s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Cengiz soyundan gelenlerin, Kıpçak bozkırları ve Batı Sibiryada kurdukları devlet. Cengiz Hânın torunu Batu Hân tarafından 1241 (H. 639) senesinde kuruldu. 1502 (H. 908) senesine kadar devam etti. Başşehri Saray idi.
Cengiz Hân, batı ülkelerinin işgalini oğlu Cuciye vermiş ve İrtiş ırmağı ile Balkaş gölünün batısındaki yerleri de onun idaresine bırakmıştı. Bâzı yerleri işgal eden Cuci, babasından altı ay önce öldü. Yerine ikinci oğlu Batu tâyin edildi.
Cengiz Hânın ölümünden sonra, 1227 (H. 624) senesinde hanlık makamına Ögedey Hân geçmişti, ögedey, Moğolların merkezi Karakurumda toplanan kurultaya başkanlık ederek, Kıpçak ülkelerinin fethine karar verdi. Sayısı kesin bilinmeyen, kaynaklarda bir kaç yüz bin olduğu belirtilen ve çoğunluğu esir Türklerden olan büyük bir ordu hazırladı.
Batu Hân komutasındaki bu ordu, 1236 (H. 634) ilkbaharında Karakurumdan sefere çıktı, önce İdil boyları zabt edildi. Rus knezliklerinden (knez, beğ demektir) Riyazan 1237 (H. 635) târihinde alınıp, ileri harekâta devam edilerek, Suzdal bölgesinin merkezi olan küçük Moskova ve Vladimir işgal edildi. 1238 yıllarında, özü ile Don nehirleri arasındaki bölge, tamamen Moğolların eline geçti. Harekâta batıya doğru devam edilip, Tuna nehri geçilerek, Macaristanın tamâmı hâkimiyet altına alındı. Akınlar, Adriyatik ve Venedik sahillerine kadar dayandı. Bu arada amcası ögedeyin öldüğünü duyan Batu Hân, ele geçirdiği topraklarda bağımsızlığını îlân etmek istedi ve târihte Altınordu diye anılan devletin temellerini attı.
Batu Hân, 1241 (H. 639) senesinde İdilin aşağı yatağına dönüp, nehrin sol sahilinde karargâh kurdu. Burayı merkez edinip, Batu-Saray adıyla bir pâyitahtlık kurdu. Bilâhare, Karpat Dağlarına kadar olan Rus knezliklerini, merkezi Saray olan Altınordu Devletine tâbi ederek, vergiye bağladı.
Batu Hân, Saray şehrini merkez edinip, devletinin temellerini attıktan sonra, vefatına kadar; İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dâhil olmak üzere, Kama ve bütün İdil havzası, özü sahili ve Onestr de denilen Turla mıntıkalarına hâkim oldu.
Batu Hân, hukuken Büyük Moğol Kağanlığına bağlı olmasına rağmen, iç işlerinde bağımsız olarak hareket ediyordu. Aşağı ve Orta Volga bölgelerini, Harezm ve Azerbaycana kadar Kafkasları ve Kıpçak bozkırlarını alarak Altınordu Devletine kattı; nihayet 1255 (H. 653) senesinde öldü. Yerine sırasıyla, oğulları Sartak ve Ulakçı ardından da kardeşi Berke Hân geçti.
Altınordu hükümdarlığına 1257 (H. 655) de geçen Berke Hân, müslüman olma şerefine kavuştu. Moğol prenslerinin içinde ilk Müslüman olan Berke Hânın, İslâmiyeti kabul etmesiyle, tebeası Türk olan bu ülke, müslüman Türk devleti hâline geldi, önce hanlık ailesi ile idareciler, İslâm dînini kabul ettiler. Böylece İslâmiyet, Altınordu ülkesinin her tarafına yayıldı.
Berke Hân hâkimiyeti elde edince, Altınordu Devletini büyük hakanlıktan ayırıp, tam bağımsızlığını îlân etti. Serbestçe hareket edip, kendi adına sikke bastırdı. Buhara şeyhi el-Baharzî ile görüşen Berke Hân, hâkimiyetini Seyhun ve Ceyhun nehirlerine kadar yaydı. Rus knezliklerinde, çok düzgün ve sürekli nüfus sayımları yaptırarak, şehirlerden ayrı ayrı vergi ve yardımcı asker topladı. Devlet içinde düzenlemeler yaptı. Ordusunu, küçükten büyüğe tertipleyerek; onlu, yüzlü, binli ve tümenli yâni onbinli usûle göre teşkil etti. Yeni Saray şehrini kurdu. Berke Hân, Hülâgûnun Bağdadda müslümanlara yaptığı zulme karşılık Mısır sultânı Baybarsla anlaşarak, onun üzerine yürüdü. Hülâgûyu 1262 (H. 661) senesinde yenerek bozguna uğrattı. Bu yönüyle tarihçiler Berke Hân zamanını, Altınordu devletinin en parlak dönemi olarak göstermektedirler.
