Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Anı

Jade

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    30 Kas 2012
  • Mesajlar
    7,562
  • MFC Puanı
    201
Anı

Yazar kendi başından geçen olayları ya da kendi yaşadığı dönemde ortaya çıkan kültürel, sosyal, siyasal ... olayları ve teknolojik gelişmeleri kendi gözlemlerine ve görüşlerine bağlı kalarak anlatırsa anı dediğimiz bir yazı türü ortaya çıkar. Yazar bu olaylar karşısındaki duygularını okuyucularıyla paylaşmak ister. Anı türünde yazar kişisel öykülerinin yanısıra belli bir dönemi kişisel aynasından yansıtır. Yazar, anılarını yazarken, anlattığı dönemle ilgili tüm yazılı kaynaklardan, canlı kaynaklardan, fotoğraf... gibi belgelerden yararlanır. Bu nedenle anı türündeki bir yazı tarih bilmine de kaynak olur; fakat yazar, yazdıklarını yüzde yüz belgelendirmek zorunda değildir. Kimi anılarda yazar, geçmişi yönlendiren olayları, ünlü sanatçı ya da politik kişileri anlatır. Önemli kişilerin anlatıldığı anılara anı portre denir.

Anı türünün belirleyici özellikleri nelerdir?
* Anılar iddia ve ispat yazıları değildir.
* Anılarda yaşanmakta olan değil, yaşanmış olaylar anlatılır..
* Geçmişi anlattığı için tarihe ışık tutar. Kimi olaylar tarihi olaylardır.

ANI
Lisede Adnan'ı tanıyorum da, Orhan'ı tanımıyorum. Bizden çok büyük sınıfta okuduğu için, fazla iz kalmamış hatırımda, Melih'le Oktay öyle değil. İkisinin de hatırımda kalan izleri var. Melih tiyatro ile uğraşırdı. Oktay, Atatürk'ün önünde başarılı bir tarih sınavı vermişti. Orhan'ı ilk Monno Vanna piyesini okul adına oynarken gördüm. Ercüment Behzat ona önemli bir rol vermişti, ama neydi, şimdi bilemem. Başarılı oynadığını söylüyorlardı. Bir şairin başarılı aktörlüğünü kavrayamamıştım, çocukluk. Bir adam ya şair olurdu, ya aktör benim o zamanki anlayışıma göre... Şairlik çok büyüktü, gözümde. Başka işle paylaşamazdım.
Şimdi öyle değil tabiî... Şiirlerim yayımlanmaya başladığı zaman, Orhan'la eşit konuştum. Bu eşitliği Orhan koydu. Ben koyamazdım. Ne yalan söyleyeyim Orhan'ın ilk denemelerini ben anlayamadım. Nurullah Ataç övmeye başladığı zaman da anladım. Nâzım bizim gözümüzde sevgiliydi. Sevgiliydi ama, etkisinde kalmaktan da korkuyorduk.
Orhan'ın bir çığır açtığının çok sonraları farkına vardım.
"Ağaca bir taş attım
Düşmedi taşım
Taşımı isterim
Taşımı isterim"
şiirini ciddiye alamıyordum. Şiir benim için bir eylemdi. Tek başına bir uğraş değildi o yaşlarda. Orhan da bu anlayışımı bildiğinden olacak üstüme varmazdı. Hatta ciddî bir tartışmaya bile girmek istemezdi. Çocukluğuma mı verirdi, yoksa teşvik mi ederdi, hâlâ kestiremiyorum.
Bugünse, Orhan'ın yeri edebiyatımızda bellidir. Benim düşüncemde bir değişiklik olmamıştır. Hâlâ aynı kanıdayım. Onun içindir ki, işi fıkracılığa döktüm. Başka eylemlerim ağır bastı. Bugün Orhan olsa ne derdi, bilmem. Anlayışlarımızın farklı oluşu dostluğumuza engel olmadı. Bir gün Orhan, Sait Faik'in bir piyesinden söz etmişti. Sait mi okumuştu ona, anlatmış mıydı? Geçmiş gün unuttum. Pencere kenarında, Kürt Mehmet'te oturmuş konuşuyorduk. Yağmur yağıyordu. Orhan Tercüme Bürosundan, ben gazeteden ayrılmıştım. İkimiz de yarı yarıya işsiz sayılırdık. Orhan, Doğan Kardeş Yayınlarına sattığı Nasrettin Hoca'nın telif ücretini bekliyordu. Ben de bir gazeteden alacağım parayı. Sabahleyin uğramış, idare müdüründen:
"Yarın gel..." cevabını almıştım.
"Ben: "Ah bir yarın olsa..." diyordum.
Orhan:
"Ah postacı havaleleri bir dağıtmaya başlasa...".diyordu.
Durup dururken birden:
"Sait'in bir piyesi var, bilir misin? dedi.
"Bilmiyorum, Sait piyes yazmış mı?
"Yazmış..."
Aklım, fikrim parada:
"İyi..."
İlgilenmediğimi görünce anlatmaya başladı:
"Sait'in piyesinde hareket var, laf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu
bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak... Taksiler, hususiler, bağıran, çağıran, kadınlar, kızlar... deme gitsin... büyük bir kalabalık... İşte bu kalabalık arasından bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı... Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
- Satıyorum... diyor.
Piyes de bitiyor." İstanbul'da idi. Bir gün haberini aldık. beyin kanamasından ölmüş. Cebinden para, pul, banka cüzdanı değil, at yarışı dergisi çıkmış.
 
Üst Alt