Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

Abdülhak Hamid Tarhan

Jade

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    30 Kas 2012
  • Mesajlar
    7,562
  • MFC Puanı
    201
Abdulhak Hamid Tarhan (1852-1937)

Tanzimat devrinin ve kendinden sonraki üç neslin en büyük şairi sayılan ve "Şairi Âzam" diye anılan Abdülhak Hamid 1852 yılında İstanbul (Bebek)'da doğdu. Robert Kolej'de okuyarak İngilizce, Paris'te görevli bulunan ağabeyi Nasuhi Bey'in yanına giderek Fransızca öğrendi. Babası Hayrullah Efendi Tahran elçiliğine tayin edilince Hamid de onunla birlikte oraya gitti ve Tahran'da üç yıl kaldı. Burada Farsça'yı ve İran edebiyatını da özel dersler alarak öğrendi.

Abdülhak Hamid henüz 25 yaşında iken Paris elçiliği 2. Kâtipliği ile hariciye mesleğine girdi. Bundan sonra görevli olarak Avrupa'dan Hindistan'a kadar birçok yere gitti. 1906 ve 1912 yılları arasında Lahey ve Brüksel elçiliği yaptı. Mütareke yıllarında İngilizlerin İstanbul'u işgaletmeleri üzerine Viyanaya gitti. İngilizler aleyhine yazdığı için kötülük göreceğine inanıyordu. Viyana'da mali bakımdan sıkıntılar çekti. Burada kendini yeren ve milletine de sitem eden "Şairi Âzam" adlı şiirini yazdı. Bunun üzerine, yokluklar içinde Kurtuluş Savaşı'nı sürdüren Anadolu Hükümeti kendisine yardım elini uzattı. Abdülhak Hamid ancak Cumhuriyet ilan edildikten sonra yurda döndü. İstanbul'a gelen Abdülhak Hamid'e İstanbul Belediyesi Maçka'da dayalı döşeli bir daire tahsis etti. 1928'den itibaren de Büyük Millet Meclisi'ne üye oldu. Son yıllarını böylece huzur ve sükûn içinde geçiren 'Büyük Şair' 1937'davefat etti.

ESERLERİ
* Şiirleri: Başlıca şiirleri 'Belde', 'Sahra, 'Makber', 'Ölü', 'Bunlar O'dur', 'Hacle', 'Bir Sefilenin Hasbiali' adlı kitaplarındadır Sahra, pastoral (kır hayatına dair) şiirlerini toplar. Makber ise ilk eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine ve o acıyla Beyrut'ta yazılmıştır. Ölü, aynı konuyu işler. 'Bunlar O'dur' şairin Hindistan'da iken yazdığı aşk şiirleridir.

* Tiyatro Eserleri: Abdülhak Hamid'in manzum ve düz yazıyla yazdığı piyeslerinin başlıcaları şunlardır: Macerayı Aşk, İçli Kız, Sabr ü Sebat, Duhteri Hindu, N es t eren, Nazife, Tarık, Tezer, Eşber, Zeyneb, Liberte, Turhan, Finten, ibni Mûsâ yahut Zatü'lCemal, Abdullahü'sSagir, Yadigârı Harb, Tayflar Geçidi, Ruhlar, Arzîler, Hakan, Mihrace, Kanunî'nin Vicdan Azabı... vb.

Abdülhak Hamid'i diğer yenilikçi Tanzimat yazarlarından ayıran en önemli özellik, onun sâde Türkçe'ye yönelmemesi, koyu Osmanlıca ile yazmaya devam etmesidir. Bu yüzden, çok güzel olmalarına rağmen bugün şiirleri okunamıyor ve piyesleri sahneye konamıyor.

---

MERKAD İ FATİHİ ZİYARET

Her Kuşesinde dehrîn nâmı bekaa nisârın
Şayestedir denilse âlem senin mezarın

Kaldın cihanda bir ân, her ânın oldu bir devr
Müiki ezeldi güya tahtında hemcivârın

Sensin ol padişeh ki bu ümmeti necibe
Emsâr bahşişindir, ibhâr yadigârın

Bir dem yüzün gülünce âlem bahar olurdu
Misli küsûf her câ, zahirdi iğbirarın

Bir yıldırımdı nîzen peyveste ka'rı hâke
Bir bürci Haknümâdır, ermiş göğe mınann

Her dem sana açıktır ebvâbı arşı Rahmet
Türbendir en azîmi fethettiğin diyarın

İster idin ki olsun düşmenle yâr yekdil
Devrân idi rakibin, Allah idi nigârın

Açtı sana cenahın cananı sermediyyet
Etti anı derâğuş cânı cihansipârıni

Metninde şairâna ilhamlar gerektir
Tarifi yerde bitmez arşa çıkan kibarın

---

MAKBER'den

Eyvah! Ne yer ne yâr kaldı
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı
Şimdi buradaydı gitti elden
Gitti ebede, gelip ezelden
Ben gittim, o hâksâr kaldı
Bir gûşede tarumar kaldı
Baki o enîsi dilden eyvah
Beyrut'ta bir mezar kaldı

Ey yâr! Şu nevbahar sensin,
Ben anlıyorum ki yâr sensin.
Ettikçe nigâh bahr u berre
Birden sanırım ki bazı kerre
Mescerdeki rüzgâr sensin
Türben görününce anlarım ki
Öldüm, bana türbedar sensin

---

TARIK'tan

Her yer karanlık pürnur o mevki
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ Hâbgâhı dilber mi yâ Rab?
Rüya değil bu ayniyle vâki
Bir gülsen olmuş şimdi harabe
Ebri seher mi düşmüş türâbe?

Yarim mi mefdun, ay mı tutulmuş?
Dikkat şu sönmüş nûrı nigâhe!
Kabri çiçekten bir türbe olmuş
Dönmüş o türbe bir haclegâhe.
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koyununu aç, maşukan im ben.

---

Kelimeler ve anlamları
Dehr: dünya;
Nâmı bekaa nisar: hiç unutulmayacak ve her tarafta bilinen adın;
şayeste: lâyık;
necîb: soylu;
emsâr: Büyük topraklar, karalar;
ebhar: denizler;
şevket: ulu, yüce;
misli küsûf: güneş tutulması gibi;
câ: uygun;
iğbirar: kırgınlık;
nîze: mızrak;
peyveste: ulaşmış, varmış,
ka'r: derinlik;
Haknüma: Tanrıyı gösteren;
minar: minare;
ebvab: kapılar;
Arşı Rahmet: Tanrı katında bağışlanmalar;
nigâr: sevgili;
sermediyyet: ebedilik;
deraguş: kucaklama, sarma;
sipâr: feda eden,
veren; şairan: şairler.

---
 
Üst Alt