s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
Osmanlıpadişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yapılmış olan bir Osmanlı-Rus Savaşıdır. Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden Osmanlı tarihinde 93 Harbi olarak bilinir. Hem Osmanlı Devletinin batı sınırındaki Tuna (Balkan) Cephesinde, hem de doğu sınırındaki Kafkas Cephesinde savaşılmıştır. Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti, çok ağır bir yenilgi almıştır. Savaşın başlıca sebepleri; Osmanlı Devletinde yaşanan azınlık isyanları, Rusya ve Batı Avrupa ülkelerinde, Osmanlı Devletinde yaşayan Hıristiyanların insan haklarının çiğnendiği konusunda oluşan tek taraflı kamuoyu, Rusyanın Balkanlardaki genişleme siyaseti, Romanya ve Bulgaristanın bağımsızlık istekleri ve Panslavizm akımıdır. Avrupanın büyük güçleri savaşı önlemek için İstanbulda Tersane Konferansını toplamışlar, ancak Osmanlı Devletine yaptıkları taleplerin reddedilmesi üzerine savaş patlak vermiştir.
Sultan II.Abdülhamid Han
Sultan II.Abdülhamid Han
Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları, savunma savaşı yapmıştır. Batılı devletler ise tarafsız kalarak, savaşı bitirmek için arabuluculuk yapmıştır. Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbulun eşiğine (Yeşilköy) kadar ilerleyerekOsmanlı Devletinin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasınıimzalamak zorunda kalmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlardaki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlarda ve Kafkasyada sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadoluya dev göç dalgaları yaşanmıştır.
Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda güçlenmiş ve zamanla kendisini Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle de Osmanlı Devletinin Balkanlarda yaşayan ve çoğunluğu Ortodoks olan Hıristiyan vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle İstanbuldaki elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden çeşitli taleplerde bulunmaya başladı. Nitekim 1853 yılında, Rusyanın Kudüs topraklarındaki İsanın doğduğu kilisenin anahtar hakimiyetinin Ortodokslara verilmesi talebi Kırım Savaşına yol açtı. Bu savaş İngiltere ve Fransanın da müdahelesiyle Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Ama gene de Rusların istediği gibi, kilisede Ortodoks rahiplere de söz sahipliği verildi. Böylece Rusya, kendisini Ortodoksların sözcüsü olarak kabul ettirmişti, nitekim Ortodokslar da bundan hoşnuttu.
1858 yılında da Osmanlı yönetimindeki Lübnan topraklarında Hıristiyanlarla ilgili bir sorun yaşandı. Fransızların desteklediği Marunilerile İngilizlerin desteklediği Dürziler çatışmaya başlamıştı. Kayıplar artıyor ve bölgede iç savaş tehlikesi büyüyordu. Fransız basını, Lübnanda Hristiyanlara yönelik katliamların yapıldığını yazıyordu . Dönemin Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Lübnantopraklarına giderek çatışmaları bastırdı. İsyanın ele başlarını idam ettirdi. Ama Osmanlı Devleti Fransız ve İngilizlerin baskısıyla Lübnana Hristiyan bir vali atanmasını kabul etmek zorunda kaldı.
1861 yılında tahta çıkan sultan Abdülazizin döneminde de Osmanlı Devletinin Hristiyan halkları arasında huzursuzluklar devam etti. Saltanatının ilk yılında Sırbistan topraklarında ayaklanmalar başladı. Kendilerini geniş anlamdaki Slav milletinin bir parçası olarak kabul eden Sırp halkı özerklik talebiyle ayakladı. Çeteler kuruldu. Müslüman halkla karşılıklı kıyımlar yaşandı. İstanbul hükümeti, bölgeye müdahele etti. Fakat tam başarı elde edilemedi, Ömer Paşa kumandasındaki Türk askerleri, Belgradı topa tutunca birçok kayıp verildi. Avrupa kamuoyunda Türklerin aleyhinde bir tutum gelişti. Paris Antlaşmasının ihlal edildiği söyleniyordu . Bunun üzerine görüşmeler yapıldı, Osmanlı Devleti için önemli olan birçok kale, özerkliğini kazanmış olan Sırbistana bırakıldı. Belgrad ve gerisi ise yine Osmanlıda kaldı. 1864 yılında ikinci bir İstanbul protokolü yapıldı. Buna göre Romanya, prenslik haline geldi. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu, daha sonra Romanya da özerkliğini kazandı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Rusya tarafında savaştı.
1866 yılında da Girit adasında ayaklanmalar patlak verdi. Bağımızlığını 1832 yılında kazanmış olan Yunanistan Krallığı, Giriti de Yunan yönetiminde görmek istiyordu. Yunanistanın kışkırtmalarıyla Girit adasında yaşayan Rum halkı Osmanlı yönetimine isyan etti (1866). Rum çetelerini Yunan Krallığı, dolaylı olarak ta Avrupalı devletler destekliyordu. Bölgedeki kırımlar artmaya başladı, müdahelelerde sonuç alınamadı. Sadrazam da heyet topladı ve Girit idaresinde değişiklik yapıldı. Buna göre valinin iki yardımcısından biri de Rum olacaktı. Buna rağmen çete savaşları bitmedi, Yunanlılar bu çeteleri desteklemeye devam edince Osmanlı Devleti ültimatom verdi. Ancak 1869 yılında Yunanistanla yapılan bir anlaşma sonucu, Yunanistan bu tutumundan vazgeçti ama 19. yüzyılın sonlarında ayaklanmalar tekrar alevlendi ve 1898 yılında Giritin özerklik kazanmasıyla sonuçlandı.
Avrupadaki güç dengeleri
19. yüzyılın ortalarında Avrupa birçok savaşa sahne olmuştu. 1866 yılında bir Prusya-Avusturya Savaşı patlak verdi, 7 hafta süren savaşı Prusya ve müttefikleri kazandı. Böylece diğer Alman eyaletlerinde Prusya egemenliği baş gösterdi. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı ise 1 yıl sürdü ve kesin Prusya zaferiyle sonuçlandı. Böylece Alman kökenli eyaletler birleşerek Alman İmparatorluğunu kurdular. Bundan itibaren Almanya sürekli güçlendi, Avrupanın söz sahibi ülkelerinden biri haline geldi. Fransa ise ağır bir darbe aldı, ekonomik açıdan önemli birçok topraklarını kaybetti ve III. Cumhuriyet kuruldu. 1866 yılındaki yenilgi sonrası Avusturya İmparatorluğu, prestij kaybetti ve Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdu. Avrupadaki eyaletlere bölünmüş ülkelerin yönetimleri birleşik bir yönetim biçimine geçiyordu.
İtalyan birliğini kurma ümitleriyle Kırım Savaşına katılmış olan Sardinya Krallığı da 1861 yılında amacına ulaşarak bu birliği sağladı ve İtalya Krallığıkuruldu. İtalyanlar da aynı Almanlar gibi, gecikmeli olsa da sömürgeciliğe başladılar. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Avusturya güç kaybetmiş, İtalya ve Almanya ise güçlenmişti. Rusya ise yenileşme sürecindeydi. Kırım Savaşında ağır bir yenilgi alan Ruslar, Prusyalı subaylar getiriyor ve orduyu ıslah ediyorlardı. Balkanlarda da Slav propagandası yapılıyordu. İngiliz İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı,Rusyaya karşı bir tutum içindeydi. Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Alman İmparatorluğu, Rusyaya dostça davranıyordu.