Altınordu Devleti, on üçüncü asırdan on dördüncü asra, 1290 (H. 689) da başa geçen Gıyâsüddîn Tokta Hânın riyasetinde girdi. Tokta Hân zamanında da devletin toprakları genişledi. Saraybatu, Sarayberke (Yeni saray) şehirlerinin sınaî ve ticarî ehemmiyetleri artarak, birer ticâret merkezi hâline geldi. Kafkas yolu kontrol altına alınarak, ticarî münâsebetler canlandırıldı. Ceneviz kolonilerine karşı sert tedbirler alınarak, havadan para kazanmaları önlendi. Müslüman tacirlere kolaylık gösterildi. Memlûklüler ile kurulan münâsebetler devam ettirildi. İdarî ve ictimâî durum muntazam hâle getirilerek, devletin otoritesi kuvvetlendirildi.
Gıyâsüddîn Tokta Hânın 22 yıllık Altmordu hükümdarlığından sonra, 1312 (H. 712) senesinde Gıyâsüddîn Muhammed Özbek Hân idareyi ele aldı. Özbek Hân zamanında, idarî mekanizmada değişiklikler yapıldı. Devletin gelir kaynakları ıslâh edildi, îmâr ve İskân işlerine önem verilerek şehir hayâtı geliştirildi. İslâmiyetin yayılması hızlandı. Bu sayede merkezî idare kuvvetlenerek, Sarayberke büyüyüp gelişti. Camiler, medreseler, türbeler inşâ edildi. Devrin en kuvvetli müslüman devleti olan Memlûklülerle iktisadî, ticarî ve siyâsî münâsebetler kuvvetlendirilip, iki hanedan arasında evlenme yoluyla akrabalık kuruldu.
Özbek Hânın 1341 (H. 742) de vefatı üzerine hükümdarlığa Canı Beğ Hân geçti. Devrinde Azerbaycana sefer yapıldı. Altınordu Devleti çok genişledi ve en uzun hududlara sâhib oldu. Maddî bakımdan zenginleşmesine rağmen, Cuci sülâlesinden olan beylerin hâkimiyetinin giderek artması ve merkezî idarenin zayıflaması yüzünden gerileme alâmetleri de bu devirde görülmeye başladı. Canı Beğin 1357 (H. 759) yılında ölümü üzerine, Altınordu. Devletinde karışıklıklar başladı. Berdi, Kulpa ve Nevruz beğler ile Mamay Muhammed Mirza arasındaki saltanat mücâdelesi 1380 (H. 782) yılına kadar sürdü.
Altınordu Devletinde saltanat mücâdelesi en şiddetli şekliyle devam ederken, yine Cuci soyundan gelen Gıyâseddîn Toktamış Hân, Timur Hânın da yardımıyla 1375de iktidarı ele geçirip, birliği temin etti. Hanedan içinde otoritesini kuvvetlendirdikten sonra, karışıklıklardan istifâde ederek güçlenen Rus knezlerinden Dimitri Donskoyun merkezi Moskovaya elçi gönderdi ve itaat etmesini istedi Biriken vergilerini göndermesinin yanında, Saray şehrine gelerek at üzengisine yüz sürme ananesine uymasını bildirdi. Dimitri Donskoy, Toktamış Hânın isteklerine îtibâr etmedi. Kendisini yeterince güçlü zannettiğinden bir kaç parça hediye ile Toktamış Hânın elçisini geri gönderdi. Onun bu hareketine çok kızan Toktamış Hân, ordusunun başına geçerek Moskova üzerine hareket etti. Dimitri, Toktamışın geldiğini duyunca kaçtı. Bir kaç günlük muhasaradan sonra Moskovaya girildi. Yirmi dört bin Rus öldürüldü. Şehirden pek çok ganimet elde edildi ve kale yıkıldı. Dimitri, bunun üzerine Toktamış Hânla barış yapma yollarını aradı. Sonunda büyük oğly Vasili rehin olarak Altınordu merkezine gönderdi ve beş yıllık borcunu da vermeyi ihmâl etmedi. Ayrıca bir de ar mektubu yazarak, Altınordu Devletinin sâdık bir bendesi olduğunu arz etti. Dimitrinin durumundan haberdâr olan öteki Rus knezlikleri; Toktamış Hâna itâatlarını arz ederek senelik vergilerini, eskisi gibi Saray şehrine gönderdiler. Dimitriden sonra Moskova tahtına, Toktamış Hânın müsâdesiyle yanında rehin bulunan Vasil, 1389 (H. 792) de tâyin edildi. Dimitrinin oğlu Vasil, büyük knez olgnca, son derece itaatkâr davrandı ve vergisini aksatmadan her yıl ödedi.
