Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)

s3rdar

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    10 Ara 2012
  • Mesajlar
    768
  • MFC Puanı
    54
Osmanlıpadişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yapılmış olan bir Osmanlı-Rus Savaşı’dır. Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Osmanlı Devleti’nin batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesi’nde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesi’nde savaşılmıştır. Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almıştır. Savaşın başlıca sebepleri; Osmanlı Devleti’nde yaşanan azınlık isyanları, Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, Rusya’nın Balkanlardaki genişleme siyaseti, Romanya ve Bulgaristan’ın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır. Avrupa’nın büyük güçleri savaşı önlemek için İstanbul’da Tersane Konferansı’nı toplamışlar, ancak Osmanlı Devleti’ne yaptıkları taleplerin reddedilmesi üzerine savaş patlak vermiştir.
Sultan II.Abdülhamid Han
Sultan II.Abdülhamid Han
Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları, savunma savaşı yapmıştır. Batılı devletler ise tarafsız kalarak, savaşı bitirmek için arabuluculuk yapmıştır. Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbul’un eşiğine (Yeşilköy) kadar ilerleyerekOsmanlı Devleti’nin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasınıimzalamak zorunda kalmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlar’daki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlar’da ve Kafkasya’da sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadolu’ya dev göç dalgaları yaşanmıştır.

Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda güçlenmiş ve zamanla kendisini Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle de Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda yaşayan ve çoğunluğu Ortodoks olan Hıristiyan vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle İstanbul’daki elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden çeşitli taleplerde bulunmaya başladı. Nitekim 1853 yılında, Rusya’nın Kudüs topraklarındaki İsa’nın doğduğu kilisenin anahtar hakimiyetinin Ortodokslara verilmesi talebi Kırım Savaşı’na yol açtı. Bu savaş İngiltere ve Fransa’nın da müdahelesiyle Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Ama gene de Rusların istediği gibi, kilisede Ortodoks rahiplere de söz sahipliği verildi. Böylece Rusya, kendisini Ortodoksların sözcüsü olarak kabul ettirmişti, nitekim Ortodokslar da bundan hoşnuttu.
1858 yılında da Osmanlı yönetimindeki Lübnan topraklarında Hıristiyanlarla ilgili bir sorun yaşandı. Fransızların desteklediği Marunilerile İngilizlerin desteklediği Dürziler çatışmaya başlamıştı. Kayıplar artıyor ve bölgede iç savaş tehlikesi büyüyordu. Fransız basını, Lübnan’da Hristiyanlara yönelik katliamların yapıldığını yazıyordu . Dönemin Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Lübnantopraklarına giderek çatışmaları bastırdı. İsyanın ele başlarını idam ettirdi. Ama Osmanlı Devleti Fransız ve İngilizlerin baskısıyla Lübnan’a Hristiyan bir vali atanmasını kabul etmek zorunda kaldı.
1861 yılında tahta çıkan sultan Abdülaziz’in döneminde de Osmanlı Devleti’nin Hristiyan halkları arasında huzursuzluklar devam etti. Saltanatının ilk yılında Sırbistan topraklarında ayaklanmalar başladı. Kendilerini geniş anlamdaki Slav milletinin bir parçası olarak kabul eden Sırp halkı özerklik talebiyle ayakladı. Çeteler kuruldu. Müslüman halkla karşılıklı kıyımlar yaşandı. İstanbul hükümeti, bölgeye müdahele etti. Fakat tam başarı elde edilemedi, Ömer Paşa kumandasındaki Türk askerleri, Belgrad’ı topa tutunca birçok kayıp verildi. Avrupa kamuoyunda Türklerin aleyhinde bir tutum gelişti. Paris Antlaşması’nın ihlal edildiği söyleniyordu . Bunun üzerine görüşmeler yapıldı, Osmanlı Devleti için önemli olan birçok kale, özerkliğini kazanmış olan Sırbistan’a bırakıldı. Belgrad ve gerisi ise yine Osmanlı’da kaldı. 1864 yılında ikinci bir İstanbul protokolü yapıldı. Buna göre Romanya, prenslik haline geldi. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu, daha sonra Romanya da özerkliğini kazandı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Rusya tarafında savaştı.
1866 yılında da Girit adasında ayaklanmalar patlak verdi. Bağımızlığını 1832 yılında kazanmış olan Yunanistan Krallığı, Girit’i de Yunan yönetiminde görmek istiyordu. Yunanistan’ın kışkırtmalarıyla Girit adasında yaşayan Rum halkı Osmanlı yönetimine isyan etti (1866). Rum çetelerini Yunan Krallığı, dolaylı olarak ta Avrupalı devletler destekliyordu. Bölgedeki kırımlar artmaya başladı, müdahelelerde sonuç alınamadı. Sadrazam da heyet topladı ve Girit idaresinde değişiklik yapıldı. Buna göre valinin iki yardımcısından biri de Rum olacaktı. Buna rağmen çete savaşları bitmedi, Yunanlılar bu çeteleri desteklemeye devam edince Osmanlı Devleti ültimatom verdi. Ancak 1869 yılında Yunanistan’la yapılan bir anlaşma sonucu, Yunanistan bu tutumundan vazgeçti ama 19. yüzyılın sonlarında ayaklanmalar tekrar alevlendi ve 1898 yılında Girit’in özerklik kazanmasıyla sonuçlandı.
Avrupa’daki güç dengeleri
19. yüzyılın ortalarında Avrupa birçok savaşa sahne olmuştu. 1866 yılında bir Prusya-Avusturya Savaşı patlak verdi, 7 hafta süren savaşı Prusya ve müttefikleri kazandı. Böylece diğer Alman eyaletlerinde Prusya egemenliği baş gösterdi. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı ise 1 yıl sürdü ve kesin Prusya zaferiyle sonuçlandı. Böylece Alman kökenli eyaletler birleşerek Alman İmparatorluğu’nu kurdular. Bundan itibaren Almanya sürekli güçlendi, Avrupa’nın söz sahibi ülkelerinden biri haline geldi. Fransa ise ağır bir darbe aldı, ekonomik açıdan önemli birçok topraklarını kaybetti ve III. Cumhuriyet kuruldu. 1866 yılındaki yenilgi sonrası Avusturya İmparatorluğu, prestij kaybetti ve Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdu. Avrupa’daki eyaletlere bölünmüş ülkelerin yönetimleri birleşik bir yönetim biçimine geçiyordu.
İtalyan birliğini kurma ümitleriyle Kırım Savaşı’na katılmış olan Sardinya Krallığı da 1861 yılında amacına ulaşarak bu birliği sağladı ve İtalya Krallığıkuruldu. İtalyanlar da aynı Almanlar gibi, gecikmeli olsa da sömürgeciliğe başladılar. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Avusturya güç kaybetmiş, İtalya ve Almanya ise güçlenmişti. Rusya ise yenileşme sürecindeydi. Kırım Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Ruslar, Prusyalı subaylar getiriyor ve orduyu ıslah ediyorlardı. Balkanlar’da da Slav propagandası yapılıyordu. İngiliz İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı,Rusya’ya karşı bir tutum içindeydi. Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Alman İmparatorluğu, Rusya’ya dostça davranıyordu.
Balkanlar’daki güç dengesi de değişmişti. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu. Milliyetçilik akımı güçleniyor, bölgede katliamlar gerçekleşiyordu.Sırplar ve Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanmıştı. Romanya ise özerkleşmiş, Bosna’da da özgürlük hareketleri başlamıştı. Sırplar, Rusya’ya yaklaşıyor ve kendilerini ortak bir Slav ırkından sayıyordu. Osmanlı yönetimi 19. yüzyıl başlarından beri Balkanlardaki karışıklıklarla uğraşıyordu. 93 Harbi’ne birkaç yıl kala, Osmanlı devleti’nde büyük bir ekonomik sıkıntı başgöstermişti. Bu sıkıntıyı gidermek üzere vergiler arttırıldı. Bu da Bulgar isyanları’na yol açtı.
Tersane Konferansı (23 Aralık 1876)


