Darksaga
MFC Üyesi
- Konum
- Gerçeğin Ruhu
-
- Üyelik Tarihi
- 11 Haz 2017
-
- Mesajlar
- 2,896
-
- MFC Puanı
- 3,262
SORU:
Sıkça duyduğumuz Âlimler, peygamberlerin varisleridir. hadisi sahih midir?
CEVAP:
Hadis güvenilirlik bakımından sahih derecesine ulaşmamaktadır. Rivayet zincirinde problem vardır.
Söz konusu rivayet, farklı lafızlarla Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbelde geçmekte olup rivayet zincirinde yer alan ravileri yüzünden zayıftır. Bu zayıflık sebebiyle de bu metni Hz. Peygambere dayandırmanın zor olduğunu söyleyebiliriz.
Rivayetle ilgili hükmü bu şekilde kısaca belirttikten sonra cevabın detaylarına geçebiliriz:
Hadisin tam metni şöyle kaydedilmiştir:
Kays b. Kesîrin anlatımına göre Medineden bir adam Şamda bulunan (sahabî) Ebud-Derdâya geldi. Ebud-Derdâ adama Buraya seni getiren nedir kardeşim? diye sordu. Adam gelişini şöyle açıkladı: Rasûlüllahtan naklettiğini duyduğum bir hadis. Ebud-Derdâ bir ihtiyacın için mi geldin? deyince adam hayır dedi. Ardından bir ticaret için mi geldin? sorusuna adam Hayır, sadece bu hadisi senden talep etmek için geldim yanıtını verdi. Bunun üzerine Ebud-Derdâ, Rasûlüllahı şöyle derken işittiğini söyledi:
Kim ilim talep etme isteğiyle bir yol tutarsa, Allah onun yolunu cennete ulaştırır. Melekler ilim talebesine, hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile. Âlimin âbide (ibadet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivayetlerde dolunay halindeyken) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler nebilerin varisleridir (إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُالأَنْبِيَاءِ). Nebiler dinar veya dirhem miras bırakmazlar. Onlar sadece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasip almış demektir.
Rivayeti bu metinle İmam Tirmizî kaydetmiş ve hadisin sadece Âsım b. Recâ b. Havye rivayeti ile bilindiğini ifade etmiştir. Tirmizî, bu rivayeti Âsım b. Recâ Kays. b. Kesîr Ebud-Derdâ senediyle vermiş ve bunun muttasıl olmadığını belirtmiştir. Doğrusunun ise Âsım el-Velid b. Cemil Kesîr b. Kays Ebud-Derdâ senediyle nakledildiğini söyleyerek bu konuda en sahih olan senedin bu olduğunu eklemiştir.[1]
Tirmizînin açıklamalarından şu iki sonuca ulaşmak mümkündür:
1. Bazı kitaplarda hadisin yalnızca Âlimler nebilerin varisleridir (الْعلمَاء وَرَثَة الْأَنْبِيَاء) kısmı nakledilmiş olsa bile, bu konuda esas alınacak ve en sahih olan rivayet, yukarıda kaydedilendir. Ayrıca Tirmizînin bu açıklamasıyla Ebû Dâvûdun verdiği başka bir rivayet kanalının maruf/bilinen bir sened olmadığı ortaya çıkmış olmaktadır.[2] Dolayısıyla Tirmizînin işaret ettiği bu senet ve metin üzerinde durulmalıdır.[3]
2. Rivayeti Ebud-Derdâdan yapan kişinin Kays b. Kesîr mi yoksa Kesîr b. Kays mı olduğu hususunda bir karışıklık görülmektedir. Her ne kadar Tirmizî, ravinin isminin Kesîr b. Kays olduğuna dair tercihini ortaya koymuş olsa da böyle bir tereddüdün varlığı, senedin muzdarib olduğunu, yani muhtelif şekillerde karıştırılarak nakledildiğini göstermektedir.
