-
- Üyelik Tarihi
- 14 Ocak 2014
-
- Mesajlar
- 1,409
-
- MFC Puanı
- 354
Bu akıl sahipleri yarı aygın, yarı baygındır. Hakka giden bir rehber bulursa ayılır, bulamazsa bayılır.
Âyet-i kerimede:
Kimi mutedildir. buyuruluyor. (Fâtır: 32)
Bunlar orta yolu tutanlardır. Allah-u Teâlânın emirlerine riâyet etmeye gayret göstermelerine rağmen, gevşek davranırlar ve günah işlerler. İyilikle kötülüğü birbirine karıştırırlar.
Akl-ı mead olanlar hem dünya hayatını hem de ahireti düşündükleri için sayıları Akl-ı meaşda olanlar kadar çok değildir, nisbeten ayıklanmışlardır. İbadet de ederler, kabahat da ederler.
Dünya gerçekten muvakkat bir zaman içindir, günleri mahduttur, itimada şayan değildir, geçicidir, gönül bağlamaya değmez. Serap gibi parıldar, bulut gibi geçer gider.
Çoğu zaman yüz seneyi bile geçmeyen dünya hayatı ile sonsuzluğu tasavvur olunamayan ahiret hayatı mukayese edilirse, ehemmiyet derecesi kendiliğinden ortaya çıkar.
Lâkin ebedî bir hayatın ekim tarlası olduğu için çok kıymetlidir, çok muhteremdir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde:
Dünya âhiretin tarlasıdır. buyururlar. (Münâvî)
Eğer insan gönderiliş sebebini lâyık-ı veçhile bilirse, gece-gündüz o tarlayı ekmek için çalışır. Böylece hem dünya saâdetine hem ahiret selâmetine nail olur, hem de kendisini nâr-ı cehennemden muhafaza etmiş olur.
Allah-u Teâlâ kendisine nasıl sığınmamız icabettiğine dair Âyet-i kerimesinde buyurur ki:
Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, âhirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru. (Bakara: 201)
Bu duâ bütün hayırları içine almaktadır, bütün şerleri de uzaklaştırır.
Dünya sayesinde ahiret kazanılır. Bu gaye için kullanıldığı zaman insana bir gemi olur, suyun üstünde yüzdürür. Gayesi haricinde kullanılırsa cehennemin dibine indirir.
Bir Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
Haberiniz olsun ki dünya melundur, içindekiler de melundur. Ancak Allah-u Teâlâyı zikretmek ve Onun rızâsına uygun şeylerle, bilen ve öğreten müstesnâdır. (Tirmizî)
Diğer insanlar da ekim yapıyor amma, onlar dünyanın melun kısmına dalmışlar, hayatlarını hiçe müncer etmişlerdir.
Ukbâyı bırakıp dünyaya meyletmek, Hakkı bırakıp bâtıla sarılmak demektir. Hakk ve hakikatı bırakıp dünya lezzetlerine dalanlar büyük bir belâya ve uğursuzluğa uğramışlardır.
Âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:
İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. (Necm: 39)
Her çalıştığı insanın olmaz. İnsanın olan ancak çalışmasıdır.
Gece gündüz çalışmak gerekiyor. Zira burası bir tarladır. Bir ebedî hayatın ekimine geldik. Ya saâdet-i ebediye veya felaket-i ebediye ile karşı karşıyayız.
Buradan da anlaşılıyor ki dünya hayatı çok mühimdir, çok sakınmamız gerekiyor.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:
Dünya malını ehline terk ediniz. Zira ondan ihtiyacından fazlasını alan kimse, şuursuzca kendini helâk etmiş olur. (C. Sağîr)
Aslında merhametlilerin en merhametlisi olan Allah-u Teâlâ hiçbir zaman kuluna azap etmez, cehennemine atmaz. Fakat bir kul Hakkı bırakır, nefis putuna tapar, şeytana uyar, dünyaya dalarsa, o zaman kendi nefsine zulmettiği için şeytanı ile beraber cehenneme atılır.
Çok korkmak gerektiği gibi, ümitsizliğe de kapılmamak gerekiyor.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Allah-u Teâlânın merhametinin ne kadar çok olduğunu Hadis-i şeriflerinde şöyle beyan etmektedir:
Allah kulunun tevbe etmesinden, şu kişinin sevinmesinden daha çok hoşnut olur.