Balkanlardaki güç dengesi de değişmişti. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu. Milliyetçilik akımı güçleniyor, bölgede katliamlar gerçekleşiyordu.Sırplar ve Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanmıştı. Romanya ise özerkleşmiş, Bosnada da özgürlük hareketleri başlamıştı. Sırplar, Rusyaya yaklaşıyor ve kendilerini ortak bir Slav ırkından sayıyordu. Osmanlı yönetimi 19. yüzyıl başlarından beri Balkanlardaki karışıklıklarla uğraşıyordu. 93 Harbine birkaç yıl kala, Osmanlı devletinde büyük bir ekonomik sıkıntı başgöstermişti. Bu sıkıntıyı gidermek üzere vergiler arttırıldı. Bu da Bulgar isyanlarına yol açtı.
Tersane Konferansı (23 Aralık 1876)
smanlı Devletinin Balkanlardaki eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere Avrupaülkelerinin baskısı sonucu İstanbuldaki Haliç Tersanelerinde toplanmış uluslararası bir konferanstır.
1876 yılının Nisan ayında Panagürişte bölgesinde başlayan Bulgar İsyanları bütün Orta Dağ bölgesine yayıldı. Bu dönemde bölgeye Rusya tarafından Kafkasyadaki yurtlarından zorla atılmış birçok Kafkasyalı (Çerkez, Abaza, vs.) Müslüman yerleştirilmişti. Ruslar gibi Slav olan Bulgarlarla, Ruslardan büyük eziyet çekmiş Kafkasyalı Müslümanlar arasında karşılıklı katliamlar yaşandı. Osmanlılar bu isyanları kısa zamanda bastırdılar. Ancak batı dünyasında Osmanlı Devletinin bu isyanların bastırılmasında kullandığı yöntemler büyük eleştirilere neden oldu. Bulgarların uğradığı katliamlar tek taraflı olarak yansıtıldı. Müslümanların uğradığı katliamlar gözardı edildi. Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupada Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.
Bunun üzerine İngilterenin öncülüğüyle İstanbulda bir konferans toplanmasına karar verildi. Konferans Haliç Tersanesinde bulunanBahriye Nezaretinde toplandığı için Tersane Konferansı adıyla tarihe geçmiştir. 23 Aralık 1876da toplanan bu konferansa Prusya,İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferanstan Osmanlı Devletinin Balkanlardaki topraklarını elinden alacak kararların çıkacağını anlayan Osmanlı yetkilileri tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamiti konferansın toplandığı gün I. Meşrutiyeti ilan etmeye ikna ettiler. Osmanlı yetkilileri, Balkanlardaki Hıristiyanların Kanun-i Esasiyle kazandıkları özgürlüklerden dolayı, Avrupa ülkeleri tarafından Osmanlı Devletinin yönetimini altında bırakılacaklarını hesaplanmıştı. Ancak bu gelişmeler konferansın kararlarını etkilemedi. Konferansta,
Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı alındı.
Bulgaristan ve Bosna-Herseke özerklik verilmesi kararlaştırıldı.
Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyince Rusya Osmanlı Devletine savaş açtı. Böylece 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) başladı. Tersane Konferansı kâğıt üzerinde kalmış bir konferanstı. Konferansta tartışılan konular ancak 93 Harbinden sonra toplanan Berlin Antlaşmasıyla kesinliğe kavuştu.
Savaşın gidişi
Osmanlı İmparatorluğunu hem doğudan, hem de batıdan kıskaca almak isteyen Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devletine bağlı Romanyaya girdiği gibi, 27 Nisan 1877 tarihinde de Osmanlı Devletinin doğu sınırındaki Doğubeyazıta girdi. Osmanlılar böyleceKafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden silah ve asker gücü bakımından çok daha üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.
em Rus, hem de Osmanlı tarafının güçlerini en yoğunlaştırdığı cephe Tuna cephesi idi. Savaş başladığında Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa Rumeli Ordusu başkomutanı olarak Balkanlardaki bütün Osmanlı birliklerinin en üst düzeydeki komutanı durumundaydı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Ahmed Eyüb Paşanın komutasındaki Doğu Tuna Ordusu,Vidinde üslenen Osman Nuri Paşanın komutasındaki Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Süleyman Hüsnü Paşanın komutasındaki Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu. Balkanlardaki Rus birliklerinin en yüksek düzeydeki başkomutanı ise Grandük Nikolay Nikolayeviç idi. Ancak savaş meydanındaki Rus birliklerine komuta eden kişi General İosip Gurko idi.
Rusların Tunayı geçerek ilerlemeleri
Rus ordusu, savaş ilanından bir süre sonra Rumen ordularıyla beraber Tuna Nehrinin kuzeyinde toplanmaya başladı. Osmanlı ordusu da hazırlıklarını sürdürüyor, gönüllü askerler yazılıyordu. Bu süreçte Romen topçuları, nehirdeki Osmanlı gambotlarını dağıtmayı başardı. Böylece nehri savunan Osmanlı deniz gücü ortadan kalkmış oldu. Savaş ilanından iki ay sonra, 21 Haziran 1877 tarihinde Rus askerleri, tekneler ile nehri geçmeye başladı. Rusların nehri geçmesini önlemek ile görevlendirilen Osmanlı güçleri, zamanında yetişemedi. Ruslar nehri büyük bir direnişle karşılaşmadan aştı. Bu başarısızlık, avantajın Ruslara geçmesine sebep oldu. Zira Tunadan sonra daha büyük bir engel yoktu. 27 Haziran gecesi, Ziştoviye bağlanmak için gizlice bir köprü kuruldu.
Niğbolu'nun Rus güçlerince işgali.
Niğbolunun Rus güçlerince işgali.
Ruslar, nehri geçtikten beş gün sonra nehre en yakın yerler olan Ziştovi ile Niğboluya taarruz etti. Ziştovi Muharebesi ve Niğbolu Muharebesini kolayca kazandılar. Balkan ana ordusu henüz yetişememişti ve Rus askerleri, her bakımdan Türk askerlerine göre üstündü. Savaşın başındaki bu başarısızlıktan dolayı Başkumandan Abdülkerim Nadir Paşa görevden alındı ve 18 Temmuzda yerine Mehmet Ali Paşa getirildi. Bu genç paşanın böyle önemli bir göreve getirilmesi, subaylar arasındaki birliği bozdu. Tırnova ve Niğbolunun düşmesi, Türk kamuoyunda büyük üzüntüye ve umutsuzluğa neden oldu. Çünkü Osmanlının planı bozuluyordu. Plan şöyle idi: Süleyman Hüsnü Paşanın birlikleri, Şıpka geçidini geçecek ve kontrol altında tutacaktı. Kuzeydeki Osmanlı orduları da (Osman Paşa ile Ahmed Eyüb Paşanın orduları) Rus ana ordusunu kıskaca alarak durduracaktı. Süleyman Paşanın ana ordusu da yetişince, nehre doğru Türk taarruzu başlayacak ve Ruslar, Türk toprağından atılacaktı. Nehrin geçilmesinden birkaç hafta sonra, 17 Temmuz 1877 tarihinde Şıpka geçidi de düştü. Vidindeki Osman Paşa birlikleri Şıpka Geçidi düşünce yürüyüşe geçti. Plevne yönüne gidilecek, bölge kontrol altına alınacak ve Niğbolu da kurtarılacaktı.
