Ağrı Dağı Efsanesi
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemalin 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen, kitapta anlatılanlar aslında efsane değil, tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir.
Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at, kutsal meşe ağacı, demirci gibi destansı; sofi, kervan şeyhi, paşanın kızını vermek için Ahmet in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır. Romana konu olan efsanenin özetle şöyledir.
Ağrı Dağında bulunan ve Küp Gölü denilen bir gölün etrafında, çobanların her yıl bahar mevsiminde gerçekleştirdikleri bir törenin anlatımıyla başlıyor. Buna göre çobanlar karlar eridikten ve karların altından ortaya çıkan toprak yeşermeye başladıktan sonra bir sabah gün doğmadan Küp Gölünün etrafında toplanır, Ağrı Dağının Öfkesi denen nağmeyi çalmaya başlarlar ve gün batımına kadar bunu sürdürürler. Gün batımında küçük beyaz bir kuş gelir ve gölün mavi sularına bir kanadını üç kez daldırıp çıkarır. Ardından da iri bir atın gölgesi gölün üstüne düşer. Bu anlatı birkaç kez daha yinelenir romanda. Romanın geri kalan kısmı bu anlatıya ve törene kaynaklık eden olayı anlatır.
18 inci yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Handır. Mahmut Hanın Kır atı, şimdi İran sınırları içinde kalan, Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki, Ağrı Dağının eteklerindeki Sorik köyünden yaşayan Ahmetin evinin kapısına gelir.
Sofi denilen yaşlı kişi bu atın neden burada olduğunu sorar Ahmete. Ahmet bu atla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyler. Bunun üzerine töreye uyarak, atı uzak bir yere bırakır Ahmet. Ancak eve geldiğinde atı Sofinin yanında görür. Bu uygulamayı tam 3 kez yapar ve hepsinde aynı sonuçla karşılaşır. Sofi 3 kez bırakılıp geri dönen atın töreye göre Ahmetin olduğunu ve gerçek sahibi kim olursa olsun, onu geri alamayacağını söyler. Bunun üzerine Ahmet, bu gösterişli atı sahiplenir ve At benim kısmetimdir der. Bu sırada Mahmut Han da kaybolan atını aramaktadır. Ancak Ahmet atını vermeye razı olmaz. Mahmut Han, civardaki beyleri toplar, onlar aracılığıyla atını istetir. Ahmet töreye göre bu atın kendisinin olduğunu ve kimseye veremeyeceğini söyler. Mahmut Han atını almak için Ağrı Dağına gider, ancak Sofinin dışında kimseyi bulamaz ve Sofiyi de zindana attırır. Civardaki beyler atı, Ahmeti ve köylüleri bulacaklarına dair Mahmut Hana söz verirler. Mahmut Han onlara armağan verip gönderir.
Zindanda bulunan Sofiyle Mahmut Hanın üç kızından biri olan Gülbahar ilgilenir. Sofi Gülbahara kaval çalar. Ağrı Dağının Öfkesi diye bilinen nağmeyi çalar. Mahmut Han, Sofiye, at ve Ahmet bulunursa kendisini zindandan çıkarabileceğini söyler, ancak Sofi bunun mümkün olmadığını söyler. Milan aşiretinden Musa denilen kişi Ahmeti ikna etmek için
Hakkariye gönderilir. Ahmeti ve köylüleri geri getirir, ancak Ahmeti de Musayı da kandırmışlardır. ikisi de zindana atılır. Gülbahar zindana gizlice yemek götürmeyi sürdürür.