Toktamış Hân, içte merkezî otoriteyi kurduktan sonra, Rusları mağlûb ederek Nâsırüddîn ünvanını aldı. Bundan sonra kuvvetlerine daha çok güvenen Toktamış, Yedisu (Balkaş gölü çevresi) ve Ferenge kesimindeki Çağatay Hanlığından, Cengizin vârisi olarak hak iddia etti ve ülkeyi ele geçirmek istedi. Tîmûr Hânın topraklarına göz dikti. Harezmde adına sikke kestirdi. Azerbaycan ve Kafkasyayı almak için faaliyete geçti. Tebrizi 1385 (H. 787) senesinin başında yağmalattı. Mısır Memlûkleriyle iyi münâsebetler kurdu.
Toktamış Hân, Altınordu Devleti başına geçebilmek için Tîmûr Hândan yardım görmüştü. Toktamış Hânın güçlendikten sonra kendisine sırt çevirmesi, Tîmûr Hânla aralarının açılmasına sebeb oldu. Tîmûr Hân, kendisine vefasızlık eden Toktamış Hânı cezalandırmak için iki yüz bin kişilik bir orduyla sefere çıktı. Toktamış da kuvvetlerini toplayarak, Ejderhân da denilen Astırhân mevkiinin doğusundaki Orta Apa (Kunduzca) denilen yerde 13 Haziran 1391 (H. 794) yılında Tîmûrla karşılaştı. Toktamış Hân, muharebede yenilerek kaçtı. Tîmûr Hân, Altınordu topraklarını işgal etti ve işgali siyâsî yönden teşkilâtlandırdı. Toktamış Hânın dört yıl sonra tpparlanmasıyla, Samurözen boyunda 1395 (H. 798) târihinde ikinci defa karşılaştılar. Toktamış Hân bu muharebeyi de kaybetti. Tîmûr, Moskovaya kadar ilerledi ve oğlu Tîmûr Kutluğ Hânı Altmorduda bıraktı. Toktamış, bir türlü mücâdeleden vazgeçmedi. Hazırlıklarını tamamlayıp Kırımı almak için sefere çıktı. Kutluğ Hânla 1397 (H. 800)de Osnada karşılaştı, yine mağlûb oldu ve eski tâbisi Litvanya beği Vitolda sığındı. Bitmek bilmeyen bir enerjiye sâhib olan Toktamış Hân, Vitoldun vasıtasıyla komşu Alman prenslerinden yardım topladı. Vitold da dâhil, yardımcı kuvvetlerle tekrar doğu seferine çıktı, özü nehrinin kollarından Parskala çayı boyunda 1399 senesinin Ağustos ayında Kutluğ Hân ile tekrar karşılaştı. Bu muharebede de mağlûb olan Toktamış Hân, Altınordu Hânı îlân edilen Temür Melik ve onun destekçisi Emir Edigü ile mücâdele etmek istedi. Tîmûr Hândan özür dileyip, affedildiği rivayet edilirse de, 1399-1405 senesine kadar kaçak hayâtı yaşadı. Bu yıllar içerisinde Emir Edigünün adamları tarafından dâima arandı. Toktamış Hânın 1405de Sibiryada ölümünün, Emir Edigünün fedaileri tarafından gerçekleştirildiği sanılmaktadır.
Tîmûr Hânın seferlerinden sonra, Altınordu Devletinin birliği bozuldu. Şehzadeler arasında taht kavgaları başlayıp, 1426 (H. 830)dan sonra devlet hanlıklara bölündü. 1502 (H. 908)den sonra küçük beyliklere ayrılarak devlet tamamen dağıldı. Altınordu hânı Uluğ Muhammed Hânın yeğeni Giray Hân, (1426-1466) Şirin kabilesinin yardımıyla Karadenizin kuzeyindeki Kırım yarımadası ve havâlisinde Kırım Hanlığını kurdu.
Altınordu içindeki büyük beğler, başlarına buyruk yaşamaya başladılar. Saray şehrini tanımadıkları gibi zaman zaman baskınlar yaptılar. Bu sebepten Altınordu hânı Uluğ Muhammed Hân, kuzeydeki Kazan şehrine yerleşti. Burada kurduğu Kazan Hanlığı 1437den 1552 senesine kadar devam etti.
Devletin bölündükçe bölünen toprakları üzerinde, hanlık sayıları da artıyordu. Aşağı İdilde Hazar denizinin kuzeyinde 1466-1554 yılları arasında hüküm süren Astırhan Hanlığı da bunlardan biridir. Ayrıca bu topraklar üzerinde, 1500-1558 seneleri arasında Gürgene başkent olmak üzere Özbek Hanlığı kuruldu.
Altınordu Devletinin teşkîlat ve müesseseleri; Moğol, Türk ve İslâm devletlerinin müessese ve teşkilâtlarının bir kopyası idi. Devlet, hanedanın malı olup, Cengiz Hânın oğlu Gucinin soyundan gelenler hâkimdi. Hükümdara; hân, kağan, beğ denirdi. Hân seçimi, hanedan mensuplarının iştirakiyle toplanan kurultayda gerçekleşirdi. Hanedan, azaları tarafından idare edilirdi. Bu da, merkezî otoritenin zaman zaman ortadan kalkacak hâle gelmesine sebeb oluyordu. Merkezî idarede vezir bulunurdu. Vezir, dîvân ve teşrîfâtla vazifeli idi. Türk asıllı en yüksek memûra daruga denilirdi. Altınordu şehirlerini, daruga ünvanlı Türk valiler idare ederdi. Hâna, devlet idaresinde Dîvân adını taşıyan bir meclis yardım ederdi. (Eski Türk-İslâm devletlerinden bildiğimiz bu müessenin Altınordudaki mâhiyeti katî olarak bilinmiyor. Buna rağmen dîvân yazıcıları tâbiri, yarlıklarda sık sık zikredilmektedir.
