Al sana Arakan
Aslına bakarsanız, 1961 yılına kadar, efsane büyükelçimiz Necdet Kent farkedene kadar kimsenin ruhu bile duymamıştı.
*
Coca Cola yönetim kurulu başkanı Muhtar Kentin babası olan Necdet Kent, ikinci dünya savaşı sırasında Marsilyada konsolosken, yüzlerce Yahudiye Türk pasaportu sağlayarak soykırımdan kurtarmış, bu yüce davranışıyla insanlık tarihine geçmiş, Türk diplomasisini onurlandırmış, savaştan sonra New Yorkta başkonsolosluk, Bangkok, Yeni Delhi, Tahran, Stokholm ve Varşovada büyükelçilik yapmış, Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası almıştı.
*
İşte bu saygın diplomatımız Necdet Kent, 1958-60 arasında Bangkok büyükelçimizdi. Myanmarın o zamanki adı Burmaydı, Burmada elçiliğimiz yoktu, Bangkok büyükelçimiz oraya da vaziyet ediyordu. İlk o zaman duydu Türkiyeden tee 10 bin kilometre uzakta olan, Türkiyeyle hiç alakası olmayan, diplomatik ilişkisi bile olmayan Burmada Osmanlıca mezar taşları vardı!
*
1960′ta Taylandtan Hindistana atandı, Yeni Delhi büyükelçimiz oldu, işin peşini bırakmadı, Burmaya resmi olarak başvurdu, ziyaret izni istedi, Thayet şehrine gitti, ot bürümüş bir tarlada harabe halindeki kabirleri buldu, mezar taşları kırık döküktü, tek tek inceledi, 173 Türkün ismini tespit etti, ölüm tarihleri 1915′le 1920 arasındaydı, detaylı bir rapor yazdı, Ankaraya gönderdi.
*
O güne kadar Türkiyede kimsenin ruhunun bile duymadığı hazin gerçek, o gün ortaya çıktı
*
Birinci Dünya Savaşında Sina-Filistin cephesinde İngilizlere esir düşen 12 bin askerimiz, İngiliz sömürgesi olan Hindistana ve Burmaya götürülmüş, demiryolu inşaatlarında, yol inşaatlarında köle gibi çalıştırılmış, ağır çalışma şartları, alışık olmadıkları tropik iklim ve esir kamplarındaki salgın hastalıklar nedeniyle, beş yıl içinde hepsi can vermişti.
*
Arap çöllerine yolladığımız evlatlarımız, haritadaki yerini bile bilmediğimiz Asya ücralarında teker teker sönüp gitmişti.
*
(Toplam kaç kişi oldukları bugün bile hâlâ net olarak bilinmiyor ama, maalesef, sırf Myanmarda beş bine yakın şehit mezarı olduğu net olarak biliniyor.)
*
Basradaki toplama kamplarından gemilerle Hindistana getirilmişler, Kalkütadaki istasyon kampında tutulmuşlar, Irrawaddy nehri üzerinde çalışan mavnalarla Burmaya aktarılmışlardı. 400′er kişilik ilkel barakalarda kalıyorlardı. Her esire haftada 40 adet sigara, ayda bir sabun veriliyordu. Aydınlatma gaz lambasıyla yapılıyordu. Kıyafetleri ve çarıkları, yılda bir defa kamp yönetimi tarafından yenileniyordu. Ahşap küçük bir barakadan cami yaptılar, aralarından biri imam oldu. İrravadi ve Ne Münasebet isimleriyle gazete bile çıkardılar, elle çoğaltıyorlardı, esprili makaleler yazıyorlar, şiirler yazıyorlar, hayatta kalmaya, morallerini ayakta tutmaya gayret ediyorlardı. Sebze yetiştirdiler, tavuk yetiştirdiler, hatta yumurtaları İngilizlere sattılar. Kampta çadır hastanesi vardı, yedi Türk esir doktor çalışıyordu, o berbat ortamda ameliyat bile yapıyorlardı. Psikoloji allak bullaktı, çok sık intihar vakası yaşanıyordu.
