Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

Ajna Çakra ( üçüncü göz )

Leia

MFC Üyesi
Konum
  • Üyelik Tarihi
    4 Ara 2012
  • Mesajlar
    1,166
  • MFC Puanı
    55
Çakralar, bedenimizde sürekli akıp duran enerjilerin en fazla yoğunlaştığı ve onları taşıyan farklı kanalların birbirleriyle buluştuğu merkezlerdir. Bu konudaki genel bilgilere pek çok farklı kaynaktan ulaşabilirsiniz.

‘Üçüncü Göz’ de denilen Ajna Çakra, hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş olan, önemli bir enerji yoğunlaşma, içebakış ve aynı zamanda da dışavurum merkezimizdir. Her türden yogacılar, reikiciler, kimi Uzakdoğu inançları ve yaşam felsefeleri bu çakraya değişik açılardan bakmışlar; ondan çok farklı beklentileri olmuş, zihinler yüzyıllar boyu onun açılmasıyla kazanılacak sıra dışı hattâ olağandışı güçlere odaklanmıştır.

Yedi aşamalı klasik çakralar sistemindeki sondan ikinci oluşum olan ajna çakra, bilinçlilik yolundaki farkındalığın merkezidir. Bu farkındalık artışıyla birliğe odaklanmak mümkün olabilir; Üçüncü Göz’ün açılmasıyla duyular ötesi algılar meydana çıkar, sezgisel biliş gelişir, düşüncemiz zaman ve mekânın sınırlarını aşmaya başlar. Bu kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla da zihnin ve aklın sınırları aşılabilir.

Ajna ve Sahasrara arasında, gerçekte iki önemli merkez daha vardır. Bunlar ‘tâli çakra’ kabul edilen ve Ajna’nın üzerinde, alnın tam ortasında yer alan ‘Soma’ ile, onun biraz üzerindeki ‘Kameşvâra’’dır. Esasında bütün ana çakraların aralarında en az bir, çoğu kez iki tâli çakra bulunur. Ancak ‘yedi çakralı sistem’in öğrenilmesini basitleştirme amacıyla bunlardan pek söz edilmez.

Ajna Çakra, olumsuz karmamızı çözüp arındıracak olan merkezimizdir. Daha aşağıdakilerin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni diğer her birinin işlevlerinin farklı olmasıdır. Ajna aynı zamanda kundalini’nin yeterince olgunlaşıp ehlileştiği çakradır. Bu nedenle ona ‘İçsel Guru’ veya ‘Yönetim Merkezi’ de denilmektedir. Bu çakra açılmadan, kadim ustaların o sıkça sözünü ettikleri, tüm olan-bitenin özgür gözlemcisi ve kayıtsız-koşulsuz tanığı olabilme olanağı yoktur. Bu aynı zamanda nedenselliklerin ve onlara ilişkin yasaların fark edilip, korkularımızın asılsızlığının kavrandığı, bağlılıklarımızın aşıldığı; zihin-ötesi ‘sezgisel bilgi’nin edinilebileceği bir düzeye ulaşmış olmak demektir. Yani onun açılması, bir anlamda tümüyle sanal olan bir rüyadan, zihinsel yanılgılar ve aldanışların dünyasından, gerçekliklerin dünyasına uyanmak gibidir.

Ajna Çakra’da uyandıktan sonra, geliştireceğiniz daha üst algılar ve onlarla sağlanacak olan farkındalığınız size bir sonraki ‘Sahasrara Çakra’ya (Tepe Çakrası) nasıl ulaşabileceğinizin yolunu da gösterecek ve aydınlatacaktır.

