• Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Altın Dağın Kralı

Pamira

Moderatör
İçerik Üreticisi
Üyelik Tarihi
22 May 2019
Konular
2,801
Mesajlar
9,706
MFC Puanı
60,560
Bir zamanlar zengin bir tüccar varmış. Daha çok zengin olmak için bütün servetini iki gemisine yükleyip başka diyarlara gitmeye karar vermiş. Ama gemiler batmış ve tüccar fakir kalmış. Elinde bir tek ufak oğlu ve birde tarlası kalmış. Bir akşam dinlenmek için tarlasına gitmiş. Dinlenirken Mannikin adlı bir cüce onu ziyaret etmiş. -Dostum, niye bu kadar üzgünsün? Seni böyle derinden yaralayan nedir? -Bütün servetimi kaybettim. Oğlum için endişe ediyorum. -Dile benden ne dilersen yerine getireyim. Karşılığındaysa bugün eve girdiğinde sana ilk dokunan şeyi tam 12 yıl sonra bana vermeni istiyorum. -Kabul.Tüccar sevinç içinde evine döndüğünde oğlu arkasından yaklaşmış ve bacağını tutmuş. Tüccar düşünmeden yaptığı hatayı fark etmiş. Korkuya kapılmış. Tavan arasına çıkmış ve para sandığını kontrol etmiş. Sandığın içi boşmuş. Rahatlamış ve düşünmüş. Madem para gelmedi, gelince reddederim. Ancak birkaç gün sonra tavan arasına geldiğinde sandığın altınla dolu olduğunu görmüş. Eskisinden çok daha zengin olmuş. 12 yıl sonra oğlunu cüceye vereceği gün gelip çatmış.

-Oğlum, yaptığım kötü bir şeyi sana anlatmak zorundayım. -Baba, endişe etme. Başımıza hiçbir kötülük gelmeyecek. Meğer bir gece önce sihirli bir peri tüccarın oğlunu ziyaret etmiş ve ona sahip olmak üzere olduğu büyük serveti ve ona sahip olmak için ne yapması gerektiğini haber vermiş. Bunu bildiği içinde babasını cüceyle buluşacağı ve anlaşmayı yerine getireceği yere götürmüş. Babasını yere oturtmuş ve etrafına bir çember çizmiş. Cüce gelmiş ve tüccarın oğlunu istemiş. Sihirli bir güç cücenin o çembere girmesine engel olmuş. -Sevgili yaşlı tüccar. Bana ait olan şeyi bana vermelisin. Şimdi lütfen onu bana teslim et. -Özür dilerim dostum. O benim oğlum, onu sana veremem. -Yalancı!! Bana söz vermiştin ama. -Dostum, eğer bana izin verirsen sana bir teklifte bulunabilirim. Cüce, tüccar ve çocuk bir anlaşma yapmışlar. Anlaşma gereği Heisel bir kayığa binecek ve babası da kayığı denize sürecekmiş. Hem o kayığın hem de Heisel’ın kaderini ise dalgalar tayin edecekmiş. Kayık bir süre yol aldıktan sonra dalgalara kapılmış ve alabora olmuş. Tüccar oğlunu kaybettiği için üzüntü duymuş. Cüceyse intikamını aldığı için mutlu olmuş. İkisi de arkalarını dönüp oradan uzaklaşmışlar. Ama genç Heisel alabora olan kayığın üstüne çıkarak hayatta kalmış. Kayık birkaç gün sonra tuhaf bir sahilde karaya vurmuş. Burada çok büyük bir saray ve altın bir dağ varmış. Genç Heisel kaleye girmiş ve içinin boş olduğunu görmüş. Birini bulma umuduyla odaları ararken mutluluğu kedere dönüşmüş. Sonunda yere çöreklenmiş beyaz bir yılana rastlamış. Çok korkmuş. -Merhaba yolcu. Ben prenses Nuada. Bana yapılan bu büyü bozulabilir. Eğer ki karanlıkta buraya gelen 12 adamın yaptığı işkenceye dayanabilirsen. Bu işkenceye 3 gece dayanmalısın. Ondan sonra bu büyü bozulacak. Ben bir kez daha insan olacağım ve seni iyileştirdikten sonra seninle evleneceğim. Ardından altın dağın kralı ve kraliçesi olarak halkımızı geri getireceğim ve onları yöneteceğiz.