*
Necdet Kentin dışişleri bakanlığına gönderdiği rapor, Genelkurmay arşivleriyle karşılaştırıldı, Burmadan gelen 173 kişilik isim listesi teyit edildi. Necdet Kentten sonra Yeni Delhi büyükelçimiz olan Seyfullah Esin, şehitlerimizin izini sürmek için 1964′te Burmaya gitti, bu defa, Mekthla şehrinde 760 kabir tespit etti. Burma devletiyle yapılan işbirliği neticesinde anlaşıldı ki, Shewoba, Aungban, Kyautse şehirlerinde de vardı. İngilizler nereye esir kampı kurduysa, orada şehit kabirleri bulunuyordu. Belli ki, vefat edeni kampın kenarına bir yere gömüyorlardı. Talihsiz askerlerimiz birer birer hayatını kaybediyor, ölüm sırasını bekleyen talihsiz arkadaşları da başlarına mezar taşı dikiyordu.
*
Büyükelçimiz Seyfullah Esinin araştırmaları üzerine bir başka hazin gerçek ortaya çıktı. Esir kamplarındaki askerlerimiz, ailelerine ulaştırılmak üzere mektuplar yazmış, Kızılaya verilmek üzere Kızılhaça teslim edilmiş, ancak, İngiltereye giden mektupların çoğu Kızılaya verilmemiş, adreslerine ulaştırılmamıştı. Şehitlerimizin çoğu, dünyanın öbür ucunda, aileleri tarafından nerede oldukları bilinmeden yitip gitmiş, meçhul şekilde toprak olmuşlardı.
*
Şehitlerimizin hatırasını yaşatmak için çabalar devam etti Thayet şehrindeki kabirler sembolik olarak restore edildi, 1996 yılında Thayet Türk Şehitliği açıldı. Askeri tören yapıldı, Türkiyeyi Bangladeş-Dakka büyükelçimiz Kemal Özcan Davaz temsil etti.
*
Şehitliğin kitabesine Birinci Dünya Harbinde Irak, Filistin, Suriye, Arabistan cephelerinde, Osmanlı devletinin İngilizlerle yaptığı muharebeler sırasında İngilizlere esir düşerek Burmaya getirilen ve burada şehit düşen Türk askerlerinin aziz anısına yazıldı.
*
Ancak Myanmarda Türk büyükelçiliği olmadığı için, uzaktan akreditasyonla yeteri kadar sahip çıkılamadı, şehitliğin bakımı düzenli olarak yaptırılamadı.
*
2002 yılında Türkiyenin en önemli gezginlerinden biri olan, seyahat turu lideri, endüstri yüksek mühendisi, emekli albay Faruk Budak, Myanmara gitti, Türk Şehitliğini fotoğrafladı. Maalesef, şehitliğin hali içler acısıydı, tuğla duvarları yıkılmıştı, ot bürümüştü, mezar taşları kırılmıştı, kitabenin yazıları silinmişti. Bu fotoğrafları internette yayınladı, Dışişlerine, Genelkurmaya, Milli Savunma Bakanlığına bildirdi, onarılması için kampanya başlattı.
*
2004 yılında, Genelkurmay bütçesinden gerekli ödeneğin sağlandığı, ödeneğin derhal Bangkok büyükelçiliğine gönderildiği açıklandı.
*
2005 yılında, Faruk Budak tekrar Myanmara gitti. Şehitliğin hali eskisinden kötüydü. Bildiğin tarlaya dönmüştü, yerel halk şehitliğimizin üzerinde, şehit kabirlerinin arasında fasulye yetiştiriyordu. Tekrar fotoğrafladı, tekrar internette yayınladı. Ama nafile Sayın dindar hükümetimiz kılını bile kıpırdatmıyordu.
*
2007 yılında Myanmar dışişleri bakanlığı, bizim dışişleri bakanlığına resmi yazı gönderdi, Türk şehitliğinin restorasyonu ve bakımı için 100 bin dolar bağış istedi!
Bizim dışişleri bakanlığı ne cevap verdi biliyor musunuz Talep ettiğiniz miktar çok yüksek cevabını verdi!
450 bin dolarlık kol saati takan sayın dindar hükümetimiz, Türk şehitliği için 100 bin doları çok buldu, vermedi.
