- Konum
- ىαкαяyλ
-
- Üyelik Tarihi
- 27 Kas 2009
-
- Mesajlar
- 24,120
-
- MFC Puanı
- 79
Peygamber Efendimizin mübarek torunları Hasan ile Hüseyin, câmi avlusunda durmuş; şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı seyrediyorlardı.
Hasan bir ara kardeşi Hüseyin'e:
- Bak dedi, dirseklerini iyice yıkamadı.
- Evet görüyorum, bazı yerler kuru kalıyor.
- Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde iğne ucu kadar kuru bir yer kalsa abdest olmaz, abdest olmayınca tabiî namaz da olmaz.
-ÊAma nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklarında da aynı ihmali yaptı. Parmak aralarını ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile. Haydi gidip kendisine söyleyelim.
Hüseyin:
- Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın bir yolunu bulmalıyız.
Birden aklına geldi:
- Tamam, dedi sevinçle; buldum!
Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle:
- Efendim, dedi, sizden bir ricamız var.
- Söyleyin bakalım çocuklar.
- Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlarımızı söyleseniz.
Adam memnun memnun güldü:
- Tabiî, dedi. Başlayın bakalım.
İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor, ama bulamıyordu.
Kendi abdestini düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dikkat göstermediğini anladı.
Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
- Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu benim. Yanlışımı yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gibi abdest alacağım. İşte başlıyorum.
Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.
Demek ki, bir şeyin doğrusunu bilmek yeterli değildir. O doğruyu başkalarını kırmadan, darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır.
Peygamber Efendimizin torunları Hasan ile Hüseyin gibi...
Hasan bir ara kardeşi Hüseyin'e:
- Bak dedi, dirseklerini iyice yıkamadı.
- Evet görüyorum, bazı yerler kuru kalıyor.
- Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde iğne ucu kadar kuru bir yer kalsa abdest olmaz, abdest olmayınca tabiî namaz da olmaz.
-ÊAma nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklarında da aynı ihmali yaptı. Parmak aralarını ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile. Haydi gidip kendisine söyleyelim.
Hüseyin:
- Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın bir yolunu bulmalıyız.
Birden aklına geldi:
- Tamam, dedi sevinçle; buldum!
Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle:
- Efendim, dedi, sizden bir ricamız var.
- Söyleyin bakalım çocuklar.
- Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlarımızı söyleseniz.
Adam memnun memnun güldü:
- Tabiî, dedi. Başlayın bakalım.
İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor, ama bulamıyordu.
Kendi abdestini düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dikkat göstermediğini anladı.
Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
- Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu benim. Yanlışımı yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gibi abdest alacağım. İşte başlıyorum.
Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.
Demek ki, bir şeyin doğrusunu bilmek yeterli değildir. O doğruyu başkalarını kırmadan, darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır.
Peygamber Efendimizin torunları Hasan ile Hüseyin gibi...