smanlı Devleti’nin Balkanlardaki eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere Avrupaülkelerinin baskısı sonucu İstanbul’daki Haliç Tersaneleri’nde toplanmış uluslararası bir konferanstır.
1876 yılının Nisan ayında Panagürişte bölgesinde başlayan Bulgar İsyanları bütün Orta Dağ bölgesine yayıldı. Bu dönemde bölgeye Rusya tarafından Kafkasya’daki yurtlarından zorla atılmış birçok Kafkasyalı (Çerkez, Abaza, vs.) Müslüman yerleştirilmişti. Ruslar gibi Slav olan Bulgarlarla, Ruslardan büyük eziyet çekmiş Kafkasyalı Müslümanlar arasında karşılıklı katliamlar yaşandı. Osmanlılar bu isyanları kısa zamanda bastırdılar. Ancak batı dünyasında Osmanlı Devleti’nin bu isyanların bastırılmasında kullandığı yöntemler büyük eleştirilere neden oldu. Bulgarların uğradığı katliamlar tek taraflı olarak yansıtıldı. Müslümanların uğradığı katliamlar gözardı edildi. Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupa’da Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.
Bunun üzerine İngiltere’nin öncülüğüyle İstanbul’da bir konferans toplanmasına karar verildi. Konferans Haliç Tersanesi’nde bulunanBahriye Nezaretinde toplandığı için Tersane Konferansı adıyla tarihe geçmiştir. 23 Aralık 1876’da toplanan bu konferansa Prusya,İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferanstan Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını elinden alacak kararların çıkacağını anlayan Osmanlı yetkilileri tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamit’i konferansın toplandığı gün I. Meşrutiyet’i ilan etmeye ikna ettiler. Osmanlı yetkilileri, Balkanlardaki Hıristiyanların Kanun-i Esasi’yle kazandıkları özgürlüklerden dolayı, Avrupa ülkeleri tarafından Osmanlı Devleti’nin yönetimini altında bırakılacaklarını hesaplanmıştı. Ancak bu gelişmeler konferansın kararlarını etkilemedi. Konferansta,
Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı alındı.
Bulgaristan ve Bosna-Hersek’e özerklik verilmesi kararlaştırıldı.
Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyince Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Böylece 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) başladı. Tersane Konferansı kâğıt üzerinde kalmış bir konferanstı. Konferansta tartışılan konular ancak 93 Harbi’nden sonra toplanan Berlin Antlaşması’yla kesinliğe kavuştu.
Savaşın gidişi

Osmanlı İmparatorluğu’nu hem doğudan, hem de batıdan kıskaca almak isteyen Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devleti’ne bağlı Romanya’ya girdiği gibi, 27 Nisan 1877 tarihinde de Osmanlı Devleti’nin doğu sınırındaki Doğubeyazıt’a girdi. Osmanlılar böyleceKafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden silah ve asker gücü bakımından çok daha üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.

em Rus, hem de Osmanlı tarafının güçlerini en yoğunlaştırdığı cephe Tuna cephesi idi. Savaş başladığında Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa Rumeli Ordusu başkomutanı olarak Balkanlardaki bütün Osmanlı birliklerinin en üst düzeydeki komutanı durumundaydı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Ahmed Eyüb Paşa’nın komutasındaki Doğu Tuna Ordusu,Vidin’de üslenen Osman Nuri Paşa’nın komutasındaki Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Süleyman Hüsnü Paşa’nın komutasındaki Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu. Balkanlardaki Rus birliklerinin en yüksek düzeydeki başkomutanı ise Grandük Nikolay Nikolayeviç idi. Ancak savaş meydanındaki Rus birliklerine komuta eden kişi General İosip Gurko idi.
Rusların Tuna’yı geçerek ilerlemeleri

Rus ordusu, savaş ilanından bir süre sonra Rumen ordularıyla beraber Tuna Nehri’nin kuzeyinde toplanmaya başladı. Osmanlı ordusu da hazırlıklarını sürdürüyor, gönüllü askerler yazılıyordu. Bu süreçte Romen topçuları, nehirdeki Osmanlı gambotlarını dağıtmayı başardı. Böylece nehri savunan Osmanlı deniz gücü ortadan kalkmış oldu. Savaş ilanından iki ay sonra, 21 Haziran 1877 tarihinde Rus askerleri, tekneler ile nehri geçmeye başladı. Rusların nehri geçmesini önlemek ile görevlendirilen Osmanlı güçleri, zamanında yetişemedi. Ruslar nehri büyük bir direnişle karşılaşmadan aştı. Bu başarısızlık, avantajın Ruslara geçmesine sebep oldu. Zira Tuna’dan sonra daha büyük bir engel yoktu. 27 Haziran gecesi, Ziştovi’ye bağlanmak için gizlice bir köprü kuruldu.
Niğbolu'nun Rus güçlerince işgali.
Niğbolu’nun Rus güçlerince işgali.
Ruslar, nehri geçtikten beş gün sonra nehre en yakın yerler olan Ziştovi ile Niğbolu’ya taarruz etti. Ziştovi Muharebesi ve Niğbolu Muharebesini kolayca kazandılar. Balkan ana ordusu henüz yetişememişti ve Rus askerleri, her bakımdan Türk askerlerine göre üstündü. Savaşın başındaki bu başarısızlıktan dolayı Başkumandan Abdülkerim Nadir Paşa görevden alındı ve 18 Temmuz’da yerine Mehmet Ali Paşa getirildi. Bu genç paşanın böyle önemli bir göreve getirilmesi, subaylar arasındaki birliği bozdu. Tırnova ve Niğbolu’nun düşmesi, Türk kamuoyunda büyük üzüntüye ve umutsuzluğa neden oldu. Çünkü Osmanlının planı bozuluyordu. Plan şöyle idi: Süleyman Hüsnü Paşa’nın birlikleri, Şıpka geçidini geçecek ve kontrol altında tutacaktı. Kuzeydeki Osmanlı orduları da (Osman Paşa ile Ahmed Eyüb Paşa’nın orduları) Rus ana ordusunu kıskaca alarak durduracaktı. Süleyman Paşa’nın ana ordusu da yetişince, nehre doğru Türk taarruzu başlayacak ve Ruslar, Türk toprağından atılacaktı. Nehrin geçilmesinden birkaç hafta sonra, 17 Temmuz 1877 tarihinde Şıpka geçidi de düştü. Vidin’deki Osman Paşa birlikleri Şıpka Geçidi düşünce yürüyüşe geçti. Plevne yönüne gidilecek, bölge kontrol altına alınacak ve Niğbolu da kurtarılacaktı.


