- Konum
- İzmir
-
- Üyelik Tarihi
- 9 Haz 2015
-
- Mesajlar
- 12,474
-
- MFC Puanı
- 1,810
Ahlak'ın tanımı ve mahiyeti
Ahlâk terimi için İslâm ahlâkçılarınca yapılan tanımlar içinde en beğenileni
ve en yaygın olanı İmam Gazzâlîye (ö. 505/1111) ait olanıdır.
Gazzâlîden önce, biraz daha eksik olarak İbn Sînâ (ö. 428/1037) ve İbn
Miskeveyh (ö. 421/1030) gibi İslâm filozoflarında da görülen, fakat Gazzâlî
tarafından geliştirilmiş ve ikmal edilmiş olan bu tanım şöyledir:
Ahlâk, insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir ki (heyet) fiiller, hiç-
bir fikrî zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan bu meleke sayesinde kolaylıkla
ve rahatlıkla ortaya çıkar.
Bu tanımın tahlili, bizi ahlâkın mahiyeti hakkında aşağıdaki sonuçlara
götürmektedir:
1. Ahlâk, insanın işlediği fiil ve davranışlardan, yaygın ifadesiyle
amelden ziyade, bu davranışların kaynağı ve âmili olan, onları meydana
getiren mânevî kabiliyetler veya yatkınlıklar kompleksini (Gazzâlînin tabiri
ile heyet) ifade eder. Buna göre ahlâkî fiiller, ahlâkın kendisi olmayıp onun
494 İLMİHAL
bir sonucu ve dışa yansımasıdır. Bu nokta, özellikle ahlâk eğitimi bakımından
önemlidir.
Diğer önemli bir nokta da şudur: Bir insanın yapmış olduğu herhangi bir
işin dış değerine bakarak onun ahlâkının iyi veya kötü olduğu hakkında verilecek
hüküm her zaman isabetli olmayabilir. Çünkü sonucu ne olursa olsun,
Hz. Peygamberin de belirttiği gibi, Ameller niyetlere göredir (Buhârî,
Bedül-vahy, 1). Şu halde ahlâk konusunda insanları yargılamak oldukça
zordur. Bu yüzden Kurân-ı Kerîmde, Size selâm veren kimseye Sen müslüman
değilsin demeyin (en-Nisâ 4/96) buyurulmuştur.
2. Ahlâk, sadece iyi huylar ve kabiliyetler mânasına gelmez. Kelimenin
asıl mânası ile iyi ve kötü huyların hepsine birden ahlâk denir. Buna göre
ahlâksız insan yoktur, iyi veya kötü ahlâklı insan vardır. İslâmî kaynaklarda
iyi huylara ahlâk-ı hamîde, ahlâk-ı hasene, kötü huylara ise ahlâk-ı
zemîme, ahlâk-ı seyyie gibi adlar verilmiştir.
3. Ahlâk, insanda gelip geçici bir hal olmayıp onun mânevî yapısında
yerleşen, bir meleke halini alan yatkınlık ve kabiliyetler bütünüdür. Ahlâkın
bu özelliği sebebiyledir ki İslâm ahlâkçıları -dilimizdeki güzel ifadesi ilekırk
yılda bir iyilik yapmanın ahlâklılık alâmeti olmadığını ısrarla belirtmiş-
lerdir. Hz. Peygamberin, Amellerin en hayırlısı, az da olsa devamlı olanı-
dır (Buhârî, Libâs, 43) mânasındaki hadisi bu anlayışın veciz bir ifadesidir.
4. Ahlâk insanı düşünüp taşınmaya, herhangi bir baskı ve zorlamaya
gerek kalmaksızın, görevi olduğuna inandığı işleri rahatlıkla ve memnuniyetle
yapmaya sevkeder. Böyle bir ahlâk formasyonuna sahip olmayan insanların
nâdiren yaptıkları iyi işler, ahlâkî bir temele dayanmaktan ziyade,
olsa olsa riya, korku, menfaat temini gibi ahlâkın onaylamadığı ve rezîlet
(erdemsizlik) saydığı başka sebep ve maksatlarla alâkalıdır.
5. Ahlâklı olabilmek için görevleri rahatlıkla ve memnuniyetle yerine
getirme zorunluluğu, ahlâkın gelişip güçlenmesinde alışkanlıkların ihmal
edilemez bir önem taşıdığını göstermektedir. Bundan dolayı İslâm ahlâkçıları
ahlâkî eğitime büyük önem vermişlerdir. Çünkü alışkanlıklar ancak eğitimle
kazanılır. Burada eğitimden maksat, ahlâkın nazarî bilgilerini tahsil etmek
yanında, kişinin çocukluktan itibaren iyi örneklerle yaşaması, iyilik yapmaya
alıştırılması, bencil ve gayri meşrû arzu ve ihtiraslarına karşı koymak
suretiyle kendi kendini eğitmesi, nefsini ıslah etmesidir. Bu ise bir irade eğitimidir.