Altınordu Devletinde hânlar, Saray şehrinin Gülistan denilen kısmında yaşıyorlardı. Hânlar, kışı burada geçirirlerdi. Yaz mevsiminde eski âdet üzere yaylaya çıkarlar ve Don ile özü nehirleri arasındaki yaylaklarda ikâmet ederlerdi.
Altınordu nüfûsunun, Rus yurdu hâriç, büyük bir kısmı Türkmenlerden meydana geliyordu. Ancak, devlet idâresinin üst tabakadaki hanedan unsuru Moğol menşeliydi. Böyle olmasına rağmen, devletin kurucusu Batu Hânın küçük kardeşi Berke Hânın (hükümdarlığı 1257-1267) İslâmiyeti kabul etmesiyle, bu devlet tam manâsıyla bir Türk-İslâm devleti hâline gelmiştir.
Altınordu Devletinin hâkim olduğu yerlerde, özellikle Rus knezliklerinde, medeniyet bakımından yaptığı tesirler hakkında henüz ilmî bir araştırma mevcut değildir. Bundan dolayı, bu hususta katî bir fikir yürütmek imkânsız olmakla beraber; üç asır süren Altınordu hâkimiyetinin Rus târihi ve Rus halkı üzerinde çok yönlü tesir bıraktığı muhakkaktır. Tanınmış Rus tarihçilerinin, yaptıkları araştırmalarda bu tesirleri inkâra çalışmaları, ilmî sebeblerden değil, bilâkis millî hislerinden ileri gelmektedir. O devrin Rus târihine bakıldığında, bu husus açık bir şekilde görülür. Batu Hân buraları hâkimiyeti altına altlığında, Rus yurdu, tam bir siyâsî anarşi içinde bulunuyordu. Dolayısıyle, iktisadî ve kültürel hayâtın gelişmesinin şartlarından biri olan iç emniyet mevcut değildi. Altınordu Devleti tarafından sağlanan kuvvetli bir disiplin ile huzur ve asayiş temin edildi. Gümrükler intizamlı bir hâle kondu. Rusça tamainya (gümrük) tâbiri de Türkçe-Moğolca tanga (damga) kelimesinden gelmektedir. Bunun dışında, bir çok Rus idarecisi Altınordu mensupları ile yakın irtibat hâlinde idiler. Bu yüzden Ruslar, yaşayış ve giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Türk-Moğol kültürünün tesiri altında kalmışlardır ve medenileşmeye başlamışlardır. Aynı şekilde Altınordunun merkeziyetçi devlet sisteminin ve Hân otoritesinin, Rus knezliklerine bir örnek teşkil ettiğinde de şüphe yoktur.
Altınordunun hâkimiyeti altındaki Rus knezliklerine karşı muamelelerinin, sonraki Rus çarlarının, Kazan, Başkurt, Sibirya, Kırım, Kafkas ve Türkistandaki hâkimiyetlerine nisbetle kat kat yumuşak olduğunda asla şüphe yoktur. Müthiş İvanın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin, Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin hiç birinin, Altınordu hânları tarafından alınmadığı târihî bir hakîkattır. Rus knezlerine yapılagelen bâzı tazyikler ve şiddetler, daha ziyâde Rusların Sarayda, hânlar yanında yaptıkları entrikalardan, bir de anlaşmalara sadâkat göstermemelerinden ileri gelmiştir. Bu gibi istisnaî durumlar bir tarafa bırakılırsa, ülkede tam bir din ve dil serbestliği vardı. Tabî kavimler, pek de ağır olmayan mükellefiyetlerini doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike mâruz kalmamışlardır. Rus kilisesi, Altınordu hânlarının verdikleri yarlıklar (berâtlar) sayesinde tarhanlık kazanmıştı; yâni her nevî vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu. Böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlara karşı Rus imha siyâsetini besleyen müessese, bilhassa kilise olmuştur. Üç asır süren Tatar hâkimiyetinin tesiri yanında Altınordu hânları, Rus ahâlisi nazarında tam bir hükümdar gibi telâkkî ediliyordu. Bu yüzdendir ki, Rus knezleri, ancak Altınordu hâkimiyetinden çıktıktan sonra Çar lakabını almaya cesaret ettiler. Rus halkı, Altınordu devletinden aldığı maddî ve manevî medeniyet mîrâsıyla, çarlık Rusyasmın kuruluşunu hazırlamıştır. Daha sonra bu durum, bilhassa Kanunî Sultan Süleyman Hân devrinde, Osmanlı devletine çevrilmiş ve kendilerine çeki düzen vermeye başlamışlardır.
