Çakralar, bedenimizde sürekli akıp duran enerjilerin en fazla yoğunlaştığı ve onları taşıyan farklı kanalların birbirleriyle buluştuğu merkezlerdir. Bu konudaki genel bilgilere pek çok farklı kaynaktan ulaşabilirsiniz.
Üçüncü Göz de denilen Ajna Çakra, hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş olan, önemli bir enerji yoğunlaşma, içebakış ve aynı zamanda da dışavurum merkezimizdir. Her türden yogacılar, reikiciler, kimi Uzakdoğu inançları ve yaşam felsefeleri bu çakraya değişik açılardan bakmışlar; ondan çok farklı beklentileri olmuş, zihinler yüzyıllar boyu onun açılmasıyla kazanılacak sıra dışı hattâ olağandışı güçlere odaklanmıştır.
Yedi aşamalı klasik çakralar sistemindeki sondan ikinci oluşum olan ajna çakra, bilinçlilik yolundaki farkındalığın merkezidir. Bu farkındalık artışıyla birliğe odaklanmak mümkün olabilir; Üçüncü Gözün açılmasıyla duyular ötesi algılar meydana çıkar, sezgisel biliş gelişir, düşüncemiz zaman ve mekânın sınırlarını aşmaya başlar. Bu kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla da zihnin ve aklın sınırları aşılabilir.
Ajna ve Sahasrara arasında, gerçekte iki önemli merkez daha vardır. Bunlar tâli çakra kabul edilen ve Ajnanın üzerinde, alnın tam ortasında yer alan Soma ile, onun biraz üzerindeki Kameşvâradır. Esasında bütün ana çakraların aralarında en az bir, çoğu kez iki tâli çakra bulunur. Ancak yedi çakralı sistemin öğrenilmesini basitleştirme amacıyla bunlardan pek söz edilmez.
Ajna Çakra, olumsuz karmamızı çözüp arındıracak olan merkezimizdir. Daha aşağıdakilerin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni diğer her birinin işlevlerinin farklı olmasıdır. Ajna aynı zamanda kundalininin yeterince olgunlaşıp ehlileştiği çakradır. Bu nedenle ona İçsel Guru veya Yönetim Merkezi de denilmektedir. Bu çakra açılmadan, kadim ustaların o sıkça sözünü ettikleri, tüm olan-bitenin özgür gözlemcisi ve kayıtsız-koşulsuz tanığı olabilme olanağı yoktur. Bu aynı zamanda nedenselliklerin ve onlara ilişkin yasaların fark edilip, korkularımızın asılsızlığının kavrandığı, bağlılıklarımızın aşıldığı; zihin-ötesi sezgisel bilginin edinilebileceği bir düzeye ulaşmış olmak demektir. Yani onun açılması, bir anlamda tümüyle sanal olan bir rüyadan, zihinsel yanılgılar ve aldanışların dünyasından, gerçekliklerin dünyasına uyanmak gibidir.
Ajna Çakrada uyandıktan sonra, geliştireceğiniz daha üst algılar ve onlarla sağlanacak olan farkındalığınız size bir sonraki Sahasrara Çakraya (Tepe Çakrası) nasıl ulaşabileceğinizin yolunu da gösterecek ve aydınlatacaktır.
Ajna Çakra; ida, pingala ve suşumna nadilerinin vücutta birbirlerine en çok yaklaştığı yerdir. Eski hint geleneklerinde buraya Şiva Düğümü denilmektedir. Çünkü bu üç büyük gücün bir araya gelip etkileşimleri sonucu zihnin arınarak bilince doğru dönüşümü gerçekleşir; farkındalıkta açılım ve genişleme sağlanır, samadhiye geçilerek bütünlük hâline gelinir. Alın çakrasının önemi ve diğerlerinden farkı, onunla ilişki kuramayan hiçbir çakranın bir başka biçimde ve yeterince açılamayacak olmasıdır.