Bu sırada Ahmeti görür. Gülbahar farklı bir ruh haline girer. Ahmete yakınlık duymaya başlar ve bir gece Zindancı Memodan izin alıp Ahmetle görüşür. Ertesi gece Zindancı Memo istemeye istemeye yine izin verir Gülbahara. Mahmut Han 40 gün içinde kaybolan atının kendisine iade edilmesini ister, aksi takdirde zindandaki Sofi, Ahmet ve Musanın öldürüleceğini söyler. Bunun üzerine Gülbahar, atı Ağrı Dağlılardan istemeyi düşünür. Yardım etmesi için konuyu kardeşi Yusuf a açar. Yusuf bu fikre şiddetle karşı çıkar. Ancak Yusuf bu konudan kimseye bahsetmeyeceğine söz verir. Gülbahar bu konuyu Sofiye de açar ve onu da ikna edemez. Demirci Hüso denen kişiye başvurur. 0 da Gülbaharı Kervan Şeyhine gönderir, Kervan Şeyhi, Kervankıran yıldızına bakar ve yıldızın bir tarafının aydınlık, bir tarafının karanlık olduğunu ve derdinin dermanının olduğunu söyler. Gülbahar ertesi gece Demirci Hüsonun dükkanının önünde bir at görür. Demirci Hüso gidip Mahmut Hanın kaybolan atın getirir. 0 gece Gülbahar ve Ahmet, Zindancı Memonun odasında birlikte olurlar. Zindanc Memo kıskançlık içindedir, Gülbahar ve Ahmet, Zindancı Memonun odasında uyurlarken, o elinde kılıcıyla birkaç kez gelir, uyandıklarında kılıcını üç kez havaya kaldırır, ancak onları öldüremez. Mahmut Han getirilen atın kendisinin olmadığını söyler. Etrafındaki beylerden biri atın Mahmut Hana ait olduğunu söyler gibi olur, ancak, Mahmut Han hiddetlenir, Beyazıta tellal yollar. Tellallar zindanda bulunan üç kişinin cumartesi günü sabahleyin asılacaklarını söyler. Demirci Hüso da bunun üzerine atı alır ve salar, at Beyazıtta şahlanır ve Ağrı Dağına yollanır. Gülbahar ne yapacağını bilemeyecek kadar çaresiz durumdadır. Zindanların olduğu yere gider. Burada kendinden geçmiş bir halde Ahmet öldürülürse ben de kendimi sarayın uçurumundan atarım der. Zindancı Memo bunu duyar. Gülbahar zindandaki üç kişiyi serbest bırakması için Memoya yalvarır ve ne isterse yapacağını söyler. Memo ondan bir tutam saç ve bu gecenin ve kendisinin unutulmamasını ister. Gülbahar kabul eder ve ona bir tutam saç verir. Memo da zindandaki üç kişiyi salıverir. Güneş doğunca cellatlar zindanın kapısına dayanır. Memo onlara mahkumları salıverdiğini söyler, cellatlar onunla çarpışmaya başlar ve bu çarpışma sarayın uçurumuna kadar devam eder, uçurumun kenarında Memo kendini aşağı bırakır ve ölür. Elinde bir tutam saç vardır.
Sarayda meydana gelen bu sıra dışı olayları bilen Yusuf, büyük bir korku içindedir. Her şeyi babasına anlatmayı düşünür. 3 gün hasta yatar. Gülbaharla konuşur, kaçmayı veya her şeyi anlatmayı teklif eder. Çünkü Yusuf, babasının İsmail Ağaya gelip ona yalvarmazlarsa ikisinin de gözlerini oyacağını söylediğini duymuştur. Yusuf bütün olan biteni anlatır. Gülbahar hapsedilir, kuyuya kapatılır ve başına iki nöbetçi konur. Bu haber kısa sürede çevre illerde duyulur. Çevre köylerden insanlar saraya koşar, kafileler halinde gelirler. Mahmut Han bu büyük kalabalıktan korkar ve Gülbaharı onlara vermek zorunda kalır. Ahmeti ve Gülbaharı Kervan Şeyhine götürürler. Şeyh onları Hoşap Kalesinin beyine gönderir. Yanlarına halifesi Ibrahimi de katar. Hoşap Kalesinin Beyi onlara sahip çıkar. Molla Muhammet adlı birini Mahmut Hana gönderir. Ancak iyi haberler gelmez. Mahmut Han genç çifti istemektedir, Hoşap Kalesinin Beyi onları vermez. Ahmet ile birlikte ava çıkarlar. Mahmut Han aynı zamanda bir Osmanlı paşasıdır. Çevresindeki bazı beyleri Hoşap Kalesine gönderir. Ancak onlar da elleri boş geri gelir.
