-
- Üyelik Tarihi
- 12 Ağu 2018
-
- Mesajlar
- 9,084
-
- MFC Puanı
- 41
Kırgız Türklerinin Ağaç Kültü
Kırgız Türklerinin ayin sırasında yapılan ardıç ağacı ile alazlamaları (tütsüleme), belli ağaçların koruyucu ve arındırıcı niteliğine inanan Türklerin ağaç kültünden gelir. Alazlama esnasında ağaç kültü ile ateş kültü bir arada görülür.
Kırgızlarda günümüzde de ardıç ağacı kutsal ağaç olarak yerini koruyor. Kırgızların yeni eve taşınmadan önce ve salgın hastalıklar sırasında ardıçla tütsü yapmaları, özellikle onu yeni doğmuş bebeğin beşiği için malzeme olarak seçmeleri de ardın ağacının kutsal niteliğinden kaynaklanır.
Ayrıca tek bitmiş ardıç ağacına mazar (kutsal yer) denilir ve özel amaçlı ziyaretler yapılır. Kumaş parçaları bağlanır, dilek tutulur. Ağaçlara paçavra bağlayarak dilek tutmak ve çocuğu olmayan kadınların tek biten ardıç ağacının altından geçmeleri Doğu Türklerinde olduğu gibi Anadolu Türklerinde de görülen bir vakadır.
Yakut Mitolojisinde Ağaç Kültü
Yakut Türklerinin inanışlarına göre şamanlar, yeryüzüne bir kartal tarafından getirilirlerdi. Onlara göre şaman olacak olan bir çocuğun ruhu, çocuk daha doğmadan bir kartal tarafından yenirdi. Bu ruhu yiyen kartal, bundan sonra güneşli bir bölgeye göç ederdi. Ortası büyük bir çayırlıkla kaplı olan bu bölgede, güneşin ışıkları solmaz ve her zaman pırıl pırıl parlarmış. İneklerin ilk defa süte geldiği yerde, yine bu çayırlık alan imiş. Tam bu çayırların ortasında ise, kırmızı bir çam ile, bir gürgen veya kayın ağacı varmış. İşte bu kartal bu ağaçların üzerine gelir ve yumurtasını bıraktıktan sonra gidermiş. Yumurta, bir süre ağaçların üzerinde kaldıktan sonra yarılır ve içinden bir çocuk çıkarmış. Ağaçların altında bir beşik bulunurmuş. Çocuk yumurtadan çıkar çıkmaz, hemen bu beşiğin üzerine düşer ve orada büyüme başlarmış.
İnanışına göre, iyi şamanlar kırmızı çam üzerindeki yumurtadan; kötü şamanlar ise, gürgen ağacı üzerindeki yumurtadan çıkarlarmış. Yumurtadan çıkan bu şamanlar, tabii olarak hayatları süresince, Kartal-Anaları tarafından korunurlarmış. Bu kartal, onların her işlerinde büyük yardımcıları olurmuş.
Yakutlar en yüksek ruhları taşıyan hayvanın kartal olduğuna inanıyorlardı. Şaman göğe yükselirken dünya ağacını vasıta olarak kullanıyordu. Bahsedilen bu dünya ağacının üstünde kuşlar ve tepesinde de kartal bulunuyordu. Bazen bu dünya ağacı uzun bir sırık şeklinde düşünülüyordu. Sırığın tepesinde genellikle gök kuşu denilen kartal veya çift başlı kartal bulunuyordu. Tasavvura göre bu sırığın üzerindeki kartal, Gök tanrının kuvvet ve kudretinin temsil ediyordu. Dünya ağacı zaman zaman Türkler ve çevrelerinde ki topluluklar tarafından kutsal olarak kabul edilen kayın ağaçları gibi ağaçlardan seçilirdi. İlk şaman yaratıldığı zaman, yaratıcının çocuklarının bulunduğu yedi dallı bir huş ağacı ilahi bir mesken olarak kurulur. Bunun dışında üç ağaç daha dikilir. Bu kozmik ağacın tepesinde de yukarı da bahsettiğimiz sırığın tepesinde olduğu gibi, Gök tanrının bir biçimi olan kartal yer alır. Kartalın yanındaki kuşlar ise, geleceğin kamlarının ruhlarını temsil etmekteydi. Kartalın ormanın ruhunu temsil ettiğinin söylenmesi bu dünya ağacının aynı zamanda orman kültüyle de alakalı olduğunu da gösterir.