Aşağıda verilen uygulamalar, Kök Çakrada (Muladhara) bulunan kundalininin uyandırılmasına yardımcı olur. Uygulamaya Ajna ile birlikte başlamak, her ikisini birden çalıştırarak süreyi kısaltacakır. Ayrıca uyandırılan kundalininin yönünün, bir bakıma da hedefinin olması onu daha canlı ve daha enerjik halde tutacaktır. Harekete geçirilmesi amaçlanan kundalini enerjisinin erişemediği hiçbir çakra uyanamaz (açılamaz). Kundaliniyi Ajnaya yönlendirmek, onu her defasında henüz uyandırılmamış olan bir üst çakradan kıvrılarak biteviye geri dönmesi alışkanlığından alıkoyacaktır. Böylelikle çakralardan her birinin uyandırılması, diğeri üzerinde de olumlu etki yaratmış olacaktır. Açılması istenen herhangi bir çakra ile birlikte Ajnaya da yoğunlaşmak, sırası gelen çakranın daha kolay açılabilmesi yanında, bir sonrakinin katılığının da yavaş yavaş ısıtılarak esnetilmesini sağlayacaktır.
Burada kundaliniden kısaca bahsetmekte yarar vardır. Kundalini, gizil enerjilerimizden sadece bir tanesidir; ve diğer pek çokları gibi elle tutulur-gözle görülür ve ölçülebilir olmadığından başlangıçta fark edilemeyebilir. Önce fark edilebilir sonra da geliştirilip yönetilebilirse daha başka enerjilerimizi harekete geçirebildiği, onların da oluşum ve gelişimlerine katıldığı görülebilecektir. Böyle bir farkındalık genişlemesi bilince daha kolay erişimi sağlayacaktır. İçinizdeki öze yöneldiğinizi kavradığınızda ondan vazgeçemez ve onun aydınlattığı yoldan bir daha ayrılamazsınız. Kundalini dişil bir sözcük olup, spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji ve benzeri anlamlara gelir. Belkemiğinin ya da omurganın kökünde biryerlerde başladığından ilk çakranın hemen bütün dillerdeki adı Kök Çakra dır (Muladhara Chakra). Kundalininin farkındalığı tüm yaşamınızı değiştirecek, deneyimleyebilmeniz ölçüsünde tekâmülünüze oldukça farklı bir anlam ve coşku kazandıracaktır. O, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisidir.
Önerimiz, her durumdaki çakra çalışmasına yine de temel yoga sistemlerinden birisinin desteğinde başlanmasıdır. Yogada geliştikçe bedende, zihinde, ruhta bilince yönelme ile gerçekleşebilecek uyanış ve aydınlanma daha kolay fark edilecektir. Farkedilemiyorsa ya yol, ya da yöntem veya pratikleriniz yanlış veya eksik demektir. Önemli olan, bütün bu sürecin duygularımızın, tutkularımızın, korku ve öfkemizin olumsuz etkisinden uzakta; ama yine de kontrolümüz altında tutulabilmesini sağlamaktır. Doğru yöntem, önce Hatha Yogada yeterince ilerlemek; daha sonra da çok iyi bir ustanın veya uzman bir eğitmenin nezaretinde Kriya Yogadan geçmek olabilir. Bu arada Kriya Yoganın, henüz ustalaşmamış kişilerin kendi başlarına yapabilecekleri bir uygulama olmadığı unutulmamalıdır.
Diğer çakraların uyandırılmasından önce de her defasında Ajnada yoğunlaşmanın sayılamayacak kadar çok yararları vardır; ki bunlardan en önemlisi, önce Ajnaya yönelmenin daha aşağıdaki her bir çakranın kendi karmasının temizlenmesini (arındırılmasını) ve muhtemel olumsuz karmik güçlerin daha kolay denetlenebilmesini temindir. Her defasında Ajnadan başlamak veya bir süre ona yoğunlaşmak, başta Muladharada olduğu gibi, sırasıyla tüm diğerlerinde kundaliniyi hem esnetecek hem de sırası geldiğinde daha kuvvetli bir biçimde uyaracaktır. Kundalininin alın çakrasına yükselmesi sürecinde, destekleyici uygulamalar olarak mutlaka daha fazla meditasyona, yapılabilirse yeteri kadar inzivaya, teoriye ve nefes çalışmalarına zaman ayrılmalıdır.