Mahmut Han, Erzurumdaki Rüstem Paşaya mektup yazar ve yardım ister, ancak Rüstem Paşa kızı oğlana vermesinin gerektiğini bildirir ve ona alay dolu bir mektup gönderir. Hoşap Kalesinin Beyi, Molla Muhammeti yeniden gönderir ve Beyin ne yapmak lazım geliyorsa yapmaya hazır olduğunu bildirir. Mahmut Han tedirginlik içindedir, çevredeki ahalinin sarayın üzerine yürümesinden ve Osmanlının gözünden düşmekten korkmaktadır. Sonunda kızı bir şartla vermeyi kabullenir. Ahmet Ağrının tepesine çıkacak ve büyük bir ateş yakacaktır. Ahmet bunu kabullenir. Her geçen dakika daha fazla insan bu olayı görmek amacıyla gelmekte ve Mahmut Han ve İsmail Ağa daha çok gerilimin içine girmektedir. Bu gerilim onun Ahmet zirveye çıkamazsa da kızı ona verdiğini ilan etmesine yol açar. Sonunda ateşi yakar. Gelir ve kızı alır ve gider, ancak ona dokunmaz. Kız bunun nedenini sorar ondan. Ahmet kıza onu nasıl kurtardığını sorar. Gülbahar da anlatır. Ahmet gider, arkasından Gülbahar onu takip eder, ancak Küp Gölü denen gölün orada onu kaybeder. Efsanenin sonunda, birkaç kez yinelenen, çobanların her yıl bahar ayında gerçekleştirdikleri törensel uygulamanın anlatısının ayrıntıları da tamamlanır:
0 gün bugündür, Küp Gölünün oralardan geçenler, gölün kıyısına oturmuş, kara, ışık gibi parlak, uzun saçlarını sırtına sermiş, başı iki elleri arasında gözlerini som mavi suya dikmiş Gülbaharı görürler. Arada sırada Ahmet gölün sularında Gülbaharın gözüne gözükür ve Gülbahar kollarını açıp Ahmete yürür, Ahmet, Ahmet! diye bağırır. Sesi bütün dağda yankılanır. Ahmet, Ahmet! Sen de benim yerimde olsan benim yaptığımı yapardın. Yeter artık gel Ahmet. Ahmet!Göl kaynar, Ahmet silinir, Gülbahar silinir ve küçücük bir ak kuş gelip kanadını suyun som mavisine batırır. Ve sonra da bir atın kapkara gölgesi gölün üstünden gelir geçer.
Ağrı Dağı Efsanesi Yaşar Kemalin 1970 yılında yazılan romanına ad olmuştur. Adı Efsane olmasına rağmen, kitapta anlatılanlar aslında efsane değil, tarihi izler taşıyan bir aşk hikayesidir.
Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesinde Halk Edebiyatından geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikayede at, kutsal meşe ağacı, demirci gibi destansı; sofi, kervan şeyhi, paşanın kızını vermek için Ahmet in dağın doruğuna çıkıp ateş yakması gibi hikaye ve masal motifleri yer almaktadır. Romana konu olan efsanenin özetle şöyledir.
Ağrı Dağında bulunan ve Küp Gölü denilen bir gölün etrafında, çobanların her yıl bahar mevsiminde gerçekleştirdikleri bir törenin anlatımıyla başlıyor. Buna göre çobanlar karlar eridikten ve karların altından ortaya çıkan toprak yeşermeye başladıktan sonra bir sabah gün doğmadan Küp Gölünün etrafında toplanır, Ağrı Dağının Öfkesi denen nağmeyi çalmaya başlarlar ve gün batımına kadar bunu sürdürürler. Gün batımında küçük beyaz bir kuş gelir ve gölün mavi sularına bir kanadını üç kez daldırıp çıkarır. Ardından da iri bir atın gölgesi gölün üstüne düşer. Bu anlatı birkaç kez daha yinelenir romanda. Romanın geri kalan kısmı bu anlatıya ve törene kaynaklık eden olayı anlatır.
18 inci yüzyılda Beyazıt bir sancak Merkezidir. Beyazıt Paşası Mahmut Handır. Mahmut Hanın Kır atı, şimdi İran sınırları içinde kalan, Gürbulak Açık Pazar Yeri ve Meteor çukurunun karşısındaki, Ağrı Dağının eteklerindeki Sorik köyünden yaşayan Ahmetin evinin kapısına gelir.