Bu iki noktaya işaret ettikten muhaddis Sehavinin (v. 902) bu rivayetle ilgili değerlendirmesine değinmek gerekmektedir. O şöyle demiştir:
Hadisi, Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve başkaları Ebud-Derdâdan nakletmişlerdir. Bunu İbn Hibbân, Hâkim ve başkaları sahih görmüştür. Hamza el-Kettâni hadise hasen derken, bazıları ise senedindeki ıztırab nedeniyle zayıf görmüşlerdir. Ancak bu rivayeti takviye eden başka şahitleri (rivayetleri) vardır.[4]
Sehavinin açıklamalarından hadisin hükmü etrafında ihtilaf olduğu anlaşılmaktadır. Bunun nedeni senedinde olan ıztırab olarak gösterilmiştir. Bu kusurun, Ebud-Derdâdan nakli Âsım b. Recâya yapan tabiînin ismi hakkındaki karışıklık olduğunu söylemek mümkündür. Hadisin kaydedildiği kaynakların yazarlarına göre daha eski devirde yaşayan bir muhaddis olan Vekîin (v. 197) eserinde bu karışıklığı açıkça görmekteyiz. Nitekim Vekî hadisi, Âsım b. Recâ bir kişi Ebud-Derdâ senediyle kaydetmiştir.[5] Daha açık bir ifadeyle, tespitimize göre hadisin yazılı olduğu ilk kaynakta tâbiî ravisinin mechul olduğu ve daha sonraki devirde bu ravinin ismi üzerinde karışıklıkların vuku bulduğu görülmektedir.
Buna göre, hadisin özellikle iki ravisi üzerinde durmak gerekmektedir. Öncelikle ismi karıştırılan Kesîr b. Kaystan bahsetmek uygundur.
Kesîr b. Kaysın Şamlı olduğu ve Ebud-Derdâdan bu hadisi naklettiği bilinmektedir. Ayrıca Abdullah b. Ömerden bir rivayeti olduğu söylenmiştir. Aynı zamanda kendisine Kays b. Kesîr de denilmiştir; ancak bu bir hatadır. Kesîr b. Kaysı İbn Hibbân güvenilir görmüştür. Ancak hadis ravisi uzmanlarından İbn Hacerin tercihinin bu ravinin zayıf olduğu doğrultusunda olduğu söylenebilir. Çünkü kendi görüşünü belirtirken sadece Kesîrin zayıf olduğunu söyleyen muhaddislerin görüşlerini vermektedir.[6] Bununla birlikte, Kesîr b. Kaysın rivayetleri ile ilgili farklı bir rivayet örneği getirilmemiştir. Bu bilgiler ışığında Kesîrin pek de tanınan bir ravi olmadığı söylenebilir.
Kesîr b. Kaysın tanınan bir ravi olmadığı görüşünü, ondan bu hadisi nakleden el-Velid b. Cemil hakkında verilen bilgiler de teyit etmektedir. Kesîrde olduğu gibi el-Velidin ismi hakkında da ihtilaf olduğunu görmekteyiz. Nitekim ona Dâvûd b. Cemil de denilmiştir. Muhaddislerin el-Velidin zayıf ve mechul bir ravi olduğuna dair görüşleri ağır basmaktadır. Hatta Ebud-Derdânın rivayetlerinde hem el-Velidin hem de hadisi aldığı kişinin zayıf olduğu da ifade edilmiştir. Onun sadece bu hadisin senedinden bilindiğini belirtmek mümkündür.[7]
Verilen bu bilgiler ışığında ilgili hadisin en kuvvetli isnadında, sahabe ravisi Ebud-Derdâdan sonra peş peşe gelen iki ravinin mechul ve zayıf olduğu görülmektedir. Bu nedenle İmam Sehavinin görüşünün aksine, böyle bir zaafa sahip rivayetin başka hadislerle kuvvetleneceği veya takviye edileceğini söylemenin uygun olmadığı görüşündeyiz. Hadisin taşıdığı bu zayıflık nedeniyle de bu metni Hz. Peygambere dayandırmanın zor olduğunu söyleyebiliriz.