Ancak unutulmaması gerekir ki harekete geçme, aslâ tam olarak uyanma demek değildir. Örneğin perinenin kasılıp gevşemesi sırasında düzenli nefes ve mantra yardımıyla Ajnada oluşan sıcaklık hissi de, prananın toplanıp dağıldığını hissetmek de, alın çakrasının açıldığının değil; ancak yavaş yavaş harekete geçmeye başladığının kanıtıdır. Gerçek uyanmanın ve ardından gelecek açılımın süresi herkeste değişebilir.
Ajna Çakra, adetâ bir yönetim merkezidir ve bir anlamda kişinin içsel gurusudur demiştik. Aynı zamanda yogilerin derin meditasyon veya samadhi sırasında kapalı ya da yarı-kapalı haldeki gözlerinin kendiliğinden yöneldiği noktadır. Çünkü orası bir anlamda bilince açılan kapıdır. Hem de bilinen fiziksel dünya ile, bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer dünyalar (ve boyutlar) arasındaki kapısız kapıdır. Üçüncü Gözün doğru işlev görebilmesi, doğal olarak yeteri kadar etkinleşebilmesine bağlıdır. Bu da dengeli, bilinçli ve kararlı biçimde çalışmakla mümkün olup, onu belli bir çıkar ya da yarar sağlama amacıyla açmaya çalışırsanız başaramaz, sonunda mutlaka acı çekersiniz.
Üçüncü gözün, iki yönlü ve dışarıdan pek bilinmeyen bir başka işlevi astral ve ruhsal ortamlardan gelen verilerin kodlarını çözerek fiziksel ve zihinsel ortama taşıması; gerektiğinde aynı işlevi tam tersi yönde de yapabilmesidir. Bir diğer işlevi de farklı zihin ve bilinç düzeylerinin ayırdına vararak, farklı ilişki ve temaslar söz konusu olduğunda, bunlardan her birine ayrı ayrı uyum sağlayabilecek düzeyde kalabilmeyi ve bu amaçla gereken eşgüdümü sağlayabilmesidir.
Ajna çakranın açılmaya başlamasıyla, sezgi gücünüzün yavaş yavaş arttığını, farklı türden enerjilerin de farkedilir hâle gelmesiyle durugörü yeteneğini kazanmaya (varsa da artırmaya) başladığınızı ve iki yönlü telepati becerinizde önemli artış ve açılımlar olduğunu gözlemleyeceksiniz. Kimileri, belirli çakraların aktivasyonu için reikinin 1inci, 2nci 3üncü aşamalarına erişmiş olmanın gerekliliğinden sözederler ki; bunların aslı-astarı yoktur. İnisiye edenin kerameti ve aldığı ücret ile, belirli sayı ve sürede toplantı ve seminere katılma zorunluluğu üzerinde doğru düşünebilirseniz, bunun ne denli yanıltıcı olduğunu kendiniz çözümleyebilirsiniz. Reiki de hiç kuşkusuz yarar sağlanabilecek bir yöntemdir; ancak bu öyle dışarıdan yapılacak yüklemeler, sanal ve itibarî derecelendirmelerle gerçekleştirilebilecek, üstelik o denli kolaycı ve programlanabilir bir süreç değildir.
Üçüncü Gözün etkinleştirilmesi sürecinde bir hint geleneği olarak alna, özellikle de iki kaşın üst-ortasına sandal ağacı macunu sürülmektedir. Aynı gelenekte üçüncü göz bölgesine tilak, yani o kırmızı işareti yerleştirmek de vardır. Ama herkeste aynı yerde olmadığı, kimilerinde ise henüz tamamen kapalı durumda olduğu bilinmelidir. Yaygın bir söyleme göre, yaşamlarında hiç meditasyon yapmamış olanlarda potansiyel üçüncü göz alnın hayli yukarılarındadır. Etkinleştikçe aşağılara iner, ya da açılabilmesi için iki kaşın üst-ortasına doğru çekilmesi gerekir. Sıkça ve düzenli meditasyon uygulayanlarda iki kaşın ortasına doğru yaklaşır. En fazla inebildiği yer de gözlerin hizasıdır. Nitekim kimi avatarların ve büyük ustaların temsilî resimlerinde üçüncü göz ya da ışığın yayıldığı yer, hayli aşağılarda, çoğu kez göz hizasına inmiş biçimde tasvir edilmektedir.