*
CHP milletvekilleri bir değil iki defa soru önergesi verdi, 2009 ve 2011 yıllarındaki soru önergelerinde Myanmardaki Türk şehitliğine neden sahip çıkmıyorsunuz diye soruldu. Hatta, CHP İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın önergesinde Türk şehitliği ilgisizlik ve sahipsizlik yüzünden yok olmak üzere, girişim başlatmak için daha ne bekliyorsunuz diye soruluyordu. Akpden tık çıkmadı.
*
Yeni Osmanlı olduğunu filan iddia eden sayın dindar hükümetimiz, Osmanlı-Türk Şehitliği konusunda kılını bile kıpırdatmıyordu.
Bi taraftan mitinglerde mehter marşı çalıyor, öbür taraftan Osmanlı-Türk Şehitliğinin yok olup gitmesine göz yumuyordu.
*
Gel zaman git zaman, 2012 oldu Bölgedeki küresel dengeler değişti, Çinle bilek güreşine giren ABD yönetimi, Myanmara el attı.
Enerji hatlarını kontrol edebilmek ve Çine jeopolitik engel çıkarmak için, Arakanı kaşıdı, Arakan müslümanlarını Myanmar yönetimine karşı maşa olarak, tetikçi olarak kullanmaya başladı.
Parayı Suudi kralı veriyor, taktiği CIA veriyordu.
Neticede, Myanmar yönetimi, devletine silah çeken Arakan müslümanlarına kafa göz girişti.
*
Ve, bizim bademler aniden Myanmarı keşfetti!
*
Amerikan çıkarlarına hizmet etmek için Myanmara gidiyoruz diyemeyecekleri için, Arakandaki müslüman kardeşlerimize sahip çıkıyoruz ayaklarına yattılar, stratejik Ahmet Kiziroğlu atladı uçağa, Myanmara gitti. Myanmar seferini sayın ahalimize şirin göstermek için de, Myanmara iner inmez Türk şehitliğine gitti iyi mi
O güne kadar görmezden geliyorlardı, Amerikan çıkarları söz konusu olunca, aniden görmeye başladılar.
Ahmet Kiziroğlu Myanmara giderken, yanında yandaş medyayı da götürmüştü, şehit kabirleri başında dua ederken pozlar verdi, üzüntülü roller yaptı, şehitliğin derhal yaptırılacağını, ilk talimatının bu olduğunu falan açıkladı, oradan bi tane imam ayarladılar, Türk şehitliğinin imamı dediler, Ahmet Kiziroğlu bu imama Türk Bayrağı ve Kuranı Kerim hediye etti, duygulu anlar yaşandı filan.
*
Amerikan çıkarları söz konusu oluncaya kadar Türkiyenin Myanmarla alakası bile yoktu, dedim ya, elçiliğimiz bile yoktu, Bangkok büyükelçimiz Myanmara akrediteydi. Amerikan çıkarları söz konusu olunca, şak 2012′de Myanmara büyükelçilik açtık.
*
Diplomasi dediğin karşılıklıdır, sen elçilik açıyorsan, onun da sana elçilik açması lazım Ama öyle olmadı. Bizim oraya neden apar topar elçilik açtığımızı gayet iyi bilen Myanmar devleti, Türkiyeye elçilik açmadı, Kahirede elçiliğimiz var, size o baksın dedi!
*
2015 yılında, bademler lütfettiler, Thamet Türk Şehitliğini biraz restore ettiler, mezar taşlarını filan boyattılar. Dostlar alışverişte görsün misali, makyajdan ibaret işler yapıldı. Peki, Mekthla, Shewoba, Aungban, Kyautse şehirlerindeki şehit kabirleri için ne yapıldı? Hiç Hiçbir şey yapılmadı. Hepsi yok oldu.
Üstelik Bugün bile hâlâ, Myanmarda toplam kaç şehidimiz yatıyor, isimleri nedir, kimdir bu çocuklar, nerelidir, bilmiyoruz.
*
Şimdi eminim, bu yazıyı hüzünle okuyanların yüzde 99′u niye bizim bunlardan haberimiz yok diye merak edecektir.
*
E ben de onun için yazıyorum zaten
Oralarda yatan binlerce meçhul vatan evladından haberi olmayan bir millet, elalemin Arakanlılarına niye ağlar arkadaş?
Sözcü