- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede şahidi olduğu ya da duyduğu olayları edebî değer taşıyan bir dille anlattığı yazılara anı (hatırat) denir. Bir başka deyişle, özümüzde bir iz bıraktığı için unutulmayan ve anılmaya değer bulduğumuz olayları anlatan yazı türüdür. (S. SARICA - M. GÜN-DÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 374)
Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.
İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkabe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.
Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.
Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batı edebiyatında en ünlü anı yazarları; Sain-Simon (1675-1755) ve Rousseau (1712-1778)' dir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Batı edebiyatındaki ünlü anı yazarları ve eserleri şunlardır:
Sain-Simon - "Hatıralar"
Rousseau - "İtiraflar"
Türk edebiyatındaki anı eserlerine örnekler ise şunlardır:
Ziya Paşa - "Defter-i A'mâl"
Muallim Naci - "Ömer'in Çocukluğu"
Ahmet Rasim - "Falaka" ve "Muharrir, Şair, Edip"
Halit Ziya UŞAKLIGİL - "Kırk Yıl" ve "Saray ve Ötesi"
Hüseyin Cahit YALÇIN -"Edebî Hatıralar"
Falih Rıfkı ATAY - "Çankaya" ve "Zeytindağı"
Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:
(1) Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak.
(2) Anıları unutulmaktan kurtarmak.
(3) Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak.
(4) Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.
(5) Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.
(6) Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.
(7) Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.
(8) İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak.
IIedaII
ANININ TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ ;
'Anı'nın eski karşılığı 'hatıra'dır. Edebî bir tür olarak anı, bir kişinin aklının erdiği dönemden itibaren görüp yaşadığı, kendisi ve toplum için önemli gördüğü olayları ve durumları belli bir sistem içinde yazıya döktüğü, genellikle, otobiyografik metinlere denir. Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.
Anı yazma geleneği, Tanzimat döneminde, kimi devlet adamlarında batıdaki meslektaşlarına olan özentiden başlamış ve giderek günümüze kadar gelmiştir.
Tanzimat öncesindeki şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vekayi'name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı eseri olmasalar da bu türe özgü özellikleri taşırlar.
Anılar konuları itibariyle genellikle siyasî ve edebî olmak üzere iki kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar kesin sınırlandırmalar değildir. Bir siyasî anı kitabında edebî anılar da olabilmektedir. Kimi anı kitapları da toplum içinde belli özellikleriyle seçilmiş kişilerin portrelerinden oluşmaktadır. Halit Fahri Ozansoy Edebiyatçılarımız Geçiyor (1939), Yahya Kemal Beyatlı Siyasî ve Edebî Portreler (1968); Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960); Hakkı Süha Sezgin Edebî Portreler'i (İstanbul 1997); Beşir Ayvazoğlu Defterimde 40 Suret (İstanbul 1996)... gibi.
5.1. Siyasî ve Askerî Konulu Anılar
Tanzimat'tan sonra anı yazma geleneği devlet yönetiminde bulunmuş önemli kişiler arasında da yaygınlaştı.
5.1.1. Askerî Konulu Anılar
Afet İnan Atatürk'ten Hatıralar (1950), Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (1959); Falih Rıfkı Atay Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955), Atatürk'ün Hatıraları (1965), Çankaya (1969); Celal Bayar, Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam (1959); İsmet Kür Anılarıyla Atatürk (1965); Ali Fuat Cebesoy Sınıf Arkadaşım Atatürk (1997); Hilmi Yücebaş Atatürk'ün Nükteleri Fıkraları Hatıraları (1963); Ahmet Cevat Emre İki Neslin Tarihi (1960); Nadir Nadi Perde Aralığında (1965); Erdal Öz Deniş Gezmiş Anlatıyor (1976); Safa Güner Köy Enstitüleri Hatıraları (1963); Yakup Kadri Karaosmanoğlu Zoraki Diplomat (1955). Politika'da 45 Yıl (1968); Samet Ağaoğlu Strazburg Hatıraları (1933), Babamdan Hatıralar (1939), Aşina Yüzler (1965)... Ahmet Ağaoğlu Serbest Fırka Hatıraları (2. baskı, 1969); Erdal İnönü Anılar ve Düşünceler; Rauf Denktaş Rauf Denktaş'ın Hatıraları (4 cilt, 1996); Emre Kongar Ben Müsteşarken (1996); Gülsün Bilgehan Mevhibe İnönü'nün Anıları, Milliyet, 08.03.1998...
5.1.2. Hariciye ve Elçilik Anıları
Ülkemizi yurt dışında temsil eden, yurt dışı görevlerinde bulunan bazı kişiler oradaki kimi ilginç gözlem ve izlenimlerini yazıya dökmüşlerdir. Ali Fuat Cebesoy Moskova Hatıraları (1955); Feridun Cemal Erkin Dışişlerinde 34 Yıl (1980); Zeki Kuneralp Sadece Diplomat (1982)...
5.1.3. Cezaevi ve Avukat Anıları
Ülkemizde belli dönemlerde özellikle aydınlar, sanatçılar, edebiyatçılar ve politikacılar zaman zaman tutuklanmışlardır. Onlar hapishanede yaşadıklarını, yargılanmaları s ırasında başlarından geçenleri, çektikleri sıkıntıları ve bu tür kişilerin davalarını üstlenen avukatlar gözlem ve izlenimlerini anı biçiminde yazmışlardır: Necip Fazıl Kısakürek Cinnet Mustatili (1955), Yılanlı Kuyudan (1970); Bediî Faik Hapishane Notları (1958); Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün (1971); Aziz Nesin Bir Sürgünün Anıları (1971); Nazlı Ilıcak Allah Kurtarsın (1987); Zeynep Oral Bir Ses (1987); Sevgi Soysal Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu (1976)...