Üçüncü gözünü açmayı başarabilenler kolaylıkla odaklanabilir, daha kısa sürede yoğunlaşabilir; içsel barışı hissedebilir, huzurun kendisi olabilirler. Böylelikle zamanla Birlik Bilincine yönelmiş olunduğu da hissedilebilir. Bu durum aslında herkeste bulunan ama yaşam biçimi, yerleşik alışkanlıklar ve inançsal koşullanmışlıklar nedeniyle bir türlü ortaya çıkarılamayan algılama gücü ve yeteneğindeki gelişmişliğinin göstergesidir. Ortaya çıkarılamadığı sürece, böylesine önemli bir gücümüz hep saklı halde kalır. O nedenle çok büyük çoğunluğumuz böyle bir potansiyeli olduğunun farkında değildir. Bir başka ifade ile, çok değerli enstrümanlar olan fiziksel ve zihinsel bedenlerimiz, eğer bloke olmuşlukları ortadan kaldırılabilir ve o durumun neden olduğu kısıtlamaları aşılabilirse, daha kolay özgürleşerek çok daha kısa sürede bilinçliliğe yönelebileceklerdir. Bu gerçekleşebilirse algılamada sağlanacak artışın, doğal olarak duyular ötesi araçlar ve fenomenlerle iletişim kurulabilmesine imkan sağlayacağını sanırız uzun uzadıya açıklamanın gereği yoktur. Teozofideki ya da sufîlikteki rabıta da böyle sağlanmaktadır. Kısacası Ajna Çakra yeterince açılmadan ezoterik bilime erişilemez. Bilindiği sanılanlar ancak ansiklopedik veya kulaktan dolma, deneyimlenememiş sıradan bilgiler olarak kalır.
Bazı yorumcular Matta İncili 6/22deki, İsanın açıldığında bütün bedeni ışıkla dolduracağını söylediği Tek Gözün, Üçüncü Göz olarak anlaşılması gerektiğini söylerler. Keza yine Matta 10/16daki yılanlar sembolünün de kundaliniyi kastettiğinde ısrarcıdırlar.
Üçüncü Göz de denilen Ajna Çakra, hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş olan, önemli bir enerji yoğunlaşma, içebakış ve aynı zamanda da dışavurum merkezimizdir. Her türden yogacılar, reikiciler, kimi Uzakdoğu inançları ve yaşam felsefeleri bu çakraya değişik açılardan bakmışlar; ondan çok farklı beklentileri olmuş, zihinler yüzyıllar boyu onun açılmasıyla kazanılacak sıra dışı hattâ olağandışı güçlere odaklanmıştır.
Yedi aşamalı klasik çakralar sistemindeki sondan ikinci oluşum olan ajna çakra, bilinçlilik yolundaki farkındalığın merkezidir. Bu farkındalık artışıyla birliğe odaklanmak mümkün olabilir; Üçüncü Gözün açılmasıyla duyular ötesi algılar meydana çıkar, sezgisel biliş gelişir, düşüncemiz zaman ve mekânın sınırlarını aşmaya başlar. Bu kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla da zihnin ve aklın sınırları aşılabilir.
Ajna ve Sahasrara arasında, gerçekte iki önemli merkez daha vardır. Bunlar tâli çakra kabul edilen ve Ajnanın üzerinde, alnın tam ortasında yer alan Soma ile, onun biraz üzerindeki Kameşvâradır. Esasında bütün ana çakraların aralarında en az bir, çoğu kez iki tâli çakra bulunur. Ancak yedi çakralı sistemin öğrenilmesini basitleştirme amacıyla bunlardan pek söz edilmez.