Plevne Savunması
19 Temmuz 187710 Aralık 1877) 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya İmparatorluk Ordusunun kuşattığı Plevne (Bulgaristan) kentinin Osmanlı Ordusu tarafından savunulması olayıdır.
28 Nisan 1877de Osmanlı İmparatorluğuna Rus İmparatorluğu tarafından gönderilen savaş ilamını içeren nota ile 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebesi başlamış oldu. Rusların Balkanlarda ordularını gönderip, saldırıya geçebileceği tek bir yer bulunmaktaydı, oda Osmanlı himayesi altındaki Romanya topraklarıydı ve Ruslar bu topraklar üstünde Siret (Sava) nehri üzerinde Barboşi köprüsünün olduğu yerden ordularını geçirmek zorundaydı. Bu köprü kritik bir öneme sahip olmakla bu köprünün havaya uçurulması Osmanlılara en az 2 veya 3 ay vakit kazandıracaktı. Nitekim Osmanlı kuvvetlerine askeri danışmanlık veren İngiliz danışmanlarda bu durumun farkındaydı. Köprünün hemen yakınındaki Osmanlı Tuna donanmasının komutanına İngiliz askeri danışmanı Hobart Paşa, Barbosinin tahrip edilmesi emrini vermiş fakat Tunadaki 4 gemilik Osmanlı filo komutanı bunun bir aldatmaca veya casusluk oyunu olduğuna dair şüpheleri yüzünden emri uygulamakta 4-5 gün kadar gecikmiş ve tam emri uygulayacakken de bu defa iş işten çoktan geçmiştir, zira Ruslar orduları ile sava nehri kıyısına gelip filoyu donanmaları ve karadaki topları ile ateşe alıp batırmış ve yoketmiştir. Sonuçta Osmanlılar için büyük bir fırsat daha muharebenin başında kaybedilmiştirZira Osmanlı ordusu Sırp ve Karadağlı isyancıları yenmiş ve ordu balkanlara hakim olmak üzereydi. Buna rağmen Osmanlı hakimiyeti altındaki Romanyada kral 1.Karol Osmanlıların yanındadır. Osmanlılardan belli bazı tavizler ve ayrıca kuvvet göndermesini ve buna karşılık kendisine bağlı kalacağını belirtir. Osmanlı Ordusu ne Romanyanın isteklerini kabul eder ne de destek amaçlı kuvvet yollar. Sonunda kral taraf değiştirip halkından da destek görerek Rusların safına geçer ve ruslara destek için ordusunu toplamaya başlar.
Vidinde ki Osmanlı kuvvetlerinin komutanı olan Osman Nuri Paşa, Kırım Savaşında Ömer Lütfi Paşanın yaptığı gibi 25.000 askerle Romanyaya girme ve henüz daha yerleşmemiş Rus birliklerinin üzerine saldırarak onları geriletme ve muharebeyi buraya taşıma planlarını açıklayarak Osmanlı seraskerliğinden bu konuda izin ister. Ancak başkomutan Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa ve heyeti bu öneriyi kabul etmez. Bunun yerine Romanyayı boşaltıp Tuna nehri boyunca savunma yapmayı seçerler. Oysaki bölgede Osmanlı askerlerinin sayısı Ruslardan fazla olması yanında Sultan Abdülaziz döneminde dış borçlanmaya karşın, harcanan paraların önemli bir kısmı orduya harcanmış ve Osmanlı ordusu en modern teçhizatlara iyi bir donanmaya sahip bir ordu haline gelmişti. Yine redif askerleri dahil pek çok askeri birliği iyi şekilde eğitimliydi. Ancak Osmanlı ordusunun komuta kademesi için aynı durum geçerli değildi. Komutanlar arasında çekişme bulunması yanında ordudaki bir kısım subaylar siyasete katılmıştı. Bunun yanında komuta kademesinde tecrübeli kumandanlara karşın; tecrübesiz veya yeteneksiz,yetersiz kumandan ve subaylarda bulunmaktaydı.Yine komuta kademesinde çekişmeler yanında bir de kurmaylık ve askeri planlama,sevk ve idare yönünden de büyük zaafiyetler mevcuttu.Ruslar Osmanlının bu hareketsiz durumundan istifade ederek Romanyadaki yığınaklarını iyice arttırdılar. Sonrasında teknelerle karşıya geçip Osmanlı mevzilerine hattın zayıf noktalarıdan saldırıya geçtiler. Oysaki Rusçuk ve Niğboluyu topa tutan ruslar ilerleyecekleri noktaları belli etmişler ve durum Osman Paşanın dahi dikkatini çekmiştir. Bu ağır stratejik hatalar ve komuta kademesindeki sorunlar neticesi, iyi donanımına karşın Osmanlı ordusu yenilgi üstüne yenilgiye uğramaya başladı.
Romanyada ilerlemede dahil pek çok önerisi kabul edilmeyen Osman Nuri Paşa; son olarak bu defa Osmanlı seraskerliğini atlayıp bizzat padişah II. Abdülhamite bir öneri sundu. Planına göre Rahova ve Vidinden 20 tabur askerle kendisi yola çıkacak ve Niğbolu kalesine ulaşıp buradaki birlikleri yanına alarak bir kolordu oluşturup, Teteven ve Turyan geçitlerini ele geçirip ruslara ani bir hücumda bulunmak olduğunu belirtti. Öneri Padişah tarafından kabul edildi. Ancak buna rağmen padişahın bu kararı, bilinmeyen bir nedenle Osman Paşanın kendisine 2 gün geç iletildi. Bu 2 günlük geç bildirme sonrasında ağır neticelere sebep olmıştur. Zira emrin gelmesinin hemen akabinde kuvvetlerin eksiklerini hızla tamamlayıp 13 Temmuzda Osman Paşa Vidindeki birlikleri ile yola çıktı ve Niğbolu üzerine ilerlemeye başladı. Ancak yoldayken buranın Rusların eline geçtiğini öğrenmesi üzerine ordusunu savunma ve karşı saldırı için diğer uygun bir mevzi olarak öngördüğü Plevneye yönlendirmek zorunda kaldı. 20 Temmuzda da buraya ulaştı.Bu arada Süleyman Paşa komutasında, bölgede bulunan Osmanlı ordusunun Şıpka geçidini neredeyse boş bir şekilde bulundurmasından ve tedbirsizliğinden yararlanan Ruslar bu tarihten bir gün önce (19 Temmuz 1877de) stratejik öneme sahip Şıpka geçidini ele geçirdi ve Osman Paşanın geri hatlarına sarktı.