5.2. Edebiyat ve Sanat Konulu Anılar
Tanzimat döneminden sonra pek çok sanatçı ve yazar, özellikle olgunluk yaşlarında siyasî, sosyal, edebî, kültürel alanlardaki düşünce, gözlem ve izlenimlerini, eserleriyle ilgili açıklamaları yazmışlardır.
5.2.1. Edebiyat Konulu Anılar
Refik Halit Karay İstanbul'un İç Yüzü (1920), Üç Nesil Üç Hayat (1943); Ercüment Ekrem Talu Dünden Hatıralar (1945); Nihat Sami Banarlı Yahya Kemal Yaşarken (1959), Hilmi Yücebaş Yedi Şairden Hatıralar (1960); Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960); Oktay Akbal Şair Dostlarım (1964); Zekeriya Sertel Mavi Gözlü Dev (1968), Nazım Hikmet'in Son Yılları (1979); Orhan Kemal Nazım Hikmet'le Üç buçuk Yıl (1965); Mehmet Seyda Edebiyat Dostları (1970), Çocukluk Yılları (1980); Mehmet Başaran Yasaklı (1987); Mehmet Kemal Acılı Kuşak (1968); Demir Özlü Sürgünde 10 Yıl; Ömer Faruk Toprak Duman ve Alev (1969); Sabiha Sertel Roman Gibi (1969); Aziz Nesin Bir Sürgünün Anıları (1971), Poliste (1967)...
Halide Nusret Zorlutuna Bir Devrin Romanı (1978); Meral Tolluoğlu Babam Nurullah Ataç (1980); Talip Apaydın Bozkırda Günler (1952), Karanlığın Kuvveti (1967), Akan Sulara Karşı (1985); Hikmet Erhan Bener Bürokratlar (197879); Muzaffer Buyrukçu Arkadaş Anılarında Orhan Kemal (1984); R ıfat Ilgaz Yokuş Yukarı (1982), Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra (1986); Hasan İzzettin Dinamo 67 Eylül Kasırgası (1971), 2. Dünya Savaşında Edebiyat Anıları (1984); Baki Süha Ediboğlu Bizim Kuşak ve Ötekiler (1968); Samim Kocagöz Bu Da Geçti Ya Hu (1992); Melih Cevdet Anday Akan Zaman Duran Zaman (1984); Ahmet Hamdi Tanpınar "Cahit Sıtkı'ya Dair Hatıralar", Edebiyat Üzerine Makaleler (1969)...
5.2.2. Tiyatro ve Tiyatro Sanatçıları İle İlgili Anılar
Kimi tiyatro yazar ve sanatçıları da meslek hayatları boyunca başlarından geçen ilginç olayları kaleme almışlardır. Hafi Kadri Alpman Ahmet Fehim Bey'in Hatıraları (1976); Vasfi Rıza Zobu O Günden Bu Güne (1977), Uzun Hikâyenin Sonu (1990); Halit Fahri Ozansoy Şehir Tiyatrosunun 50. Yılı Darülbedayi Devrinin Eski Günlerinde (1964); Haldun Dormen Sürç ü Lisan Ettikse (1977); Gülriz Sururî Kıldan İnce Kılıçtan Keskince (1978); Mücap Ofluoğlu Bir Avuç Alkış (1985)..
.
5.3.3. Basın Anıları
Basın çalışanlarının, yazar ve muhabirlerinin anıları vardır: Ahmet Rasim Muharrir, Şair, Edip (1926, 1980); Ahmet İhsan (Tokgöz) Matbuat Hatıralarım (19301931); Yusuf Ziya Ortaç Bizim Yokuş (1966); Necip Fazıl Kısakürek Babıali (1975); Vedat Nedim Tör Yıllar Böyle Geçti (1976)...
5.3.4. Eğitim ve Öğretmenlik Anıları
Eğitimciler ve öğretmenler, meslekleri gereği yurdun pek çok yerinde bulunarak ülke çocuklarını ve toplumu eğitme sorumluluğunu üstlenmiş kişilerdir. Dolayısıyla eğitimciler birçok sorun, kişi ve gruplarla gerektiğinde mücadele eden kişilerdir. Kimi eğitimciler önemli olaylara tanıklık etmiş olan hayatlarını kaleme almışlardır: Hıfzırrahman Raşit Öymen Mektepçiliğin Kâbesinde İntibaât ve Tahassüsat (1926); Şevket Süreyya Aydemir Toprak Uyanırsa (1963); Fikret Madaralı Ekmekli Dönemeç (1965); Enver Demir Bir Öğretmenin Defterinden 41 Yılın Hikâyesi (1968); M. Rauf İnan Bir Ömrün Öyküsü (1986); Kemal Kurdaş ODTÜ Yıllarım (1998)...