KAYNAK: Süleymaniye Vakfı
Sıkça duyduğumuz Âlimler, peygamberlerin varisleridir. hadisi sahih midir?
CEVAP:
Hadis güvenilirlik bakımından sahih derecesine ulaşmamaktadır. Rivayet zincirinde problem vardır.
Söz konusu rivayet, farklı lafızlarla Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbelde geçmekte olup rivayet zincirinde yer alan ravileri yüzünden zayıftır. Bu zayıflık sebebiyle de bu metni Hz. Peygambere dayandırmanın zor olduğunu söyleyebiliriz.
Rivayetle ilgili hükmü bu şekilde kısaca belirttikten sonra cevabın detaylarına geçebiliriz:
Hadisin tam metni şöyle kaydedilmiştir:
Kays b. Kesîrin anlatımına göre Medineden bir adam Şamda bulunan (sahabî) Ebud-Derdâya geldi. Ebud-Derdâ adama Buraya seni getiren nedir kardeşim? diye sordu. Adam gelişini şöyle açıkladı: Rasûlüllahtan naklettiğini duyduğum bir hadis. Ebud-Derdâ bir ihtiyacın için mi geldin? deyince adam hayır dedi. Ardından bir ticaret için mi geldin? sorusuna adam Hayır, sadece bu hadisi senden talep etmek için geldim yanıtını verdi. Bunun üzerine Ebud-Derdâ, Rasûlüllahı şöyle derken işittiğini söyledi:
Kim ilim talep etme isteğiyle bir yol tutarsa, Allah onun yolunu cennete ulaştırır. Melekler ilim talebesine, hoşnutlukla kanatlarını sererler. Muhakkak ki âlim için göklerde ve yerde bulunanlar istiğfar dilerler. Hatta denizdeki balıklar bile. Âlimin âbide (ibadet eden kişiye) üstünlüğü, ayın (bazı rivayetlerde dolunay halindeyken) diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler nebilerin varisleridir (إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُالأَنْبِيَاءِ). Nebiler dinar veya dirhem miras bırakmazlar. Onlar sadece ilmi miras bırakırlar. Kim bu mirası alırsa çokça nasip almış demektir.
Rivayeti bu metinle İmam Tirmizî kaydetmiş ve hadisin sadece Âsım b. Recâ b. Havye rivayeti ile bilindiğini ifade etmiştir. Tirmizî, bu rivayeti Âsım b. Recâ Kays. b. Kesîr Ebud-Derdâ senediyle vermiş ve bunun muttasıl olmadığını belirtmiştir. Doğrusunun ise Âsım el-Velid b. Cemil Kesîr b. Kays Ebud-Derdâ senediyle nakledildiğini söyleyerek bu konuda en sahih olan senedin bu olduğunu eklemiştir.[1]
Tirmizînin açıklamalarından şu iki sonuca ulaşmak mümkündür:
1. Bazı kitaplarda hadisin yalnızca Âlimler nebilerin varisleridir (الْعلمَاء وَرَثَة الْأَنْبِيَاء) kısmı nakledilmiş olsa bile, bu konuda esas alınacak ve en sahih olan rivayet, yukarıda kaydedilendir. Ayrıca Tirmizînin bu açıklamasıyla Ebû Dâvûdun verdiği başka bir rivayet kanalının maruf/bilinen bir sened olmadığı ortaya çıkmış olmaktadır.[2] Dolayısıyla Tirmizînin işaret ettiği bu senet ve metin üzerinde durulmalıdır.[3]
2. Rivayeti Ebud-Derdâdan yapan kişinin Kays b. Kesîr mi yoksa Kesîr b. Kays mı olduğu hususunda bir karışıklık görülmektedir. Her ne kadar Tirmizî, ravinin isminin Kesîr b. Kays olduğuna dair tercihini ortaya koymuş olsa da böyle bir tereddüdün varlığı, senedin muzdarib olduğunu, yani muhtelif şekillerde karıştırılarak nakledildiğini göstermektedir.
