Açlık ve sefaletin dibine kadar gömülmüş insanların diyarı: Basmane
Biliyorsunuz, iki ayı aşkın süredir ıssız bir Ege kıyısında karantinadayım.
Bu nedenle İzmir'deki sıradan günlerimizi çok özlüyorum. Örneğin Atilla Köprülüoğlu gibi birkaç dostla bir kafede buluşup ülke gündemini değerlendirdiğimiz konuşmalar, Alsancak'ta yürürken selamlaştığımız güler yüzlü insanlar, bahar, çiçek ve deniz kokan sokaklar, “Yaşamak güzel şey be kardeşim”dedirten anlık mutlulukların tadına varamadan unutulmuş arka sokaklarda karşımıza çıkıveren aşılması çok zor, dağ gibi yoksulluklar, acılar ve umutsuzluklar…
★★★
Neyse ki biz şehre gidemesek de gözlemlerini çarpıcı anlatımlarla belgesel tadında yazıp paylaşan değerli kalemler var. Bunlardan biri de üslubuna hayran olduğum sevgili Oktay Gökdemir hocamız…
Her geçen gün biraz daha eşi görülmedik dramların yaşandığı bir merkez haline gelen Basmane'deki şu müthiş tespitlerine bakar mısınız?
★★★
“Bugün Basmane'ye uğradım…
Sevgili Orhan Beşikçi ağabeyim, bir ‘İzmir Beyefendisi' olan Kemal Abi, 1895 tarihli Muzafferiyet-i Milliye Fırını'nın sahibi Yıldırım Abi ve Anafartalar Caddesi'nin maskotu ‘Zeytin' ile koyu bir muhabbete daldık.
Anladım ki İzmir'in ‘rengarenk küresel semti' Basmane'de, korona hiçbir değişiklik yapmamış!
Aynı yoksulluk, aynı çaresizlik ve aynı umutsuzluk egemenliğini sürdürüyor…
Hatta virüsten korunmak için zorunlu olan kişisel hijyen malzemeleri -polislerin hayatlarını tehlikeye atarak, çırpınırcasına yaptıkları uyarılara rağmen- buraya hiç uğramamış!
Maske, kolonya ve dezenfektanlar hak getire!..
★★★
Karşı kıyılara kapağı bir an önce atabilmek umuduyla Basmane'ye doluşan insanlar, geceliği 15 lira olan otel, pansiyon ve bekar odalarında, yan yana, iç içe ve birbirlerinin nefeslerini soluyarak konaklıyorlar.
Uyuz, bit, pire ve tahtakurusu gibi zararlılarla adeta dost olup, küresel, müşterek bir dil bulmuşlar!..
★★★
Gambiyalılar, Senegalliler, Demokratik Kongolular, Zaireliler ve diğer çok uzak diyarlardan gelenler, bu semtte, bilinmeyen bir tarihte değişeceğini umdukları kaderlerini bekliyorlar!..
Can derdindeki bu insanlar, sığındıkları yerin tarihsel öneminin farkında bile değiller!..
Örneğin Gambiyalı Usman ve Diyabe, metruk bir bahçede bitlerini güneşle buluştururlarken, o bahçenin ünlü yazarımız Tarık Dursun K.'ya ait olduğunu nereden bilsinler?..
★★★
Ya da ‘küresel buluşma noktası' Basmane'nin adeta mıknatıs gibi kendine çektiği Zaireli Ksongo ailesi, Hatuniye Camisi'nin bahçesinde vakit eylerken gölgesine sığındıkları avlunun 1538 tarihli olduğunu nasıl, kimden öğrensinler?
Açlığın ve sefaletin dibine kadar gömülmüş bu insanlar aralarında dolaşırken ‘Ekmek var mı' diye soruyorlar bana…
★★★
Ve vücutlarını satışa çıkarmış seks köleleri!..
Korkunç tehlikelerle dolu bu ortamda müşteri arıyorlar…
Hemen yanı başlarında günlüğü 15-20 lira olan pansiyonlar…
Fransızca ‘ucuz' anlamına gelen ‘bon prix' yazıyor her birinde!..
Tıpkı hayat gibi her şey ucuz burada!..
★★★
Orhan Beşikçi ve ‘Zeytin' ile Dibekbaşı tarafına doğru yürüyoruz. Karşımızda Küçük Ayayanni Kilisesi…
Kilisenin hemen önünde de bir ev…
Yannis Prokopulos'un eviymiş. Mübadelede gitmiş Prokopulos. Yeşil boyalı kapısı olan evi yıllar sonra Orhan Abiler bulmuşlar…
Kapısında Museviliğin ve Hıristiyanlığın sembolleri aynen duruyor!..
Kaderi göç hikayeleriyle örülmüş evde şimdi, Mardinli Züleyha Anne ve eşi oturuyor…
★★★
Şehir sizi, size anlatır…
O, tamamlanmamış bir hikâyedir…
Tıpkı, okurken hiç bitmemesini istediğiniz Sait Faik'in muhteşem şehir ve insan hikayeleri gibi…”
UĞUR DÜNDAR
Biliyorsunuz, iki ayı aşkın süredir ıssız bir Ege kıyısında karantinadayım.