Ajna Çakra, olumsuz karmamızı çözüp arındıracak olan merkezimizdir. Daha aşağıdakilerin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni diğer her birinin işlevlerinin farklı olmasıdır. Ajna aynı zamanda kundalininin yeterince olgunlaşıp ehlileştiği çakradır. Bu nedenle ona İçsel Guru veya Yönetim Merkezi de denilmektedir. Bu çakra açılmadan, kadim ustaların o sıkça sözünü ettikleri, tüm olan-bitenin özgür gözlemcisi ve kayıtsız-koşulsuz tanığı olabilme olanağı yoktur. Bu aynı zamanda nedenselliklerin ve onlara ilişkin yasaların fark edilip, korkularımızın asılsızlığının kavrandığı, bağlılıklarımızın aşıldığı; zihin-ötesi sezgisel bilginin edinilebileceği bir düzeye ulaşmış olmak demektir. Yani onun açılması, bir anlamda tümüyle sanal olan bir rüyadan, zihinsel yanılgılar ve aldanışların dünyasından, gerçekliklerin dünyasına uyanmak gibidir.
Ajna Çakrada uyandıktan sonra, geliştireceğiniz daha üst algılar ve onlarla sağlanacak olan farkındalığınız size bir sonraki Sahasrara Çakraya (Tepe Çakrası) nasıl ulaşabileceğinizin yolunu da gösterecek ve aydınlatacaktır.
Ajna Çakra; ida, pingala ve suşumna nadilerinin vücutta birbirlerine en çok yaklaştığı yerdir. Eski hint geleneklerinde buraya Şiva Düğümü denilmektedir. Çünkü bu üç büyük gücün bir araya gelip etkileşimleri sonucu zihnin arınarak bilince doğru dönüşümü gerçekleşir; farkındalıkta açılım ve genişleme sağlanır, samadhiye geçilerek bütünlük hâline gelinir. Alın çakrasının önemi ve diğerlerinden farkı, onunla ilişki kuramayan hiçbir çakranın bir başka biçimde ve yeterince açılamayacak olmasıdır.
Aşağıda verilen uygulamalar, Kök Çakrada (Muladhara) bulunan kundalininin uyandırılmasına yardımcı olur. Uygulamaya Ajna ile birlikte başlamak, her ikisini birden çalıştırarak süreyi kısaltacakır. Ayrıca uyandırılan kundalininin yönünün, bir bakıma da hedefinin olması onu daha canlı ve daha enerjik halde tutacaktır. Harekete geçirilmesi amaçlanan kundalini enerjisinin erişemediği hiçbir çakra uyanamaz (açılamaz). Kundaliniyi Ajnaya yönlendirmek, onu her defasında henüz uyandırılmamış olan bir üst çakradan kıvrılarak biteviye geri dönmesi alışkanlığından alıkoyacaktır. Böylelikle çakralardan her birinin uyandırılması, diğeri üzerinde de olumlu etki yaratmış olacaktır. Açılması istenen herhangi bir çakra ile birlikte Ajnaya da yoğunlaşmak, sırası gelen çakranın daha kolay açılabilmesi yanında, bir sonrakinin katılığının da yavaş yavaş ısıtılarak esnetilmesini sağlayacaktır.
Burada kundaliniden kısaca bahsetmekte yarar vardır. Kundalini, gizil enerjilerimizden sadece bir tanesidir; ve diğer pek çokları gibi elle tutulur-gözle görülür ve ölçülebilir olmadığından başlangıçta fark edilemeyebilir. Önce fark edilebilir sonra da geliştirilip yönetilebilirse daha başka enerjilerimizi harekete geçirebildiği, onların da oluşum ve gelişimlerine katıldığı görülebilecektir. Böyle bir farkındalık genişlemesi bilince daha kolay erişimi sağlayacaktır. İçinizdeki öze yöneldiğinizi kavradığınızda ondan vazgeçemez ve onun aydınlattığı yoldan bir daha ayrılamazsınız. Kundalini dişil bir sözcük olup, spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji ve benzeri anlamlara gelir. Belkemiğinin ya da omurganın kökünde biryerlerde başladığından ilk çakranın hemen bütün dillerdeki adı Kök Çakra dır (Muladhara Chakra). Kundalininin farkındalığı tüm yaşamınızı değiştirecek, deneyimleyebilmeniz ölçüsünde tekâmülünüze oldukça farklı bir anlam ve coşku kazandıracaktır. O, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisidir.