Ajna Çakra; ida, pingala ve suşumna nadilerinin vücutta birbirlerine en çok yaklaştığı yerdir. Eski hint geleneklerinde buraya ‘Şiva Düğümü’ denilmektedir. Çünkü bu üç büyük gücün bir araya gelip etkileşimleri sonucu zihnin arınarak bilince doğru dönüşümü gerçekleşir; farkındalıkta açılım ve genişleme sağlanır, ‘samadhi’ye geçilerek ‘bütünlük’ hâline gelinir. Alın çakrasının önemi ve diğerlerinden farkı, onunla ilişki kuramayan hiçbir çakranın bir başka biçimde ve yeterince açılamayacak olmasıdır.

Aşağıda verilen uygulamalar, Kök Çakra’da (Muladhara) bulunan kundalini’nin uyandırılmasına yardımcı olur. Uygulamaya Ajna ile birlikte başlamak, her ikisini birden çalıştırarak süreyi kısaltacakır. Ayrıca uyandırılan kundalininin ‘yönünün’, bir bakıma da ‘hedefinin’ olması onu daha canlı ve daha ‘enerjik’ halde tutacaktır. Harekete geçirilmesi amaçlanan kundalini enerjisinin erişemediği hiçbir çakra uyanamaz (açılamaz). Kundalini’yi Ajna’ya yönlendirmek, onu her defasında henüz uyandırılmamış olan bir üst çakradan kıvrılarak biteviye geri dönmesi alışkanlığından alıkoyacaktır. Böylelikle çakralardan her birinin uyandırılması, diğeri üzerinde de olumlu etki yaratmış olacaktır. Açılması istenen herhangi bir çakra ile birlikte Ajna’ya da yoğunlaşmak, sırası gelen çakranın daha kolay açılabilmesi yanında, bir sonrakinin katılığının da yavaş yavaş ‘ısıtılarak esnetilmesi’ni sağlayacaktır.

Burada kundalini’den kısaca bahsetmekte yarar vardır. Kundalini, gizil enerjilerimizden sadece bir tanesidir; ve diğer pek çokları gibi elle tutulur-gözle görülür ve ölçülebilir olmadığından başlangıçta fark edilemeyebilir. Önce fark edilebilir sonra da geliştirilip yönetilebilirse daha başka enerjilerimizi harekete geçirebildiği, onların da oluşum ve gelişimlerine ‘katıldığı’ görülebilecektir. Böyle bir farkındalık genişlemesi bilince daha kolay erişimi sağlayacaktır. İçinizdeki ‘öz’e yöneldiğinizi kavradığınızda ondan vazgeçemez ve onun aydınlattığı yoldan bir daha ayrılamazsınız. Kundalini ‘dişil’ bir sözcük olup, ‘spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji’… ve benzeri anlamlara gelir. Belkemiğinin ya da omurganın kökünde biryerlerde başladığından ilk çakranın hemen bütün dillerdeki adı ‘Kök Çakra’ dır (Muladhara Chakra). Kundalini’nin farkındalığı tüm yaşamınızı değiştirecek, deneyimleyebilmeniz ölçüsünde tekâmülünüze oldukça farklı bir anlam ve coşku kazandıracaktır. O, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisidir.

Önerimiz, her durumdaki çakra çalışmasına yine de temel yoga sistemlerinden birisinin desteğinde başlanmasıdır. Yoga’da geliştikçe bedende, zihinde, ruhta… bilince yönelme ile gerçekleşebilecek uyanış ve aydınlanma daha kolay fark edilecektir. Farkedilemiyorsa ya yol, ya da yöntem veya pratikleriniz yanlış veya eksik demektir. Önemli olan, bütün bu sürecin duygularımızın, tutkularımızın, korku ve öfkemizin olumsuz etkisinden uzakta; ama yine de ‘kontrolümüz altında’ tutulabilmesini sağlamaktır. Doğru yöntem, önce Hatha Yoga’da yeterince ilerlemek; daha sonra da çok iyi bir ustanın veya uzman bir eğitmenin nezaretinde Kriya Yoga’dan geçmek olabilir. Bu arada Kriya Yoga’nın, henüz ustalaşmamış kişilerin kendi başlarına yapabilecekleri bir uygulama olmadığı unutulmamalıdır.