Böylece Osman Paşanın planı, daha ilk uygulamada,kendi emri altında olmayan Süleyman Paşa komutasındaki diğer Osmanlı kuvvetlerinin bu gafleti neticesi zora düşmeye başladı. Bununla birlikte Osman Paşa en azından Rus kuvvetlerinin çoğunun dikkatini buraya yönlendirip, Şıpkanın bu sayede diğer osmanlı ordularının taaruzları neticesinde geri alınması umudundaydı.
Rusya İmparatorluk Ordusunun başarısızlığa uğrayan taarruzları
Birinci Plevne Muharebes
Plevneye Rus ordusu, Osman Paşanın hareketinden önce 8 temmuzda saldırıya geçilen Niğbolu ile birlikte buraya öncü kuvvet göndermişler ve buradaki Osmanlı askerlerinin bir kısım bölüklerini bozguna uğratmışlardı. Ancak sayıları yetersiz olduğundan öncü kuvvetler, Niğbolu ve çevreden gelen takviye Osmanlı birliklerinin gelmesi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna karşın Rus birlikleri bu defa takviye birlikler alarak 8500 kadar askerle 19 temmuzda tekrar Plevne önlerine geldiler.Kent top ateşi altına alındı. İlerleyen Rus 5.tümen komutanı General Şuldner Osman Paşanın ilerleyen kuvvetlerinden haberdardı. Bununla birlikte Osmanlı askerlerinin yorgun ve moralsiz olduğunu, hiç bir tahkimat kurmaya vakitlerinin olmadığını, elini hızlı tutarsa kenti alabileceğini düşünmekteydi. Bu sebeple birliklerinin tam olarak toplanmasını beklemeden, 20 Temmuz günü sabaha karşı saat 5.00de top ateşi ile şehrin kuzeyindeki ve güneyindeki 2 noktadan genel saldırıya geçti. Rus 18. piyade alayı 1.,3. ve 5.nişancı taburları ile Türk savunma hatlarını yararak ilerleyip Osmanlıların bölgedeki redif taburları ve nizamiye taburunu zora düşürdüler. Tüfek ve top ateşi ve verilen ağır zayiyata karşın bu Rus taburları ilerlemeye devam ederek Plevne eteklerine kadar ilerlediler. Ancak Osman Paşa kuvvetleri ile gelir gelmez; birliklerinin yorgunluğuna aldırmadan askerlerine saldırı ve Plevnenin ele geçirilen dış tahkimatlarından Rusları atma emri verdi. 13.000 kadar Osmanlı askerinin bir seri karşı taaruzu ile pek çok asker ve en önemlisi subay kaybına uğrayan Şuldnerin ilerleyen 3 taburu başta olmak üzere bütün taburları önce saldırıya başladıkları noktaya ardından Plevne gerisine doğru çekilmeye başladı. Şuldner yakındaki Rus 9.kolordu komutanlığından yardım istese de bu kolordu Ruslara hemen yardım gönderemeyecek kadar uzaktaydı. Ruslar, birliklerini Plevneye 3 saat uzaklıktaki Brösliniçe şehrine kadar geri çekti. Böylece muharebe Osmanlı üstünlüğü ile sona erdi. Muharebede Ruslar 4.000 kayıp verirken,Osmanlıların kaybı 1.000di.
İkinci Plevne Muharebesi
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
Plevneyi Rusların eline geçmekten kurtaran Osman Paşa Rusların takviye alıp tekrar saldıracağını bildiğinden hızla şehir çevresinde daha fazla tahkimat yaptırmaya başlar. Osmanlı mühendisi Tevfik Paşa tarafından öncesinde; sonrasında Osman Paşa tarafından Plevnede kazdırılan tahkimatlar bir nal şeklini andırsa da bir birbirleri ile tünellerle bağlantılı siperler avcı çukurları şeklinde düzenlenmiştir.Uzunluğu 36 kilometre ve hat derinliği 5 kilometreyi bulabilmekteydi.Buda Osmanlı ordusuna aynı anda takviyelerini hattın değişik yerlerine hızla gönderme imkanı sağlamaktaydı.Dahası her tabya bu siperleri ihtiyaca göre genişletme imkanına sahipti.Bu arada kendi birliklerine Sofya ve çevre bölgelerden gelen takviye güçlerle Osman Paşanın birliklerinin sayısı 20-23.000 kişiye kadar ulaşır. Top sayısı ise 58dir. Bunun yanında osman Paşa muharebeden hemen önce Plevne yakınında 17 temmuzda rusların eline geçen stratejik öneme sahip Lofça şehrini Ruslardan 27 temmuzda geri almayı başararak ikmal hatlarının daha düzenli hale gelmesini sağlar.Ruslar Lofça için karşı saldırıda bulunsalarda yerleşim birimini tekrar ele geçiremezler. Lofçanın yanında Osmanlı ikmal hatlarını kesmek için Tristinik yerleşimindeki osmanlı mevzilerine saldırıda bulunan ruslar bunda da başarısız olurlar.
Buna karşın Rusların Nikolay Kridener yönetimindeki 9.kolordusu ise özellikle savaşa katılan Romanya kralı 1. Caroldan ve çevre birliklerden gelen takviye kuvvetlerle 36.176 asker ve 176 topa ulaşırlar. 31 Temmuzda Rus genelkurmayı asker yönünden üstünlük yanında büyük topçu üstünlüğünü de göz önünde tutarak Rus Romen birleşik ordusunun zafer kazanacağı ümidiyle Kridenere saldırı emri verir. 9.kolordu kenti kuşatıp 3 koldan saldırıya geçer.General Schakofskynin süvarileri doğudan,Michail Skobelev piyadeleri ile Gravitsa mevzilerinin olduğu kuzeyden saldırır.General Schakofsky (Şahovski)nin kuvvetleri iki tahkimatı ele geçirip ilerler ancak Rus birlikleri topçu birliklerine ve sayı fazlalığına karşın tepede iyi şekilde mevzilenmiş ve iyi şekilde topçuları konumlanmış Osmanlı birliklerinin etkili saldırıları ile karşılaşırlar ve direnişi bir türlü kıramazlar. Birliklerinin dörte birinden fazlası ya yaralanmış ya da ölmüş olan Şahovski geri çekilmek zorunda kalır. Greviçada mevzilere bütün güçleri ile yüklenmeye çalışan ve hatta süvarilerini bile ateş hattına süren ruslar buna rağmen fazla bir kazanç elde edemeyip yine ağır kayıplarla geri çekilirler.Günün sonunda Osmanlı birlikleri geriledikleri mevzileri de geri alıp Rusları geri püskürtürler. Rusların 7.300 kaybına karşılık Osmanlıların sadece 2000 kaybı bulunmaktaydı.
Üçüncü Plevne Muharebesi
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi 11 Eylül 1877 (E.T:30 Ağustos 1877) tarihinde Rus taarruzu ile Plevnenin ön safları ele geçirildi. Az sonra Osman Paşanın emriyle yeni taburlar geldi ve Rus askerleri bu tabyalardan çıkmak zorunda kaldı.