Sofi denilen yaşlı kişi bu atın neden burada olduğunu sorar Ahmete. Ahmet bu atla ilgili bir bilgisinin olmadığını söyler. Bunun üzerine töreye uyarak, atı uzak bir yere bırakır Ahmet. Ancak eve geldiğinde atı Sofinin yanında görür. Bu uygulamayı tam 3 kez yapar ve hepsinde aynı sonuçla karşılaşır. Sofi 3 kez bırakılıp geri dönen atın töreye göre Ahmetin olduğunu ve gerçek sahibi kim olursa olsun, onu geri alamayacağını söyler. Bunun üzerine Ahmet, bu gösterişli atı sahiplenir ve At benim kısmetimdir der. Bu sırada Mahmut Han da kaybolan atını aramaktadır. Ancak Ahmet atını vermeye razı olmaz. Mahmut Han, civardaki beyleri toplar, onlar aracılığıyla atını istetir. Ahmet töreye göre bu atın kendisinin olduğunu ve kimseye veremeyeceğini söyler. Mahmut Han atını almak için Ağrı Dağına gider, ancak Sofinin dışında kimseyi bulamaz ve Sofiyi de zindana attırır. Civardaki beyler atı, Ahmeti ve köylüleri bulacaklarına dair Mahmut Hana söz verirler. Mahmut Han onlara armağan verip gönderir.
Zindanda bulunan Sofiyle Mahmut Hanın üç kızından biri olan Gülbahar ilgilenir. Sofi Gülbahara kaval çalar. Ağrı Dağının Öfkesi diye bilinen nağmeyi çalar. Mahmut Han, Sofiye, at ve Ahmet bulunursa kendisini zindandan çıkarabileceğini söyler, ancak Sofi bunun mümkün olmadığını söyler. Milan aşiretinden Musa denilen kişi Ahmeti ikna etmek için
Hakkariye gönderilir. Ahmeti ve köylüleri geri getirir, ancak Ahmeti de Musayı da kandırmışlardır. ikisi de zindana atılır. Gülbahar zindana gizlice yemek götürmeyi sürdürür.
Bu sırada Ahmeti görür. Gülbahar farklı bir ruh haline girer. Ahmete yakınlık duymaya başlar ve bir gece Zindancı Memodan izin alıp Ahmetle görüşür. Ertesi gece Zindancı Memo istemeye istemeye yine izin verir Gülbahara. Mahmut Han 40 gün içinde kaybolan atının kendisine iade edilmesini ister, aksi takdirde zindandaki Sofi, Ahmet ve Musanın öldürüleceğini söyler. Bunun üzerine Gülbahar, atı Ağrı Dağlılardan istemeyi düşünür. Yardım etmesi için konuyu kardeşi Yusuf a açar. Yusuf bu fikre şiddetle karşı çıkar. Ancak Yusuf bu konudan kimseye bahsetmeyeceğine söz verir. Gülbahar bu konuyu Sofiye de açar ve onu da ikna edemez. Demirci Hüso denen kişiye başvurur. 0 da Gülbaharı Kervan Şeyhine gönderir, Kervan Şeyhi, Kervankıran yıldızına bakar ve yıldızın bir tarafının aydınlık, bir tarafının karanlık olduğunu ve derdinin dermanının olduğunu söyler. Gülbahar ertesi gece Demirci Hüsonun dükkanının önünde bir at görür. Demirci Hüso gidip Mahmut Hanın kaybolan atın getirir. 0 gece Gülbahar ve Ahmet, Zindancı Memonun odasında birlikte olurlar. Zindanc Memo kıskançlık içindedir, Gülbahar ve Ahmet, Zindancı Memonun odasında uyurlarken, o elinde kılıcıyla birkaç kez gelir, uyandıklarında kılıcını üç kez havaya kaldırır, ancak onları öldüremez. Mahmut Han getirilen atın kendisinin olmadığını söyler. Etrafındaki beylerden biri atın Mahmut Hana ait olduğunu söyler gibi olur, ancak, Mahmut Han hiddetlenir, Beyazıta tellal yollar. Tellallar zindanda bulunan üç kişinin cumartesi günü sabahleyin asılacaklarını söyler. Demirci Hüso da bunun üzerine atı alır ve salar, at Beyazıtta şahlanır ve Ağrı Dağına yollanır. Gülbahar ne yapacağını bilemeyecek kadar çaresiz durumdadır. Zindanların olduğu yere gider. Burada kendinden geçmiş bir halde Ahmet öldürülürse ben de kendimi sarayın uçurumundan atarım der. Zindancı Memo bunu duyar. Gülbahar zindandaki üç kişiyi serbest bırakması için Memoya yalvarır ve ne isterse yapacağını söyler. Memo ondan bir tutam saç ve bu gecenin ve kendisinin unutulmamasını ister. Gülbahar kabul eder ve ona bir tutam saç verir. Memo da zindandaki üç kişiyi salıverir. Güneş doğunca cellatlar zindanın kapısına dayanır. Memo onlara mahkumları salıverdiğini söyler, cellatlar onunla çarpışmaya başlar ve bu çarpışma sarayın uçurumuna kadar devam eder, uçurumun kenarında Memo kendini aşağı bırakır ve ölür. Elinde bir tutam saç vardır.