Bu nedenle İzmir'deki sıradan günlerimizi çok özlüyorum. Örneğin Atilla Köprülüoğlu gibi birkaç dostla bir kafede buluşup ülke gündemini değerlendirdiğimiz konuşmalar, Alsancak'ta yürürken selamlaştığımız güler yüzlü insanlar, bahar, çiçek ve deniz kokan sokaklar, “Yaşamak güzel şey be kardeşim”dedirten anlık mutlulukların tadına varamadan unutulmuş arka sokaklarda karşımıza çıkıveren aşılması çok zor, dağ gibi yoksulluklar, acılar ve umutsuzluklar…
★★★
Neyse ki biz şehre gidemesek de gözlemlerini çarpıcı anlatımlarla belgesel tadında yazıp paylaşan değerli kalemler var. Bunlardan biri de üslubuna hayran olduğum sevgili Oktay Gökdemir hocamız…
Her geçen gün biraz daha eşi görülmedik dramların yaşandığı bir merkez haline gelen Basmane'deki şu müthiş tespitlerine bakar mısınız?
★★★
“Bugün Basmane'ye uğradım…
Sevgili Orhan Beşikçi ağabeyim, bir ‘İzmir Beyefendisi' olan Kemal Abi, 1895 tarihli Muzafferiyet-i Milliye Fırını'nın sahibi Yıldırım Abi ve Anafartalar Caddesi'nin maskotu ‘Zeytin' ile koyu bir muhabbete daldık.
Anladım ki İzmir'in ‘rengarenk küresel semti' Basmane'de, korona hiçbir değişiklik yapmamış!
Aynı yoksulluk, aynı çaresizlik ve aynı umutsuzluk egemenliğini sürdürüyor…
Hatta virüsten korunmak için zorunlu olan kişisel hijyen malzemeleri -polislerin hayatlarını tehlikeye atarak, çırpınırcasına yaptıkları uyarılara rağmen- buraya hiç uğramamış!
Maske, kolonya ve dezenfektanlar hak getire!..
★★★
Karşı kıyılara kapağı bir an önce atabilmek umuduyla Basmane'ye doluşan insanlar, geceliği 15 lira olan otel, pansiyon ve bekar odalarında, yan yana, iç içe ve birbirlerinin nefeslerini soluyarak konaklıyorlar.
Uyuz, bit, pire ve tahtakurusu gibi zararlılarla adeta dost olup, küresel, müşterek bir dil bulmuşlar!..
★★★
Gambiyalılar, Senegalliler, Demokratik Kongolular, Zaireliler ve diğer çok uzak diyarlardan gelenler, bu semtte, bilinmeyen bir tarihte değişeceğini umdukları kaderlerini bekliyorlar!..
Can derdindeki bu insanlar, sığındıkları yerin tarihsel öneminin farkında bile değiller!..
Örneğin Gambiyalı Usman ve Diyabe, metruk bir bahçede bitlerini güneşle buluştururlarken, o bahçenin ünlü yazarımız Tarık Dursun K.'ya ait olduğunu nereden bilsinler?..
★★★
Ya da ‘küresel buluşma noktası' Basmane'nin adeta mıknatıs gibi kendine çektiği Zaireli Ksongo ailesi, Hatuniye Camisi'nin bahçesinde vakit eylerken gölgesine sığındıkları avlunun 1538 tarihli olduğunu nasıl, kimden öğrensinler?
Açlığın ve sefaletin dibine kadar gömülmüş bu insanlar aralarında dolaşırken ‘Ekmek var mı' diye soruyorlar bana…
★★★
Ve vücutlarını satışa çıkarmış seks köleleri!..
Korkunç tehlikelerle dolu bu ortamda müşteri arıyorlar…
Hemen yanı başlarında günlüğü 15-20 lira olan pansiyonlar…
Fransızca ‘ucuz' anlamına gelen ‘bon prix' yazıyor her birinde!..
Tıpkı hayat gibi her şey ucuz burada!..
★★★
Orhan Beşikçi ve ‘Zeytin' ile Dibekbaşı tarafına doğru yürüyoruz. Karşımızda Küçük Ayayanni Kilisesi…
Kilisenin hemen önünde de bir ev…
Yannis Prokopulos'un eviymiş. Mübadelede gitmiş Prokopulos. Yeşil boyalı kapısı olan evi yıllar sonra Orhan Abiler bulmuşlar…
Kapısında Museviliğin ve Hıristiyanlığın sembolleri aynen duruyor!..
Kaderi göç hikayeleriyle örülmüş evde şimdi, Mardinli Züleyha Anne ve eşi oturuyor…
★★★
Şehir sizi, size anlatır…
O, tamamlanmamış bir hikâyedir…
Tıpkı, okurken hiç bitmemesini istediğiniz Sait Faik'in muhteşem şehir ve insan hikayeleri gibi…”
UĞUR DÜNDAR