2. Plevne Muharebesinden sonra Osman Paşa bir taarruza geçerek kuşatma yapan Rus birliklerini yok etme imkânını kullanamadı.Osman Paşanın Rusların kendi ordusunu tamamen kuşatma yönünde bir harekata girişeceğini farkedip, kuvvetlerini Plevneden geri çekerek Ruslara karşı başka bir yerde savunma ve muharebe harekatına girişmesi yönündeki planı ise II.Abdülhamit tarafından kabul edilmedi.Zira uluslararası kamuoyunda bu savunma dikkat çekmiş olmakla padişah,bu direnişin sürmesi ile hem diplomatik olarak Rusları uluslararası kamuoyunda baskı altına alarak lehe olarak savaşın sonuçlanmasını sağlayacak diplomatik bir başarı kazanmayı; hemde Şıpka geçidini ordusunun ele geçirerek çekilmeye gerek kalmadan Rusların askeri açından zorlanabileceğini düşünüyordu. Bu arada Osman Paşa, Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa ile yazışmalar yapar ve bunun akabinde bu paşalar Osman Paşanın bir aldatma amaçlı saldırı düzenleyip düşmanı oyalarken eş zamanlı Rus ordusuna saldırıp rusları Bulgaristandaki mevzilerinden atılabileceğini belirtirler.Osman Paşa bu plana ve iki paşanın sözüne uyarak 31 Ağustos 1877 tarihinde Pelişatyönüne 1.300 Rus askerinin hayatına mal olan, Osmanlıların ise 1.000 asker kaybettiği küçük bir atlı taarruz yaptı.Ancak Şıpka ordusu komutanı Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa Osman Paşaya söz verdikleri şekilde Ruslara aynı anda eş zamanlı bir saldırı yapamadılar. Neticede harekat yarıda kesilmek zorunda kalındı.
Bu esnada Ruslar askerlerini takviye etmeye devam ettiler. Grandük Nikolay Nikolayeviç bizzat kumandaya geçtiği Rus ordusunun sayısı 100.000 askere ulaşmıştı. Bunun yanında birde general Alexandru Cernat komutasında 43,414 kişilik romen askeri birliği de ruslara yardıma geldi. Osmanlı Ordusunun Lofça Muharebesini kaybetmesi neticesi Plevne 4 koldan Rus Ordusu tarafından sarıldı. Osman Paşanın kaybedilen Lofça kalesinden katılan Osmanlı askerleriyle takviye ettiği savunma birliklerinin sayısı ancak 30.000i zor buluyordu. Osman Paşa savunmanın geri kalan süresinde önemli bir asker takviyesi alamadı, Plevneyi savunmaya devam etti. 11 Eylülde kuşatan birlikler kapsamlı bir taarruza geçtiler. Rus birlikleri Plevnenin güneyindeki mevzileri ele geçirirken Romen askerler Grivitza mevzilerini ele geçirdiler. Ancak kayıpları ağırdı zira Osmanlı ordusunun sahip olduğu ancak Rus ve Romen birliklerinde olmayan, o dönemin en modern silahlarından olan Krupp topları, hızlı ve seri ateş edebilen Henri Martin ve Winchester tüfekleri kuşatmada Osmanlılara sayıca az olmalarına karşın büyük üstünlük sağlıyordu. Ertesi gün Osmanlılar Rusların ele geçirdiği mevzileri tekrar geri almayı başardılar ama Romanyalılara karşı aynı başarıyı gösteremediler. Bu tarihe kadar Ruslar 20.000 asker kaybetmişti. Osmanlıların kayıpları ise 5.000 civarındaydı. Yine de bu muharebe de Osmanlı Ordusunun başarısı ile sonuçlandı.
Ruslar verdikleri bu yüksek kayıplardan sonra ön cepheden yaptıkları taarruzlara son verdiler. Müşir Osman Paşanın hatları yararak şehirden çıkma ve Orhaniyeye çekilip burada savunmaya devam etme talebi ise Müşir Mehmet Ali Paşanın desteklemesine karşın Osmanlı Genelkurmayı tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine Osman Paşa bir süre daha Plevneyi savunmaya devam etti. Osmanlı başkumandanlığı ve özellikle Şevket Paşa II. Abdülhamiti Plevneye yardım götürebilecekleri bu sebeple savunmaya devam edilmesi hususunda ikna etmişti. Ancak eski kumandan Mehmet Ali Paşa ve Müşir Rauf Paşa ise verilen emre rağmen Plevneye yardım götürecek yolu açamadılar,dahası Osmanlı başkumandanlığında Şevket Paşa, Radomirce yenilgileri gibi belli başarısızlık ve yenilgileri Padişahtan örtbas ederek durumu daha da kötüleştirdi ve bu konuda verilecek çekilme emrini geciktirdiler.Plevnenin bu kadar uzun süre dayanmasından sabırsızlık duyan Rus ordusunun Genel Komutanı Eduard İvanoviç Todleben bizzat birliklerin başına geçti. Bu arada Graviçadaki mevzilerinden Baştabyadaki mevzilere 19 Ekimde Romenler kısmi saldırıya geçti; ancak 1.000den fazla ölü bırakarak, bozgun halinde geri çekilmek zorunda kaldılar.Bununla birlikte daha önce Kırım Savaşında kuşatma tarzı savaş konusunda büyük bir tecrübe kazanmış olan Todleben 24 Ekimde Plevneyi çember altına almaya karar verdi. Yapılan kısmi taaruzlarla Plevne yakınınındaki çeşitli istihkam ve tepeler (Yeşiltepeler ve Teliş Mevzileri ayrıca Radomirçe) zaptedilip Plevne üzerindeki çember daraltıldı. Şıpkadan gelen Gorni Dubnik Muharebesini kazanıp ilerleyen General İosif Gurko 28 Ekimde 35.000 askerle Plevne-Sofya yolunu tamamen kapattı ve Plevne, dört taraftan tamamen kuşatılmış oldu.2 Kasımda Grandük Nikolay, Plevnedeki kuvvetlere teslim olma çağrısı yaptı, 12 Kasımda Osman Paşa bu çağrıyı reddetti.Ruslar Aralık ayına kadar kuşatma altındaki birlikleri her türlü olumsuz propaganda yöntemlerini kullanıp teslim olmaya zorlasalar da başarılı olamadılar. Bu arada Rus General Skoblev 13 ve 14 kasımda emri altındaki birliklerle general Toblebenden izinsiz Plevnede ki Osmanlı mevzilerine bir saldırı düzenlese de bu hareketi başarısızlıkla ve 400 Rus askerinin ölümü ile sonuçlandı.
