- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
II-Devletin Hukuki Fonksiyonlarının Maddi Bakımdan Tasnifi:
[FONT=verdana, tahoma, arial][/FONT]
Maddi kriter devletin hukuki fonksiyonlarının tasnifini,bu fonksiyonlarının ifasında başvurulan işlemlerin hukuki mahiyetine dayandırılmaktadır.Buna göre hukuki işlemler,maddi mahiyetlerine göre kural işlem ,sübjektif işlem ve yargı işlemi olmak üzere 3e ayrılır ve bu 3 işlemden her birinin yapılması devletin üç hukuki fonksiyonundan birini meydana getirir.Maddi kritercilere göre yasama fonksiyonu kural koymak yani genel,sürekli objektif ve kişisel olmayan işlemler yapmaktır.Maddi kriterciler yasama fonksiyonunun başlıca ifade aracı olan kanunların bu niteliklere sahip olmasını zorunlu görürler.Bun karşılık yürütme veya idare fonksiyonuyla devlet bir sübjektif hukuki durum doğuracak veya bir objektif hukuki durumun şartını meydana getirecek bir irade açıklamasında bulunur. Dolayısıyla idari işlem daima soyut bir hükümdür.Yasma işlemi bir hukuk kuralının ifadesidir.İdari işlem ise bir hukuki durumun yaratılması veya onun şartıdır.Mesela bir atama işleminin atanan memura belirli yetkiler verdiği söylenemez.Bu yetkiler ona kanunla verilmiştir.Atama işlemi sadece söz konusu kamu hizmetine ilişkin kanunun atanana kişiye uygulanabilmesinin şartıdır.Dolayısıyla idari işlemin bu türüne şart-işlemler denir.Görülüyor ki maddi kriter taraftarlarına göre yasama ve yürütme işlemleri arasında maddi mahiyetleri açısından açık ve kesin bir fark vardır.Yasama işlemleri daima genel ve soyut idare işlemleri daime bireysel ve somuttur.Yargı işlemlerine gelince bu işlemlerin de bir hukuki uyuşmazlığı çözen işlemler olmak itibariyle yasama ve yürütme işlemlerinden ayrı kendilerine özgü bir bünyeye sahip oldukları ileri sürülmektedir.
III-Devlet Fonksiyonlarının Şekli ve Organik Bakımdan Tasnifi:
[FONT=verdana, tahoma, arial]
[/FONT]
[FONT=verdana, tahoma, arial]III-Devlet Fonksiyonlarının Şekli ve Organik Bakımdan Tasnifi:
[FONT=verdana, tahoma, arial]
[/FONT]
[FONT=verdana, tahoma, arial]Bu görüş devletin fonksiyonlarını ve bu fonksiyonların ifa aracı olan hukuki işlemleri,bu işlemleri yapan ve yapılış şekline göre tasnif etmektedir. Carré de Malberg hukuki işlemlerin tasnifinin pozitif anayasa hukuku verilerine dayanması gerektiği noktasından hareket etmektedir.Şu halde devletin hukuki işlemlerinin nitelikleri ve hukuki kuvvetleri,ancak bunları yapan organa ve bunların yapılış şekillerine göre belirlenebilir.İşlemin maddi niteliğinin özellikle genel veya bireysel oluşunun bunda hiçbir rolü yoktur.Yasama organında kanun adı altında ve kanun niteliğinde çıkan her işlem ,içeriği ve maddi niteliği her ne olursa olsun her zaman için kanundur ve kanun gücünü taşır.Buna karşılık idari veya yargısal organların yaptığı bir işlem içeriği ve niteliği itibariyle kanunlarla aynı olsa dahi hiçbir zamana kanun değildir ve kanun niteliği taşımaz.Kısacası şekli anlamda fonksiyonlardan,Devletin 3 çeşit organında ve bu organların her birine özgü bir biçimde yerine getirilen çeşitli faaliyetleri anlamak gerekir;burada fonksiyonu belirleyen onu icra eden ajan ve icra ediliş biçimidir.Carré de Malberge göre nasıl kanun konusu veya maddi mahiyeti itibariyle tanımlanamazsa idari işlemin de maddi yönden tanımlanmasına imkan yoktur.Anayasa kanun için mahfuz bir alan ayırmadığı gibi idare içinde böyle bir alan ayrılmamıştır.Anayasa sadece iki organ ve bunların yerine getirdikleri fonksiyonlar arasında bir eşitsizlik yaratmıştır.İdare fonksiyonunun ayırıcı özelliği kanunla idari işlem arasındaki bağımlılık ve tabiilik ilişkisidir;dolayısıyla idare fonksiyonu ancak kanunların uygulanmasından ibaret olabilir.