Plevne Savunması

19 Temmuz 1877–10 Aralık 1877) 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya İmparatorluk Ordusu’nun kuşattığı Plevne (Bulgaristan) kentinin Osmanlı Ordusu tarafından savunulması olayıdır.

28 Nisan 1877’de Osmanlı İmparatorluğuna Rus İmparatorluğu tarafından gönderilen savaş ilamını içeren nota ile 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebesi başlamış oldu. Rusların Balkanlarda ordularını gönderip, saldırıya geçebileceği tek bir yer bulunmaktaydı, oda Osmanlı himayesi altındaki Romanya topraklarıydı ve Ruslar bu topraklar üstünde Siret (Sava) nehri üzerinde “Barboşi köprüsü”nün olduğu yerden ordularını geçirmek zorundaydı. Bu köprü kritik bir öneme sahip olmakla bu köprünün havaya uçurulması Osmanlılara en az 2 veya 3 ay vakit kazandıracaktı. Nitekim Osmanlı kuvvetlerine askeri danışmanlık veren İngiliz danışmanlarda bu durumun farkındaydı. Köprünün hemen yakınındaki Osmanlı Tuna donanmasının komutanına İngiliz askeri danışmanı Hobart Paşa, Barbosi’nin tahrip edilmesi emrini vermiş fakat Tuna’daki 4 gemilik Osmanlı filo komutanı bunun bir aldatmaca veya casusluk oyunu olduğuna dair şüpheleri yüzünden emri uygulamakta 4-5 gün kadar gecikmiş ve tam emri uygulayacakken de bu defa iş işten çoktan geçmiştir, zira Ruslar orduları ile sava nehri kıyısına gelip filoyu donanmaları ve karadaki topları ile ateşe alıp batırmış ve yoketmiştir. Sonuçta Osmanlılar için büyük bir fırsat daha muharebenin başında kaybedilmiştirZira Osmanlı ordusu Sırp ve Karadağlı isyancıları yenmiş ve ordu balkanlara hakim olmak üzereydi. Buna rağmen Osmanlı hakimiyeti altındaki Romanya’da kral 1.Karol Osmanlıların yanındadır. Osmanlılardan belli bazı tavizler ve ayrıca kuvvet göndermesini ve buna karşılık kendisine bağlı kalacağını belirtir. Osmanlı Ordusu ne Romanya’nın isteklerini kabul eder ne de destek amaçlı kuvvet yollar. Sonunda kral taraf değiştirip halkından da destek görerek Rusların safına geçer ve ruslara destek için ordusunu toplamaya başlar.
Vidin’de ki Osmanlı kuvvetlerinin komutanı olan Osman Nuri Paşa, Kırım Savaşı’nda Ömer Lütfi Paşa’nın yaptığı gibi 25.000 askerle Romanya’ya girme ve henüz daha yerleşmemiş Rus birliklerinin üzerine saldırarak onları geriletme ve muharebeyi buraya taşıma planlarını açıklayarak Osmanlı seraskerliği’nden bu konuda izin ister. Ancak başkomutan Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa ve heyeti bu öneriyi kabul etmez. Bunun yerine Romanya’yı boşaltıp Tuna nehri boyunca savunma yapmayı seçerler. Oysaki bölgede Osmanlı askerlerinin sayısı Ruslardan fazla olması yanında Sultan Abdülaziz döneminde dış borçlanmaya karşın, harcanan paraların önemli bir kısmı orduya harcanmış ve Osmanlı ordusu en modern teçhizatlara iyi bir donanmaya sahip bir ordu haline gelmişti. Yine redif askerleri dahil pek çok askeri birliği iyi şekilde eğitimliydi. Ancak Osmanlı ordusunun komuta kademesi için aynı durum geçerli değildi. Komutanlar arasında çekişme bulunması yanında ordudaki bir kısım subaylar siyasete katılmıştı. Bunun yanında komuta kademesinde tecrübeli kumandanlara karşın; tecrübesiz veya yeteneksiz,yetersiz kumandan ve subaylarda bulunmaktaydı.Yine komuta kademesinde çekişmeler yanında bir de kurmaylık ve askeri planlama,sevk ve idare yönünden de büyük zaafiyetler mevcuttu.Ruslar Osmanlının bu hareketsiz durumundan istifade ederek Romanya’daki yığınaklarını iyice arttırdılar. Sonrasında teknelerle karşıya geçip Osmanlı mevzilerine hattın zayıf noktalarıdan saldırıya geçtiler. Oysaki Rusçuk ve Niğbolu’yu topa tutan ruslar ilerleyecekleri noktaları belli etmişler ve durum Osman Paşa’nın dahi dikkatini çekmiştir. Bu ağır stratejik hatalar ve komuta kademesindeki sorunlar neticesi, iyi donanımına karşın Osmanlı ordusu yenilgi üstüne yenilgiye uğramaya başladı.
Romanya’da ilerlemede dahil pek çok önerisi kabul edilmeyen Osman Nuri Paşa; son olarak bu defa Osmanlı seraskerliğini atlayıp bizzat padişah II. Abdülhamit’e bir öneri sundu. Planına göre Rahova ve Vidin’den 20 tabur askerle kendisi yola çıkacak ve Niğbolu kalesine ulaşıp buradaki birlikleri yanına alarak bir kolordu oluşturup, Teteven ve Turyan geçitlerini ele geçirip ruslara ani bir hücumda bulunmak olduğunu belirtti. Öneri Padişah tarafından kabul edildi. Ancak buna rağmen padişahın bu kararı, bilinmeyen bir nedenle Osman Paşa’nın kendisine 2 gün geç iletildi. Bu 2 günlük geç bildirme sonrasında ağır neticelere sebep olmıştur. Zira emrin gelmesinin hemen akabinde kuvvetlerin eksiklerini hızla tamamlayıp 13 Temmuzda Osman Paşa Vidin’deki birlikleri ile yola çıktı ve Niğbolu üzerine ilerlemeye başladı. Ancak yoldayken buranın Rusların eline geçtiğini öğrenmesi üzerine ordusunu savunma ve karşı saldırı için diğer uygun bir mevzi olarak öngördüğü Plevne’ye yönlendirmek zorunda kaldı. 20 Temmuzda da buraya ulaştı.Bu arada Süleyman Paşa komutasında, bölgede bulunan Osmanlı ordusunun Şıpka geçidini neredeyse boş bir şekilde bulundurmasından ve tedbirsizliğinden yararlanan Ruslar bu tarihten bir gün önce (19 Temmuz 1877’de) stratejik öneme sahip Şıpka geçidini ele geçirdi ve Osman Paşa’nın geri hatlarına sarktı.
Böylece Osman Paşa’nın planı, daha ilk uygulamada,kendi emri altında olmayan Süleyman Paşa komutasındaki diğer Osmanlı kuvvetlerinin bu gafleti neticesi zora düşmeye başladı. Bununla birlikte Osman Paşa en azından Rus kuvvetlerinin çoğunun dikkatini buraya yönlendirip, Şıpka’nın bu sayede diğer osmanlı ordularının taaruzları neticesinde geri alınması umudundaydı.
Rusya İmparatorluk Ordusu’nun başarısızlığa uğrayan taarruzları
Birinci Plevne Muharebes