Bunun yanında Osmanlı tarafından 4 Aralıkta müşir Deli Fuat Paşa Elena Muharebesinde Rusları yenip çeşitli ağırlıklarını zaptetse de, bu zafer Plevne üzerindeki kuşatmayı kaldırmaya yetmedi ve zafer sonuçsuz kaldı. İşin daha da kötü yanı Seraskerliğe getirilen ve sözlerini tutamayıp görevden alınan müşir Mehmet Ali Paşanın kendisinden yaşça küçük Süleyman Paşa ile çekişmesi neticesiŞıpkada ki birliklerinin tekrar taaruzunu ve Plevneye yardım gönderme amaçlı planını şura vasıtasıyla reddedip birliklerini savunmaya zorlaması oldu.Osman Paşanın, Plevnede ki birliklerin çekilmesi yönündeki talebi başkomutanlıkça sonunda kabul ettiğinde artık çok geç olmuştu, bu çekilme planının kabulüne dair karar zaten bütün haberleşme hatları kesilmiş ve Ruslarca tamamen kuşatılmış Osman Paşaya da zamanında ulaştırılamamıştır.
Yiyecek ve mühimmatların tükenmek üzere olduğunu gören Osman Paşa ordusuyla birlikte kuşatmayı yararak Sofyaya doğru çekilme yönünde bir plan yaptı.9 Aralıkı 10 Aralıka bağlayan gece sabaha yakın bir saatte kuşatmayı yararak Plevneden çıktı. Rus hatlarına taaruza başladı ilk Rus hatları dağıtıldı ancak Rusların 5:1 asker avantajına sahip olduğu bir çatışma sonucu Osmanlılar tekrar Plevneye geri çekilmek zorunda kaldılar. Kimi kaynaklar bu muharebede Osman Paşanın ayağından vurulması ve atının ölmesi neticesi kuvvetlerinde Osman Paşa öldü diye yayılan söylenti üzerine askerin moralinin bozulması ve ilerlemeyi sürdürememesinden dolayı ordunun geri çekilmek zorunda kaldığından söz eder. Buna karşın bir kısım kaynaklarda zaten bu huruç harekatını rusların Plevneye soktukları Bulgar casuslar vasıtasıyla bildiklerini iddia etmektedir. Bu çatışmada Ruslar 2.000 asker, Osmanlılar ise 4.000 asker kaybetmişti. Durumun çaresizliğini gören Osman Paşa ertesi gün (10 Aralık 1877) 40.000e yakın askeriyle birlikte teslim oldu. Zaten o sırada Süleyman Paşanın sonunda yaptığı Tırnovayı Ruslardan geri alma ve Plevneye yardım götürme amacı da taşıyan Maçka Muharebesini kaybetmesi ile Plevnenin durumu tamamen umutsuz bir hâldeydi.
Plevne Muharebesi
Sonuçları
Plevne tarihin akışını değiştiren tarihdeki birkaç olaydan biridir.A. J. P. Taylor, The Struggle for Mastery in Europe 1848-1918, (Oxford 1954) p. 245. Burada Osman Paşa 5 ay süre ile Rusları durdurarak ilerlemelerini geciktirmiştir. Ancak bu şehrin düşmesi Osmanlılar açısından 93 harbinin kaybedilmesinin önünü açmıştır. Zira Osmanlılar stratejik hata ve başarısız bir savunma ile stratejik öneme sahip ve Bulgaristan ile Trakya topraklarının yolunu açan Şıpka geçidini Ruslara kaptırmışlardı. Yinede geçidin çevresini askerlerle sarmışlardı. Plevnenin Osmanlılarca tutulması neticesi ele geçirilen bu geçide Ruslar takviye kuvvet gönderemediklerinden savunma konumunda kaldılar. Buna rağmen Osmanlılar geçidi geri almak için yaptıkları 2. ve 3.Şıpka geçidi muharebelerini kaybettiler. Plevnenin düşmesi ile Ruslar takviye kuvvetleri bu geçide göndererek 4.Şıpka Muharebesini yapıp geçit çevresindeki Osmanlı kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratıp İstanbula kadar ilerlediler. Eğer Şıpka geçidini Osmanlılar tutabilip, 2. veya 3.Plevne Muharebelerinden birinde kaçan düşmanı takip etselerdi, Balkan cephesinde her şey Osmanlı lehine değişebilirdi. Bununla birlikte bu büyük savunma Avrupanın hasta adamı olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğuna Batıda bir nebze hayranlık kazandırdı. Ruslara Berlin Konferansında pekte sempatik olmayan muamele yapılmasının sebeplerinden biri oldu ve Osmanlıların bu konferansta diplomatik başarı kazanmasının anahtarlarından biri oldu. Teslim olan Osman Paşa ise Rus Çarı ve ordusu tarafından iyi bir şekilde karşılanıp başarılı savunması nedeniyle Ruslarca da saygın bir muamele gördü, şehri teslim ederken Rus komutanlara teslim ettiği kılıcı askerlik kuralları gereği başarılı muharebe çıkaran generallere gösterilen saygının bir ifadesi olarak kendisine geri verildi. Savaş sonunda Osmanlı topraklarına geri dönen Osman Paşa II. Abdülhamit tarafından başarısı nedeniyle saray mareşalliğine yükseltildi.
Bununla birlikte esaret koşullarının kötülüğünden esir düşen Osmanlı askerlerinin az bir kısmı savaş sonunda sağ olarak ülkelerine dönebilmiştir.
Elena Muharebesi
(12 Temmuz 1877;4 Aralık 1877 ve 14 Aralık 1877 tarihlerinde Osmanlı Devleti ve Rusya İmparatorluğu arasında gerçekleşen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının Tuna Cephesindeki muharebelerinden biri olan bir muharebeler silsilesidir. Gerçekleşen 3 ayrı muharebeden 1. ve 3.Muharebeler Rus buna karşın 2.muharebe Osmanlı zaferi ile neticelenmiştir.
Muharebeler
Birinci Elena Muharebesi (12 Temmuz 1877)
Korgeneral İosif Gurko komutasındaki Rus birlikleri 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebelerinin başlangıcında Tırnova, Bulgaristanşehrinin kontrolünü eline geçirir. Kanat birliklerinin sağladığı olanaklarla Rus ordusunun Balkan dağlarından geçişi için yol açmaya çalışırlar. 12 Temmuz 1877de (E.T:30 haziran 1877) ruslar süvari kuvvetleri ile Osmanlı ordusu tarafından sıkı şekilde korunmayan Elena kasabasını muharebe neticesi ele geçirirler.
İkinci Elena Muharebesi (4 Aralık 1877)
Osmanlı kaynaklarında esas Elena Muharebesi olarak zikredilen muharebe bu ikinci muharebedir. Aralık ayının başında Rus Ordusu şıpka geçidinde Osmanlı saldırılarına karşı direnmekle,yaklaşan kışta geçidi elinde tutmaya devam etmekteydi. Bunun yanında Plevnede ki zor durumda bulunan ve yakın vakitte teslim olabilecek osman Paşanın batı ordusuna yardım götürülmesi gerekmekteydi.Yeni Osmanlı başkumandanlığına atanan Süleyman Paşa Elena kasabasına bir saldırı yaparak Plevnedeki Rus ordusunun bir kısmını buraya çekmeyi,Plevne üstündeki kuşatmayı gevşetmeyi hedeflemekteydi. Bunun yanında ikinci bir hedef olarak 26 Kasımda Bulgaristanda Maçka-Tsenovo (Rusçuk) bölgesinde çatışmalara başlayarak Tırnovayı alıp Rusları zora düşürüp Plevneye yardım etmeyi hedefler.