Tispe ve Piremus
Bir zamanlar birbirlerine asik iki genc vardi. Kızın adı Tispe delikanlinin ki ise Piremus idi.
Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüsmelerini istemezler birbirlerine uygun olmadiklarini düsünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardi. İki evin arasinda gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezlerdi. Onlarda geceleri burda bulusur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarıniıdile getirirlerdi.
Bir gece ormandaki agacin altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiginde avını yeni yemiş ağzindan kanlar akan kocaman bir alanla karşı karsıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya basladı. Farkında olmadan yolda boynundaki esarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında dönüp kalmıştı.
Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarbını parçalıyordu. O an aklina gelen ilk ve tek sey aslanin Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispesiz yasayamazdi. Aklından gecen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı.
Belinden hançerini çikardi ve gögsüne sapladi. Kanlar icinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek icin mağaradan çıkmaya karar vermisti. Ağacın altina geldiginde o korkunc sahneyle yuzlesti. Piremus un cansiz vucudu yerdeydi ve elinde Tispenin dusurdugu esarpini tutuyordu.
İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamisti. Ama eşarpi ve uzaklasan aslanı görünce anladı. Bir an mağarada düsündüğü o korkunç sey başına gelmisti. Ve onun öldügünü düşünen Piremus aşkı ugruna canına kıymıştı.
Tispe bir an bile dusunnmeden hanceri aldi ve gögsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hanceri sapladi. Birden vücudu Piremusun bedeninin üstüne yığıldı.
O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarini ise ağacın yapraklarına verdiler.
O günden beri kara dut agacinin meyvesinin çıkmayan lekesini,(Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyaşları) temizler..
(Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağımı alır avuşturursanız lekenin gittigine göreceksiniz)
Druid Öğretisinde Ağaç Kültü
Druidler kısaca Kelt rahipleri olarak tanımlanırlar. Druidlerin Kelt toplumu içindeki yerleri çok önemlidir . Toplumsal bir çok olayda rol oynadıkları gibi dağınık olan Kelt kabileleri arasında birleştirici bir rol de oynuyorlardı
Druidlerin öğretileri her şeyden önce ezoterik öğretilerdi ve sadece seçilmiş müritlere sözlü olarak aktarılırdı . Bu yüzden druidlerin öğretilerini tam olarak bilemiyoruz. Antik yazarlar ve Kelt efsane ve öykülerinden derleyebildiğimiz kadarı ile druid öğretisini belirleyebiliyoruz
Druidlerde sembolik olarak ağaç yeraltı dünyası , yer ve gök arasında bir bağlantıyı temsil etmektedir.
Kelt sembolizminde en önemli olarak meşe gücü ve elma ağacı ölümsüzlüğü sembolize eder.
Ağacın bir önemi de üzerinde tanrıların habercileri olan kuşları barındırmasıdır. Kökleri ise geçmişe , yeraltına doğru gider. Bu yüzden efsanelerde ölülerin ruhları dallar arasında ya da ağaçların gövdelerinde bulunurlar.
Kutsal korular Druidler için kutsal mesajı aldıkları ve erginlenmenin olduğu yerlerdir. Druidler buralarda , nemeton denilen kutsal yerlerde açık havada ritüelleri gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden de Druidlerden günümüze tapınaklar binaları kalmamıştır.
Druidler , ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı. Bu değnekler druidin gücünün belirtis i olduğu kadar bunlarda sihir gücü de olduğuna inanılırdı. Ayrıca bu değneklerin yapıldığı madde ya da ağaç taşıyanın toplum içindeki yerini de belirttiğinden büyük önem taşımakta idi.
Druidler için kutsal olan bir bitki de ökse otu idi. Bununla ilişkili törenlerin nasıl yapıldığını yukarıda incelemiştik. Ökse otu aynı zamanda ay sembolizmi ile de ilgili idi. Bu nedenle Druidlerin meşe üzerindeki ökse otunu kesmek için kullandıkları orak da hilal biçiminde idi. Ökse otu aynı zamanda üzerinde bulunduğu ağacı ruhu ve eliksiri olarak da kabul ediliyordu. Aynı şekilde ökse otunun bir başka adı da Meşe suyu idi.
Kırgız Türklerinin ayin sırasında yapılan ardıç ağacı ile alazlamaları (tütsüleme), belli ağaçların koruyucu ve arındırıcı niteliğine inanan Türklerin ağaç kültünden gelir. Alazlama esnasında ağaç kültü ile ateş kültü bir arada görülür.
Kırgızlarda günümüzde de ardıç ağacı kutsal ağaç olarak yerini koruyor. Kırgızların yeni eve taşınmadan önce ve salgın hastalıklar sırasında ardıçla tütsü yapmaları, özellikle onu yeni doğmuş bebeğin beşiği için malzeme olarak seçmeleri de ardın ağacının kutsal niteliğinden kaynaklanır.
Ayrıca tek bitmiş ardıç ağacına mazar (kutsal yer) denilir ve özel amaçlı ziyaretler yapılır. Kumaş parçaları bağlanır, dilek tutulur. Ağaçlara paçavra bağlayarak dilek tutmak ve çocuğu olmayan kadınların tek biten ardıç ağacının altından geçmeleri Doğu Türklerinde olduğu gibi Anadolu Türklerinde de görülen bir vakadır.
Yakut Mitolojisinde Ağaç Kültü
Yakut Türklerinin inanışlarına göre şamanlar, yeryüzüne bir kartal tarafından getirilirlerdi. Onlara göre şaman olacak olan bir çocuğun ruhu, çocuk daha doğmadan bir kartal tarafından yenirdi. Bu ruhu yiyen kartal, bundan sonra güneşli bir bölgeye göç ederdi. Ortası büyük bir çayırlıkla kaplı olan bu bölgede, güneşin ışıkları solmaz ve her zaman pırıl pırıl parlarmış. İneklerin ilk defa süte geldiği yerde, yine bu çayırlık alan imiş. Tam bu çayırların ortasında ise, kırmızı bir çam ile, bir gürgen veya kayın ağacı varmış. İşte bu kartal bu ağaçların üzerine gelir ve yumurtasını bıraktıktan sonra gidermiş. Yumurta, bir süre ağaçların üzerinde kaldıktan sonra yarılır ve içinden bir çocuk çıkarmış. Ağaçların altında bir beşik bulunurmuş. Çocuk yumurtadan çıkar çıkmaz, hemen bu beşiğin üzerine düşer ve orada büyüme başlarmış.
İnanışına göre, iyi şamanlar kırmızı çam üzerindeki yumurtadan; kötü şamanlar ise, gürgen ağacı üzerindeki yumurtadan çıkarlarmış. Yumurtadan çıkan bu şamanlar, tabii olarak hayatları süresince, Kartal-Anaları tarafından korunurlarmış. Bu kartal, onların her işlerinde büyük yardımcıları olurmuş.
Yakutlar en yüksek ruhları taşıyan hayvanın kartal olduğuna inanıyorlardı. Şaman göğe yükselirken dünya ağacını vasıta olarak kullanıyordu. Bahsedilen bu dünya ağacının üstünde kuşlar ve tepesinde de kartal bulunuyordu. Bazen bu dünya ağacı uzun bir sırık şeklinde düşünülüyordu. Sırığın tepesinde genellikle gök kuşu denilen kartal veya çift başlı kartal bulunuyordu. Tasavvura göre bu sırığın üzerindeki kartal, Gök tanrının kuvvet ve kudretinin temsil ediyordu. Dünya ağacı zaman zaman Türkler ve çevrelerinde ki topluluklar tarafından kutsal olarak kabul edilen kayın ağaçları gibi ağaçlardan seçilirdi. İlk şaman yaratıldığı zaman, yaratıcının çocuklarının bulunduğu yedi dallı bir huş ağacı ilahi bir mesken olarak kurulur. Bunun dışında üç ağaç daha dikilir. Bu kozmik ağacın tepesinde de yukarı da bahsettiğimiz sırığın tepesinde olduğu gibi, Gök tanrının bir biçimi olan kartal yer alır. Kartalın yanındaki kuşlar ise, geleceğin kamlarının ruhlarını temsil etmekteydi. Kartalın ormanın ruhunu temsil ettiğinin söylenmesi bu dünya ağacının aynı zamanda orman kültüyle de alakalı olduğunu da gösterir.
Tispe ve Piremus
Bir zamanlar birbirlerine asik iki genc vardi. Kızın adı Tispe delikanlinin ki ise Piremus idi.