Plevne’ye Rus ordusu, Osman Paşa’nın hareketinden önce 8 temmuzda saldırıya geçilen Niğbolu ile birlikte buraya öncü kuvvet göndermişler ve buradaki Osmanlı askerlerinin bir kısım bölüklerini bozguna uğratmışlardı. Ancak sayıları yetersiz olduğundan öncü kuvvetler, Niğbolu ve çevreden gelen takviye Osmanlı birliklerinin gelmesi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna karşın Rus birlikleri bu defa takviye birlikler alarak 8500 kadar askerle 19 temmuzda tekrar Plevne önlerine geldiler.Kent top ateşi altına alındı. İlerleyen Rus 5.tümen komutanı General Şuldner Osman Paşa’nın ilerleyen kuvvetlerinden haberdardı. Bununla birlikte Osmanlı askerlerinin yorgun ve moralsiz olduğunu, hiç bir tahkimat kurmaya vakitlerinin olmadığını, elini hızlı tutarsa kenti alabileceğini düşünmekteydi. Bu sebeple birliklerinin tam olarak toplanmasını beklemeden, 20 Temmuz günü sabaha karşı saat 5.00’de top ateşi ile şehrin kuzeyindeki ve güneyindeki 2 noktadan genel saldırıya geçti. Rus 18. piyade alayı 1.,3. ve 5.nişancı taburları ile Türk savunma hatlarını yararak ilerleyip Osmanlıların bölgedeki redif taburları ve nizamiye taburunu zora düşürdüler. Tüfek ve top ateşi ve verilen ağır zayiyata karşın bu Rus taburları ilerlemeye devam ederek Plevne eteklerine kadar ilerlediler. Ancak Osman Paşa kuvvetleri ile gelir gelmez; birliklerinin yorgunluğuna aldırmadan askerlerine saldırı ve Plevne’nin ele geçirilen dış tahkimatlarından Rusları atma emri verdi. 13.000 kadar Osmanlı askerinin bir seri karşı taaruzu ile pek çok asker ve en önemlisi subay kaybına uğrayan Şuldner’in ilerleyen 3 taburu başta olmak üzere bütün taburları önce saldırıya başladıkları noktaya ardından Plevne gerisine doğru çekilmeye başladı. Şuldner yakındaki Rus 9.kolordu komutanlığından yardım istese de bu kolordu Ruslara hemen yardım gönderemeyecek kadar uzaktaydı. Ruslar, birliklerini Plevne’ye 3 saat uzaklıktaki Brösliniçe şehrine kadar geri çekti. Böylece muharebe Osmanlı üstünlüğü ile sona erdi. Muharebede Ruslar 4.000 kayıp verirken,Osmanlıların kaybı 1.000’di.
İkinci Plevne Muharebesi
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
Plevne’yi Rusların eline geçmekten kurtaran Osman Paşa Rusların takviye alıp tekrar saldıracağını bildiğinden hızla şehir çevresinde daha fazla tahkimat yaptırmaya başlar. Osmanlı mühendisi Tevfik Paşa tarafından öncesinde; sonrasında Osman Paşa tarafından Plevne’de kazdırılan tahkimatlar bir nal şeklini andırsa da bir birbirleri ile tünellerle bağlantılı siperler avcı çukurları şeklinde düzenlenmiştir.Uzunluğu 36 kilometre ve hat derinliği 5 kilometreyi bulabilmekteydi.Buda Osmanlı ordusuna aynı anda takviyelerini hattın değişik yerlerine hızla gönderme imkanı sağlamaktaydı.Dahası her tabya bu siperleri ihtiyaca göre genişletme imkanına sahipti.Bu arada kendi birliklerine Sofya ve çevre bölgelerden gelen takviye güçlerle Osman Paşa’nın birliklerinin sayısı 20-23.000 kişiye kadar ulaşır. Top sayısı ise 58’dir. Bunun yanında osman Paşa muharebe’den hemen önce Plevne yakınında 17 temmuzda rusların eline geçen stratejik öneme sahip Lofça şehrini Ruslardan 27 temmuzda geri almayı başararak ikmal hatlarının daha düzenli hale gelmesini sağlar.Ruslar Lofça için karşı saldırıda bulunsalarda yerleşim birimini tekrar ele geçiremezler. Lofça’nın yanında Osmanlı ikmal hatlarını kesmek için Tristinik yerleşimindeki osmanlı mevzilerine saldırıda bulunan ruslar bunda da başarısız olurlar.
Buna karşın Rusların Nikolay Kridener yönetimindeki 9.kolordusu ise özellikle savaşa katılan Romanya kralı 1. Carol’dan ve çevre birliklerden gelen takviye kuvvetlerle 36.176 asker ve 176 topa ulaşırlar. 31 Temmuzda Rus genelkurmayı asker yönünden üstünlük yanında büyük topçu üstünlüğünü de göz önünde tutarak Rus Romen birleşik ordusunun zafer kazanacağı ümidiyle Kridener’e saldırı emri verir. 9.kolordu kenti kuşatıp 3 koldan saldırıya geçer.General Schakofsky’nin süvarileri doğudan,Michail Skobelev piyadeleri ile Gravitsa mevzilerinin olduğu kuzeyden saldırır.General Schakofsky (Şahovski)’nin kuvvetleri iki tahkimatı ele geçirip ilerler ancak Rus birlikleri topçu birliklerine ve sayı fazlalığına karşın tepede iyi şekilde mevzilenmiş ve iyi şekilde topçuları konumlanmış Osmanlı birliklerinin etkili saldırıları ile karşılaşırlar ve direnişi bir türlü kıramazlar. Birliklerinin dörte birinden fazlası ya yaralanmış ya da ölmüş olan Şahovski geri çekilmek zorunda kalır. Greviça’da mevzilere bütün güçleri ile yüklenmeye çalışan ve hatta süvarilerini bile ateş hattına süren ruslar buna rağmen fazla bir kazanç elde edemeyip yine ağır kayıplarla geri çekilirler.Günün sonunda Osmanlı birlikleri geriledikleri mevzileri de geri alıp Rusları geri püskürtürler. Rusların 7.300 kaybına karşılık Osmanlıların sadece 2000 kaybı bulunmaktaydı.
Üçüncü Plevne Muharebesi
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi 11 Eylül 1877 (E.T:30 Ağustos 1877) tarihinde Rus taarruzu ile Plevne’nin ön safları ele geçirildi. Az sonra Osman Paşa’nın emriyle yeni taburlar geldi ve Rus askerleri bu tabyalardan çıkmak zorunda kaldı.
2. Plevne Muharebesinden sonra Osman Paşa bir taarruza geçerek kuşatma yapan Rus birliklerini yok etme imkânını kullanamadı.Osman Paşa’nın Rusların kendi ordusunu tamamen kuşatma yönünde bir harekata girişeceğini farkedip, kuvvetlerini Plevne’den geri çekerek Ruslara karşı başka bir yerde savunma ve muharebe harekatına girişmesi yönündeki planı ise II.Abdülhamit tarafından kabul edilmedi.Zira uluslararası kamuoyunda bu savunma dikkat çekmiş olmakla padişah,bu direnişin sürmesi ile hem diplomatik olarak Rusları uluslararası kamuoyunda baskı altına alarak lehe olarak savaşın sonuçlanmasını sağlayacak diplomatik bir başarı kazanmayı; hemde Şıpka geçidini ordusunun ele geçirerek çekilmeye gerek kalmadan Rusların askeri açından zorlanabileceğini düşünüyordu. Bu arada Osman Paşa, Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa ile yazışmalar yapar ve bunun akabinde bu paşalar Osman Paşa’nın bir aldatma amaçlı saldırı düzenleyip düşmanı oyalarken eş zamanlı Rus ordusuna saldırıp rusları Bulgaristan’daki mevzilerinden atılabileceğini belirtirler.Osman Paşa bu plana ve iki paşanın sözüne uyarak 31 Ağustos 1877 tarihinde Pelişatyönüne 1.300 Rus askerinin hayatına mal olan, Osmanlıların ise 1.000 asker kaybettiği küçük bir atlı taarruz yaptı.Ancak Şıpka ordusu komutanı Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa Osman Paşa’ya söz verdikleri şekilde Ruslara aynı anda eş zamanlı bir saldırı yapamadılar. Neticede harekat yarıda kesilmek zorunda kalındı.
Bu esnada Ruslar askerlerini takviye etmeye devam ettiler. Grandük Nikolay Nikolayeviç bizzat kumandaya geçtiği Rus ordusunun sayısı 100.000 askere ulaşmıştı. Bunun yanında birde general Alexandru Cernat komutasında 43,414 kişilik romen askeri birliği de ruslara yardıma geldi. Osmanlı Ordusunun Lofça Muharebesi’ni kaybetmesi neticesi Plevne 4 koldan Rus Ordusu tarafından sarıldı. Osman Paşa’nın kaybedilen Lofça kalesinden katılan Osmanlı askerleriyle takviye ettiği savunma birliklerinin sayısı ancak 30.000’i zor buluyordu. Osman Paşa savunmanın geri kalan süresinde önemli bir asker takviyesi alamadı, Plevne’yi savunmaya devam etti. 11 Eylül’de kuşatan birlikler kapsamlı bir taarruza geçtiler. Rus birlikleri Plevne’nin güneyindeki mevzileri ele geçirirken Romen askerler Grivitza mevzilerini ele geçirdiler. Ancak kayıpları ağırdı zira Osmanlı ordusunun sahip olduğu ancak Rus ve Romen birliklerinde olmayan, o dönemin en modern silahlarından olan Krupp topları, hızlı ve seri ateş edebilen Henri Martin ve Winchester tüfekleri kuşatmada Osmanlılara sayıca az olmalarına karşın büyük üstünlük sağlıyordu. Ertesi gün Osmanlılar Rusların ele geçirdiği mevzileri tekrar geri almayı başardılar ama Romanyalılara karşı aynı başarıyı gösteremediler. Bu tarihe kadar Ruslar 20.000 asker kaybetmişti. Osmanlıların kayıpları ise 5.000 civarındaydı. Yine de bu muharebe de Osmanlı Ordusunun başarısı ile sonuçlandı.