Saldırıya geçen Süleyman Paşa,kuvvetlerinin bir kısmını 19.000 asker ve 39 topla Deli Fuat Paşa komutasında güneyda Elena yakınındaki Tvarditsa geçidindeki Rus 6.taburuna yönlendirdi. Burada 5.000 asker ve 28 topla general Dombroski kuvvetlerini 3 bölgede birbirine paralel 3 kademeli savunma hattı oluşturacak şekilde mevziilendirmişti. Kuvvetlerinin bir kısmı Chomakovtsi Razpopovtsi köyü, bir kısmı paralel savunma hattı olarak Tvarditsa geçidinde ve son kısmı ise takviye kuvvet olarak en geride bekletilmekteydi.
Ruslar Osmanlı ordusunun niyetini sezmişler ve bu askerlerin yanında şehrin yakınlarında 6 saat ile 2 günlük mesafede ek takviye kuvvetlerini hazır tutmuşlardı. Ancak Osmanlılar Rusların beklemediği şekilde ve zamanda ani bir saldırıya giriştiler ve neticesinde Rusların bu kuvvetleri muharebeye sokabilme imkanları bile olamadı.
4 Aralıkta saat 8.00 sıraları saldırıya geçen Osmanlı ordusu rusları buradaki mevziilerde dörde bir gibi kötü bir konumda hazırlıksız yakaladı. Rus takviye kuvvetleri gelmeden evvel 2 saat içinde Rusları son savunma hattına kadar gerilettiler.Ruslar sağ kanattan karşı saldırıya geçmeye çalışsalarda saldırı rus yedek askerlerinin eksikliği neticesi kolayca başarısızlığa uğratıldı.Saat 15.00da Osmanlı Ordusu Elena şehrinin eteklerine ulaştı ve saat 15.30da St.Nicolas kathedraline kadar gelen Osmanlı askerleri karşısında Ruslar orduları ve hristiyan nüfusla şehri hızla boşalttılar. XXVI.Piyade tümeninin (Edward Delingshauzen komutasında) yardıma gelmesi ile Osmanlılar Elenanın ötesinde ancak durdurulabildiler. Ruslar 1862 ölü-yaralı, 11 top ve pek çok ağırlığını kaybetmiş ve bu toplar ile ağırlıklar Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlıların kaybı daha az olmakla birlikte bilinmemektedir. Muharebede ki başarılarından dolayı Deli Fuad Paşa Elena kahramanı olarak tanındı ve müşir ünvanını aldı. Bununla birlikte bu başarı ne yazık ki tam olarak değerlendirilemedi ve Plevneye yardım götürme çabası sonuçsuz kaldı.
Üçüncü Elena Muharebesi (14 Aralık 1877)
Bu muharebeden 6 gün sonra 10 Aralıkta Plevne düşer bu arada 12 Aralıka kadar süren Maçka Muharebesi Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanır. Osmanlılardan insiyatif Rusların tekrar eline geçer.Rus ilerlemesi ve süvari saldırılarına karşı Süleyman Paşa Plevnenin düşmesinden 4 gün sonra 14 Aralıkda artık savunulamayacak hale gelen Elenadan çekilme emri verir.Osmanlı birlikleri takibe geçen rus süvarileri karşısında yer yer çatışarak şehri ve çevresini boşaltırlar.Böylece bu son muharebe Rus üstünlüğü ile biter.
Kafkasya cephesi
Kafkasyada Rus ordusunun 75,000 askeri Rusyanın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviçin komutasında idi. Nikolayeviçin emrindeki alt düzeydeki komutanlar ise çoğu Ermeni asıllı olan Beybut Şelkovnikov, Mihail Tarieloviç Loris-Melikov, İvan Davidoviç Lazarev ve Arshak Ter-Gukasovile Rus asıllı Vasiliy Aleksandroviç Geyman idi. Rus ordusu yalnız değildi. Gürcüler Ermeniler,Terek Kazakları tarafından destekleniyorlardı. Osmanlı ordusu ise Ahmed Muhtar Paşanın komutasındaki 80.000 askerden oluşuyordu. Rusların kendi geliştirdikleri top mermileri bulunuyordu. Osmanlıda ise İngiliz yapımı toplar mevcut idi.Rus topçu birlikleri, gelişme döneminde Prusyalı subaylarca eğitilmiş tecrübeli birliklerdi. Kafkas Rus ordusu, Akkilise Gümrü ve Iğdır yönünden taarruza geçti. Osmanlı birlikleri ise Kobuleti Kars Ardahan ve Doğubeyazıt arasında bulunuyordu.
Doğubeyazıtın düşmesi
uslar için Kafkasya cephesi, Tuna cephesi kadar başarılı olamadı. Çünkü yeterince ilerleme şansı bulamamışlardı. 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubeyazıt Rus işgaline girdi. Fakat Kürt gruplarının da gerilla saldırıları sebebiyle ilerlemeleri zorlaştı. Arazinin aşırı dağlık olması, gerilla saldırıları ve Osmanlı direnişleri, Rusları durdurmaya yetiyordu. Kafkasya cephesinde Ahmed Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. 17 Mayısta iseArdahan Ruslarca işgal edildi. Böylece Rus ordusu stratejik önemi büyük Karsın gerisine sızdı. Mayıs ayının son haftasında Karskuşatıldı. Fakat Kars gerisinde bulunan Halyaz ve Zivin bölgelerinde Osmanlı başarısı gerçekleşti. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Böylece Karstaki Rus tehlikesi savuşturuldu.Alacadağ Muharebesine kadar Rusların kaybı 10.000 kadardı. Osmanlı kaybı ise yaklaşık 2.500 idi.
Kars-Erzurum savunması
Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
15 Ekimdeki Digorda gerçekleşen Alacadağ Muharebesinde Ruslar takviye ile Osmanlı savunma hattını arkadan çevirdi ve Osmanlının 5-6,000 ölü ya da yaralı ile 8,500 savaş esiri kaybı oldu.Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. 17 Kasım 1877 tarihinde Kars, tekrar kuşatıldı. Şehri yaklaşık 25.000 Osmanlı askeri savunuyordu. Cephane ve sayı üstünlüğü olan Rus ordusu, şehrin etrafını sarmıştı. Kars işgal edildi ve Osmanlı kaybı yaklaşık 2.500 ölü idi. Rusların kaybı da o kadardı ve Türkler, geri kalan askerlerini esir vermişti. Ahmed Muhtar Paşa, KarsErzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi.Deveboynu Muharebesi ağır Osmanlı kayıpları,Rus zaferi ile sonuçlanmasına, Ruslar ardından ilerleyerek Erzuruma doğru taarruz etmelerine karşın bu savunma hattını geçemediler. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar Aziziye Tabyasında savunma yaptı. Türk kamuoyunda bu olay, kahramanca gösterildi. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, çok yıpranmış ve destek alamayan ordusunun imha olmasından endişelendi. Osmanlı Erzurumdan çekildi ancak Erzurumun çevresi Rus Ordusunca sarılsa da Ruslar,ikinci bir sert direniş olabilir endişesiyle şehre tekrar doğrudan saldırmadılar.Erzurumu tamamen sarıp abluka altında aldılar.Bununla birlikte Rus ordusu Bayburt ile Çoruh vadisine burada kurulmaya çalışılan, doğudaki son Osmanlı savunma hattına kadar ilerledi. Bu arada İstanbulun rus işgali tehlikesi altında kalma durumu belirince elindeki az kuvvetle başarılı bir savunma yaptığı düşünülen Ahmet Muhtar Paşa, buradaki görevinden alınıp, acilen balkanlardaki ve İstanbuldaki kuvvetlerin başına getirildi. Savaşın bitmesinden sonra Ayastefanos Antlaşmasında Erzurum Ruslara teslim edilip, bırakılsa da; Berlin Antlaşması sonrası Rus ordusu Erzurumdan geri çekildi ama Kars, Ardahan, Artvin ve Batum; Berlin Antlaşmasıyla Rusyaya bırakıldı. Bu şehirler, yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşmasına kadar Rusyanın elinde kaldı.