Bunlar yanyana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı aşk beslerlerdi. Fakat aileleri görüsmelerini istemezler birbirlerine uygun olmadiklarini düsünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardi. İki evin arasinda gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezlerdi. Onlarda geceleri burda bulusur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarıniıdile getirirlerdi.
Bir gece ormandaki agacin altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus dan önce varmıştı. Gittiginde avını yeni yemiş ağzindan kanlar akan kocaman bir alanla karşı karsıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya basladı. Farkında olmadan yolda boynundaki esarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında dönüp kalmıştı.
Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe nin esarbını parçalıyordu. O an aklina gelen ilk ve tek sey aslanin Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispesiz yasayamazdi. Aklından gecen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı.
Belinden hançerini çikardi ve gögsüne sapladi. Kanlar icinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek icin mağaradan çıkmaya karar vermisti. Ağacın altina geldiginde o korkunc sahneyle yuzlesti. Piremus un cansiz vucudu yerdeydi ve elinde Tispenin dusurdugu esarpini tutuyordu.
İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamisti. Ama eşarpi ve uzaklasan aslanı görünce anladı. Bir an mağarada düsündüğü o korkunç sey başına gelmisti. Ve onun öldügünü düşünen Piremus aşkı ugruna canına kıymıştı.
Tispe bir an bile dusunnmeden hanceri aldi ve gögsüne götürdü. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ve ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hanceri sapladi. Birden vücudu Piremusun bedeninin üstüne yığıldı.
O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar. Piremusun kanını bu ağacın meyvelerine, Tispenin gözyaşlarini ise ağacın yapraklarına verdiler.
O günden beri kara dut agacinin meyvesinin çıkmayan lekesini,(Piremusun kan lekesini), dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyaşları) temizler..
(Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz ama elinize ağacın yaprağımı alır avuşturursanız lekenin gittigine göreceksiniz)
Druid Öğretisinde Ağaç Kültü
Druidler kısaca Kelt rahipleri olarak tanımlanırlar. Druidlerin Kelt toplumu içindeki yerleri çok önemlidir . Toplumsal bir çok olayda rol oynadıkları gibi dağınık olan Kelt kabileleri arasında birleştirici bir rol de oynuyorlardı
Druidlerin öğretileri her şeyden önce ezoterik öğretilerdi ve sadece seçilmiş müritlere sözlü olarak aktarılırdı . Bu yüzden druidlerin öğretilerini tam olarak bilemiyoruz. Antik yazarlar ve Kelt efsane ve öykülerinden derleyebildiğimiz kadarı ile druid öğretisini belirleyebiliyoruz
Druidlerde sembolik olarak ağaç yeraltı dünyası , yer ve gök arasında bir bağlantıyı temsil etmektedir.
Kelt sembolizminde en önemli olarak meşe gücü ve elma ağacı ölümsüzlüğü sembolize eder.
Ağacın bir önemi de üzerinde tanrıların habercileri olan kuşları barındırmasıdır. Kökleri ise geçmişe , yeraltına doğru gider. Bu yüzden efsanelerde ölülerin ruhları dallar arasında ya da ağaçların gövdelerinde bulunurlar.
Kutsal korular Druidler için kutsal mesajı aldıkları ve erginlenmenin olduğu yerlerdir. Druidler buralarda , nemeton denilen kutsal yerlerde açık havada ritüelleri gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden de Druidlerden günümüze tapınaklar binaları kalmamıştır.
Druidler , ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı. Bu değnekler druidin gücünün belirtis i olduğu kadar bunlarda sihir gücü de olduğuna inanılırdı. Ayrıca bu değneklerin yapıldığı madde ya da ağaç taşıyanın toplum içindeki yerini de belirttiğinden büyük önem taşımakta idi.
Druidler için kutsal olan bir bitki de ökse otu idi. Bununla ilişkili törenlerin nasıl yapıldığını yukarıda incelemiştik. Ökse otu aynı zamanda ay sembolizmi ile de ilgili idi. Bu nedenle Druidlerin meşe üzerindeki ökse otunu kesmek için kullandıkları orak da hilal biçiminde idi. Ökse otu aynı zamanda üzerinde bulunduğu ağacı ruhu ve eliksiri olarak da kabul ediliyordu. Aynı şekilde ökse otunun bir başka adı da Meşe suyu idi.