Ruslar verdikleri bu yüksek kayıplardan sonra ön cepheden yaptıkları taarruzlara son verdiler. Müşir Osman Paşa’nın hatları yararak şehirden çıkma ve Orhaniye’ye çekilip burada savunmaya devam etme talebi ise Müşir Mehmet Ali Paşa’nın desteklemesine karşın Osmanlı Genelkurmayı tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine Osman Paşa bir süre daha Plevne’yi savunmaya devam etti. Osmanlı başkumandanlığı ve özellikle Şevket Paşa II. Abdülhamit’i Plevne’ye yardım götürebilecekleri bu sebeple savunmaya devam edilmesi hususunda ikna etmişti. Ancak eski kumandan Mehmet Ali Paşa ve Müşir Rauf Paşa ise verilen emre rağmen Plevne’ye yardım götürecek yolu açamadılar,dahası Osmanlı başkumandanlığında Şevket Paşa, Radomirce yenilgileri gibi belli başarısızlık ve yenilgileri Padişah’tan örtbas ederek durumu daha da kötüleştirdi ve bu konuda verilecek çekilme emrini geciktirdiler.Plevne’nin bu kadar uzun süre dayanmasından sabırsızlık duyan Rus ordusunun Genel Komutanı Eduard İvanoviç Todleben bizzat birliklerin başına geçti. Bu arada Graviça’daki mevzilerinden Baştabya’daki mevzilere 19 Ekim’de Romenler kısmi saldırıya geçti; ancak 1.000’den fazla ölü bırakarak, bozgun halinde geri çekilmek zorunda kaldılar.Bununla birlikte daha önce Kırım Savaşı’nda kuşatma tarzı savaş konusunda büyük bir tecrübe kazanmış olan Todleben 24 Ekim’de Plevne’yi çember altına almaya karar verdi. Yapılan kısmi taaruzlarla Plevne yakınınındaki çeşitli istihkam ve tepeler (Yeşiltepeler ve Teliş Mevzileri ayrıca Radomirçe) zaptedilip Plevne üzerindeki çember daraltıldı. Şıpka’dan gelen Gorni Dubnik Muharebesi’ni kazanıp ilerleyen General İosif Gurko 28 Ekim’de 35.000 askerle Plevne-Sofya yolunu tamamen kapattı ve Plevne, dört taraftan tamamen kuşatılmış oldu.2 Kasım’da Grandük Nikolay, Plevne’deki kuvvetlere teslim olma çağrısı yaptı, 12 Kasım’da Osman Paşa bu çağrıyı reddetti.Ruslar Aralık ayına kadar kuşatma altındaki birlikleri her türlü olumsuz propaganda yöntemlerini kullanıp teslim olmaya zorlasalar da başarılı olamadılar. Bu arada Rus General Skoblev 13 ve 14 kasımda emri altındaki birliklerle general Tobleben’den izinsiz Plevne’de ki Osmanlı mevzilerine bir saldırı düzenlese de bu hareketi başarısızlıkla ve 400 Rus askerinin ölümü ile sonuçlandı.

Bunun yanında Osmanlı tarafından 4 Aralıkta müşir Deli Fuat Paşa Elena Muharebesi’nde Rusları yenip çeşitli ağırlıklarını zaptetse de, bu zafer Plevne üzerindeki kuşatmayı kaldırmaya yetmedi ve zafer sonuçsuz kaldı. İşin daha da kötü yanı Seraskerliğe getirilen ve sözlerini tutamayıp görevden alınan müşir Mehmet Ali Paşa’nın kendisinden yaşça küçük Süleyman Paşa ile çekişmesi neticesiŞıpka’da ki birliklerinin tekrar taaruzunu ve Plevne’ye yardım gönderme amaçlı planını şura vasıtasıyla reddedip birliklerini savunmaya zorlaması oldu.Osman Paşa’nın, Plevne’de ki birliklerin çekilmesi yönündeki talebi başkomutanlıkça sonunda kabul ettiğinde artık çok geç olmuştu, bu çekilme planının kabulüne dair karar zaten bütün haberleşme hatları kesilmiş ve Ruslarca tamamen kuşatılmış Osman Paşa’ya da zamanında ulaştırılamamıştır.
Yiyecek ve mühimmatların tükenmek üzere olduğunu gören Osman Paşa ordusuyla birlikte kuşatmayı yararak Sofya’ya doğru çekilme yönünde bir plan yaptı.9 Aralık’ı 10 Aralık’a bağlayan gece sabaha yakın bir saatte kuşatmayı yararak Plevne’den çıktı. Rus hatlarına taaruza başladı ilk Rus hatları dağıtıldı ancak Rusların 5:1 asker avantajına sahip olduğu bir çatışma sonucu Osmanlılar tekrar Plevne’ye geri çekilmek zorunda kaldılar. Kimi kaynaklar bu muharebede Osman Paşa’nın ayağından vurulması ve atının ölmesi neticesi kuvvetlerinde Osman Paşa öldü diye yayılan söylenti üzerine askerin moralinin bozulması ve ilerlemeyi sürdürememesinden dolayı ordunun geri çekilmek zorunda kaldığından söz eder. Buna karşın bir kısım kaynaklarda zaten bu huruç harekatını rusların Plevne’ye soktukları Bulgar casuslar vasıtasıyla bildiklerini iddia etmektedir. Bu çatışmada Ruslar 2.000 asker, Osmanlılar ise 4.000 asker kaybetmişti. Durumun çaresizliğini gören Osman Paşa ertesi gün (10 Aralık 1877) 40.000’e yakın askeriyle birlikte teslim oldu. Zaten o sırada Süleyman Paşa’nın sonunda yaptığı Tırnova’yı Ruslardan geri alma ve Plevne’ye yardım götürme amacı da taşıyan “Maçka Muharebesi”‘ni kaybetmesi ile Plevne’nin durumu tamamen umutsuz bir hâldeydi.