Diğer çakraların uyandırılmasından önce de her defasında Ajna’da yoğunlaşmanın sayılamayacak kadar çok yararları vardır; ki bunlardan en önemlisi, önce Ajna’ya yönelmenin daha aşağıdaki ‘her bir çakranın kendi karmasının temizlenmesi’ni (arındırılmasını) ve muhtemel olumsuz karmik güçlerin daha kolay denetlenebilmesini temindir. Her defasında Ajna’dan başlamak veya bir süre ona yoğunlaşmak, başta Muladhara’da olduğu gibi, sırasıyla tüm diğerlerinde kundalini’yi hem ‘esnetecek’ hem de sırası geldiğinde daha kuvvetli bir biçimde uyaracaktır. Kundalini’nin alın çakrasına yükselmesi sürecinde, destekleyici uygulamalar olarak mutlaka daha fazla meditasyona, yapılabilirse yeteri kadar inzivaya, teoriye ve nefes çalışmalarına zaman ayrılmalıdır.

Ancak unutulmaması gerekir ki ‘harekete geçme’, asl⠑tam olarak uyanma’ demek değildir. Örneğin perine’nin kasılıp gevşemesi sırasında düzenli nefes ve mantra yardımıyla Ajna’da oluşan sıcaklık hissi de, prana’nın toplanıp dağıldığını hissetmek de, alın çakrasının açıldığının değil; ancak yavaş yavaş harekete geçmeye başladığının kanıtıdır. Gerçek uyanmanın ve ardından gelecek ‘açılım’ın süresi herkeste değişebilir.

Ajna Çakra, adetâ bir yönetim merkezidir ve bir anlamda kişinin ‘içsel guru’sudur demiştik. Aynı zamanda yogilerin derin meditasyon veya samadhi sırasında kapalı ya da yarı-kapalı haldeki gözlerinin kendiliğinden yöneldiği noktadır. Çünkü orası bir anlamda ‘bilince açılan kapı’dır. Hem de bilinen fiziksel dünya ile, bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer dünyalar (ve boyutlar) arasındaki ‘kapısız kapı’dır. Üçüncü Göz’ün doğru işlev görebilmesi, doğal olarak yeteri kadar etkinleşebilmesine bağlıdır. Bu da dengeli, bilinçli ve kararlı biçimde çalışmakla mümkün olup, onu belli bir çıkar ya da yarar sağlama amacıyla açmaya çalışırsanız başaramaz, sonunda mutlaka acı çekersiniz.

Üçüncü gözün, iki yönlü ve dışarıdan pek bilinmeyen bir başka işlevi astral ve ruhsal ortamlardan gelen verilerin kodlarını çözerek fiziksel ve zihinsel ortama taşıması; gerektiğinde aynı işlevi tam tersi yönde de yapabilmesidir. Bir diğer işlevi de farklı zihin ve bilinç düzeylerinin ayırdına vararak, farklı ilişki ve temaslar söz konusu olduğunda, bunlardan her birine ayrı ayrı uyum sağlayabilecek düzeyde kalabilmeyi ve bu amaçla gereken eşgüdümü sağlayabilmesidir.

Ajna çakranın açılmaya başlamasıyla, sezgi gücünüzün yavaş yavaş arttığını, farklı türden enerjilerin de farkedilir hâle gelmesiyle ‘durugörü’ yeteneğini kazanmaya (varsa da artırmaya) başladığınızı ve iki yönlü telepati becerinizde önemli artış ve açılımlar olduğunu gözlemleyeceksiniz. Kimileri, belirli çakraların aktivasyonu için reikinin 1’inci, 2’nci 3’üncü aşamalarına erişmiş olmanın gerekliliğinden sözederler ki; bunların aslı-astarı yoktur. İnisiye edenin kerameti ve aldığı ücret ile, belirli sayı ve sürede toplantı ve seminere katılma ‘zorunluluğu’ üzerinde doğru düşünebilirseniz, bunun ne denli yanıltıcı olduğunu kendiniz çözümleyebilirsiniz. Reiki de hiç kuşkusuz yarar sağlanabilecek bir yöntemdir; ancak bu öyle dışarıdan yapılacak yüklemeler, sanal ve itibarî derecelendirmelerle gerçekleştirilebilecek, üstelik o denli kolaycı ve programlanabilir bir süreç değildir.