Not diyanetten alıntıdır.
ve en yaygın olanı İmam Gazzâlîye (ö. 505/1111) ait olanıdır.
Gazzâlîden önce, biraz daha eksik olarak İbn Sînâ (ö. 428/1037) ve İbn
Miskeveyh (ö. 421/1030) gibi İslâm filozoflarında da görülen, fakat Gazzâlî
tarafından geliştirilmiş ve ikmal edilmiş olan bu tanım şöyledir:
Ahlâk, insan nefsinde yerleşen öyle bir melekedir ki (heyet) fiiller, hiç-
bir fikrî zorlama olmaksızın, düşünüp taşınmadan bu meleke sayesinde kolaylıkla
ve rahatlıkla ortaya çıkar.
Bu tanımın tahlili, bizi ahlâkın mahiyeti hakkında aşağıdaki sonuçlara
götürmektedir:
1. Ahlâk, insanın işlediği fiil ve davranışlardan, yaygın ifadesiyle
amelden ziyade, bu davranışların kaynağı ve âmili olan, onları meydana
getiren mânevî kabiliyetler veya yatkınlıklar kompleksini (Gazzâlînin tabiri
ile heyet) ifade eder. Buna göre ahlâkî fiiller, ahlâkın kendisi olmayıp onun
494 İLMİHAL
bir sonucu ve dışa yansımasıdır. Bu nokta, özellikle ahlâk eğitimi bakımından
önemlidir.
Diğer önemli bir nokta da şudur: Bir insanın yapmış olduğu herhangi bir
işin dış değerine bakarak onun ahlâkının iyi veya kötü olduğu hakkında verilecek
hüküm her zaman isabetli olmayabilir. Çünkü sonucu ne olursa olsun,
Hz. Peygamberin de belirttiği gibi, Ameller niyetlere göredir (Buhârî,
Bedül-vahy, 1). Şu halde ahlâk konusunda insanları yargılamak oldukça
zordur. Bu yüzden Kurân-ı Kerîmde, Size selâm veren kimseye Sen müslüman
değilsin demeyin (en-Nisâ 4/96) buyurulmuştur.
2. Ahlâk, sadece iyi huylar ve kabiliyetler mânasına gelmez. Kelimenin
asıl mânası ile iyi ve kötü huyların hepsine birden ahlâk denir. Buna göre
ahlâksız insan yoktur, iyi veya kötü ahlâklı insan vardır. İslâmî kaynaklarda
iyi huylara ahlâk-ı hamîde, ahlâk-ı hasene, kötü huylara ise ahlâk-ı
zemîme, ahlâk-ı seyyie gibi adlar verilmiştir.
3. Ahlâk, insanda gelip geçici bir hal olmayıp onun mânevî yapısında
yerleşen, bir meleke halini alan yatkınlık ve kabiliyetler bütünüdür. Ahlâkın
bu özelliği sebebiyledir ki İslâm ahlâkçıları -dilimizdeki güzel ifadesi ilekırk
yılda bir iyilik yapmanın ahlâklılık alâmeti olmadığını ısrarla belirtmiş-
lerdir. Hz. Peygamberin, Amellerin en hayırlısı, az da olsa devamlı olanı-
dır (Buhârî, Libâs, 43) mânasındaki hadisi bu anlayışın veciz bir ifadesidir.
4. Ahlâk insanı düşünüp taşınmaya, herhangi bir baskı ve zorlamaya
gerek kalmaksızın, görevi olduğuna inandığı işleri rahatlıkla ve memnuniyetle
yapmaya sevkeder. Böyle bir ahlâk formasyonuna sahip olmayan insanların
nâdiren yaptıkları iyi işler, ahlâkî bir temele dayanmaktan ziyade,
olsa olsa riya, korku, menfaat temini gibi ahlâkın onaylamadığı ve rezîlet
(erdemsizlik) saydığı başka sebep ve maksatlarla alâkalıdır.
5. Ahlâklı olabilmek için görevleri rahatlıkla ve memnuniyetle yerine
getirme zorunluluğu, ahlâkın gelişip güçlenmesinde alışkanlıkların ihmal
edilemez bir önem taşıdığını göstermektedir. Bundan dolayı İslâm ahlâkçıları
ahlâkî eğitime büyük önem vermişlerdir. Çünkü alışkanlıklar ancak eğitimle
kazanılır. Burada eğitimden maksat, ahlâkın nazarî bilgilerini tahsil etmek
yanında, kişinin çocukluktan itibaren iyi örneklerle yaşaması, iyilik yapmaya
alıştırılması, bencil ve gayri meşrû arzu ve ihtiraslarına karşı koymak
suretiyle kendi kendini eğitmesi, nefsini ıslah etmesidir. Bu ise bir irade eğitimidir.
Not diyanetten alıntıdır.