Plevne Muharebesi
Sonuçları
Plevne tarihin akışını değiştiren tarihdeki birkaç olaydan biridir.A. J. P. Taylor, The Struggle for Mastery in Europe 1848-1918, (Oxford 1954) p. 245. Burada Osman Paşa 5 ay süre ile Rusları durdurarak ilerlemelerini geciktirmiştir. Ancak bu şehrin düşmesi Osmanlılar açısından 93 harbinin kaybedilmesinin önünü açmıştır. Zira Osmanlılar stratejik hata ve başarısız bir savunma ile stratejik öneme sahip ve Bulgaristan ile Trakya topraklarının yolunu açan Şıpka geçidini Ruslara kaptırmışlardı. Yinede geçidin çevresini askerlerle sarmışlardı. Plevne’nin Osmanlılarca tutulması neticesi ele geçirilen bu geçide Ruslar takviye kuvvet gönderemediklerinden savunma konumunda kaldılar. Buna rağmen Osmanlılar geçidi geri almak için yaptıkları 2. ve 3.Şıpka geçidi muharebelerini kaybettiler. Plevne’nin düşmesi ile Ruslar takviye kuvvetleri bu geçide göndererek 4.Şıpka Muharebesini yapıp geçit çevresindeki Osmanlı kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratıp İstanbul’a kadar ilerlediler. Eğer Şıpka geçidini Osmanlılar tutabilip, 2. veya 3.Plevne Muharebelerinden birinde kaçan düşmanı takip etselerdi, Balkan cephesinde her şey Osmanlı lehine değişebilirdi. Bununla birlikte bu büyük savunma “Avrupa’nın hasta adamı” olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğu’na Batıda bir nebze hayranlık kazandırdı. Ruslara Berlin Konferansında pekte sempatik olmayan muamele yapılmasının sebeplerinden biri oldu ve Osmanlıların bu konferansta diplomatik başarı kazanmasının anahtarlarından biri oldu. Teslim olan Osman Paşa ise Rus Çarı ve ordusu tarafından iyi bir şekilde karşılanıp başarılı savunması nedeniyle Ruslarca da saygın bir muamele gördü, şehri teslim ederken Rus komutanlara teslim ettiği kılıcı askerlik kuralları gereği başarılı muharebe çıkaran generallere gösterilen saygının bir ifadesi olarak kendisine geri verildi. Savaş sonunda Osmanlı topraklarına geri dönen Osman Paşa II. Abdülhamit tarafından başarısı nedeniyle saray mareşalliğine yükseltildi.
Bununla birlikte esaret koşullarının kötülüğünden esir düşen Osmanlı askerlerinin az bir kısmı savaş sonunda sağ olarak ülkelerine dönebilmiştir.
Elena Muharebesi

(12 Temmuz 1877;4 Aralık 1877 ve 14 Aralık 1877 tarihlerinde Osmanlı Devleti ve Rusya İmparatorluğu arasında gerçekleşen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı‘nın Tuna Cephesindeki muharebelerinden biri olan bir muharebeler silsilesidir. Gerçekleşen 3 ayrı muharebeden 1. ve 3.Muharebeler Rus buna karşın 2.muharebe Osmanlı zaferi ile neticelenmiştir.
Muharebeler
Birinci Elena Muharebesi (12 Temmuz 1877)
Korgeneral İosif Gurko komutasındaki Rus birlikleri 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebelerinin başlangıcında Tırnova, Bulgaristanşehrinin kontrolünü eline geçirir. Kanat birliklerinin sağladığı olanaklarla Rus ordusunun Balkan dağlarından geçişi için yol açmaya çalışırlar. 12 Temmuz 1877’de (E.T:30 haziran 1877) ruslar süvari kuvvetleri ile Osmanlı ordusu tarafından sıkı şekilde korunmayan Elena kasabasını muharebe neticesi ele geçirirler.
İkinci Elena Muharebesi (4 Aralık 1877)
Osmanlı kaynaklarında esas Elena Muharebesi olarak zikredilen muharebe bu ikinci muharebedir. Aralık ayının başında Rus Ordusu şıpka geçidinde Osmanlı saldırılarına karşı direnmekle,yaklaşan kışta geçidi elinde tutmaya devam etmekteydi. Bunun yanında Plevne’de ki zor durumda bulunan ve yakın vakitte teslim olabilecek osman Paşa’nın batı ordusuna yardım götürülmesi gerekmekteydi.Yeni Osmanlı başkumandanlığı’na atanan Süleyman Paşa Elena kasabasına bir saldırı yaparak Plevne’deki Rus ordusunun bir kısmını buraya çekmeyi,Plevne üstündeki kuşatmayı gevşetmeyi hedeflemekteydi. Bunun yanında ikinci bir hedef olarak 26 Kasım’da Bulgaristan’da Maçka-Tsenovo (Rusçuk) bölgesinde çatışmalara başlayarak Tırnova’yı alıp Rusları zora düşürüp Plevne’ye yardım etmeyi hedefler.
Saldırıya geçen Süleyman Paşa,kuvvetlerinin bir kısmını 19.000 asker ve 39 topla Deli Fuat Paşa komutasında güneyda Elena yakınındaki Tvarditsa geçidindeki Rus 6.taburuna yönlendirdi. Burada 5.000 asker ve 28 topla general Dombroski kuvvetlerini 3 bölgede birbirine paralel 3 kademeli savunma hattı oluşturacak şekilde mevziilendirmişti. Kuvvetlerinin bir kısmı Chomakovtsi – Razpopovtsi köyü, bir kısmı paralel savunma hattı olarak Tvarditsa geçidinde ve son kısmı ise takviye kuvvet olarak en geride bekletilmekteydi.
Ruslar Osmanlı ordusunun niyetini sezmişler ve bu askerlerin yanında şehrin yakınlarında 6 saat ile 2 günlük mesafede ek takviye kuvvetlerini hazır tutmuşlardı. Ancak Osmanlılar Rusların beklemediği şekilde ve zamanda ani bir saldırıya giriştiler ve neticesinde Rusların bu kuvvetleri muharebeye sokabilme imkanları bile olamadı.
4 Aralıkta saat 8.00 sıraları saldırıya geçen Osmanlı ordusu rusları buradaki mevziilerde dörde bir gibi kötü bir konumda hazırlıksız yakaladı. Rus takviye kuvvetleri gelmeden evvel 2 saat içinde Rusları son savunma hattına kadar gerilettiler.Ruslar sağ kanattan karşı saldırıya geçmeye çalışsalarda saldırı rus yedek askerlerinin eksikliği neticesi kolayca başarısızlığa uğratıldı.Saat 15.00’da Osmanlı Ordusu Elena şehrinin eteklerine ulaştı ve saat 15.30’da St.Nicolas kathedraline kadar gelen Osmanlı askerleri karşısında Ruslar orduları ve hristiyan nüfusla şehri hızla boşalttılar. XXVI.Piyade tümeninin (Edward Delingshauzen komutasında) yardıma gelmesi ile Osmanlılar Elena’nın ötesinde ancak durdurulabildiler. Ruslar 1862 ölü-yaralı, 11 top ve pek çok ağırlığını kaybetmiş ve bu toplar ile ağırlıklar Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlıların kaybı daha az olmakla birlikte bilinmemektedir. Muharebede ki başarılarından dolayı Deli Fuad Paşa Elena kahramanı olarak tanındı ve müşir ünvanını aldı. Bununla birlikte bu başarı ne yazık ki tam olarak değerlendirilemedi ve Plevne’ye yardım götürme çabası sonuçsuz kaldı.
Üçüncü Elena Muharebesi (14 Aralık 1877)
Bu muharebeden 6 gün sonra 10 Aralıkta Plevne düşer bu arada 12 Aralık’a kadar süren Maçka Muharebesi Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanır. Osmanlılardan insiyatif Rusların tekrar eline geçer.Rus ilerlemesi ve süvari saldırılarına karşı Süleyman Paşa Plevne’nin düşmesinden 4 gün sonra 14 Aralık’da artık savunulamayacak hale gelen Elena’dan çekilme emri verir.Osmanlı birlikleri takibe geçen rus süvarileri karşısında yer yer çatışarak şehri ve çevresini boşaltırlar.Böylece bu son muharebe Rus üstünlüğü ile biter.
Kafkasya cephesi

Kafkasya‘da Rus ordusunun 75,000 askeri Rusya’nın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviç‘in komutasında idi. Nikolayeviç’in emrindeki alt düzeydeki komutanlar ise çoğu Ermeni asıllı olan Beybut Şelkovnikov, Mihail Tarieloviç Loris-Melikov, İvan Davidoviç Lazarev ve Arshak Ter-Gukasovile Rus asıllı Vasiliy Aleksandroviç Geyman idi. Rus ordusu yalnız değildi. Gürcüler Ermeniler,Terek Kazakları tarafından destekleniyorlardı. Osmanlı ordusu ise Ahmed Muhtar Paşa‘nın komutasındaki 80.000 askerden oluşuyordu. Ruslar’ın kendi geliştirdikleri top mermileri bulunuyordu. Osmanlı’da ise İngiliz yapımı toplar mevcut idi.Rus topçu birlikleri, gelişme döneminde Prusyalı subaylarca eğitilmiş tecrübeli birliklerdi. Kafkas Rus ordusu, Akkilise – Gümrü ve Iğdır yönünden taarruza geçti. Osmanlı birlikleri ise Kobuleti – Kars – Ardahan ve Doğubeyazıt arasında bulunuyordu.
Doğubeyazıt’ın düşmesi


uslar için Kafkasya cephesi, Tuna cephesi kadar başarılı olamadı. Çünkü yeterince ilerleme şansı bulamamışlardı. 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubeyazıt Rus işgaline girdi. Fakat Kürt gruplarının da gerilla saldırıları sebebiyle ilerlemeleri zorlaştı. Arazinin aşırı dağlık olması, gerilla saldırıları ve Osmanlı direnişleri, Rusları durdurmaya yetiyordu. Kafkasya cephesinde Ahmed Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. 17 Mayıs‘ta iseArdahan Ruslarca işgal edildi. Böylece Rus ordusu stratejik önemi büyük Kars‘ın gerisine sızdı. Mayıs ayının son haftasında Karskuşatıldı. Fakat Kars gerisinde bulunan Halyaz ve Zivin bölgelerinde Osmanlı başarısı gerçekleşti. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Böylece Kars’taki Rus tehlikesi savuşturuldu.Alacadağ Muharebesi‘ne kadar Rusların kaybı 10.000 kadardı. Osmanlı kaybı ise yaklaşık 2.500 idi.
Kars-Erzurum savunması

Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
15 Ekim’deki Digor‘da gerçekleşen Alacadağ Muharebesi‘nde Ruslar takviye ile Osmanlı savunma hattını arkadan çevirdi ve Osmanlı’nın 5-6,000 ölü ya da yaralı ile 8,500 savaş esiri kaybı oldu.Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. 17 Kasım 1877 tarihinde Kars, tekrar kuşatıldı. Şehri yaklaşık 25.000 Osmanlı askeri savunuyordu. Cephane ve sayı üstünlüğü olan Rus ordusu, şehrin etrafını sarmıştı. Kars işgal edildi ve Osmanlı kaybı yaklaşık 2.500 ölü idi. Rusların kaybı da o kadardı ve Türkler, geri kalan askerlerini esir vermişti. Ahmed Muhtar Paşa, Kars–Erzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi.Deveboynu Muharebesi ağır Osmanlı kayıpları,Rus zaferi ile sonuçlanmasına, Ruslar ardından ilerleyerek Erzurum‘a doğru taarruz etmelerine karşın bu savunma hattını geçemediler. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar Aziziye Tabyası‘nda savunma yaptı. Türk kamuoyunda bu olay, kahramanca gösterildi. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, çok yıpranmış ve destek alamayan ordusunun imha olmasından endişelendi. Osmanlı Erzurum‘dan çekildi ancak Erzurum’un çevresi Rus Ordusunca sarılsa da Ruslar,ikinci bir sert direniş olabilir endişesiyle şehre tekrar doğrudan saldırmadılar.Erzurum’u tamamen sarıp abluka altında aldılar.Bununla birlikte Rus ordusu Bayburt ile Çoruh vadisine burada kurulmaya çalışılan, doğudaki son Osmanlı savunma hattına kadar ilerledi. Bu arada İstanbul’un rus işgali tehlikesi altında kalma durumu belirince elindeki az kuvvetle başarılı bir savunma yaptığı düşünülen Ahmet Muhtar Paşa, buradaki görevinden alınıp, acilen balkanlardaki ve İstanbul’daki kuvvetlerin başına getirildi. Savaşın bitmesinden sonra Ayastefanos Antlaşmasında Erzurum Ruslara teslim edilip, bırakılsa da; Berlin Antlaşması sonrası Rus ordusu Erzurum‘dan geri çekildi ama Kars, Ardahan, Artvin ve Batum; Berlin Antlaşması‘yla Rusya’ya bırakıldı. Bu şehirler, yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması‘na kadar Rusya’nın elinde kaldı.