Şöyle ki, bu kişi yanında devesi, üstünde suyu, azığı olduğu halde varıp sahrada tehlikeli bir yere kondu ve başını yere koyup uyudu. Bir de uyandı ki, devesi başını alıp gitmiş. (Onu ararken) Sıcaktan bunalmış, susuzluğa, korkuya düşmüş, işi Allaha kalmıştı. Bari eski yerime olsun döneyim diye dönüp geldi. Az bir uyku kestirip sonra başını kaldırınca devesini yanında buldu. (Buhârî. Tecrid-i sarîh: 2143)
Yeter ki kul niçin geldiğini bilsin, Allah-u Teâlâya yönelsin, ibadet-taatına devam etsin.
Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
Allah-u Teâlâ aklı yarattığı zaman ona: Gel! dedi, o da geldi. Sonra: Geri dön! diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla buyurdu ki:
Ben kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlûkatın en sevgilisi olana bildireceğim. (Rezîn)
Akıl odur ki harfi harfine Allah-u Teâlânın ve Resulullah Aleyhisselâmın emirlerine itaat eder.
Hadis-i şerifte:
Cenâb-ı Allaha itaat et ki, akıllı denmeye şâyân olasın. buyuruluyor. (Münâvi)
Mead akla sahip olanlar; zahidler sınıfına dahildirler, iyiliği ve kötülüğü tefrik etmek suretiyle hareket ederler, ibâdet ve taata devam ederler. Fakat yaptıkları her hayırlı işlerde nefis karışır ve müdahale eder ve payını alır.
İyi arkadaş bulursa iyiliğinde devam eder, ibadet ve taatını artırır. Fakat kötüsü ile olursa onu oradan çabuk saptırabilir. Çünkü mânen kuvvet bulmuş değildir.
Ölümü ve ahiret ahvalini tefekkür etmek, âhiret derdi ile dertlenmiş kimselerle hemhâl olup sohbet etmek, akl-ı meadı kuvvetlendirir, nurânileşmesine vesile olur.
Eğer bir Mürşid-i kâmil bulursa, nasibi varsa nasibini günâ gün alır. Nefsiyle mücadele nisbetinde, biiznillah-i Teâlâ bir gün olur zafere ulaşır.
Bir Âyet-i kerimesinde ise:
Sâdıklarla beraber olunuz. buyuruyor. (Tevbe: 119)
Bu emr-i şerife uyarak bir Mürşid-i kâmil aramak vâciptir.
İntisap edenler şeytanın emrine mukavemet ederler. Çünkü o tarikat-ı aliyedeki mevcut olan zevât-ı kiramın mânevî yardımlarıyla kuvvet kazanırlar. O kuvvet sayesinde şeytanın tahakkümünden kurtulurlar.
Kim bir topluluğun arasına girerse onlardan olur. (Ebû Davud)
Hadis-i şerifi mucibince, bir insan muhabbetle bir topluluğa iltihak ederse onlardan sayılacağı gibi, mahşerde de onlarla haşrolunur.
Akl-ı meaddaki nakilci âlimlerin durumu:
Bunların bazısı Ben âlimim! der. Hem kendi hükmünü koyar, Allah-u Teâlânın önüne geçer, Bu böyledir! der; hem de Allah-u Teâlânın Âyet-i kerimesini, Resulullah Aleyhisselâmın Hadis-i şerifini koyar ve fakat Ben âlimim! demekten kendisini alamaz. Onun için Allah-u Teâlânın önüne geçti.
Cehalet çok zemmedilmiştir ve fakat tahripçi nakilci âlimlerden daha güzeldir. Zira cahil kimse bunların yaptığı tahribatı bari yapamaz.
Allah-u Teâlâ bu gibi tahripçiler hakkında buyurur ki:
Resulüm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?) (Furkan: 43)
Hiç şüphe yok ki nakilci âlimlerin içinde çok iyileri de vardır.
Akl-ı meadın kalpteki durumu:
Akıl insanî ruhtur ve hayvanî ruhun binicisidir.
Akl-ı mead madde ve mânâ arasında bulunur. Bazen dünyaya meyleder, bazen ahirete. Kapısı beş hislere açık olduğundan, göz gördüğü şeylere, kulak duyduğu, burun kokladığı, dil tattığı, el dokunduğu şeylere meyleder. Bunun için de kalp bazen ölür, bazen de dirilir.
Allah-u Teâlâ ilim ve irade ile insanı süslemiştir. Akıl odur ki, peygamber yoluna harfiyyen uymuş, iyilikle kötülüğü tefrik etmiş, iyiliği emretmiş, kötülüğü nehyetmiştir. Nefis ise arzularından sıyrılmıştır.
ÖMER ÖNGÜT