı atları müthiş ürkmüştü. Timur ordusunda fillere önem vermiş bir komutandı. Savaş alanında fil kullanmanın tüm zorluklarına rağmen Anadoluya kadar bunları getirmişti. 1403 senesinde Timuru ve ülkesini ziyaret eden İspanyol elçiye göre muharebede bir fil [Timurluların gözünde] bin piyadeye bedel sayılıyordu çünkü filler hücum ettiler mi her rastladıklarını çiğneyip geçiyor, yaralandıkları zaman da çılgınca harb ediyorlardı, fillerin dişleri kesilerek uçlarına kılıç gibi silahlar dikiliyordu ve filler bunlarla saldırınca ortalığı kasıp kavuruyorlardı ayrıca filler üç gün bir şey yemeden harb edebiliyorlardı.
Muharebe alanında iki tarafın aldığı düzen şu şekildeydi. Kuzeyde bulunan Ordû-yi Hümâyûnun merkezinde Yıldırım Bayezıd, Şehzadeler Mustafa, Musa, İsa Çelebiler bulunuyor bunların önünde Kapıkulu süvarileri, yeniçeriler ve önde azaplar yer alıyordu. Sağ kanatta Anadolu kuvvetleri yer almıştı. Önlere okçular yerleştirilmişti. Sol kanatta Rumeli askerleri bulunuyordu. Bunlarla beraber Yıldırımın kayınbiraderi olan Sırp despotu komutasındaki süvari birlikleri vardı. Önde yine okçular vardı. Sağ ve sol kanatların arkasında Anadolu beyliklerinden askerler ve Kara Tatarlar bulunuyordu. En geride ihtiyat kuvvetleri yer almıştı.
Timur kuvvetleri, muharebe alanının güneyinde düzen aldı. Kuvvetler iki hat üzerinde kademeli düzen aldı. 2. hat Merkezde Timur yer almıştı.Sağ ve sol kanatlara Timurun oğulları kumanda ediyordu. Ordunun önünde ürkütücü görüntüleriyle savaş filleri yerlerini almışlardı.
İki orduyu oluşturan askerlerin namaz kılması ve dua etmesinin ardından Timur ordusu tarafında çalınan borular ve kösler duyuldu. Birlik sancakları açılmış ve Timur ordusu yavaş yavaş ilerlemeye başlamıştı. Uzaktan çelik bir duvar geliyordu. Böylelikle, muharebe Timur ordusunun Ordû-yi Hümâyûnun sol kanadına hücumu ile başladı.
Hümâyûnun sol kanadı bu hücumu durdurmayı başardı ve Timur kuvvetlerine karşı saldırıya geçti. İlerleyen Rumeli askerleri Timur ordusunun önündeki birbirine zincirlerle bağlı filler ve Timurun zırhlı süvarileri karşısında zorlanmasına rağmen ileri atılmayı başardı. Sol kanatta bunlar cereyan ederken, Timurun olağanüstü casusluk becerileri sayesinde kendi tarafına geçmeye ikna ettiği, Osmanlı sol kanadının ihtiyatında bulunan Kara Tatarlar, oldukça iyi savaşan Rumeli askerlerine ve Sırp kuvvetlerine arkadan saldırdı. Osmanlı sol kanadı iki ateş arasında kalarak bozuldu. Aynı ihanet Osmanlının sağ kanadında da yaşandı. Timur emrindeki Anadolu beylerine öne çıkıp bayrak sallayarak Yıldırımın ordusundaki kendi adamlarına işaret vermelerini emretti ve sağ kanat da iki ateş arasında kalarak bozuldu. Kanatları çökmesine rağmen merkez sadakatle ve korkunç bir dirençle dayanıyordu. Nitekim Timur kuvvetleri kanatlardan Osmanlı merkezinin yanlarına sarkmaya ve orduyu kuşatmaya başlamıştı. Padişahla beraber Yeniçeriler ve Kapıkulu süvarileri, Sırplarla beraber canlarını dişlerine takmış savaşıyorlardı. Sırpların bu kadar gayretli ve kahramanca savaşmaları Tirmurun bile takdirini kazanmış ve Yıldırımın kafir çerisiyle iyi cenk ettiğini ve bunların kusur etmediğini söylemiştir. Öğleden sonra, muharebenin kaybedildiğini anlayan komutanlar çekilmeyi teklif ettiler. Yıldırım bunu şiddetle reddetti ama tüm komutanlarının çekilmelerine izin verdi. Akşama doğru, Yıldırım bir avuç askeriyle gerisindeki Çataltepeye çekildi. Etrafında sadece kapıkulu askerleri yani yeniçeriler ve solakları kalmıştı. Tüm tepe Timur kuvvetleri tarafından sarıldı. Yıldırım Bayezıd elinde ağır bir savaş baltasıyla kendisini almaya gelenleri birer birer düşürüyor ve müthiş baltasının her bir darbesini öyle vuruyordu ki ikinci bir darbeye hacet kalmıyordu. Yıldırım, karanlık çöktükten sonra bu kuşatmayı yarmaya çalıştıysa da bu hattı yaramadı ve yakalandı. Sabah saatlerinde başlayan muharebe, tüm gün devam etmiş ve gece yarısına doğru sona ermiştir. Muharebe toplam 14-15 saat sürmüştür.
Büyük muharebe sona ermişti. Bundan sonrası rivayet ve hikayelerle doludur. Yıldırımın nasıl öldüğü, Timurun ona nasıl davrandığı konuları yıllarca merak edilmiştir. Hikaye ne olursa olsun, büyük zaferler kazanmış, yüksek askeri zekaya sahip cesur bir komutan ve devlet adamı, 3 Mart 1403 tarihinde 43 yaşında esarette hayatını kaybetmiştir. Timur, zaferi sonrası Fransa Kralı VI. Şarl ve İngiltere Kralı IV. Henryye mesaj yollamış ve kendilerinin, Niğboluda yenemedikleri Osmanlı hükümdarını, yendiğini müjdelemiştir.
Türk tarihinin en acı savaşlarından birini oluşturan Ankara Meydan Muharebesi sonucunda, büyük emeklerle kurulmaya çalışılan Anadolu Türk birliği dağıldı, rakip beylikler tekrar ortaya çıktı. Osmanlıda taht kavgası başladı ve Osmanlı otoritesi zayıfladı. Fakat Osmanlı, Yıldırımın babası, Padişah I. Muraddan beri meydana getirdiği sağlam kurumlar dolayısıyla, atılan sağlam temeller, Şehzade Süleyman ve Vezir Çandarlızadenin savaştan kurtarmayı başardığı seçkin askeri birlikler sayesinde yıkılmamış, kısa bir toparlanma sürecinin ardından eskisinden daha güçlü olarak, o zamana dek görülmemiş parlak bir döneme girmişti. Ankarada muharebe alanından galip ayrılan Timur ise tekrar doğuya dönmüş Çin üzerine yürümüştür. 1405te o da hayatını kaybetmiş ve kendisinden sonra kurduğu devleti kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır.