Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Afganistan Siyaset Tarihi

diShy

~ یơυℓℓεss ..
Onursal Üye
  • Üyelik Tarihi
    27 Kas 2009
  • Mesajlar
    24,120
  • MFC Puanı
    79
Afganistan Devleti, Afganların bölgedeki diğer topluluklar üzerinde üstünlük kazanmaları ile 18. asırda kurulmuştur. Dil ve ırk birliği bulunmayan bu ülkede, siyasi birlikte yoktur. Bugün yaklaşık 25 milyon insanın yaşadığı Afganistan ın toprak büyüklüğü, 657.500 km2 lik bir yüzölçüme sahiptir. Afganistan; kuzeyinde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile; doğusunda Çin Türkistan ı (Doğu Türkistan), Keşmir ve Pakistan ile; güneyinde Pakistan ve batısında ise, İran ile komşudur.

Afganistan ın coğrafi yapısı; genellikle üzerinde sıra dağların bulunduğu yaylalardan ve yer yer de ovalardan oluşmaktadır. Bir ziraat ve tarım ülkesi olan Afganistan da kuraklığın yaygın olması ve elverişsiz tabii şartlardan ötürü toprakların ancak onda biri kullanılabilmektedir. Coğrafi şartları çerçevesinde idari olarak da Afganistan, bazı bölümlere ayrılmıştır. Bunlar; Kabil, Kandehar, Herat, Hezaristan, Nuristan, Vehan, Bedahşan ve Türkistan dan oluşmaktadır.

Çok karışık bir etnik özellik gösteren Afganistan; esas itibari ile Afgan, Tacik ve Türklerden meydana gelmektedir. Ülkedeki ikinci büyük etnik grubu oluşturan Türklerin nüfusu, 5-6 milyon dolayındadır. Özbekler, Türk grupları içinde en çok nüfusa sahiplerdir. Bunlar; genellikle esnaf ve çiftçi olarak çalışırlar ve Afgan Türkistan ı denilen bölgede yaşarlar. Bugün Özbek nüfusunun 3 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir. Kunduz, Andhoy, Meymene, Akça ve Balar, Mugap, Katagon ve Bedahşah, Özbekler in yaşadığı bölgelerdir.

İkinci büyük Türk grubunu oluşturan Afganistan Türkmenleri, Özbekler den farklı olarak hayvancılık yaparlar. Afganistan ihracaatında canlı hayvanın önemli bir kalem teşkil etmesinden ötürü Türkmenler, ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır. Herat, Meymene, Andhoy, Taş-Kurgan, Mezar-ı Şerif, Belh, Akça, Katagan, Bedehşan ve Bala ile Murgap, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerdir. Türkmenler, hayvanlarına otlak bulabilmek için sık sık yer değiştirdiklerinden nüfusları kesin olarak tespit edilememekle beraber 600.000 civarında oldukları tahmin edilmektedir.

Afganistan da yaşayan Türkmenlerin çoğunluğunu Alieli boyu ile Teke, Salur, Sarık, Çavdar ve bilhassa Ersarı boylarından oymaklar teşkil etmektedir. Afganistan daki üçüncü büyük Türk grubunu teşkil eden Kızılbaş Türkleri nin sayıları, 400.000 dolayında tahmin edilmektedir. Bu Türkler, 1738 de Herat - Kabil arası güvenliği sağlamak için Nadir Şah tarafından yerleştirilen ataların torunlarıdır.

Yukarıda belirilenlerin dışında en kalabalık Türk grubunu Kırgızlar oluşturmaktadır. Büyük ve Küçük Pamir dağlık bölgesinde yaşayan Kırgızlar ın sayıları, 1950 lerde Doğu Türkistan daki Çin zulmünden kaçanlarla birlikte 100.000 ni geçmiştir. Bunların dışında Afganistan da, az sayıda Kıpçak, Karluk ve Çağatay Türkleri de yaşamaktadır. Ayrıca Türk-Moğol karışımı olduğu kabul edilen Hezare ve Aymak (oymak) gruplarının da son yapılan çalışmalarla Türk oldukları anlaşılmıştır. Böylece 25 milyon civarında olan Afgan nüfusunun yarısının Türk olduğu kabül edilebilir.

Bu makale, tarihsel boyutu içinde Afganistan da yaşanılan gelişmeler ve Türkiye - Afganistan arası ilişkileri ele almaktadır. Makalenin diğer kısımları şu şekilde organize edilmiştir: İkinci Kısım, bağımsızlık öncesi Afganistan ın durumu ve kısa bir tarihçesini özetlemektedir. Kısım 3, bağımsızlık sonrası Afganistan daki gelişmeler ve Türk - Afgan ilişkilerini incelemektedir. Bu inceleme, alt başlıklarla ele alınan şu dört dönemi içermektedir:

(1) 1919 -1945 arası dönem (Afganistan bağımsız oluşu ile II. Dünya savaşı sonuna kadarki devre),

(2) 1945-1979 arası dönem (Sovyet işgaline kadarki devre),

(3) 1979-1989 arası devre (Sovyet işgali altındaki devre) ve

(4) 1989 sonrası dönem (Sovyetler in Afganistan dan çekilmesi sonrası iç savaş ve Taliban olayı devresi). Son olarak 4. Kısım da genel bir değerlendirme verilecektir.

2. Bağımsızlık Öncesi Afganistan

Afganistan, sahip olduğu coğrafi konumdan dolayı tarih bounca çeşitli milletlerin istila ve işgaline maruz kalmıştır. M.Ö. 500 lü yıllarda ilk defa İranlılar ca işgal edilen bölge, daha sonra Büyük İskender orduları tarafından ele geçirilmiştir. Arkasından bölgede Baktriana Devleti kurulmuştur. Bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir asır sonra Hindistan da bulunan Çandragupta devletli ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Baktriana Devleti, bu mücadele ve kuzeyden gelen baskılar sonucu, M.S. 50 de yıkılmıştır. Böylece bölge, batıdan gelen tehlikeleri atlattıktan sonra kuzeyden gelen kavimler tarafından tehdit edilmeye başlamıştır. Bölge; 50-125 yılları arası Türk asıllı oldukları tahmin edilen İskit ve 125-480 yılları arasında ise, Kuşanlar ın hakimiyet altına girmiştir.

480 yılından sonra Afganistan ın yeni hakimleri, başka Türk kavimleri olmuştur. Önce Akhunlar, bu topraklara yerleşmiş; ancak Göktürkler in baskısı sonucu 4. yy da hakimiyetlerini kaybetmişlerdir. Daha sonra Akhunlar, bölgede kalmış ve Halaçlar olarak yaşamayı sürdürmüşlerdir. 7. yy sonlarına doğru bölge, İslamiyeti yayan Arap ordularının istilasına uğramıştır. Bu istila kısa sürmesine rağmen İslamiyet Afganistan da önemli ölçüde kabul görmüştür.

İslamiyet in yayılmasıyla burada Samani, Gazneli, Büyük Selçuklu Devleti ve Harzemşahlar gibi Müslüman-Türk devletlerinin hakimiyetleri görüldü. 1220 den sonra Moğollar, Afganistan ı istila edip uzun bir süre (bir buçuk asra yakın) ülkeye hakim oldular. Moğol hakimiyeti, Afganistan da yaşayan Türk boylarını Anadolu ya göçe zorlamıştır. Bölgedeki Moğol eğemenliği, 14. yy sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir. Timur un kurduğu devlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür un bölgede kurduğu Türk devleti uzun süre yaşamıştır. Babür un Afganistan ı merkez yaparak kurduğu devlet, sadece buraya değil Hindistan a da Türkler in tekrar yerleşmesini sağlamıştır.

Babür Devleti, Afganistan ı hakimiyet altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan a kaydırmıştır. Bu durum; kuzeyden Özbek ve kuzey-batıdan da Safeviler in Afganistan a inmesine sebep olmuştur. Böylece 17. yy ortalarına doğru Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar ve Zemindaver in daha verimli bölgeri olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir.

18. yy da Babür Devletinin zayıflaması üzerine, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır. Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yer almaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır. Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusu Afganistan ve İran ı yönetim altına almış; Hindistan Babür Türk Devletini de vergiye bağlamıştır. Nadir Şah ın ölümünden sonra yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan daki Babür Devleti ni hakimiyeti altına almıştır (1756-1757).

Bu yıllarda İran ın sergilediği yayılmacışii tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda Osmanlı Devleti ile müşterek hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir netice alamamıştır. Ahmet Şah tan sonra Afganistan yönetiminde bulunan Timur Şah ve Zaman Şah dönemlerinde ülke, önceki ihtişamlı ve güçlü durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar başgöstermiştir.

Bu karışılıklar 19. asrın ilk çeyreğine kadar sürdükten sonra, Dost Muhammed in yönetime geçmesi ile ülkedeki birlik tekrar sağlanmıştır. Ancak bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir. Bu yıllarda İngilizler in yavaş yavaş Hindistan ı hakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir. İlk Afgan-İngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan da Peşaver sorununun çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur. Arkasından 1839-1842 yılları arasında süren ilk İngiliz-Afgan harbi patlak vermiştir.

Dost Muhammed, ülkesi İngilizler ce işgal edilmesine rağmen 1863 te Kabil e dönerek tekrar Afgan birliğini sağlamıştı. Dost Muhammed in 9 Haziran 1863 tarihinde vefat etmesi ile Afganistan, tekrar iktidar mücadele kaosuna sürüklenmiştir. Şir Ali nin 1868 de iktidarı ele geçirmesiyle bu mücadele durulmuştur. Ruslar ın Türkistan ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır. Ruslar, Türkistan ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri ni de içine alan bir birlik oluşmasından hep çekinmişlerdir.

1879 da vefaat eden Şir Ali nin yerine Yakup Han geçtiyse de, kısa bir süre sonra Afganistan ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir. 1901 de vefaat eden Abdurrahman Han zamanında ikinci İngiliz-Afgan savaşı yaşanmıştır (1878-1880). Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta harap olmuş ve milli birlik zayıflamıştır. Afganistan ın içinde bulunduğu bu olumsuz şartları fırsat bilen Ruslar, 1881 de Türkmenistan ı işgal etmiş ve böylece de Afganistan ile komşu olmuşlardır. 1901 de başa geçen Habibullah Han, 1919 da ölünce yerine Emanullah Han geçti. Emanullah Han, Hindistan daki İngiliz valiye bir mektup göndererek Afganistan ın bağımsız bir devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkiler kurmak istediğini iletmiştir.

İngiltere ise, Afganistan bağımsızlığını kabul edip-etmemekte tereddüt etmiştir. Bu durum ilişkilerin gerginleşmesine ve üçüncü İngiliz-Afgan harbinin başlamasına sebep olmuştur (1919). Bu savaşta başarı elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919 da yapılan anlaşma ile Afganistan ın bağımsızlığını tanımıştır.

3. Afganistan daki Gelişmeler ve Türk - Afgan İlişkileri

3.1. 1919 - 1945 Arası Dönem

Sovyetler Birliği ve Afganistan birbirini ilk tanıyan ülkeler olmuşlardır. Sovyet-Afgan anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonra, yani 1 Mart 1921 de, Afgan heyeti ile Türk elçilik heyeti arasında da ilk Türk-Afgan ittifakı Moskova da imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre Türkiye Afganistan ın bağımsızlığını tanıyordu. Ayrıca taraflardan birine yapılacak saldırıyı diğer taraf kendine yapılmış sayacaktı. Yine bu anlaşmaya göre, Türkiye kültürel yardım çerçevesinde Afganistan a öğretmen ve subaylar gönderecekti. Böylece iki kardeş millet arasında mevcut olan manevi birlik, resmi bir anlaşma şekline dönüşmüş oluyordu.

Bu anlaşmanın Ankara ve Kabil hükümetlerince onaylanmasından sonra, eski Medine muhafızı Fahreddin Paşa, Kabil e ilk Türk sefiri olarak atandı. Diğer taraftan Sovyetler, anlaşma şartlarına göre Afganlara yardım etmemiş ve ayrıca Buhara ve Hive nin istiklallerini tanımayarak buradaki Müslümanları ezmeye başlamıştır. Bu durum Afganlar ın Sovyetler e karşı daha dikkatli davranmalarını sağlamıştır. Böylece İngiliz aleyhtarı bir tutum yerine İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir denge politikası izlemişlerdir.

Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluğun geliştirilmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşa çok önemli rol aynamışlardır. I. Dünya Savaşı sonrası bu paşalar, önce Almanya ve arkasından da Rusya ya gitmişlerdir. Cemal Paşa, Avrupa ülkelerinin (özellikle Almanya ve Fransa nın) Afganistan ı tanıması hususunda girişimlerde bulunmuş ve bunu sağlamıştır. Bu sırada Enver Paşa, Türkistan da bulunan Türkleri organize ederek Sovyetlere karşı bağımsızlık savaşı yürütmelerine çalışmaktadır.

Sovyetler, Almanya da bulunan Cemal Paşa nın Afganistan a döndükten sonra Afganistan Türklerini de Enver Paşa gibi organize edeceğini ve Türkistan ın bağımsızlık mücadelesini destekleyeceğini hesap etmiş ve Cemal Paşa nın Afganistan a dönüşünü engellemek istemişlerdir. Bunu başaramayan Sovyetler, Afganistan a dönmekte olan Cemal Paşa yı Tiflis te 1922 yılında kiralık bir Ermeni katile öldürtmüşlerdir.

Afganistan ve Türkiye, aynı yıllarda İngiliz emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşı yürütmüşlerdir. Benzer duyguların paylaşılmasına vesile olan bu durum, iki ülke halklarını biririne daha fazla yaklaştırmıştır. Bu kapsamda Türk dostluğunun Afganistan da gelişmesine Mahmud Beg Tarzi önemli katkı sağlamıştır. Tarzi, eğitiminin bir bölümünü İstanbul da tamamladıktan sonra Afganistan a gittiğinde Habibullah Han a, ülke kalkınmasında Türkiye ve Türk aydınlarından faydalanılması gerektiğini belirtmiştir. Bu talebin olumlu bulunması üzerine de, Türkiye den bir aydın grubu davet edilmiş ve bunlarla ortak çalışmalar yürütülmüştür.

Cemal Paşa nın katkıları ile başlayan Afgan ordusundaki yenilik çabaları, Paşa nın şehit edilmesi üzerine bir süre kesintiye uğramıştır. Ancak 1 Mart 1921 de Türkiye ile Afganistan arasında imzalanan anlaşma ile, Türkiye, Afganistan a sadece askeri değil aynı zamanda eğitim ve ideri alanda da modernleşmesi hususunda destek sağlayacaktı. Böylece Türkiye den gelen uzmanlar ile Afganistan da modernleşme çabaları hızlanırken, diğer taraftan da Avrupa ve özellikle Türkiye ye tahsil için yüzlerce Afgan gencini gönderilmeye başlanmıştır

Emanullah Han, Afganistan ın eğitim ve modernleşme çalışmalarına katkı ve destek için diğer ülkelerdeki yenilikleri yerinde görmek ve yetişmiş eleman temin amacıyla Aralık 1927 de bir dış geziye çıktı. Mısır, Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere ve Rusya yı ziyaret etti. Son olarak Mayıs 1928 de Türkiye ye gelen Emanullah Han, çok içten ve sıcak karşılanmıştır. Mustafa Kemal, Emanullah Han ve onun şahsında Afgan milletine ilgi ve dostluk göstermiştir.

Mustafa Kemal, Emanullah Han ve eşi onuruna verdiği yemekte Türk milletinin Afgan milletine karşı sıcak duygularını belirten bir konuşma yapmış ve Emanullah Han a, öncelikle güçlü bir ordu kurmayı tavsiye etmiştir. Bu ziyaret esnasında, 1 Mart 1921 de imzalanan Türk-Afgan Anlaşmasına ek olarak, Türkiye ve Afganistan arasında dostluk ve teşrik-i mesai muahedenamesi adıyla yeni bir anlaşma imzalandı (1928).

Bu anlaşmada; iki devletin birbirleriyle dost oldukları, düşmanlarına karşı ortak tavır alınması ve ilerlemek için gerekenleri sağlamada imkanları iyi olan tarafın diğerine yardımcı olması gibi esaslar yer alıyordu. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti; ilmi, hukuki, askeri alanlardaki uzmanlarından bir kısmını Afganistan da görevlendirecekti.

Emanullah Han, Afganistan a döndüğünde önceki ihmallerden ötürü biriken sorunların iç huzursuzluk ve karışıklığa yol açtığını gördü. Ancak bütün bu olumsuzlukları ciddiye almadan Avrupa ve Türkiye de gözlemlediği yenilikleri uygulamaya girişti. Acil çözüm gerektiren sorunların ertelenmesi, yeni bir hata idi. Her alanda yenilik yapmak istiyen Han, ülke gerçekleri doğrultusunda hareket etmiyordu. Para ve eleman eksikliği de karşılaştığı önemli engellerden biriydi. Ayrıca Mustafa Kemal in güçlü bir ordu kurma önerisini yerine getiremediğinden ülkede otorite zayıflamış ve inkılaplarda başarılı olamamıştır.

Emanullah Han, danışman seçimi konusunda da isabetsiz davranmıştır. Bütün bu hatalarından sonra geç de olsa acilen güçlü bir orduya sahip olması gerektiğini anlamış ve hemen çalışmalara başlamıştır. Türkiye den Afganistan a giden Kazım Orbay başkanlığındaki heyet çalışmalara başladığında ülkedeki iç isyanlarda kontrolden çıkmıştı. Emanullah Han, bu yenilik çabalarından sonuç alamadan yönetimden ayrılmak ve İtalya ya gitmek zorunda kaldı. Yerine kardeşi İnayetullah Han geçti.

Ülkedeki karışıklıkların önlenememesi üzerine ise yönetim, çeteci Habibullah Han a geçmiştir. Bu yönetim, Afganistan da bulunan Türk askeri heyetini geri göndermiştir. Bu arada Fransa da sürgünde bulunan Nadir Şah, ülkesine dönerek Habibullah dan Kabil ve Afganistan ı kurtarmıştır. Nadir Şah, Afganistan da büyükelçi olarak bulunan Yusuf Hikmet Bayur un da tasvibini alarak Afganistan hükümdarı oldu. Nadir Şah ın özellikle Türk büyükelçisinin tasvibini alması, Türk dostluğuna verdiği önem bakımından dikkat çekicidir. Nadir Şah, ülke gerçeklerine uygun ve halk tarafından benimsenen reformlar yapmıştır.

Türkiye nin çok önem verdiği Emanullah Han ın başarısız olması, Nadir Şah ın da din kuralları ve din adamlarına öncelik vermesi, Türkiye tarafından hoş karşılanmamıştır. Ancak bir süre sonra Nadir Şah ın yerine geçen oğlu Zahir Şah ın reform hareketlerine devam etmesi üzerine Türkiye, tekrar Afganistan a yaklaşmıştır. Nadir Şah, Afganistan dış politikasında İngiltere ve Rusya arasında bir denge kurmaya çalışmıştır. Bu siyaset, Afganistan ın bu devletlerden birisinin hakimiyeti altına girmesini engelemiştir.

Nadir Şah dan sonra oğlu Muhammed Zahir Şah da, aynı dış politikayı izlemiştir. Ancak bu durum, Afganistan ı uluslararası alanda yalnızlığa itmiştir. İran la olan sınır anlaşmazlığı da bu dönemde Afganistan ın bir başka sıkıntısı olmuştur. Bu zor günlerinde Afganistan ın yardımına hep Türkiye yetişmiştir.

Afganistan ile İran arasında 1903 den beri devam eden sınır sorununda Türkiye nin 1934 de hakem olması istenmiştir. Türkiye, Kazım Orbay başkanlığında bir heyet gönderek sorunu halletmiştir. Ayrıca Türkiye, Afganistan ı uluslararası alanda düştüğü yalnızlıktan kurtarmak için Milletler Cemiyetine girmesini sağlamıştır. Yine aynı yıllarda Türkiye, çeşitli ülkelerdeki büyükelçilikleri vasıtası ile Afgan çıkarlarını korumaya çalışmıştır.

1930 lu yıllarda Türk büyükelçisi olan Mahmut Şevket Esendal, Türk hükümeti ve Atatürk ün direktiflerini Afganistan da başarıyla uygulayarak Türk nüfuzunu artırmıştır. Ayrıca sempatik kişiliği ile de, Afgan kralı ve hükümetiyle yakın ilişkiler kurarak hükümetin başdanışmanı haline gelmiştir. Türkiye den giden doktor ve uzmanlar da Afganistan da üstün hizmetler vererek takdir kazanmışlardır.

Afganistan da bulunan Türk uzmanlar, olağanüstü çabalar göstermişlerdir. Bunlardan birisi de Prof. Dr. Mehmet Ali Dağpınar dır. Dağpınar hukuk müşaviri olarak gittiği Kabil de Siyasal Bilgiler Fakültesi ni bina ve hoca yokluğuna rağmen, 9 Haziran 1938 de kurmuştur. 1957 de plan müşaviri olarak tekrar Afganistan a giden Dağpınar, kurduğu fakülte mezunlarıyla birlikte çalışmıştır.

II. Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya nın uyguladıkları işgal ve istila hareketleri çerçevesinde Afganistan da da faaliyet göstermeleri ve burayı ülkelerinin nüfuz alanı seçmeleri, Afgan liderlerini huzursuz etmiştir. Türkiye, tüm zor günlerinde olduğu gibi Afganistan a bu konuda da yardımcı olmuştur. Türkiye, 8 Temmuz 1937 de İran, Afganistan ve daha sonra Irak ın katılmasıyla Sadabat Paktı nı kurarak Afganistan ı Alman ve İtalyan nüfuzuna düşmekten kurtarmıştır. Böylece bu dört İslam ülkesi, II. Dünya Savaşı öncesi zor günlerde birlikte hareket edip birbirlerine destek olmuşlardır.

Sadabat Paktı ndan en çok rahatsız olan ülke Sovyet Rusya olmuştur. Türkiye, Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ı Moskova ya gönderek bu Paktın Rusya aleyhinde bir cephe olmadığı ve dört İslam ülkesi arasında dostluk ve işbirliği amaçlı olduğunu izah gereği duymuştur. Atatürk ün önderliğindeki Balkan Paktı ile İtalya ve Almanya nın faşist tehdidi, Sadabat Paktı ile de, Sovyet Rusya nın komünist tehdidi önlenmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında Afganistan ın tarafsız kalmasına rağmen bazı kabilelerin isyanı üzerine İngilizler in asker göndermesi, ülkeye yine zor günler yaşatmıştır.

3.2. 1945 - 1979 Arası Dönem

II. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Türkiye, bazı sıkıntılı devreler yaşaması ve bunların üstesinden gelmesine rağmen hala Sovyet tehdit ve tehlikesi altında olacaktır. Bu şartlar altında NATO ittifakına giren ve güvenliğini teminat altına alan Türkiye, diğer dost ülkeler ve Afganistan la olan dış ilişkilerinde bazı değişiklikler yapmak durumunda kalmıştır. Bu durum, Afganistan ı içeride olduğu kadar dışarıda da sıkıntıya sokmuş ve yeniden yalnızlığa itmiştir.

II. Dünya Savaşı sonrası Afganistan da gerçekleşen hükümet değişikliği ile başbakanlığa Şah Mahmut geçmiştir. Yeni hükümetle birlikte iç ve dış politikada önemli değişiklikler olmuştur. İç politik gelişmelerin bazıları; tutuklu muhalif liderlerin affedilmesi ve önemli bürokratik görevlere getirilmesi ve yurt dışında eğitim görmüş Afgan gençlere devlet kadrolarında görev verilmesi şeklinde belirtilebilir. Dış politikadaki önemli gelişmeler ise, dünyada artık savaş öncesi İngiltere rolünü üstlenmiş olan Amerika ile yakın ilişki kurulması ve Amerika dan ekonomik yardım temini şeklinde olmuştur.

Bu yıllarda bazı Afgan kabileleri, Cinnah liderliğinde bağımsızlık mücadelesi veren ve daha sonra da Pakistan ı kuran Hindistan Müslümanlarına büyük destek vermiş ve hatta Hindularla yapılan savaşlarda bizzat yer almışlardır. Bu kabileler, yapılan bir plepistle de Pakistan a katılmak istediklerini beyan etmişlerdir.

Pakistan ın da Afgan kabileleri ile aynı duyguları paylaşması, buna karşılık Afganistan ın bu kabilelere yarı bağımsızlık vermeyi kabulü, Afganistan ve Pakistan arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur. Bunun üzerine Afganistan ın bir Paştunistan milleti oluşturma gayreti, sorunu büsbütün büyültmüştür. Amerika, Sovyet karşıtı bu iki ülke arasındaki sorunun çözümü konusunda arabuluculuk rolü üstlenebileceğini teklif etmiş; ancak bu teklif, Pakistan tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Türkiye nin arabuluculuğu gündeme geldi ise de, yapılan uzlaşma teklifleri yine Pakistan ca kabul görmemiştir.

1950 den sonraki yıllarda da Türkiye nin kardeş Afganistan a karşı çeşitli yardım ve dostça uyrıları sürmüştür. Bu kapsamda Türkiye; yayılmacı komünist tehlikesine karşı Afganlıları uyarmış, İran la olan sınır sorunlarının çözümünde yardımcı olmuş ve Afganistan ın Bağdat Paktı na katılmasına çalışmıştır. Ancak o günkü Afgan yöneticilerinin ileri görüşlü olmayışları ve içinde bulundukları uluslararası şartlar, Afganistan ı adım adım bir komünist işgale sürükleyecektir.

Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunların çözülememesi üzerine Afganistan, Rusya nın da etkisi altında Pakistan ın hasmı olan Hindistan la yakın ilişkiler kurdu. Daha sonrada Amerika dan talep ettiği modern silahları alamaması ve Pakistan hava kuvvetlerinin saldırısına maruz kalması, Afganistan ı ister istemez Sovyetler e yaklaştırdı. Ayrıca 1953 ten sonraki Amerikan yönetiminin Afganistan ı dışlayarak İran ve Pakistan a yaptığı büyük askeri yardımlar da, bu yakınlaşmayı çabuklaştıran diğer bir faktördür.

Aynı yıllarda Sovyetler Birliği nde iktidara gelen yeni yönetimde (Nikita Hruşçev ve ekibi), önceki Stalin döneminin baskıcı yayılma politikasını değiştirerek, yumuşak ve yardım görünümlü bir yayılma politikası benimsemişlerdir. Bu yeni Sovyet politikasının uygulanması için en uygun aday ülke, içinde bulunduğu şartlar itibari ile Afganistan olacaktır. Bu yeni Sovyet politikasının da etkisi ile Afganistan da başbakanlığa Muhammed Davud Han getirilmiştir. Yeni Afgan yönetimi, Amerika ile ilişkileri bozmak istememekle birlikte içinde bulundukları ve çevrelerinde gelişen olayların etkisi ile yavaş yavaş Sovyetler le yakın ilişkiler kurmuştur. Bu durum karşısında Türkiye, hiç bir şey yapamayacaktır.

Davud Han ve diğer bazı Afgan yöneticileri; Afganistan da işçi sınıfının olmaması, ezilen köylülerin bulunmaması, kalabalık şehirlerin olmaması, yüksek bürokrat bir sınıfın yokluğu ve Afgan halkının İslamiyete çok bağlılığı gibi faktörleri dikkate alarak komünizmin Afganistan a asla gelemeyeceği ve zemin bulamayacağı kanaatini taşıyorlardı. Ancak buna zıt olarak Sovyetler, yapacakları ekonomik yardımlar ve tesis edecekleri kültürel ilşkilerle, Afganistan ı da komünist ailenin bir üyesi yapacaklarını düşünüyorlardı. Amerika nın Afganistan ın yardım isteklerini yine geri çevirdiği bir sırada aradıkları fırsatı buldular ve Sovyetler in Kabil büyükelçisi aracılığıyla yardıma hazır olduklarını ilettiler.

Davud Han, Sovyetler in bu teklifini geri çevirmedi. Bunun üzerine 1954 yılında iki ülke arasında ilk kredi anlaşması imzalandı, karşılıklı ziyaretler gerçekleşti. Başbakan Davud un 1956 da Sovyetler Birliğine yaptığı ziyareti müteakip Sovyet danışmanlar, Afganistan a gelmeye başladılar. 1956 dan itibaren her sene 100 Afgan genci Sovyetler Birliği ne askeri ve eğitim amaçlı gönderildi. 1960 dan sonra ise Sovyet uzmanlar, askeri akademilerde görev yapmak için Kabil e geldiler. Sovyet-Afgan işbirliği çerçevesinde eğitim dışında projeler, yol yapımı, sulama, makina tamiri ve daha sonra da Jeolojik araştırmalar ve ziraat alanlarındaki çalışmalar takip etti.

Sovyetler, Afganistan da bazı zengin doğal kaynakları bulmalarına rağmen bunları çıkarıp işlememişlerdir. Sadece doğalgaz çıkartmışlar ve bunun da büyük bir kısmını, ülkelerine aktarıp kullanmışlarıdır. Sovyetler, izledikleri komünist yayılmacı politikadan sonuç almaya başlamışlardı. Sovyet-Rusya da eğitim gören Afganlı gençler, belkide farkında olmadan Sovyet propogandası yapmaya başlamışlardır.

Sovyetler Birliği, 1960-61 yıllarında Afganistan-Pakistan sorununu daha da büyüterek iki İslam ülkesinin diplomatik ilişkilerini kesmesine neden olmuştur. Pakistan ile ilişkilerini kesen Afganistan ın dış dünya ile bağlantı kurmak için yol olarak da Sovyetler den başka bir alternatifi kalmamıştı. Böylece Afganistan ı istediği gibi kendine bağlı bir hale getirmiştir. Amerika bu sırada devreye girerek, İran ı ikna etmiş ve Afganistan a ait vasıtaların bu ülke üzerinden transit geçmesini sağlamıştır.

Amerikanın Sovyet nüfuzuna karşı Afganistan a destek vermesi ve Afganistan ın bu durumu çok iyi değerlendirmesi sonucu, önemli ilerlemeler kaydettiğini görüyoruz. Ancak bu durum, 1970 li yıllara kadar sürmüştür. Amerika da değişen iktidarlarların Afganistan a karşı ilgisiz kalmaları, buna karşın Sovyetler in de Afganistan da hakimiyetlerini artırmaları sonucu iç çalkantılar ortaya çıkmıştır.

Bu ortamdan faydalanan Davut Han (1963 de Başbakanlık tan ayrılmıştı), Genelal Abdülkadir liderliğinde solcu subayların ve Muhammet Tereki önderliğindeki sivil marksistlerin yardımı ile Zahir Şah ı kansız bir şekilde devirerek iktidarı ele geçirmiştir. Davut Han, meşruti krallık idaresini kaldırıp kendisinin de başkanı olduğu Cumhuriyeti ilan etmiştir. Davut Han ın bu ikinci saltanatı, önemli ölçüde Afganistan daki acı olayların da başlangıcı olmuştur.

Marksistlerin desteği ile gerçekleşen 1973 darbesinden sonra solcu subaylara orduda daha çok görev verilmeye başlandı. Ordudaki solcu atamaların hızlanması benzeri durum emniyet teşkilatında da görülmeye başlandı. Ancak Davut Han, 1975 sonrası politikasında değişiklik yaptı. Sovyetlere karşı ne olduğu bilinmeyen bir ilişki dönemine girdi. Sovyetler Birliği nden açıkca uzaklaştı. Davut Han, solcu olmayan yöneticilere de görev vermeye ve batıyla iyi geçinme politikası izlemeye başladı.

1976 da İran a gitti. 1977 de Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan ı ziyaret etti. Sovyetler Birliği, Davut Han ın bu faaliyetlarini temkinli bir şekilde izliyor ve Afganistan daki danışmanlarının sayısını sürekli artırıyordu. Mayıs 1978 de Kabil de toplanacak Bağlantısız Ülkeler Bakanlar Konferansı nda Davut un tutumu ele alınacaktı. Aynı yılın Nisan ayında Kabil e gelen Küba heyetine karşı Afgan yönetiminin umursamaz tavrı ve daha önce sergilediği Küba alehtarı faaliyetler, sosyalist ülkeler arasında Afgan yönetimi karşıtı bir cephe oluşturdu.

Diğer tarftan komünist Perçem Partisi nden Mir Ali Ekber Heybar ın öldürülmesi üzerine ülke içinde komünistlerin Davut Han a karşı başlattıkları muhalefet, 17 Nisan 1978 deki hükümet darbesinin başlangıcı oldu. Heybar ın cenaze törenine 11 bin kişinin katılması Davut Han ı endişelendirdi. Davut Han, hemen harekete geçerek aralarında Babrak Karmal ve Nur Muhammed Tereki nin de bulunduğu komünist Halh ve Perçem liderlerini 24 Nisan da hapsetti. Tutuklananlardan Hafızullah Emin, kaçmayı ve orduya haber göndermeyi başardı.

26 Nisan da Vatan Car, Kabil e bir tank birliği gönderirken; Abdülkadir de, Davut un sarayını bombalamak ve taraftarlarını ortadan kaldırmak için Hava Kuvvetlerini gönderdi. Askeri birliklerin çoğu, bunun komünist bir darbe olduğunun farkına bile varmadan destekledi. 27 Nisan da Davut Han ve ailesi, darbeciler tarafından öldürüldü.

Nur Muhammet Terekki, Hafızullah Emin ile Babrak Karmal, serbest bırakıldıktan sonra hükümet kurma çalışmalarına başladılar. Yayınladıkları bildiri ile izleyecekleri politikalarını açıkladılar. Darbeciler, bir taraftan güven tesise çalışırken diğer taraftan da Mayıs 1978 de bazı idam cezaları uyguladılar. Nisan 1978 de komünistlerin iktidara gelmesi ile, Afganistan daki Sovyet danışman sayısında büyük bir artış gözlendi. Bu danışmanlar, Afgan polis teşkilatında ve gizli emniyet teşkilatında birtakım düzenlemelere gittiler.

Muhalefette bulunanlara çeşitli işkenceler uyguladılar ve toplu infazlar yaptılar. Ayrıca Şubat 1979 da A.B.D. Büyükelçisi Adolph Dubs, önce rehin alınmış ve sonra da öldürülmüştür. Büyükelçilerinin öldürülmesi ile Amerika, Afganistan daki Sovyet işgali karşıtı politikasında daha katı ve kararlı olmuştur.

İlerleyen günlerde yönetime gelen komünistler arası siyasi rekabetten ötürü çözülmeler başladı. Bu durumda Sovyetler Birliği, orduda çoğunluğa sahip olan Halkçı ları desteklemiş ve Babrak Karmal ı yönetimden uzaklaştırmıştır. Perçem taraftarları, liberaller, üniversite proföserleri, muhafazakarlar ve milliyetçiler tutuklanmıştır. Bu tutuklanmaları takip eden infazlar, toplu katliamlar ve İran Şah ının devrilmesi, Afganistan da genel huzursuzluğu daha da artırmıştır.

Eylül - Aralık arası dönemde huzursuzluk iyice tırmandı. Eylül 1979 da iktidarda sadece Emin bırakıldı. Nihayet 24 Aralık 1979 da kesin Sovyet işgali gerçekleşti. Sovyet işgali ve Emin in bir Sovyet ajanı tarafından öldürülmesinden sonra, Babrak Karmal başbakan oldu. Afgan halkı, Rus birliklerinin ülkelerine girmelerine büyük tepki gösterdi. Bunun üzerine Sovyetler, Karmal ı ve ideresini savunmak için Afganistan a takviye askeri birlikler sevketmişlerdir. Bu istiladan sonra ise, her alanda Sovyet danışmanların ağırlığı hissedildi ve Afgan ordusu tamamen hakimiyetlerine geçti.

3.3. 1979 - 1989 Arası Dönem

Sovyet danışman veya teknisyenlerden Orta Asya kökenlilerin çoğunluğunu Tacikler teşkil etmiştir. Sovyetler, Afganistan ı istilaları sırasında Öğretim Elemenları nın yetersiz oluşu nedeni ile fazla başarı sağlayamamışlardır. Ancak Sovyetler Birliği ne eğitim amaçlı gönderilen Afganlı öğrenci sayısı önemli miktarda artmıştır. Örneğin 1980 de Taşkent teki 600 Afganlı öğrenci varken daha sonra bu sayı, 5.000 e yükselmiştir.

1982 yılında Sovyetler Birliği nde eğitim gören toplam Afganlı öğrenci sayısı, 25.000 e ulaşmıştır. Taşkent te bulunan ve Özbekçe bilen bazı Afganlı öğrenciler, ülkelerindeki mücahit faaliyetleri hakkında Özbeklerle bilgi veriyorlardı. Bu durumu önlemek isteyen Sovyet yetkilileri, Afganlı ögrencileri Moskova ve Leningrad a taşımak istemiştir. Ancak Özbek lider Reşidov ın girişimleri ile, bu durum önlenmiştir.

Sovyetler, Afganistan ı işgal ederken oradaki yer altı ve yer üstü doğal kaynakları kullanmayı, Orta Doğu Petrol bölgesi ve Hint Okyanusu nu denetim altına alamayı hesap ettiler. Ancak 10 yıl süreli işgal döneminde bu hesap gerçekleşmemiştir. Bu başarısızlık, birçok sebepe dayanmakla birlikte bunlardan üç tanesi özel önem arzetmektedir. Bu önemli sebepler:

(1) Müslüman Afgan halkının olaganüstü bir direniş göstermesi,

(2) Amerika nın dünya kamuoyunda konuyu sıcak tutması ve bazı yaptırımlar uygulaması,

(3) Sovyetler in gerçekleştirdiği haksız işgalin ülke insanlarına getirdiği yükün ve insan kaybının daha sonra başlayan açıklık politikası ile Sovyet halkınca öğrenilmesi ve tasvip edilmemesi olarak belirtilebilir.

Sovyet işgali üzerine Afgan halkı, direnişe başladı. Başlangıçta direniş gösteren Afganlılar ın eğitimsizliği ve yeterli modern silahlardan yoksun bulunmaları, başarılı olmalarını engelledi. Buna karşılık Sovyetler in çok üstün silah gücüne sahip olmaları, ülkeyi denetim altına almalarını kolaylaştırdı. Bunun üzerine, önemli bir Afgan mülteci grubu Pakistan a göçtü.

Peşaver vadisi, kısa zamanda Afganlı mülteciler ile doldu. Sayıları milyonlara ulaşan bu insanlar, kabile yapılanmalarını orada da oluşturdular. Afgan kabileleri arasındaki rekabet, dini ve etnik farklılıklara dayanan mücahit grupları, arasında birlik oluşturmayı engelledi. Dost ülkeler, yaptıkları yardımlarla bu gruplaşmaları daha da teşvik ettiler. Afganistan da eğitim ve öğretime fazla önem verilmemesi, geri kalmalarına, kabile hayatını sürdürmelerine ve bir millet haline gelmelerine engel olmuştur.

Ayrıca kurulan hükümetlerin, Afgan halkının %60 ını oluşturan Taştumları koruması, Türk kabilelerini (Özbek, Türkmen, Kırgız ve Hazera), Tacik ve diğer toplulukları eğitim ve diğer sosyal haklardan mahrum etmesi, bu kabilelerin karışarak bir Afgan milletini oluşturmalarını engellemiştir. Afganistan daki Sovyet baskı ve katliamına paralel olarak Afganistan dan Pakistan a göç edenlerin sayısı da artmıştır.

1983 yılında Peşevar vadisindeki mülteci sayısı, 3.5 milyonu bulmuştu. Pakistan, buradaki mültecileri kabilelerine göre kamplara yerleştirmiştir. BM (çeşitli yardım organlarıyla), Dünya Sağlık Teşkilatı, Milletlerarası Çalışma Teşkilatı, Türkiye Kızılay Teşkilatı gibi birçok yardım kuruluşu, bu mültecilere çeşitli yardımlar sağlamıştır. Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere bazı İslam ülkeleri de, Pakistan a maddi para yardımı yapmışlardır. Daha sonra bu mülteci kamplarına iskan edilen Afgan kabileleri, çeşitli Mücahidin Grupları oluşturmuşlardır.

Bu mücahitlere Afgan ordusundan kaçan subayların katılması, Pakistan ve Amerika başta olmak üzere bazı ülkelerin de silah sağlaması üzerine, bu mücahitler, Afganistan içlerine girerek işgalci Sovyet güçlerine karşı savaşmışlardır. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen bu gruplar, bir birlik altında toplanamamıştır. Bu olumsuz durum, hem Sovyetler e karşı başarıyı hem de siyasi birliği engellemiştir. Ne varki çeşitli ülkeler, bu grupları, etkisi bu gün dahi görülebileceği gibi kendi çıkarları doğrultusunda desteklemişlerdir. Ancak Afgan halkı ve mücahit grupların olağan üstü gayret ve kahramanlıkları ile Sovyetlere emperyalizmine büyük maddi ve manevi zararlar verdirilmiştir.

Amerika, Sovyetler in Afganistan ı işgal etmesine büyük bir tepki gösterdi. Amerika nın bu tepkisini diğer NATO üyesi ülkeler de destekledi. Yukarıda da değinildiği gibi Amerika nın Sovyet işgaline karşı olmasındaki en önemli nedenlerden biri, 1979 Şubat ında büyükelçilerinin öldürülmesiydi. Amerikan yönetimi, büyük kamuoyu baskısıyla kukla Karmal yönetimini tanımamış ve Senato onayına sunduğu SALT II anlaşmasını geri çekmiştir.

Kongre desteğini de alan Amerikan yönetimi, Afgan halkına kendisini yönetme hakkı dahil her türlü yardımı yapmayı resmi politika olarak ilan etti. Ancak konuyla ilgili kesin bir çözümün sorumluluğunu ise, BM e havale etmiştir. Bu durum da sorunun sürünceme de kalmasına neden olmuştur. Ayrıca diğer NATO ülkeleri de Afganlı mülteci ve mücahitlere, para ve askeri malzeme yardımı yapmışlardır. Kendi çıkarları doğrultusunda Çin de, Amerika yanında yer almış ve mücahitlere yardım yapmıştır. Böylece Sovyetler Birliği, uluslararası alanda yalnız kalmıştır. Buna rağmen hiç bir hukuka dayanmayan haksız ve kanlı Afganistan daki Sovyet işgali, on yıl kadar sürmüştür.

Kızıl ordu Afganistan a girdiği zaman Sovyetler, Afgan ordusundan ve Afgan hükümetinden bekledikleri ilgiyi bulamamışlardır. Kendilerine yalnızca Rusya da eğitim gören subaylar yardımcı olmuşlardır. Umduklarının tam tersine ordunun önemli bir kısmı, Sovyetlerle işbirliği yapmayı ve kendi halkını öldürmeyi reddetmiştir. Sonuçta 100 bin kişilik Afgan ordusundan 70 bini silahlarıyla birlikte mücahitler tarafına geçmişlerdir.

Sovyetler, bu başarısızlıklarının yanısıra Afganistan ın sarp arazisi karşısında da çaresiz kalmışlardır. Bütün bu başarısızlıkları Kızıl orduyu kontrolden çıkarmış ve Afgan halkına karşı adeta bir soykırım başlatmışlardır. BM İnsan Hakları Komisyonu nun 20 Kasım 1985 tarihinde yayınladığı rapora göre, Ocak-Eylül 1985 arasında Sovyet ordusu, 32.755 kişiyi öldürmüştür. Sovyetler in masum halka saldırılarını öğrenen mücahitler, karşı saldırılarını sıklaştırmış ve önemli kayıplar verdirmişlerdir. 1979-1984 yılları arasında Sovyet ordusu 8 bini ölü olmak üzere 25 bin kayıp vermiştir. Aynıdönemde Sovyet maddi kaybı da 12 milyar doları bulmuştur.

Sovyet ordusu bu kanlı işgaliyle 1987 e kadar hem kendisini hem de Afgan halkını çok yıpratmıştır. Bu tarihten sonra Sovyetler in politikalarında bazı değişiklikler görülmüş ve Sovyet hükümeti içeriden ve dışarıdan gelen baskılar karşısında Afganistan dan çekilme yolları aramaya başlamıştır. Sovyet ordusu, Brejnev devrinde Afganistan a girmişti. Bu haksız ve kanlı işgali sona erdiren Mihail Gorbaçev olacaktır. Gorbaçev, Afganistan dan çekilmek için önce uygun zemin ve zaman aramaya başladı. Bunun ilk adımını da, 1979 da iş başına getirilen Karmal ı Afganistan Demokratik Halk Partisi ve hükümet başkanlıklarından alarak attı. Yerine Dr. Muhammed Necibullah ı getirdiler. Necibullah a bir Milli Uzlaşma Komisyonu kurdurdular.

Bu komisyon üyeliklerine kabile reislerini getirerek hükümete karşı muhalefeti önlemek istiyorlardı. Ancak kabile temsilcilerine istediklerini yaptıramayınca hükümet değişikliğinden beklediklerini bulamadılar. Bu arada Gorbaçev, Afganistan sorunundan çok kendi ülkesinde olanlardan endişeliydi. Gorbaçev, 1987 yılında uygulamaya koyduğu Perestroyka ve Glastnost ile açıklık ve yeniden yapılanma getirdi. Uygulanan bu politika ile de Rusya nın yıllardır mazlum milletleri nasıl sömürdüğü ortaya çıktı.

Sovyetler, Afganistan dan çekilme konusunda Amerika ile başlattıkları gizli görüşmeleri hızlandırmak zorunda kaldılar. Gorbaçev, 22 Şubat 1988 günü İsviçre nin Cenevre şehrinde başlayacak görüşmelerden önce 8 Şubat 1988 de bir açıklama yaparak, 15 Mart a kadar anlaşma sağlanırsa 9 ayda Afganistan dan çekileceğini ilan etti. Sovyetler ve Amerika arasında yapılan anlaşma, 14 Nisan 1988 tarihinde Cenevre de imzalandı. 15 Mayıs 1988 de yürürlüğe giren bu anlaşmayla Sovyetler in Afganistan dan nasıl çekileceği açık bir şekilde belirtilmemiş olmasına rağmen taraflar arasında yapılan gizli bir protokolle Sovyetler, 120 bin kişilik ordusunu 15 Mayıs 1988 ile 15 Şubat 1989 arasında Afganistan dan çekmiştir.

Sonuç olarak on yıl süren işgali sırasında Sovyetler in yaptığı zulüm ve katliamlar cezasız kalmıştır. Bütün Müslüman ülkelerde olduğu gibi dünya kamuoyu da Afganistan daki haksızlıklar karşısında duyarsız kalmıştır.

3.4. 1979 Sonrası Dönem

Afganistan da iç savaşın çıkış sebeplerinin başında Afgan mücahit gruplarının kabile yapısından kendilerini kurtaramamaları gelir. Bu durum Sovyet ordusunun çekilmesinden sonra da devam etmiş, ülkede birlik ve beraberlik sağlanamamıştır. Mücahit gruplar kabilelere dayanmalarının yanısıra Ilımlılar ve Radikaller olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. Ayrıca Afganistan da yaşayan 6 milyon dolayındaki Türk te Müslümanlar Birliği adlı ayrı bir grup oluşturmuştur.

Türk mücahit grubunun başına geçen Azad Beg, Peşevar vadisine göç eden ve Afganistan da kalan Türkleri bir araya toplamıştır. Ancak bu Türk mücahit grubu, Türkiye veya uluslararası kuruluşların sağladığı yardımlardan faydalandırılmamıştır. Bunun üzerine Türkiye, Pakistan da yaşayan Afganlı mültecilerden 5 bin kişilik bir Türk grubu Türkiye ye getirmiş ve diğerlerine de özel yardım yapmıştır.

Sovyetler in Afganistan dan geri çekilmelerinden sonra Azad Beg, Afgan Türklerinin liderliğini, bir zamanlar Afganistan ordusunda da görev yapmış olan General Raşit Dostum a bırakmıştır. Afganistan Türkleri arasında Türkiye Türkleri için Atatürk benzeri bir misyon yüklenen General Dostum, Türk mücahit gruplarını kısa sürede düzenli orduya çevirmiş ve haklarını korumaya çalışmıştır.

Sovyetler ve Amerikalıların anlaşması üzerine Afgan mücahit gruplarından yedisi, Kasım 1987 de bir ittifak kurmuşlar ve Afganistan daki Necibullah hükümetini tanımadıklarını duyurmuşlardır. Ayrıca bu mücahit grupları arasında varılan mutabakat gereği; kurulacak yeni Afgan hükümetinde her bir mücahit grup lideri üçer aylık dönemler için başbakanlık görevi üstlenecekti. Ancak bu karar; Amerika, Sovyetler Birliği ve Pakistan tarafından desteklenmedi. Artık Afganistan için gelecek günlerde, mücahit gruplar arası iktidar mücadelelerinin sürdüğü kardeş kavgası felaketi yaşanacaktı.

Afganistan dan çekilmeden önce Sovyetler, yönetime kukla Necibullah ı getirmişler ve daha sonrada bütün güçleri ile desteklemişlerdir. Necibullah kuvvetleri ile mücahit grupları arasındaki çarpışmalarda, her iki taraf ve sivil halk büyük kayıplar vermiştir. Kanlı çarpışmalardan sonra silah ve askeri azalan Necibullah, ailesi ile birlikte Kabil deki BM binasına sığınmıştır. Böylece Afganistan, mücahit grupların eline geçmiştir. Mücahidlerin kurdukları hükümette başbakanlık görevine Rabbani gelmiş ve yıllardır harap ve bitap düşmüş ülkedeki yaraları sarmaya çalışmıştır.

Ancak kısa bir süre sonra ise, yeni hükümete karşı muhalefet büyümüştür. Ardından da bölgedeki Amerikan ve Pakistan çıkarlarını korumak amacıyla organize edilen Taliban örgütü, mevcut hükümeti tanımayarak ülkeyi silah zoruyla ele geçirmiştir. Taliban birlikleri ile hükümet yanında yer alan Ahmet Şah Mesut ve General Dostum birlikleri arasında çok çetin ve kanlı muharabeler olmuştur. Savaşan taraflar ve sivil halk, çok büyük kayıplar vermiştir.

4. Sonuç

1900 öncesi haritaların incelenmesi ile Afganistan Devleti nin bulunduğu bölgede daha önce böyle bir devletin olmadığı anlaşılacaktır. Bu bölgede, ya eski adıyla; Tatarya, İskitler, Horosan, Cenubi (Güney) Türkistan gibi veya yönetim kurmuş hükümdar veya sülale adıyla; Hunlar, Oğuzlar, Gazneliler, Selçuklular, Babürlüler ve mahalli hanlıklar gibi isimlere rastlanacaktır. Tarihte Afgan diye bir millet olmamıştır. Yaklaşık bir asır önce İngilizler, böyle bir kelime yerleştirmiştir. Bölge halkı hayvancılıkla uğraştığından, hayvanlarına otlak bulabilmek için kışın Penjap vadisine göçer, ilkbaharda da geri dönerdi. Türkler bu halka, hareket eden veya göçebe manasına gelen Avghan derlerdi. Bu halk ise kendisini, Pushtu - Pushtan olarak anardı.

Rusların Türkistan ı, İngilizler in de Hindistan ı işgal etmeleri, sınır komşuluklarını gündeme getirdi. Bunun üzerine yaptıkları hesaplar ve aralarında yürüttükleri gizli görüşmelerle, bir ara devlet oluşturmaya karar verdiler. Böylece 19. asırda bir Afganistan Devleti doğdu. Ancak Güney Türkistan ı da kapsayacak bu devletin yönetiminde bölge halkı veya Türklerin bulunması, İngiliz ve Rus çıkarlarına uygun değildi. Böylece İngilizler, Penjab Sihlerini teşvik ederek ve silahlandırarak, William Cambell adlı bir İngiliz subayın sevk ve idaresinde bölgeyi işgal etmelerini sağladılar.

Daha sonra Müslüman olduğu ve general ünvanı aldığı görünümü verilen Cambell, General Muhammed olarak beş şahın Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütmüştür (Emir Şir Ali den Emir Abdurrahman a kadar). Yaklaşık bir asır önce cereyan eden bu hadise, Taliban olayında da tekrarlanacaktır. Taliban grubu, Pakistan ın Peşaver şehrinde organize edildikten sonra Afganistan a sokularak yönetime geçirilmiştir. Bu sefer, yerli Avghan kabileri silahları ile birlikte onlara katılmıştır.

Sözlük anlamı öğrenci olan Taliban, Peşaver deki medreselerde din dersleri alan gençlerin kurduğu bir örgüttür. Bu çocukların, çok üstün savaş tecrübesine sahip mücahitler karşısında başarı kazanması akıl ve mantıkla açıklanabilecek bir şey değildir. Talibanla savaşan yerli halkın çoğunluğunu; Türkler, Tacikler ve Pushtan olmayan Turanlılar oluşturmaktadır. Ayrıca Taliban kuvvetleri arasınada birçok gayrimüslümün de bulunduğu alınan esirlerden anlaşılmıştır.

Özellikle iç savaş ve kardeş kavgası dramının yaşandığı dönemde Afganistan da yaşayan halkların kaderine tesir edebilecek ve yaşadıkları derin ızdırapları azaltabilecek rolü, sadece Türkiye üstlenebilirdi. Çünkü; bölgedeki Türk soydaşlarının varlığı kadar diğer mücahit grupların güvenine sahip yegane ülke Türkiye idi. Ne varki gerek Türkiye nin aktif arabuluculuk girişimlerinin olmaması ve karşı taraftan da böyle bir talebin gelmemesi, bu fırsatın kaçırılmasına neden olmuştur.

Yeni Afganistan Devletinin yapılanması, Saray ın da belirtiği gibi, Afgan, Türk ve Tacik bölgelerinden oluşacak bir federasyon ile Afganca, Türkçe ve Tacikce nin resmi diller kabül edilmesi şeklinde olması en mantıklı görülmektedir. Ancak bu şekilde ülkede kalıcı bir barış ve huzur tesis edilebilecektir.
 
Üst Alt