Bu sınıflamanın dışında birkaç örnek: Abdülhak Şinasi Hisar Geçmiş Zaman Köşkleri (1956), Geçmiş zaman Fıkraları (1958)... Nahit Sırrı Örik Eski Zaman Kadınları Arasında (1958); Halit Fahri Ozansoy Eski İstanbul Ramazanları (1968); Malik Aksel Resim Sergisinde Otuz Gün (1943); Samiha Ayverdi Bir Dünyadan Bir Dünyaya (1974), Hatıralarla Başbaşa (1977), Hey Gidi Günler Hey (1989); Esin Afşar Anılar Yanıltır mı? (1995); Halit Kıvanç Hadi Anlat Bakalım Anılar 1 (1998)...
ÖRNEKLER
diabian-lp
atatürk kurtuluş savaşı sonrası anadolunu bir köyüne gider ve orda bir eve girer.Yaşlı teyze hemen ayran getirir atatürke ve yanındakilerine verir.
atatürk baktığında ayranın içinde küçük bir saman parçası vardır.Atatürk hiç bişe demez bardağı bir ordan tutar bir burdan ayranı içmeye çalışır.En sonun da giderken der:
-nine bunun içine saman düşürmüşsün herhalde
-yok der ben onu bilerek koydum
-nasıl yani der atatürk
-ayran soğuktu!! sonra hasta olursun diye samanı attım ki yavaş yavaş içesin sonra hasta olmayasın...
atatürk nine nin elini öper.
nine de "allah senin başımızdan eksik etmesin" der.....
kopyacı92
Atatürk'le ilgili anılar
Günlerden birgün İtalyan Büyükelçisi, Atatürk ile görüsmek ister ve
huzura kabul edilir.
O zamanin muhtelif ekonomik-siyasi konulari hakkinda konusulduktan
sonra, Büyükelçi :
-Ekselans, dün Roma ile yapmis oldugum bir görüsmede hükümetimizin
Hatay'i almak istedigi kararini size iletmem söylendi" der.
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram
eder ve iki dakikaliginina odadan ayrilir.
Döndügünde ayaginda çizmeleri, üzerinde maresal üniformasi, belinde
tabancasi vardir. Dogruca masasina gider, manyetolu telefondan Maresal
Fevzi Çakmak'ın baglanmasini ister ve Çakmak' a:
- Pasa, İtalyan dostlarimiz Hatay'a gelmek istiyorlarmis. Hazir
miyiz?
Fevzi Çakmak durumu anlar ve "biz haziriz Pasam" diye yanitlar...
Ata, Büyükelçiye döner ve: "Biz hazirmisiz. Hükümetinize söyleyin, ne zaman
isterlerse gelip Hatay'i alabilirler" der.......
Kurtuluş savaşından bir anı
Izmir kurtuldu, cok tatli bir yorgunluk,Ankara'ya hareket edecekler. Ertesi gun kompartimanin kapisini calar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatini yikamaktadir Ataturk.
Yaveri "ya pasam bu ne hal hic uyumadiniz herhalde niye boylesiniz" der.
"Ya çocuk kompartimanima yastikla battaniye koymayi unutmussunuz. Kolumu yastik yaptim agridi setremi yastik yaptim usudum bende uyumadim kalktim" der.
Yaveri; "aman pasam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastikla battaniye getirirdik" der.
Ve bir ulke kurtarmaktan donen komutan soyluyor bunlari tarihi bir cevap der ki "Gec farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.Hicbirinize kiyamadim.
Onemli olan benim uyumam degil milletimin rahat uyumasi".
*esra*
Cumhuriyet'in ilânından sonra İstanbul'da bir resepsiyon verilir. Tüm
dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir. Davet güzel bir
şekilde devam etmektedir fakat İngiliz ateşesi olan binbaşının
bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz. bütün davet boyunca kendisine
dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. ne olduğunu
öğrenmek için yaverini gönderir. Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
Paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa
Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
Git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış?
ASKERLE GÜREŞ
ir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.
Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.
mystical50
Bayrağa Saygı
30 Ağustos sabahı, Mustafa Kemal muharebe sahasında dolaşıyordu. Etraf binlerce düşman cesetleri ve birbiri üzerine yığılmış yüzlerce topçu hayvanı, terk edilmiş silah, top ve cephane dolu idi...
Atatürk şöyle söylendi:
"Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler."
Ganimetlerin arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağı gören başkumandan eli ile kaldırılmasını işaret ederek;
"Bir milletin istiklal alametidir, düşman da olsa hürmet etmek lazımdır, kaldırıp topun üzerine koyunuz."
Vatanımın Toprağı Temizdir
Kral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve Kral'ın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk:
"Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez!" diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.
hione
OMUZ ÇIKTI AMA, MAÇA DEVAM
Galatasarayın ve Türk futbolunun tarih yazdığı UEFA Kupası finali..
.. Ve Büyük Zafer .. Ve duaların gözyaşları ile karıştığı muhteşem son.. ..İşte Arsenal maçı ve kolu çıkmasına rağmen kolu çıkık bir şekilde karşılaşmayı tamamlayan Cengaverin yaşadığı unutulmaz dakikalar..
Arsenal ile oynadığımız UEFA Final maçı futbol hayatımın en önemli maçıydı.. Ülke olarak, takım olarak, motivasyon olarak inanılmaz bir heyecan, inanılmaz bir coşku yaşıyorduk.. Avrupanın en büyüğü biziz diyorduk. İnanıyorduk ve bu inançla finale kadar geldik.. Büyük heyecan ve coşku tribünlere de yansımıştı muhteşem bir atmosfer vardı..