Cengiz Hân, batı ülkelerinin işgalini oğlu Cuciye vermiş ve İrtiş ırmağı ile Balkaş gölünün batısındaki yerleri de onun idaresine bırakmıştı. Bâzı yerleri işgal eden Cuci, babasından altı ay önce öldü. Yerine ikinci oğlu Batu tâyin edildi.
Cengiz Hânın ölümünden sonra, 1227 (H. 624) senesinde hanlık makamına Ögedey Hân geçmişti, ögedey, Moğolların merkezi Karakurumda toplanan kurultaya başkanlık ederek, Kıpçak ülkelerinin fethine karar verdi. Sayısı kesin bilinmeyen, kaynaklarda bir kaç yüz bin olduğu belirtilen ve çoğunluğu esir Türklerden olan büyük bir ordu hazırladı.
Batu Hân komutasındaki bu ordu, 1236 (H. 634) ilkbaharında Karakurumdan sefere çıktı, önce İdil boyları zabt edildi. Rus knezliklerinden (knez, beğ demektir) Riyazan 1237 (H. 635) târihinde alınıp, ileri harekâta devam edilerek, Suzdal bölgesinin merkezi olan küçük Moskova ve Vladimir işgal edildi. 1238 yıllarında, özü ile Don nehirleri arasındaki bölge, tamamen Moğolların eline geçti. Harekâta batıya doğru devam edilip, Tuna nehri geçilerek, Macaristanın tamâmı hâkimiyet altına alındı. Akınlar, Adriyatik ve Venedik sahillerine kadar dayandı. Bu arada amcası ögedeyin öldüğünü duyan Batu Hân, ele geçirdiği topraklarda bağımsızlığını îlân etmek istedi ve târihte Altınordu diye anılan devletin temellerini attı.
Batu Hân, 1241 (H. 639) senesinde İdilin aşağı yatağına dönüp, nehrin sol sahilinde karargâh kurdu. Burayı merkez edinip, Batu-Saray adıyla bir pâyitahtlık kurdu. Bilâhare, Karpat Dağlarına kadar olan Rus knezliklerini, merkezi Saray olan Altınordu Devletine tâbi ederek, vergiye bağladı.
Batu Hân, Saray şehrini merkez edinip, devletinin temellerini attıktan sonra, vefatına kadar; İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dâhil olmak üzere, Kama ve bütün İdil havzası, özü sahili ve Onestr de denilen Turla mıntıkalarına hâkim oldu.
Batu Hân, hukuken Büyük Moğol Kağanlığına bağlı olmasına rağmen, iç işlerinde bağımsız olarak hareket ediyordu. Aşağı ve Orta Volga bölgelerini, Harezm ve Azerbaycana kadar Kafkasları ve Kıpçak bozkırlarını alarak Altınordu Devletine kattı; nihayet 1255 (H. 653) senesinde öldü. Yerine sırasıyla, oğulları Sartak ve Ulakçı ardından da kardeşi Berke Hân geçti.
Altınordu hükümdarlığına 1257 (H. 655) de geçen Berke Hân, müslüman olma şerefine kavuştu. Moğol prenslerinin içinde ilk Müslüman olan Berke Hânın, İslâmiyeti kabul etmesiyle, tebeası Türk olan bu ülke, müslüman Türk devleti hâline geldi, önce hanlık ailesi ile idareciler, İslâm dînini kabul ettiler. Böylece İslâmiyet, Altınordu ülkesinin her tarafına yayıldı.
Berke Hân hâkimiyeti elde edince, Altınordu Devletini büyük hakanlıktan ayırıp, tam bağımsızlığını îlân etti. Serbestçe hareket edip, kendi adına sikke bastırdı. Buhara şeyhi el-Baharzî ile görüşen Berke Hân, hâkimiyetini Seyhun ve Ceyhun nehirlerine kadar yaydı. Rus knezliklerinde, çok düzgün ve sürekli nüfus sayımları yaptırarak, şehirlerden ayrı ayrı vergi ve yardımcı asker topladı. Devlet içinde düzenlemeler yaptı. Ordusunu, küçükten büyüğe tertipleyerek; onlu, yüzlü, binli ve tümenli yâni onbinli usûle göre teşkil etti. Yeni Saray şehrini kurdu. Berke Hân, Hülâgûnun Bağdadda müslümanlara yaptığı zulme karşılık Mısır sultânı Baybarsla anlaşarak, onun üzerine yürüdü. Hülâgûyu 1262 (H. 661) senesinde yenerek bozguna uğrattı. Bu yönüyle tarihçiler Berke Hân zamanını, Altınordu devletinin en parlak dönemi olarak göstermektedirler.