Önerimiz, her durumdaki çakra çalışmasına yine de temel yoga sistemlerinden birisinin desteğinde başlanmasıdır. Yogada geliştikçe bedende, zihinde, ruhta bilince yönelme ile gerçekleşebilecek uyanış ve aydınlanma daha kolay fark edilecektir. Farkedilemiyorsa ya yol, ya da yöntem veya pratikleriniz yanlış veya eksik demektir. Önemli olan, bütün bu sürecin duygularımızın, tutkularımızın, korku ve öfkemizin olumsuz etkisinden uzakta; ama yine de kontrolümüz altında tutulabilmesini sağlamaktır. Doğru yöntem, önce Hatha Yogada yeterince ilerlemek; daha sonra da çok iyi bir ustanın veya uzman bir eğitmenin nezaretinde Kriya Yogadan geçmek olabilir. Bu arada Kriya Yoganın, henüz ustalaşmamış kişilerin kendi başlarına yapabilecekleri bir uygulama olmadığı unutulmamalıdır.
Diğer çakraların uyandırılmasından önce de her defasında Ajnada yoğunlaşmanın sayılamayacak kadar çok yararları vardır; ki bunlardan en önemlisi, önce Ajnaya yönelmenin daha aşağıdaki her bir çakranın kendi karmasının temizlenmesini (arındırılmasını) ve muhtemel olumsuz karmik güçlerin daha kolay denetlenebilmesini temindir. Her defasında Ajnadan başlamak veya bir süre ona yoğunlaşmak, başta Muladharada olduğu gibi, sırasıyla tüm diğerlerinde kundaliniyi hem esnetecek hem de sırası geldiğinde daha kuvvetli bir biçimde uyaracaktır. Kundalininin alın çakrasına yükselmesi sürecinde, destekleyici uygulamalar olarak mutlaka daha fazla meditasyona, yapılabilirse yeteri kadar inzivaya, teoriye ve nefes çalışmalarına zaman ayrılmalıdır.
Ancak unutulmaması gerekir ki harekete geçme, aslâ tam olarak uyanma demek değildir. Örneğin perinenin kasılıp gevşemesi sırasında düzenli nefes ve mantra yardımıyla Ajnada oluşan sıcaklık hissi de, prananın toplanıp dağıldığını hissetmek de, alın çakrasının açıldığının değil; ancak yavaş yavaş harekete geçmeye başladığının kanıtıdır. Gerçek uyanmanın ve ardından gelecek açılımın süresi herkeste değişebilir.
Ajna Çakra, adetâ bir yönetim merkezidir ve bir anlamda kişinin içsel gurusudur demiştik. Aynı zamanda yogilerin derin meditasyon veya samadhi sırasında kapalı ya da yarı-kapalı haldeki gözlerinin kendiliğinden yöneldiği noktadır. Çünkü orası bir anlamda bilince açılan kapıdır. Hem de bilinen fiziksel dünya ile, bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer dünyalar (ve boyutlar) arasındaki kapısız kapıdır. Üçüncü Gözün doğru işlev görebilmesi, doğal olarak yeteri kadar etkinleşebilmesine bağlıdır. Bu da dengeli, bilinçli ve kararlı biçimde çalışmakla mümkün olup, onu belli bir çıkar ya da yarar sağlama amacıyla açmaya çalışırsanız başaramaz, sonunda mutlaka acı çekersiniz.
Üçüncü gözün, iki yönlü ve dışarıdan pek bilinmeyen bir başka işlevi astral ve ruhsal ortamlardan gelen verilerin kodlarını çözerek fiziksel ve zihinsel ortama taşıması; gerektiğinde aynı işlevi tam tersi yönde de yapabilmesidir. Bir diğer işlevi de farklı zihin ve bilinç düzeylerinin ayırdına vararak, farklı ilişki ve temaslar söz konusu olduğunda, bunlardan her birine ayrı ayrı uyum sağlayabilecek düzeyde kalabilmeyi ve bu amaçla gereken eşgüdümü sağlayabilmesidir.