Heisel kabul etmiş. İşkenceciler gelip onu dövmüşler. Büyü bozulmuş. Prenses insan olmuş. Heisel’ı iyileştirmiş. Halk geri döndüğünde evlenmişler. Çok güzel bir oğulları olmuş ve üstünden 7 yıl geçmiş. Heisel babasını düşünüp onu bir daha görmeyi dilerken bu isteğini kraliçesine anlatmış. Kraliçe onun gidecek olmasına çok üzülmüş ama Heisel o kadar ısrar etmiş ki kraliçe mecburen kabul etmiş. Heisel’a bir yüzük vermiş ve bir şart koşmuş. -Benim ve oğlumun babanın evine gelmemizi asla dilemeyeceksin. Heisel kabul etmiş. Gözlerini kapatmış ve babasının kasabasına gitmeyi dilemiş. Gözlerini açınca kendini babasının kasabasında bulmuş. Heisel’ı giysilerinden ötürü kasabaya sokmamışlar. Bir çobanla anlaşmış ve babasının evine gitmiş. Babasını bulmuş ve öyküsünü ona anlatmış. -Baba, benim Heisel. -Hayır, benim oğlum yıllar önce öldü. Öldüğünü gözlerimle gördüm. -Baba, doğum lekeme bak. Ben senin oğlunum. Uzak bir diyarın kralı oldum. Bir kraliçem ve bir oğlum var. -Sen benim oğlumsun ama kral filan değilsin. Sen bir çobansın. Ailen şimdi nerede?

Kraliçe oraya gelmiş ama çok mutsuzmuş. Çok öfkelenmiş ama sakin davranmış. Beklemiş. Heisel onu denize açıldığı o sahile götürmüş. Karısının kucağında dinlenmeye karar vermiş. Kraliçe Heisel’ın yüzüğünü geri almış ve oğluyla beraber kendi sarayına dönmüş. Heisel uyanmış ve başına gelenleri fark etmiş. Babasının yanına dönemeyeceğini çünkü kendisine inanmayacağını düşünmüş. Bu yüzden yürüyerek ailesinin bulmanı bir yolunu aramaya karar vermiş. Çok uzaklarda üç dev kendilerine kalan üç adet miras için kavga ediyorlarmış. Bunlardan biri insanı görünmez kılan bir pelerin, biri insanı istediği yere götüren bir çift ayakkabı, biriyse anlatıldığına göre sahibi hariç etrafındaki herkesi öldürebilen bir kılıçmış. Heisel günlerce yürüdükten sonra devlerin yanına varmış. Nesneleri görünce devlere aralarındaki anlaşmazlığı çözebileceğini söylemiş. Karar vermek için bunları giymesi gerektiğini söyleyip devleri kandırmış. Her birini üstüne geçirmiş ve ortadan kaybolmuş. Altın dağı sahiline vardığındaysa büyük bir kutlama yapıldığını görmüş. Görünmezlik pelerinini kullanarak kalabalığın arasına karışmış ve kraliçenin bir başkasıyla evlendiğini görmüş. Çok öfkelenmiş. Görünmezlik pelerini sayesinde ziyafet verilen büyük yemek salonuna girmiş. Orada kraliçeye bir ders vermeye karar vermiş. Kraliçe elini her uzattığında tabağını ve kadehini önünden çekmiş. Endişelenen ve çok üzülen kraliçe masadan kalkmış ve odasına gitmiş. Odasında hem ağlamış hem de başına gelenleri düşünmüş. Heisel içeri girip pelerinini çıkardığında çok şaşıran kraliçe onu gördüğü için rahatlamış. Ama öfkesi dinmeyen Heisel kraliçeye bağırmış, eşyaları yere atmış ve onu ağlatmış. O öfkeyle yemek salonuna girmiş ve bağırmış: -Altın dağının eteğindeki krallığımın halkı. Ben geri döndüm. Bu düğün iptal edilmiştir. Ama asilzadeler ve ona gülen insanlar bu sözleriyle dalga geçmişler. Öfkelenen Heisel kılıcını çekmiş ve bağırmış. Kılıcın sihri devreye girmiş. Sevgili kraliçesiyle sevgili oğlu dâhil bütün halkı oracıkta ölmüşler. Heisel ne yaptığını anlamış. Hiçbir açgözlülük ve öfke insanın kendi ailesini feda etmeye değer değilmiş. Heisel ağlamış ve altın dağın yalnız kralı olarak tahtında oturmuş.
 
Üst