Altınordu Devleti, on üçüncü asırdan on dördüncü asra, 1290 (H. 689) da başa geçen Gıyâsüddîn Tokta Hânın riyasetinde girdi. Tokta Hân zamanında da devletin toprakları genişledi. Saraybatu, Sarayberke (Yeni saray) şehirlerinin sınaî ve ticarî ehemmiyetleri artarak, birer ticâret merkezi hâline geldi. Kafkas yolu kontrol altına alınarak, ticarî münâsebetler canlandırıldı. Ceneviz kolonilerine karşı sert tedbirler alınarak, havadan para kazanmaları önlendi. Müslüman tacirlere kolaylık gösterildi. Memlûklüler ile kurulan münâsebetler devam ettirildi. İdarî ve ictimâî durum muntazam hâle getirilerek, devletin otoritesi kuvvetlendirildi.
Gıyâsüddîn Tokta Hânın 22 yıllık Altmordu hükümdarlığından sonra, 1312 (H. 712) senesinde Gıyâsüddîn Muhammed Özbek Hân idareyi ele aldı. Özbek Hân zamanında, idarî mekanizmada değişiklikler yapıldı. Devletin gelir kaynakları ıslâh edildi, îmâr ve İskân işlerine önem verilerek şehir hayâtı geliştirildi. İslâmiyetin yayılması hızlandı. Bu sayede merkezî idare kuvvetlenerek, Sarayberke büyüyüp gelişti. Camiler, medreseler, türbeler inşâ edildi. Devrin en kuvvetli müslüman devleti olan Memlûklülerle iktisadî, ticarî ve siyâsî münâsebetler kuvvetlendirilip, iki hanedan arasında evlenme yoluyla akrabalık kuruldu.
Özbek Hânın 1341 (H. 742) de vefatı üzerine hükümdarlığa Canı Beğ Hân geçti. Devrinde Azerbaycana sefer yapıldı. Altınordu Devleti çok genişledi ve en uzun hududlara sâhib oldu. Maddî bakımdan zenginleşmesine rağmen, Cuci sülâlesinden olan beylerin hâkimiyetinin giderek artması ve merkezî idarenin zayıflaması yüzünden gerileme alâmetleri de bu devirde görülmeye başladı. Canı Beğin 1357 (H. 759) yılında ölümü üzerine, Altınordu. Devletinde karışıklıklar başladı. Berdi, Kulpa ve Nevruz beğler ile Mamay Muhammed Mirza arasındaki saltanat mücâdelesi 1380 (H. 782) yılına kadar sürdü.
Altınordu Devletinde saltanat mücâdelesi en şiddetli şekliyle devam ederken, yine Cuci soyundan gelen Gıyâseddîn Toktamış Hân, Timur Hânın da yardımıyla 1375de iktidarı ele geçirip, birliği temin etti. Hanedan içinde otoritesini kuvvetlendirdikten sonra, karışıklıklardan istifâde ederek güçlenen Rus knezlerinden Dimitri Donskoyun merkezi Moskovaya elçi gönderdi ve itaat etmesini istedi Biriken vergilerini göndermesinin yanında, Saray şehrine gelerek at üzengisine yüz sürme ananesine uymasını bildirdi. Dimitri Donskoy, Toktamış Hânın isteklerine îtibâr etmedi. Kendisini yeterince güçlü zannettiğinden bir kaç parça hediye ile Toktamış Hânın elçisini geri gönderdi. Onun bu hareketine çok kızan Toktamış Hân, ordusunun başına geçerek Moskova üzerine hareket etti. Dimitri, Toktamışın geldiğini duyunca kaçtı. Bir kaç günlük muhasaradan sonra Moskovaya girildi. Yirmi dört bin Rus öldürüldü. Şehirden pek çok ganimet elde edildi ve kale yıkıldı. Dimitri, bunun üzerine Toktamış Hânla barış yapma yollarını aradı. Sonunda büyük oğly Vasili rehin olarak Altınordu merkezine gönderdi ve beş yıllık borcunu da vermeyi ihmâl etmedi. Ayrıca bir de ar mektubu yazarak, Altınordu Devletinin sâdık bir bendesi olduğunu arz etti. Dimitrinin durumundan haberdâr olan öteki Rus knezlikleri; Toktamış Hâna itâatlarını arz ederek senelik vergilerini, eskisi gibi Saray şehrine gönderdiler. Dimitriden sonra Moskova tahtına, Toktamış Hânın müsâdesiyle yanında rehin bulunan Vasil, 1389 (H. 792) de tâyin edildi. Dimitrinin oğlu Vasil, büyük knez olgnca, son derece itaatkâr davrandı ve vergisini aksatmadan her yıl ödedi.
Toktamış Hân, içte merkezî otoriteyi kurduktan sonra, Rusları mağlûb ederek Nâsırüddîn ünvanını aldı. Bundan sonra kuvvetlerine daha çok güvenen Toktamış, Yedisu (Balkaş gölü çevresi) ve Ferenge kesimindeki Çağatay Hanlığından, Cengizin vârisi olarak hak iddia etti ve ülkeyi ele geçirmek istedi. Tîmûr Hânın topraklarına göz dikti. Harezmde adına sikke kestirdi. Azerbaycan ve Kafkasyayı almak için faaliyete geçti. Tebrizi 1385 (H. 787) senesinin başında yağmalattı. Mısır Memlûkleriyle iyi münâsebetler kurdu.