İdare fonksiyonunun bu niteliğinden iki önemli sonuç doğar.Birincisi idari makamlar,herhangi bir kanuna dayanmaksızın salt kendi inisiyatifleriyle ister genel ister bireysel nitelikte olsun ister vatandaş haklarını ister sadece idarenin kendi iç işleyişini ilgilendirsin hiçbir işlem yapamazlar.İdarenin alanı sadece kanunların uygulanmasıdır.İkincisi her ne kadar idarenin bir anlamda kendisine mahfuz bir alanı yoksa da başka bir anlamda idarenin alanı sınırsızdır.Yalnızca kendisini yetkilendiren bir yasama işlemine dayanmak suretiyle idari makam her çeşit konuda her çeşit tedbiri alabilir.Nasıl kanun her türlü kararı kanun adı altında çıkarabilirse aynı şekilde idari işlemde bir kanun metnine dayanmak şartıyla her çeşit hükmü kabul edebilir.Bu anlamda her iki fonksiyon aynı şekilde sınırsız bir alana sahiptir.Carré de Malberge göre bu iki fonksiyon arasındaki fark kanunun üstünlüğüne ve idarenin kanuna tabi oluşuna dayanan hiyerarşik bir farktır.Bu fark da iki açıdan kendini göstermektedir.Bir defa idari işlem sonuçlarının hukuki kuvveti bakımından yasama işleminden daha aşağı mertebededir..Kanun ancak daha sonraki bir kanunla değiştirilebilir ve sadece yönetileni değil yasama organı dışındaki yöneticileri de bağlar.Oysa idari işlem kuşkusuz kanun koyucuyu bağlamadığı gibi idari makamların kendilerince de değiştirilebilir ve kaldırılabilir.İkincisi idari işlem teşebbüs kudreti bakımından da kanuna tabidir.İdare fonksiyonu ancak kanunların egemenliği altında ve onların sınırları içinde yerine getirilebilir.Üstelik yasama organı kendi koyduğu ve halen yürürlükte olan genel kurallara gene kanunla özel istisnalar getirme yetkisine sahip olduğu halde idarenin böyle bir yetkisi yoktur.Daha da önemlisi kanun idari faaliyeti,n sadece sınırı değil aynı zamanda onu şartıdır.Yasma organı kanun yapmak konusunda tamamen serbest olduğu halde idare bir kanuna dayanmaksızın kendi başına hareket edemez.[/FONT]
[/FONT]
[FONT=verdana, tahoma, arial]IV-Türkiyede 1924 ve 1961 Anayasalarında Kuvvetler (fonksiyonlar ) Ayrılığı[/FONT]
[/FONT]
[FONT=verdana, tahoma, arial]Türkiyede 1924 anayasasının kuvvetler birliği ve görevler (fonksiyonlar) ayrılığı,1961 anayasasının ise yumuşak kuvvetler ayrılığı sistemini kabul ettiği,bu açıdan iki anayasa arasında önemli fark olduğu görüşü yaygındır.Bu görüş iki gerekçeye dayandırılmaktadır.Birincisi 1924 anayasasında TBMM hükümeti düşürme yetkisine sahip olduğu halde yürütme organının Meclisi feshetme yetkisinin olmayışıdır.Oysa 1961 anayasasında yürütme organına Millet Meclisi seçimlerini yineleme yetkisi sınırlı bir biçimde de olsa tanınmıştır.Böylece 24 anayasasının meclis hükümeti sisteminden yasama ve yürütme organları arasında denge ve eşitlik ilkesine dayanan parlamenter rejime geçilmiştir. Diğer gerekçe ise1924 anayasasının 5. ve 7. maddeleriyle 1961 anayasasının 6.maddesi arasındaki farktır.Bu iki ifade arasındaki fark 24 ve 61 anayasaları arasında fonksiyonlar ayrılığı yönünden gerçek bir fark olduğu izlenimini yaratıyor görünse de daha dikkatli bir inceleme durumun böyle olmadığını ortaya koymaktadır.1924 anayasası yürütme gücünün asli sahibinin TBMM olarak göstermiş olsa da ona bizzat bu gücü kullanma yetkisi vermemiştir.Tam tersine TBMM yürütme gücünü ancak kendi seçtiği CB ve onun tayin edeceği Bakanlar Kur. eliyle yapabilir.Dolayısıyla meclisin istediği takdirde bu yetkiyi yürütme organından alıp bizzat üstlenmesine veya yürütme organının yerine geçerek bir idari işlem yapmasına imkan yoktur.Kısacası 1924 anayasası kuşkusuz milli mücadele yıllarının geleneğinin etkisiyle 5.maddesinde kuvvetler birliği anlamına gelen bir ifade kullanmakla beraber aslında fonksiyonlar ayrılığını gerçekleştirmiştir.[/FONT]