Ajna çakranın açılmaya başlamasıyla, sezgi gücünüzün yavaş yavaş arttığını, farklı türden enerjilerin de farkedilir hâle gelmesiyle durugörü yeteneğini kazanmaya (varsa da artırmaya) başladığınızı ve iki yönlü telepati becerinizde önemli artış ve açılımlar olduğunu gözlemleyeceksiniz. Kimileri, belirli çakraların aktivasyonu için reikinin 1inci, 2nci 3üncü aşamalarına erişmiş olmanın gerekliliğinden sözederler ki; bunların aslı-astarı yoktur. İnisiye edenin kerameti ve aldığı ücret ile, belirli sayı ve sürede toplantı ve seminere katılma zorunluluğu üzerinde doğru düşünebilirseniz, bunun ne denli yanıltıcı olduğunu kendiniz çözümleyebilirsiniz. Reiki de hiç kuşkusuz yarar sağlanabilecek bir yöntemdir; ancak bu öyle dışarıdan yapılacak yüklemeler, sanal ve itibarî derecelendirmelerle gerçekleştirilebilecek, üstelik o denli kolaycı ve programlanabilir bir süreç değildir.
Üçüncü Gözün etkinleştirilmesi sürecinde bir hint geleneği olarak alna, özellikle de iki kaşın üst-ortasına sandal ağacı macunu sürülmektedir. Aynı gelenekte üçüncü göz bölgesine tilak, yani o kırmızı işareti yerleştirmek de vardır. Ama herkeste aynı yerde olmadığı, kimilerinde ise henüz tamamen kapalı durumda olduğu bilinmelidir. Yaygın bir söyleme göre, yaşamlarında hiç meditasyon yapmamış olanlarda potansiyel üçüncü göz alnın hayli yukarılarındadır. Etkinleştikçe aşağılara iner, ya da açılabilmesi için iki kaşın üst-ortasına doğru çekilmesi gerekir. Sıkça ve düzenli meditasyon uygulayanlarda iki kaşın ortasına doğru yaklaşır. En fazla inebildiği yer de gözlerin hizasıdır. Nitekim kimi avatarların ve büyük ustaların temsilî resimlerinde üçüncü göz ya da ışığın yayıldığı yer, hayli aşağılarda, çoğu kez göz hizasına inmiş biçimde tasvir edilmektedir.
Üçüncü gözünü açmayı başarabilenler kolaylıkla odaklanabilir, daha kısa sürede yoğunlaşabilir; içsel barışı hissedebilir, huzurun kendisi olabilirler. Böylelikle zamanla Birlik Bilincine yönelmiş olunduğu da hissedilebilir. Bu durum aslında herkeste bulunan ama yaşam biçimi, yerleşik alışkanlıklar ve inançsal koşullanmışlıklar nedeniyle bir türlü ortaya çıkarılamayan algılama gücü ve yeteneğindeki gelişmişliğinin göstergesidir. Ortaya çıkarılamadığı sürece, böylesine önemli bir gücümüz hep saklı halde kalır. O nedenle çok büyük çoğunluğumuz böyle bir potansiyeli olduğunun farkında değildir. Bir başka ifade ile, çok değerli enstrümanlar olan fiziksel ve zihinsel bedenlerimiz, eğer bloke olmuşlukları ortadan kaldırılabilir ve o durumun neden olduğu kısıtlamaları aşılabilirse, daha kolay özgürleşerek çok daha kısa sürede bilinçliliğe yönelebileceklerdir. Bu gerçekleşebilirse algılamada sağlanacak artışın, doğal olarak duyular ötesi araçlar ve fenomenlerle iletişim kurulabilmesine imkan sağlayacağını sanırız uzun uzadıya açıklamanın gereği yoktur. Teozofideki ya da sufîlikteki rabıta da böyle sağlanmaktadır. Kısacası Ajna Çakra yeterince açılmadan ezoterik bilime erişilemez. Bilindiği sanılanlar ancak ansiklopedik veya kulaktan dolma, deneyimlenememiş sıradan bilgiler olarak kalır.
Bazı yorumcular Matta İncili 6/22deki, İsanın açıldığında bütün bedeni ışıkla dolduracağını söylediği Tek Gözün, Üçüncü Göz olarak anlaşılması gerektiğini söylerler. Keza yine Matta 10/16daki yılanlar sembolünün de kundaliniyi kastettiğinde ısrarcıdırlar.