Haginin kırmızı kartla oyun dışı kalması hem oyun gücümüzü, hem de moral motivasyonumuzu olumsuz yönde etkilemişti.. Doğruyu söylemek gerekirse endişelenmeye başlamıştık..
Arsenal bir ara yüzde yüz bir gol pozisyonu yakaladı.. Tamam golü yedik derken Taffarel fizik kurallarına aykırı bir şekilde inanılmaz bir refleksle topu kaleye girmekten kurtardı..
Işte o an Bu maç artık bizim dedim. Taffarelin kurtarışı ile biranda maç sonundaki sevinç tablomuzu yaşadım gözlerimin önünde.. Arkadaşlarıma teker teker Bu iş bitti kupa bizim bu maç bizim diyerek içindeki inancı onlara aktarmaya çalıştım..
Zaten bu kurtarıştan sonra onlarında aynı hırs ve sonu gördüm.. Maç uzatmalara kalmıştı.. Çok iyi savaşıyorduk.. Bir pozisyon sonrası omzumda dayanılmaz bir acı hissettim..
Omzum çıkmıştı.. Değiştirelim mi diye sordular Hayır devam edeceğim dedim.. **sem bile hiç umurumda değildi.. Futbol hayatımın Rüya maçında bu rüyadan kimse beni uyandıramazdı..
Maç penaltılara kaldı.. Taffarel faktörü ile Bu iş bitti kupa bizim dedim.. Artık bir an önce büyük sevinci yaşamak ve kupaya sarılmak istiyordum.. Takım arkadaşlarımızla birbirimize sarıldık.. Kalp atışlarımız sanki tribünlerden duyulacak gibiydi..
Arsenal iki penaltı kaçırdı.. Dördüncü penaltı için Pope gitti topun başına.. Vurdu veee topu ağlarda gördük
Taffarelin hayati kurtarışında gözümün önüne gelen muhteşem sevinç tablosunun gerçeğini yaşıyordum.. Ellerimi açarak Allahım sana şükürler olsun derken hüngür hüngür ağlıyordum.. Baktım ki Fatih Hoca da ellerini havaya açmış ağlıyor.. Tüm arkadaşlarım gözyaşları içinde sarmaş dolaş..
TV başındaki milyonların aynı duyguları yaşadığını düşündüm o an.. Onların duaları duyar gibiydim.. Futbol hayatımdaki en büyük butluğu yaşıyordum..
Şükürler olsun.. Şükürler olsun..
Anı Örneği ..
Bir gün Şay adında bir yer vardı. Yengemler , halamlar , ailece çay gitmiştik. Orada biz deniz girerken halamlar koyun kesiyorlardı. Hasret halam fotoğraf çekiyordu. Denizden çıktığımızda taşların üstüne oturup konuşuyorduk. sonra halamın elinde balık gördüm. Yanına gittim. Balığa baktım . Ama doğru düzgün görememiştim. Çünkü ikide bir de suyas koyuyordu. Halama dedim ki :
- Az elime verebilir misin ?
- Tamam al ama baktıktan sonra annenlere ver dedl.
- Tamam dedim.
Baktıktan sonra annemlere gösterdim.Onlar da baktıktan sonra yemek hazırladılar.Yemeğimizi yedikten sonra eve döndük. O günü hiç unutmadım
Edebiyat sahasının en yaygın türlerinden biridir. Bu türde verilen eserlerin çok değişik sahalarda oluşu, ona belli bir sınır çizme imkânını zorlaştırır. Anıların önde gelen özelliği, yazarının hayatının belli bir kesitini alması ve çok sonra yazıya dökülmesidir.
İçlerinde anı türünün özelliği bulunabilecek seyahatname, sefaretname, muhtıra, tezkire, menkabe, günlük, otobiyografi ve tarih türleri ile anı türünü karıştırmamak gerekir. Bu türlerin her birinin yazılış gayeleri ayrıdır. Ortak özellikleri ise yaşanmış olaylar üzerine kurulmuş olmalarıdır. Ancak bu özellik, onları birbirinin yerine koyma sebebi olamaz.
Anıların, tarihî gerçeklerin açıklanması sırasında, önemli yardımları dokunur. Anı; tarih değilse de, tarihe yardımcıdır. Devirlerin özelliklerini anlatan anılar, o devrin tarihini yazacaklar için önemli birer belge niteliğindedir. Bundan ötürü, anı yazarı, anılarını yansıtırken tarihî gerçeklerin bozulmamasına çok dikkat etmelidir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Anı (Hatırat) ile günlük, en çok karıştırılan iki türdür. Bu iki türün en önemli ayrılığı günlüklerin yaşanırken, anıların ise hayatta ya da ömrün sonunda kaleme alınmalarıdır.
Her ne sebeple kaleme alınırsa alınsın anı türünde dürüstlük, samimiyet ve sorumluluk duygusu ön plânda tutulmalıdır. Anı yazarken önce konu tespit edilmeli; sonra ya günü gününe tutulan notlar ya da hafızada saklanan olaylar zinciri, plâna göre düzenlenmelidir. Anı yazılırken süslü sanatlı bir anlatımdan kaçınmalı; açık, sade ve akıcı bir üslûp kullanılmalıdır. Duygu ve düşünceler, içtenlikle gerçeği yansıtmalıdır.
Anılar, ya günü gününe tutulan notlar hâlinde ya da sonradan hatırlanmak suretiyle yazılır. Batı edebiyatında en ünlü anı yazarları; Sain-Simon (1675-1755) ve Rousseau (1712-1778)' dir. (H. F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 528)
Batı edebiyatındaki ünlü anı yazarları ve eserleri şunlardır:
Sain-Simon - "Hatıralar"
Rousseau - "İtiraflar"
Türk edebiyatındaki anı eserlerine örnekler ise şunlardır:
Ziya Paşa - "Defter-i A'mâl"
Muallim Naci - "Ömer'in Çocukluğu"
Ahmet Rasim - "Falaka" ve "Muharrir, Şair, Edip"
Halit Ziya UŞAKLIGİL - "Kırk Yıl" ve "Saray ve Ötesi"
Hüseyin Cahit YALÇIN -"Edebî Hatıralar"
Falih Rıfkı ATAY - "Çankaya" ve "Zeytindağı"
Anılar, genellikle aşağıdaki nedenlerden dolayı yazılır:
(1) Geçmişi bir kez daha yaşamak ve yazma alışkanlığı kazanmak.
(2) Anıları unutulmaktan kurtarmak.
(3) Yok olup gitmesini göze alamadığımız bir gerçeğe kalıcılık kazandırmak.
(4) Anıyı oluşturan olayı, durumu, yerleri, kişileri söz konusu edip, başkalarının bilgisine, yararına sunmak.
(5) Kamuoyu önünde aklanmaya çalışmak, pişmanlığı dile getirip içini boşaltmak, günah çıkarmak.
(6) Gelecek kuşaklara geçmişten sonuçlar çıkarıp sunmak.
(7) Gerektiği zaman bir eleştiride bulunmak.
(8) İnsanoğlunun; yaşantılarını, deneyimlerini başkalarıyla paylaşmak gereğini duymak.
IIedaII
ANININ TARİHÇESİ VE GELİŞİMİ ;
'Anı'nın eski karşılığı 'hatıra'dır. Edebî bir tür olarak anı, bir kişinin aklının erdiği dönemden itibaren görüp yaşadığı, kendisi ve toplum için önemli gördüğü olayları ve durumları belli bir sistem içinde yazıya döktüğü, genellikle, otobiyografik metinlere denir. Otobiyografi, kişinin yalnızca kendisiyle ilgili bilgileri verirken anı, hem bireysel hem de sosyal anlamda bilgi içerir. Günlük tutan yazar, sıcağı sıcağına o günün olay, yaşantı ve düşüncelerini aktarırken; anı yazarı, tarih olmuş eski zamanların olaylarını belleğe ya da belgelere dayalı olarak ortaya koyar. Bu bakımdan anı metinleri yalnızca hatırlanabilen, unutulmayan, kaydedilebilen olayları içerdiği için tarihi aynen aksettirmekten uzaktır, büsbütün objektif olması beklenemez. Toplumların sosyal hayatlarında anı aktarmak önemli bir gelenektir. Özellikle yaşlı insanlar kendilerinden daha genç kimselere daha önce görüp geçirdiklerini, yaşadıkları ilginç olayları anlatırlar.
Anı yazma geleneği, Tanzimat döneminde, kimi devlet adamlarında batıdaki meslektaşlarına olan özentiden başlamış ve giderek günümüze kadar gelmiştir.
Tanzimat öncesindeki şuara tezkireleri, menakıpname, siyer, vekayi'name, gazavatname, fetihname, sefaretname gibi eserler bilinen anlamıyla birer anı eseri olmasalar da bu türe özgü özellikleri taşırlar.
Anılar konuları itibariyle genellikle siyasî ve edebî olmak üzere iki kategoride değerlendirilmektedir. Bunlar kesin sınırlandırmalar değildir. Bir siyasî anı kitabında edebî anılar da olabilmektedir. Kimi anı kitapları da toplum içinde belli özellikleriyle seçilmiş kişilerin portrelerinden oluşmaktadır. Halit Fahri Ozansoy Edebiyatçılarımız Geçiyor (1939), Yahya Kemal Beyatlı Siyasî ve Edebî Portreler (1968); Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960); Hakkı Süha Sezgin Edebî Portreler'i (İstanbul 1997); Beşir Ayvazoğlu Defterimde 40 Suret (İstanbul 1996)... gibi.
5.1. Siyasî ve Askerî Konulu Anılar
Tanzimat'tan sonra anı yazma geleneği devlet yönetiminde bulunmuş önemli kişiler arasında da yaygınlaştı.
5.1.1. Askerî Konulu Anılar
Afet İnan Atatürk'ten Hatıralar (1950), Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler (1959); Falih Rıfkı Atay Atatürk'ün Bana Anlattıkları (1955), Atatürk'ün Hatıraları (1965), Çankaya (1969); Celal Bayar, Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam (1959); İsmet Kür Anılarıyla Atatürk (1965); Ali Fuat Cebesoy Sınıf Arkadaşım Atatürk (1997); Hilmi Yücebaş Atatürk'ün Nükteleri Fıkraları Hatıraları (1963); Ahmet Cevat Emre İki Neslin Tarihi (1960); Nadir Nadi Perde Aralığında (1965); Erdal Öz Deniş Gezmiş Anlatıyor (1976); Safa Güner Köy Enstitüleri Hatıraları (1963); Yakup Kadri Karaosmanoğlu Zoraki Diplomat (1955). Politika'da 45 Yıl (1968); Samet Ağaoğlu Strazburg Hatıraları (1933), Babamdan Hatıralar (1939), Aşina Yüzler (1965)... Ahmet Ağaoğlu Serbest Fırka Hatıraları (2. baskı, 1969); Erdal İnönü Anılar ve Düşünceler; Rauf Denktaş Rauf Denktaş'ın Hatıraları (4 cilt, 1996); Emre Kongar Ben Müsteşarken (1996); Gülsün Bilgehan Mevhibe İnönü'nün Anıları, Milliyet, 08.03.1998...