Bu iki noktaya işaret ettikten muhaddis Sehavinin (v. 902) bu rivayetle ilgili değerlendirmesine değinmek gerekmektedir. O şöyle demiştir:
Hadisi, Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve başkaları Ebud-Derdâdan nakletmişlerdir. Bunu İbn Hibbân, Hâkim ve başkaları sahih görmüştür. Hamza el-Kettâni hadise hasen derken, bazıları ise senedindeki ıztırab nedeniyle zayıf görmüşlerdir. Ancak bu rivayeti takviye eden başka şahitleri (rivayetleri) vardır.[4]
Sehavinin açıklamalarından hadisin hükmü etrafında ihtilaf olduğu anlaşılmaktadır. Bunun nedeni senedinde olan ıztırab olarak gösterilmiştir. Bu kusurun, Ebud-Derdâdan nakli Âsım b. Recâya yapan tabiînin ismi hakkındaki karışıklık olduğunu söylemek mümkündür. Hadisin kaydedildiği kaynakların yazarlarına göre daha eski devirde yaşayan bir muhaddis olan Vekîin (v. 197) eserinde bu karışıklığı açıkça görmekteyiz. Nitekim Vekî hadisi, Âsım b. Recâ bir kişi Ebud-Derdâ senediyle kaydetmiştir.[5] Daha açık bir ifadeyle, tespitimize göre hadisin yazılı olduğu ilk kaynakta tâbiî ravisinin mechul olduğu ve daha sonraki devirde bu ravinin ismi üzerinde karışıklıkların vuku bulduğu görülmektedir.
Buna göre, hadisin özellikle iki ravisi üzerinde durmak gerekmektedir. Öncelikle ismi karıştırılan Kesîr b. Kaystan bahsetmek uygundur.
Kesîr b. Kaysın Şamlı olduğu ve Ebud-Derdâdan bu hadisi naklettiği bilinmektedir. Ayrıca Abdullah b. Ömerden bir rivayeti olduğu söylenmiştir. Aynı zamanda kendisine Kays b. Kesîr de denilmiştir; ancak bu bir hatadır. Kesîr b. Kaysı İbn Hibbân güvenilir görmüştür. Ancak hadis ravisi uzmanlarından İbn Hacerin tercihinin bu ravinin zayıf olduğu doğrultusunda olduğu söylenebilir. Çünkü kendi görüşünü belirtirken sadece Kesîrin zayıf olduğunu söyleyen muhaddislerin görüşlerini vermektedir.[6] Bununla birlikte, Kesîr b. Kaysın rivayetleri ile ilgili farklı bir rivayet örneği getirilmemiştir. Bu bilgiler ışığında Kesîrin pek de tanınan bir ravi olmadığı söylenebilir.
Kesîr b. Kaysın tanınan bir ravi olmadığı görüşünü, ondan bu hadisi nakleden el-Velid b. Cemil hakkında verilen bilgiler de teyit etmektedir. Kesîrde olduğu gibi el-Velidin ismi hakkında da ihtilaf olduğunu görmekteyiz. Nitekim ona Dâvûd b. Cemil de denilmiştir. Muhaddislerin el-Velidin zayıf ve mechul bir ravi olduğuna dair görüşleri ağır basmaktadır. Hatta Ebud-Derdânın rivayetlerinde hem el-Velidin hem de hadisi aldığı kişinin zayıf olduğu da ifade edilmiştir. Onun sadece bu hadisin senedinden bilindiğini belirtmek mümkündür.[7]
Verilen bu bilgiler ışığında ilgili hadisin en kuvvetli isnadında, sahabe ravisi Ebud-Derdâdan sonra peş peşe gelen iki ravinin mechul ve zayıf olduğu görülmektedir. Bu nedenle İmam Sehavinin görüşünün aksine, böyle bir zaafa sahip rivayetin başka hadislerle kuvvetleneceği veya takviye edileceğini söylemenin uygun olmadığı görüşündeyiz. Hadisin taşıdığı bu zayıflık nedeniyle de bu metni Hz. Peygambere dayandırmanın zor olduğunu söyleyebiliriz.
KAYNAK: Süleymaniye Vakfı