Sarayda meydana gelen bu sıra dışı olayları bilen Yusuf, büyük bir korku içindedir. Her şeyi babasına anlatmayı düşünür. 3 gün hasta yatar. Gülbaharla konuşur, kaçmayı veya her şeyi anlatmayı teklif eder. Çünkü Yusuf, babasının İsmail Ağaya gelip ona yalvarmazlarsa ikisinin de gözlerini oyacağını söylediğini duymuştur. Yusuf bütün olan biteni anlatır. Gülbahar hapsedilir, kuyuya kapatılır ve başına iki nöbetçi konur. Bu haber kısa sürede çevre illerde duyulur. Çevre köylerden insanlar saraya koşar, kafileler halinde gelirler. Mahmut Han bu büyük kalabalıktan korkar ve Gülbaharı onlara vermek zorunda kalır. Ahmeti ve Gülbaharı Kervan Şeyhine götürürler. Şeyh onları Hoşap Kalesinin beyine gönderir. Yanlarına halifesi Ibrahimi de katar. Hoşap Kalesinin Beyi onlara sahip çıkar. Molla Muhammet adlı birini Mahmut Hana gönderir. Ancak iyi haberler gelmez. Mahmut Han genç çifti istemektedir, Hoşap Kalesinin Beyi onları vermez. Ahmet ile birlikte ava çıkarlar. Mahmut Han aynı zamanda bir Osmanlı paşasıdır. Çevresindeki bazı beyleri Hoşap Kalesine gönderir. Ancak onlar da elleri boş geri gelir.
Mahmut Han, Erzurumdaki Rüstem Paşaya mektup yazar ve yardım ister, ancak Rüstem Paşa kızı oğlana vermesinin gerektiğini bildirir ve ona alay dolu bir mektup gönderir. Hoşap Kalesinin Beyi, Molla Muhammeti yeniden gönderir ve Beyin ne yapmak lazım geliyorsa yapmaya hazır olduğunu bildirir. Mahmut Han tedirginlik içindedir, çevredeki ahalinin sarayın üzerine yürümesinden ve Osmanlının gözünden düşmekten korkmaktadır. Sonunda kızı bir şartla vermeyi kabullenir. Ahmet Ağrının tepesine çıkacak ve büyük bir ateş yakacaktır. Ahmet bunu kabullenir. Her geçen dakika daha fazla insan bu olayı görmek amacıyla gelmekte ve Mahmut Han ve İsmail Ağa daha çok gerilimin içine girmektedir. Bu gerilim onun Ahmet zirveye çıkamazsa da kızı ona verdiğini ilan etmesine yol açar. Sonunda ateşi yakar. Gelir ve kızı alır ve gider, ancak ona dokunmaz. Kız bunun nedenini sorar ondan. Ahmet kıza onu nasıl kurtardığını sorar. Gülbahar da anlatır. Ahmet gider, arkasından Gülbahar onu takip eder, ancak Küp Gölü denen gölün orada onu kaybeder. Efsanenin sonunda, birkaç kez yinelenen, çobanların her yıl bahar ayında gerçekleştirdikleri törensel uygulamanın anlatısının ayrıntıları da tamamlanır:
0 gün bugündür, Küp Gölünün oralardan geçenler, gölün kıyısına oturmuş, kara, ışık gibi parlak, uzun saçlarını sırtına sermiş, başı iki elleri arasında gözlerini som mavi suya dikmiş Gülbaharı görürler. Arada sırada Ahmet gölün sularında Gülbaharın gözüne gözükür ve Gülbahar kollarını açıp Ahmete yürür, Ahmet, Ahmet! diye bağırır. Sesi bütün dağda yankılanır. Ahmet, Ahmet! Sen de benim yerimde olsan benim yaptığımı yapardın. Yeter artık gel Ahmet. Ahmet!Göl kaynar, Ahmet silinir, Gülbahar silinir ve küçücük bir ak kuş gelip kanadını suyun som mavisine batırır. Ve sonra da bir atın kapkara gölgesi gölün üstünden gelir geçer.