5.1.2. Hariciye ve Elçilik Anıları
Ülkemizi yurt dışında temsil eden, yurt dışı görevlerinde bulunan bazı kişiler oradaki kimi ilginç gözlem ve izlenimlerini yazıya dökmüşlerdir. Ali Fuat Cebesoy Moskova Hatıraları (1955); Feridun Cemal Erkin Dışişlerinde 34 Yıl (1980); Zeki Kuneralp Sadece Diplomat (1982)...
5.1.3. Cezaevi ve Avukat Anıları
Ülkemizde belli dönemlerde özellikle aydınlar, sanatçılar, edebiyatçılar ve politikacılar zaman zaman tutuklanmışlardır. Onlar hapishanede yaşadıklarını, yargılanmaları s ırasında başlarından geçenleri, çektikleri sıkıntıları ve bu tür kişilerin davalarını üstlenen avukatlar gözlem ve izlenimlerini anı biçiminde yazmışlardır: Necip Fazıl Kısakürek Cinnet Mustatili (1955), Yılanlı Kuyudan (1970); Bediî Faik Hapishane Notları (1958); Halikarnas Balıkçısı Mavi Sürgün (1971); Aziz Nesin Bir Sürgünün Anıları (1971); Nazlı Ilıcak Allah Kurtarsın (1987); Zeynep Oral Bir Ses (1987); Sevgi Soysal Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu (1976)...
5.2. Edebiyat ve Sanat Konulu Anılar
Tanzimat döneminden sonra pek çok sanatçı ve yazar, özellikle olgunluk yaşlarında siyasî, sosyal, edebî, kültürel alanlardaki düşünce, gözlem ve izlenimlerini, eserleriyle ilgili açıklamaları yazmışlardır.
5.2.1. Edebiyat Konulu Anılar
Refik Halit Karay İstanbul'un İç Yüzü (1920), Üç Nesil Üç Hayat (1943); Ercüment Ekrem Talu Dünden Hatıralar (1945); Nihat Sami Banarlı Yahya Kemal Yaşarken (1959), Hilmi Yücebaş Yedi Şairden Hatıralar (1960); Yusuf Ziya Ortaç Portreler (1960); Oktay Akbal Şair Dostlarım (1964); Zekeriya Sertel Mavi Gözlü Dev (1968), Nazım Hikmet'in Son Yılları (1979); Orhan Kemal Nazım Hikmet'le Üç buçuk Yıl (1965); Mehmet Seyda Edebiyat Dostları (1970), Çocukluk Yılları (1980); Mehmet Başaran Yasaklı (1987); Mehmet Kemal Acılı Kuşak (1968); Demir Özlü Sürgünde 10 Yıl; Ömer Faruk Toprak Duman ve Alev (1969); Sabiha Sertel Roman Gibi (1969); Aziz Nesin Bir Sürgünün Anıları (1971), Poliste (1967)...
Halide Nusret Zorlutuna Bir Devrin Romanı (1978); Meral Tolluoğlu Babam Nurullah Ataç (1980); Talip Apaydın Bozkırda Günler (1952), Karanlığın Kuvveti (1967), Akan Sulara Karşı (1985); Hikmet Erhan Bener Bürokratlar (197879); Muzaffer Buyrukçu Arkadaş Anılarında Orhan Kemal (1984); R ıfat Ilgaz Yokuş Yukarı (1982), Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra (1986); Hasan İzzettin Dinamo 67 Eylül Kasırgası (1971), 2. Dünya Savaşında Edebiyat Anıları (1984); Baki Süha Ediboğlu Bizim Kuşak ve Ötekiler (1968); Samim Kocagöz Bu Da Geçti Ya Hu (1992); Melih Cevdet Anday Akan Zaman Duran Zaman (1984); Ahmet Hamdi Tanpınar "Cahit Sıtkı'ya Dair Hatıralar", Edebiyat Üzerine Makaleler (1969)...
5.2.2. Tiyatro ve Tiyatro Sanatçıları İle İlgili Anılar
Kimi tiyatro yazar ve sanatçıları da meslek hayatları boyunca başlarından geçen ilginç olayları kaleme almışlardır. Hafi Kadri Alpman Ahmet Fehim Bey'in Hatıraları (1976); Vasfi Rıza Zobu O Günden Bu Güne (1977), Uzun Hikâyenin Sonu (1990); Halit Fahri Ozansoy Şehir Tiyatrosunun 50. Yılı Darülbedayi Devrinin Eski Günlerinde (1964); Haldun Dormen Sürç ü Lisan Ettikse (1977); Gülriz Sururî Kıldan İnce Kılıçtan Keskince (1978); Mücap Ofluoğlu Bir Avuç Alkış (1985)..