Üçüncü Göz’ün etkinleştirilmesi sürecinde bir hint geleneği olarak alna, özellikle de iki kaşın üst-ortasına sandal ağacı macunu sürülmektedir. Aynı gelenekte üçüncü göz bölgesine ‘tilak’, yani o kırmızı işareti yerleştirmek de vardır. Ama herkeste aynı yerde olmadığı, kimilerinde ise henüz tamamen kapalı durumda olduğu bilinmelidir. Yaygın bir söyleme göre, yaşamlarında hiç meditasyon yapmamış olanlarda potansiyel üçüncü göz alnın hayli yukarılarındadır. Etkinleştikçe aşağılara iner, ya da açılabilmesi için iki kaşın üst-ortasına doğru ‘çekilmesi’ gerekir. Sıkça ve düzenli meditasyon uygulayanlarda iki kaşın ortasına doğru yaklaşır. En fazla inebildiği yer de gözlerin hizasıdır. Nitekim kimi ‘avatar’ların ve büyük ustaların temsilî resimlerinde üçüncü göz ya da ‘ışığın yayıldığı’ yer, hayli aşağılarda, çoğu kez göz hizasına inmiş biçimde tasvir edilmektedir.

Üçüncü gözünü açmayı başarabilenler kolaylıkla odaklanabilir, daha kısa sürede yoğunlaşabilir; içsel barışı hissedebilir, huzurun kendisi olabilirler. Böylelikle zamanla Birlik Bilinci’ne yönelmiş olunduğu da hissedilebilir. Bu durum aslında herkeste bulunan ama yaşam biçimi, yerleşik alışkanlıklar ve inançsal koşullanmışlıklar nedeniyle bir türlü ortaya çıkarılamayan algılama gücü ve yeteneğindeki gelişmişliğinin göstergesidir. Ortaya çıkarılamadığı sürece, böylesine önemli bir gücümüz hep ‘saklı’ halde kalır. O nedenle çok büyük çoğunluğumuz böyle bir potansiyeli olduğunun farkında değildir. Bir başka ifade ile, çok değerli enstrümanlar olan fiziksel ve zihinsel bedenlerimiz, eğer bloke olmuşlukları ortadan kaldırılabilir ve o durumun neden olduğu kısıtlamaları aşılabilirse, daha kolay özgürleşerek çok daha kısa sürede bilinçliliğe yönelebileceklerdir. Bu gerçekleşebilirse algılamada sağlanacak artışın, doğal olarak duyular ötesi araçlar ve fenomenlerle iletişim kurulabilmesine imkan sağlayacağını sanırız uzun uzadıya açıklamanın gereği yoktur. Teozofi’deki ya da sufîlikteki ‘rabıta’ da böyle sağlanmaktadır. Kısacası Ajna Çakra yeterince açılmadan ezoterik bilime erişilemez. Bilindiği sanılanlar ancak ansiklopedik veya kulaktan dolma, deneyimlenememiş sıradan bilgiler olarak kalır.

Bazı yorumcular Matta İncili 6/22’deki, İsa’nın ‘açıldığında bütün bedeni ışıkla dolduracağı’nı söylediği ‘Tek Göz’ün, Üçüncü Göz olarak anlaşılması gerektiğini söylerler. Keza yine Matta 10/16’daki ‘yılanlar’ sembolünün de kundalini’yi kastettiğinde ısrarcıdırlar.
 
Üst Alt