Savaşın bitmesi
878 yılına girildiğinde Ruslar Plevne Savunması’nı kırmış, İstanbul’a doğru ilerlemeye başlamışlardı. Rusların İstanbul’a varana kadar önünü kesecek hiçbir ciddi Osmanlı savunma birlikleri bulunmuyordu. İstanbul’un işgal edilmesinden korkan Osmanlı Devleti, 31 Ocak 1878 tarihinde Rusya’ya ateşkes teklifinde bulundu. Bu arada Osmanlı’nın bu zayıf durumundan istifade eden Rus desteğiyle Yunanistan savunmasız durumdaki Teselyabölgesini işgal etti. Durum Osmanlı için faciaydı; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya, Sırbistan bölgeleri ile Edirne Rusya ve müttefiklerinin elindeydi. Ateşkes teklifi, Rusya tarafından kabul edildi. Fakat Rus kuvvetleri İstanbul’a doğru ilerlemeye devam ettiler. Tekirdağ, ÇorluRus birliklerince işgal edildi. Nihayetinde Rus ordusu İstanbul’a da girdi. Balkanlarda Ruslara direnecek düzenli bir ordusu kalmayan Osmanlı İmparatorluğu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kuleli Askeri Lisesi tahliye edildi, İstanbul’da olağanüstü önlemler alınıyordu.Doğu cephesindeki başarıları sonrası buradan acilen İstanbul’daki Osmanlı Ordusunun komutanlığa getirilen Ahmet Muhtar Paşa, Yeşilköy’de Ruslara karşı elinde kalan son kuvvetleri bir araya getirip, son bir savunma hattı daha kurmaya uğraşıyordu. Avrupa ülkeleri ise Rusların bu başarısından hoşnut değildi. İngiltere, Rusların ilerlemesini durdurmak için İstanbul boğazına filosunu gönderdi. Rusya’ya verdiği bir nota ile Paris Antlaşmasıhükümlerince Rusların İstanbul’u işgal etmeleri halinde müdahele etme hakları bulunduğunu bildirdi.


Rus ordusu da Ayestefanos (Bugünkü adıyla Yeşilköy) bölgesinde durdu. Avrupalı devletlerin (İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Almanya) arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı aleyhindeydi. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda birçok ili topraklarına katıyor, ağır savaş tazminatı istiyordu. Osmanlı delegeleri bunu kabul etti. Fakat sonraki düzenlemeler ile bu antlaşma hiçbir zaman geçerli olamadı.
Ayastefanos Antlaşması

93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan barış antlaşmasıdır.
93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordusu, batıdanYeşilköy’e (eski adı Ayastefanos), doğudan Erzurum’a kadar geldi. Osmanlı İmpartorluğu, barış istedi. Rus orduları başkomutanı Nikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878’de İstanbul’un Yeşilköy semtinde Osmanlı Devleti açısından ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı. Buna göre;
Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacak.
Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusya’ya verilecek.
Teselya Yunanistan’a bırakılacak.
Girit ve Ermenistan’da ıslahat yapılacak.
Osmanlı Devleti Rusya’ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
Ancak bu antlaşma ile Rusya’nın Balkanlar’da tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların,Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallık’ın Hindistan sömürgelerine ulaşmasına ve Avusturya-Macaristan’ın Bosna-Hersek’i ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs’ın idaresini Birleşik Krallık’a bırakmak koşuluylaBerlin’de yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar. Ayastefanos’un ağır şartlarını hafifleten Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı bir süre daha devam etti.
Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır.

Diplomatik girişimler
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, ağır tazminat koşulunu kabul etmedi. Özellikle İngiltere de bu hükümleri uygun bulmadı. Osmanlı Devleti, Kıbrıs‘ıİngiltere‘ye verdi ve barış görüşmelerinde İngiliz desteği sağlandı. 13 Haziran 1878 tarihinde, Berlin‘de, şansölye Otto von Bismarck‘ın başkanlığında görüşmeler başladı. 13 Temmuz 1878’de de Berlin Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Ayastefanos Antlaşması’na göre Osmanlı tarafı için daha iyiydi. Bosna-Hersek imtiyazlı bir devlet olarak kuruluyordu. Romanya ve Sırbistan bağımsız olacaktı. Bazı bölgeler Sırbistan’a bırakılacaktı. Doğuda ise Batum, Kars, Ardahan Rus idaresine bırakılıyordu. Bununla beraber Kıbrıs ta İngiltere‘ye ödünç verilmişti (İngilizler sonra bu adayı iade etmedi). Yine de, önceki antlaşmaya göre Osmanlı tarafının kazancı vardı. Çok daha az vergi verilecek,Doğubeyazıt ve Erzurum geri alınacak, Selanik – Manastır – Üsküp bölgeleri Osmanlı idaresinde kalıyordu
Savaşın diğer sonuçları
93 Harbi, Balkanları baştan aşağı değiştirmeye yetmiştir. Savaş sonucunda 2 özgür devlet ve 2 özerk devlet kurulmuş, Osmanlı nüfuzu oldukça azalmış ve bölgede Rusların etkisi artmıştı. Bu savaş, Romanya için kurtuluş savaşı niteliğindeydi. Savaşta güç kazanan diğer bir devlet deYunanistan Krallığı idi. Plevne Savunması sona erdikten sonra cesaretlenen Yunan ordusu, Teselya’ya girmişti. Kafkaslarda da stratejik önemi büyük birçok il, Rus idaresine geçmişti. Ayastefanos Antlaşmasına göre Rusya ve müttefiklerinin kazancı çok daha fazlaydı, fakat Osmanlı’nın diplomatik uğraşları sonucunda düzenlenen Berlin Müzakerelerinde bu kazanç indirgenmiş, tazminat hafifletilmiş ve kaybedilen birçok il geri alınmıştı. İki tarafın da kaybı oldukça fazlaydı. Rusya ve müttefiklerinin, 100.000’den fazla kaybı vardı. Osmanlı kayıpları da o kadardı. Hastalıktan ölenlerin sayısı iki tarafta da oldukça fazlaydı. Bununla beraber Plevne Savunması ve Aziziye Tabyası, Türk kamuoyunda kahramanca görülmüştü. Rusya ve müttefikleri de, Plevne Savunması ile Şıpka Geçidi Muharebeleri için anıtlar dikmişti. Osmanlı Devleti, bu savaştan sonra Balkanlardaki varlığını 35 yıl daha sürdürebilecekti. Sultan II. Abdülhamid, savaştan sonra meclisi süresiz olarak tatil etti ve mutlakiyet yönetimine geri dönüldü. Süleyman Hüsnü Paşa ve Abdülkerim Paşa yenilgi sorumlusu tutularak yargılandı. Osman Nuri Paşa ile Ahmed Muhtar Paşa ise “Gazi” ünvanını aldı. Ahmed Eyüp Paşa da padişahın yaveri oldu. Ülke içerisinde padişaha güvenmeyenlerin sayısı arttı, diktatörlük döneminde Çırağan Baskını yaşandı. Rus tarafında ise başarılı komutanların bazıları valiliğe atandı.
Savaşın sonunda, Vacha vadisinde 20 civarında köyde bulunan Pomakların başlattığı ayaklanma, Doğu Rumeli vilayetinden özerklik elde edilmesiyle sonuçlandı. Timraş köyünü merkez alarak kurulan özerk Timraş Cumhuriyeti 8 yıl kadar sürebilmiş, 1886’da Bulgaristan egemen olmuştur.
 
Üst Alt