.
5.3.3. Basın Anıları
Basın çalışanlarının, yazar ve muhabirlerinin anıları vardır: Ahmet Rasim Muharrir, Şair, Edip (1926, 1980); Ahmet İhsan (Tokgöz) Matbuat Hatıralarım (19301931); Yusuf Ziya Ortaç Bizim Yokuş (1966); Necip Fazıl Kısakürek Babıali (1975); Vedat Nedim Tör Yıllar Böyle Geçti (1976)...
5.3.4. Eğitim ve Öğretmenlik Anıları
Eğitimciler ve öğretmenler, meslekleri gereği yurdun pek çok yerinde bulunarak ülke çocuklarını ve toplumu eğitme sorumluluğunu üstlenmiş kişilerdir. Dolayısıyla eğitimciler birçok sorun, kişi ve gruplarla gerektiğinde mücadele eden kişilerdir. Kimi eğitimciler önemli olaylara tanıklık etmiş olan hayatlarını kaleme almışlardır: Hıfzırrahman Raşit Öymen Mektepçiliğin Kâbesinde İntibaât ve Tahassüsat (1926); Şevket Süreyya Aydemir Toprak Uyanırsa (1963); Fikret Madaralı Ekmekli Dönemeç (1965); Enver Demir Bir Öğretmenin Defterinden 41 Yılın Hikâyesi (1968); M. Rauf İnan Bir Ömrün Öyküsü (1986); Kemal Kurdaş ODTÜ Yıllarım (1998)...
Bu sınıflamanın dışında birkaç örnek: Abdülhak Şinasi Hisar Geçmiş Zaman Köşkleri (1956), Geçmiş zaman Fıkraları (1958)... Nahit Sırrı Örik Eski Zaman Kadınları Arasında (1958); Halit Fahri Ozansoy Eski İstanbul Ramazanları (1968); Malik Aksel Resim Sergisinde Otuz Gün (1943); Samiha Ayverdi Bir Dünyadan Bir Dünyaya (1974), Hatıralarla Başbaşa (1977), Hey Gidi Günler Hey (1989); Esin Afşar Anılar Yanıltır mı? (1995); Halit Kıvanç Hadi Anlat Bakalım Anılar 1 (1998)...
ÖRNEKLER
diabian-lp
atatürk kurtuluş savaşı sonrası anadolunu bir köyüne gider ve orda bir eve girer.Yaşlı teyze hemen ayran getirir atatürke ve yanındakilerine verir.
atatürk baktığında ayranın içinde küçük bir saman parçası vardır.Atatürk hiç bişe demez bardağı bir ordan tutar bir burdan ayranı içmeye çalışır.En sonun da giderken der:
-nine bunun içine saman düşürmüşsün herhalde
-yok der ben onu bilerek koydum
-nasıl yani der atatürk
-ayran soğuktu!! sonra hasta olursun diye samanı attım ki yavaş yavaş içesin sonra hasta olmayasın...
atatürk nine nin elini öper.
nine de "allah senin başımızdan eksik etmesin" der.....
kopyacı92
Atatürk'le ilgili anılar
Günlerden birgün İtalyan Büyükelçisi, Atatürk ile görüsmek ister ve
huzura kabul edilir.
O zamanin muhtelif ekonomik-siyasi konulari hakkinda konusulduktan
sonra, Büyükelçi :
-Ekselans, dün Roma ile yapmis oldugum bir görüsmede hükümetimizin
Hatay'i almak istedigi kararini size iletmem söylendi" der.
Odada buz gibi bir hava eser. Ata, büyükelçiye birşeyler daha ikram
eder ve iki dakikaliginina odadan ayrilir.
Döndügünde ayaginda çizmeleri, üzerinde maresal üniformasi, belinde
tabancasi vardir. Dogruca masasina gider, manyetolu telefondan Maresal
Fevzi Çakmak'ın baglanmasini ister ve Çakmak' a:
- Pasa, İtalyan dostlarimiz Hatay'a gelmek istiyorlarmis. Hazir
miyiz?
Fevzi Çakmak durumu anlar ve "biz haziriz Pasam" diye yanitlar...
Ata, Büyükelçiye döner ve: "Biz hazirmisiz. Hükümetinize söyleyin, ne zaman
isterlerse gelip Hatay'i alabilirler" der.......
Kurtuluş savaşından bir anı
Izmir kurtuldu, cok tatli bir yorgunluk,Ankara'ya hareket edecekler. Ertesi gun kompartimanin kapisini calar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatini yikamaktadir Ataturk.
Yaveri "ya pasam bu ne hal hic uyumadiniz herhalde niye boylesiniz" der.
"Ya çocuk kompartimanima yastikla battaniye koymayi unutmussunuz. Kolumu yastik yaptim agridi setremi yastik yaptim usudum bende uyumadim kalktim" der.
Yaveri; "aman pasam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastikla battaniye getirirdik" der.
Ve bir ulke kurtarmaktan donen komutan soyluyor bunlari tarihi bir cevap der ki "Gec farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.Hicbirinize kiyamadim.
Onemli olan benim uyumam degil milletimin rahat uyumasi".