Toktamış Hân, Altınordu Devleti başına geçebilmek için Tîmûr Hândan yardım görmüştü. Toktamış Hânın güçlendikten sonra kendisine sırt çevirmesi, Tîmûr Hânla aralarının açılmasına sebeb oldu. Tîmûr Hân, kendisine vefasızlık eden Toktamış Hânı cezalandırmak için iki yüz bin kişilik bir orduyla sefere çıktı. Toktamış da kuvvetlerini toplayarak, Ejderhân da denilen Astırhân mevkiinin doğusundaki Orta Apa (Kunduzca) denilen yerde 13 Haziran 1391 (H. 794) yılında Tîmûrla karşılaştı. Toktamış Hân, muharebede yenilerek kaçtı. Tîmûr Hân, Altınordu topraklarını işgal etti ve işgali siyâsî yönden teşkilâtlandırdı. Toktamış Hânın dört yıl sonra tpparlanmasıyla, Samurözen boyunda 1395 (H. 798) târihinde ikinci defa karşılaştılar. Toktamış Hân bu muharebeyi de kaybetti. Tîmûr, Moskovaya kadar ilerledi ve oğlu Tîmûr Kutluğ Hânı Altmorduda bıraktı. Toktamış, bir türlü mücâdeleden vazgeçmedi. Hazırlıklarını tamamlayıp Kırımı almak için sefere çıktı. Kutluğ Hânla 1397 (H. 800)de Osnada karşılaştı, yine mağlûb oldu ve eski tâbisi Litvanya beği Vitolda sığındı. Bitmek bilmeyen bir enerjiye sâhib olan Toktamış Hân, Vitoldun vasıtasıyla komşu Alman prenslerinden yardım topladı. Vitold da dâhil, yardımcı kuvvetlerle tekrar doğu seferine çıktı, özü nehrinin kollarından Parskala çayı boyunda 1399 senesinin Ağustos ayında Kutluğ Hân ile tekrar karşılaştı. Bu muharebede de mağlûb olan Toktamış Hân, Altınordu Hânı îlân edilen Temür Melik ve onun destekçisi Emir Edigü ile mücâdele etmek istedi. Tîmûr Hândan özür dileyip, affedildiği rivayet edilirse de, 1399-1405 senesine kadar kaçak hayâtı yaşadı. Bu yıllar içerisinde Emir Edigünün adamları tarafından dâima arandı. Toktamış Hânın 1405de Sibiryada ölümünün, Emir Edigünün fedaileri tarafından gerçekleştirildiği sanılmaktadır.
Tîmûr Hânın seferlerinden sonra, Altınordu Devletinin birliği bozuldu. Şehzadeler arasında taht kavgaları başlayıp, 1426 (H. 830)dan sonra devlet hanlıklara bölündü. 1502 (H. 908)den sonra küçük beyliklere ayrılarak devlet tamamen dağıldı. Altınordu hânı Uluğ Muhammed Hânın yeğeni Giray Hân, (1426-1466) Şirin kabilesinin yardımıyla Karadenizin kuzeyindeki Kırım yarımadası ve havâlisinde Kırım Hanlığını kurdu.
Altınordu içindeki büyük beğler, başlarına buyruk yaşamaya başladılar. Saray şehrini tanımadıkları gibi zaman zaman baskınlar yaptılar. Bu sebepten Altınordu hânı Uluğ Muhammed Hân, kuzeydeki Kazan şehrine yerleşti. Burada kurduğu Kazan Hanlığı 1437den 1552 senesine kadar devam etti.
Devletin bölündükçe bölünen toprakları üzerinde, hanlık sayıları da artıyordu. Aşağı İdilde Hazar denizinin kuzeyinde 1466-1554 yılları arasında hüküm süren Astırhan Hanlığı da bunlardan biridir. Ayrıca bu topraklar üzerinde, 1500-1558 seneleri arasında Gürgene başkent olmak üzere Özbek Hanlığı kuruldu.
Altınordu Devletinin teşkîlat ve müesseseleri; Moğol, Türk ve İslâm devletlerinin müessese ve teşkilâtlarının bir kopyası idi. Devlet, hanedanın malı olup, Cengiz Hânın oğlu Gucinin soyundan gelenler hâkimdi. Hükümdara; hân, kağan, beğ denirdi. Hân seçimi, hanedan mensuplarının iştirakiyle toplanan kurultayda gerçekleşirdi. Hanedan, azaları tarafından idare edilirdi. Bu da, merkezî otoritenin zaman zaman ortadan kalkacak hâle gelmesine sebeb oluyordu. Merkezî idarede vezir bulunurdu. Vezir, dîvân ve teşrîfâtla vazifeli idi. Türk asıllı en yüksek memûra daruga denilirdi. Altınordu şehirlerini, daruga ünvanlı Türk valiler idare ederdi. Hâna, devlet idaresinde Dîvân adını taşıyan bir meclis yardım ederdi. (Eski Türk-İslâm devletlerinden bildiğimiz bu müessenin Altınordudaki mâhiyeti katî olarak bilinmiyor. Buna rağmen dîvân yazıcıları tâbiri, yarlıklarda sık sık zikredilmektedir.