[/FONT][FONT=verdana, tahoma, arial][FONT=verdana, tahoma, arial]Görülüyor ki 24 ve 61 anayasalarının yasama ve yürütme yetkilerini bölüştürme şekilleri arasında birincisinin kuvvetler birliği formülüne rağmen hiçbir fark yoktur.Her iki halde de yürütme yetkisi CB ve onun tayin edeceği Bak.Kur. tarafından kullanılmaktadır.Her iki anayasada da yürütme organının mahfuz bir düzenleme yetkisi yoktur.Her iki anayasa idari işlemlerin mutlaka kanuna dayanması zorunluluğunu ve kanun olmayan yerde idarenin de olamayacağı ilkesini kabul etmiştir.Her iki anayasa yasama işlemlerine ,yürütme işlemlerinden daha üstün bir hukuki güç tanımıştır.Nihayet her iki anayasa idarenin düzenleyici işlemlerinin temeli konusunda hemen hemen aynı ifadeleri kullanmıştır.[/FONT]
[/FONT][FONT=verdana, tahoma, arial][FONT=verdana, tahoma, arial]1924 ve 1961 anayasaları arasında yasama ve yürütme fonksiyonlarının ayrılığı bakımından gözlemlenen bu benzerlik yargı fonksiyonunun diğer iki diğer iki fonksiyondan ayrılığı yönünden de aynen geçerlidir.Şüphesiz 61 anayasası yargı organının bağımsızlığı konusunda 1924 anayasasından çok daha güvenceli bir sistem kurmuştur.Ancak bu anayasanın getirdiği yenilikler yargı fonksiyonunun ayrılığı ilkesine eğil bu ilkenin güvence ve yaptırımlarına ilişkindir.[/FONT]
[/FONT][FONT=verdana, tahoma, arial][FONT=verdana, tahoma, arial]Yasama ve yürütme organlarının ayrılığı konusunda 1924 ve 1961 anayasalarının kabul etmiş olduğu sistemden daha önemli bir sapma 1971 anayasa değişiklikleri ile Bak.Kur.una KHK çıkarma yetkisinin verilmiş olmasıdır.[/FONT]
[/FONT][FONT=verdana, tahoma, arial][FONT=verdana, tahoma, arial]V-!982 Anayasasında Kuvvetler (fonksiyonlar) Ayrılığı[/FONT]
[/FONT]
[FONT=verdana, tahoma, arial]82 anayasasının 7. maddesi 61 anayasasının 5.maddesine paralel olarak yasama yetkisi Türk Milleti adına TBMMnindir.Bu yetki devredilemez hükmünü ihtiva etmektedir.Anayasanın 8.maddesi ise yürütme yetkisi ve görevi başlığı altında yürütme yetkisi ve görevi CB ve Bak.Kur. tarafından anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilir demektedir.Bu ifade ile 61 anayasasının 6.maddesi arasında derhal dikkati çeken fark 61de yürütmenin sadece bir görev olarak nitelendirilmiş olmasına karşılık 82 anayasasının yürütmeyi bir yetki ve görev olarak nitelendirmesidir.bu formülün idarenin kanuniliği ilkesini ortadan kaldırmış olduğu iddia edilmez.Yürütmenin aynı zamanda bir görev olduğu 82 anayasasında da devam etmektedir.Dolayısıyla kanuni bir düzenlemenin mevcut olduğu her yerde idarenin bu kanunu uygulama görevi de vardır.AY mahk.si yürütmenin bir yetki oluşunu Anayasanın 73,121,122,167. maddelerinde düzenlenen ayrık durumlarda sınırlı görmektedir.Mahkemeye göre bu durumlar dışında yürütmenin tüzük ve yönetmelik çıkarmak gibi klasik düzenleme yetkisi idarenin kanuniliği ilkesi çerçevesinde sınırlı ve tamamlayıcı bir yetki durumundadır.Bu bakımdan anayasada ifadesini bulan yukarıdaki ayrık haller dışında yasalarla düzenlenmemiş bir alanda yürütmenin sübjektif hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi bulunmamaktadır.AY. mahk. Kararlarında değinilen istisnai durumlar daha yakından incelendiğinde bunlardan ikisindeki düzenleme yetkisinin de olağan düzenleme yetkisinden daha geniş olmakla birlikte tümüyle asli veya özerk sayılması güçtür.Anayasanın 73.maddesi Bak.Kur.una verdiği yetkiyi ancak kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde tanımaktadır.Dolayısıyla burada doğrudan doğruya anayasadan doğan asli bir düzenleme yetkisinden değil TBMMnin kendi istediği takdirde gerçekleştireceği bir yetki devrinden söz etmek gerekir.167.madde de aynıdır.Görülüyor ki her iki durumda da yürütmenin düzenleme yetkisi sonuçta bir kanunda kaynaklanmakta kanuna dayanmaktadır.Öte yandan bu iki maddeye dayanan düzenleme yetkisinin idarenin düzenleme yetkisinden hatta KHK çıkarma yetkisinden daha geniş olduğunda kuşku yoktur.Çünkü bu tür düzenleyici işlemler KHKlerin tabi olduğu kayıt ve şartlara tabi değildirler.[/FONT]
[/FONT]