*esra*
Cumhuriyet'in ilânından sonra İstanbul'da bir resepsiyon verilir. Tüm
dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir. Davet güzel bir
şekilde devam etmektedir fakat İngiliz ateşesi olan binbaşının
bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz. bütün davet boyunca kendisine
dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. ne olduğunu
öğrenmek için yaverini gönderir. Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
Paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa
Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
Git sor bakalım babasının Çanakkale'de ne işi varmış?
ASKERLE GÜREŞ
ir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?
Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.
Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!
Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"
Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.
mystical50
Bayrağa Saygı
30 Ağustos sabahı, Mustafa Kemal muharebe sahasında dolaşıyordu. Etraf binlerce düşman cesetleri ve birbiri üzerine yığılmış yüzlerce topçu hayvanı, terk edilmiş silah, top ve cephane dolu idi...
Atatürk şöyle söylendi:
"Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler."
Ganimetlerin arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağı gören başkumandan eli ile kaldırılmasını işaret ederek;
"Bir milletin istiklal alametidir, düşman da olsa hürmet etmek lazımdır, kaldırıp topun üzerine koyunuz."
Vatanımın Toprağı Temizdir
Kral Edward İstanbul'a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı'na yanaştı. Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve Kral'ın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral'ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk:
"Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez!" diyerek, Kral'ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.
hione
OMUZ ÇIKTI AMA, MAÇA DEVAM
Galatasarayın ve Türk futbolunun tarih yazdığı UEFA Kupası finali..
.. Ve Büyük Zafer .. Ve duaların gözyaşları ile karıştığı muhteşem son.. ..İşte Arsenal maçı ve kolu çıkmasına rağmen kolu çıkık bir şekilde karşılaşmayı tamamlayan Cengaverin yaşadığı unutulmaz dakikalar..
Arsenal ile oynadığımız UEFA Final maçı futbol hayatımın en önemli maçıydı.. Ülke olarak, takım olarak, motivasyon olarak inanılmaz bir heyecan, inanılmaz bir coşku yaşıyorduk.. Avrupanın en büyüğü biziz diyorduk. İnanıyorduk ve bu inançla finale kadar geldik.. Büyük heyecan ve coşku tribünlere de yansımıştı muhteşem bir atmosfer vardı..
Haginin kırmızı kartla oyun dışı kalması hem oyun gücümüzü, hem de moral motivasyonumuzu olumsuz yönde etkilemişti.. Doğruyu söylemek gerekirse endişelenmeye başlamıştık..
Arsenal bir ara yüzde yüz bir gol pozisyonu yakaladı.. Tamam golü yedik derken Taffarel fizik kurallarına aykırı bir şekilde inanılmaz bir refleksle topu kaleye girmekten kurtardı..
Işte o an Bu maç artık bizim dedim. Taffarelin kurtarışı ile biranda maç sonundaki sevinç tablomuzu yaşadım gözlerimin önünde.. Arkadaşlarıma teker teker Bu iş bitti kupa bizim bu maç bizim diyerek içindeki inancı onlara aktarmaya çalıştım..
Zaten bu kurtarıştan sonra onlarında aynı hırs ve sonu gördüm.. Maç uzatmalara kalmıştı.. Çok iyi savaşıyorduk.. Bir pozisyon sonrası omzumda dayanılmaz bir acı hissettim..
Omzum çıkmıştı.. Değiştirelim mi diye sordular Hayır devam edeceğim dedim.. **sem bile hiç umurumda değildi.. Futbol hayatımın Rüya maçında bu rüyadan kimse beni uyandıramazdı..
Maç penaltılara kaldı.. Taffarel faktörü ile Bu iş bitti kupa bizim dedim.. Artık bir an önce büyük sevinci yaşamak ve kupaya sarılmak istiyordum.. Takım arkadaşlarımızla birbirimize sarıldık.. Kalp atışlarımız sanki tribünlerden duyulacak gibiydi..
Arsenal iki penaltı kaçırdı.. Dördüncü penaltı için Pope gitti topun başına.. Vurdu veee topu ağlarda gördük
Taffarelin hayati kurtarışında gözümün önüne gelen muhteşem sevinç tablosunun gerçeğini yaşıyordum.. Ellerimi açarak Allahım sana şükürler olsun derken hüngür hüngür ağlıyordum.. Baktım ki Fatih Hoca da ellerini havaya açmış ağlıyor.. Tüm arkadaşlarım gözyaşları içinde sarmaş dolaş..
TV başındaki milyonların aynı duyguları yaşadığını düşündüm o an.. Onların duaları duyar gibiydim.. Futbol hayatımdaki en büyük butluğu yaşıyordum..
Şükürler olsun.. Şükürler olsun..
Anı Örneği ..
Bir gün Şay adında bir yer vardı. Yengemler , halamlar , ailece çay gitmiştik. Orada biz deniz girerken halamlar koyun kesiyorlardı. Hasret halam fotoğraf çekiyordu. Denizden çıktığımızda taşların üstüne oturup konuşuyorduk. sonra halamın elinde balık gördüm. Yanına gittim. Balığa baktım . Ama doğru düzgün görememiştim. Çünkü ikide bir de suyas koyuyordu. Halama dedim ki :
- Az elime verebilir misin ?
- Tamam al ama baktıktan sonra annenlere ver dedl.
- Tamam dedim.
Baktıktan sonra annemlere gösterdim.Onlar da baktıktan sonra yemek hazırladılar.Yemeğimizi yedikten sonra eve döndük. O günü hiç unutmadım