Altınordu Devletinde hânlar, Saray şehrinin Gülistan denilen kısmında yaşıyorlardı. Hânlar, kışı burada geçirirlerdi. Yaz mevsiminde eski âdet üzere yaylaya çıkarlar ve Don ile özü nehirleri arasındaki yaylaklarda ikâmet ederlerdi.
Altınordu nüfûsunun, Rus yurdu hâriç, büyük bir kısmı Türkmenlerden meydana geliyordu. Ancak, devlet idâresinin üst tabakadaki hanedan unsuru Moğol menşeliydi. Böyle olmasına rağmen, devletin kurucusu Batu Hânın küçük kardeşi Berke Hânın (hükümdarlığı 1257-1267) İslâmiyeti kabul etmesiyle, bu devlet tam manâsıyla bir Türk-İslâm devleti hâline gelmiştir.
Altınordu Devletinin hâkim olduğu yerlerde, özellikle Rus knezliklerinde, medeniyet bakımından yaptığı tesirler hakkında henüz ilmî bir araştırma mevcut değildir. Bundan dolayı, bu hususta katî bir fikir yürütmek imkânsız olmakla beraber; üç asır süren Altınordu hâkimiyetinin Rus târihi ve Rus halkı üzerinde çok yönlü tesir bıraktığı muhakkaktır. Tanınmış Rus tarihçilerinin, yaptıkları araştırmalarda bu tesirleri inkâra çalışmaları, ilmî sebeblerden değil, bilâkis millî hislerinden ileri gelmektedir. O devrin Rus târihine bakıldığında, bu husus açık bir şekilde görülür. Batu Hân buraları hâkimiyeti altına altlığında, Rus yurdu, tam bir siyâsî anarşi içinde bulunuyordu. Dolayısıyle, iktisadî ve kültürel hayâtın gelişmesinin şartlarından biri olan iç emniyet mevcut değildi. Altınordu Devleti tarafından sağlanan kuvvetli bir disiplin ile huzur ve asayiş temin edildi. Gümrükler intizamlı bir hâle kondu. Rusça tamainya (gümrük) tâbiri de Türkçe-Moğolca tanga (damga) kelimesinden gelmektedir. Bunun dışında, bir çok Rus idarecisi Altınordu mensupları ile yakın irtibat hâlinde idiler. Bu yüzden Ruslar, yaşayış ve giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Türk-Moğol kültürünün tesiri altında kalmışlardır ve medenileşmeye başlamışlardır. Aynı şekilde Altınordunun merkeziyetçi devlet sisteminin ve Hân otoritesinin, Rus knezliklerine bir örnek teşkil ettiğinde de şüphe yoktur.
Altınordunun hâkimiyeti altındaki Rus knezliklerine karşı muamelelerinin, sonraki Rus çarlarının, Kazan, Başkurt, Sibirya, Kırım, Kafkas ve Türkistandaki hâkimiyetlerine nisbetle kat kat yumuşak olduğunda asla şüphe yoktur. Müthiş İvanın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin, Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin hiç birinin, Altınordu hânları tarafından alınmadığı târihî bir hakîkattır. Rus knezlerine yapılagelen bâzı tazyikler ve şiddetler, daha ziyâde Rusların Sarayda, hânlar yanında yaptıkları entrikalardan, bir de anlaşmalara sadâkat göstermemelerinden ileri gelmiştir. Bu gibi istisnaî durumlar bir tarafa bırakılırsa, ülkede tam bir din ve dil serbestliği vardı. Tabî kavimler, pek de ağır olmayan mükellefiyetlerini doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike mâruz kalmamışlardır. Rus kilisesi, Altınordu hânlarının verdikleri yarlıklar (berâtlar) sayesinde tarhanlık kazanmıştı; yâni her nevî vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu. Böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlara karşı Rus imha siyâsetini besleyen müessese, bilhassa kilise olmuştur. Üç asır süren Tatar hâkimiyetinin tesiri yanında Altınordu hânları, Rus ahâlisi nazarında tam bir hükümdar gibi telâkkî ediliyordu. Bu yüzdendir ki, Rus knezleri, ancak Altınordu hâkimiyetinden çıktıktan sonra Çar lakabını almaya cesaret ettiler. Rus halkı, Altınordu devletinden aldığı maddî ve manevî medeniyet mîrâsıyla, çarlık Rusyasmın kuruluşunu hazırlamıştır. Daha sonra bu durum, bilhassa Kanunî Sultan Süleyman Hân devrinde, Osmanlı devletine çevrilmiş ve kendilerine çeki düzen vermeye başlamışlardır.