Savaşın bitmesi
878 yılına girildiğinde Ruslar Plevne Savunmasını kırmış, İstanbula doğru ilerlemeye başlamışlardı. Rusların İstanbula varana kadar önünü kesecek hiçbir ciddi Osmanlı savunma birlikleri bulunmuyordu. İstanbulun işgal edilmesinden korkan Osmanlı Devleti, 31 Ocak 1878 tarihinde Rusyaya ateşkes teklifinde bulundu. Bu arada Osmanlının bu zayıf durumundan istifade eden Rus desteğiyle Yunanistan savunmasız durumdaki Teselyabölgesini işgal etti. Durum Osmanlı için faciaydı; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya, Sırbistan bölgeleri ile Edirne Rusya ve müttefiklerinin elindeydi. Ateşkes teklifi, Rusya tarafından kabul edildi. Fakat Rus kuvvetleri İstanbula doğru ilerlemeye devam ettiler. Tekirdağ, ÇorluRus birliklerince işgal edildi. Nihayetinde Rus ordusu İstanbula da girdi. Balkanlarda Ruslara direnecek düzenli bir ordusu kalmayan Osmanlı İmparatorluğu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kuleli Askeri Lisesi tahliye edildi, İstanbulda olağanüstü önlemler alınıyordu.Doğu cephesindeki başarıları sonrası buradan acilen İstanbuldaki Osmanlı Ordusunun komutanlığa getirilen Ahmet Muhtar Paşa, Yeşilköyde Ruslara karşı elinde kalan son kuvvetleri bir araya getirip, son bir savunma hattı daha kurmaya uğraşıyordu. Avrupa ülkeleri ise Rusların bu başarısından hoşnut değildi. İngiltere, Rusların ilerlemesini durdurmak için İstanbul boğazına filosunu gönderdi. Rusyaya verdiği bir nota ile Paris Antlaşmasıhükümlerince Rusların İstanbulu işgal etmeleri halinde müdahele etme hakları bulunduğunu bildirdi.
Rus ordusu da Ayestefanos (Bugünkü adıyla Yeşilköy) bölgesinde durdu. Avrupalı devletlerin (İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Almanya) arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı aleyhindeydi. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda birçok ili topraklarına katıyor, ağır savaş tazminatı istiyordu. Osmanlı delegeleri bunu kabul etti. Fakat sonraki düzenlemeler ile bu antlaşma hiçbir zaman geçerli olamadı.
Ayastefanos Antlaşması
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan barış antlaşmasıdır.
93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordusu, batıdanYeşilköye (eski adı Ayastefanos), doğudan Erzuruma kadar geldi. Osmanlı İmpartorluğu, barış istedi. Rus orduları başkomutanı Nikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878de İstanbulun Yeşilköy semtinde Osmanlı Devleti açısından ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı. Buna göre;
Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tunadan Egeye, Trakyadan Arnavutluka uzanacak.
Bosna-Herseke iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusyaya verilecek.
Teselya Yunanistana bırakılacak.
Girit ve Ermenistanda ıslahat yapılacak.
Osmanlı Devleti Rusyaya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
Ancak bu antlaşma ile Rusyanın Balkanlarda tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların,Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallıkın Hindistan sömürgelerine ulaşmasına ve Avusturya-Macaristanın Bosna-Herseki ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrısın idaresini Birleşik Krallıka bırakmak koşuluylaBerlinde yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar. Ayastefanosun ağır şartlarını hafifleten Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devletinin Balkanlardaki varlığı bir süre daha devam etti.
Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır.
Diplomatik girişimler
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, ağır tazminat koşulunu kabul etmedi. Özellikle İngiltere de bu hükümleri uygun bulmadı. Osmanlı Devleti, Kıbrısıİngiltereye verdi ve barış görüşmelerinde İngiliz desteği sağlandı. 13 Haziran 1878 tarihinde, Berlinde, şansölye Otto von Bismarckın başkanlığında görüşmeler başladı. 13 Temmuz 1878de de Berlin Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Ayastefanos Antlaşmasına göre Osmanlı tarafı için daha iyiydi. Bosna-Hersek imtiyazlı bir devlet olarak kuruluyordu. Romanya ve Sırbistan bağımsız olacaktı. Bazı bölgeler Sırbistana bırakılacaktı. Doğuda ise Batum, Kars, Ardahan Rus idaresine bırakılıyordu. Bununla beraber Kıbrıs ta İngiltereye ödünç verilmişti (İngilizler sonra bu adayı iade etmedi). Yine de, önceki antlaşmaya göre Osmanlı tarafının kazancı vardı. Çok daha az vergi verilecek,Doğubeyazıt ve Erzurum geri alınacak, Selanik Manastır Üsküp bölgeleri Osmanlı idaresinde kalıyordu
Savaşın diğer sonuçları
93 Harbi, Balkanları baştan aşağı değiştirmeye yetmiştir. Savaş sonucunda 2 özgür devlet ve 2 özerk devlet kurulmuş, Osmanlı nüfuzu oldukça azalmış ve bölgede Rusların etkisi artmıştı. Bu savaş, Romanya için kurtuluş savaşı niteliğindeydi. Savaşta güç kazanan diğer bir devlet deYunanistan Krallığı idi. Plevne Savunması sona erdikten sonra cesaretlenen Yunan ordusu, Teselyaya girmişti. Kafkaslarda da stratejik önemi büyük birçok il, Rus idaresine geçmişti. Ayastefanos Antlaşmasına göre Rusya ve müttefiklerinin kazancı çok daha fazlaydı, fakat Osmanlının diplomatik uğraşları sonucunda düzenlenen Berlin Müzakerelerinde bu kazanç indirgenmiş, tazminat hafifletilmiş ve kaybedilen birçok il geri alınmıştı. İki tarafın da kaybı oldukça fazlaydı. Rusya ve müttefiklerinin, 100.000den fazla kaybı vardı. Osmanlı kayıpları da o kadardı. Hastalıktan ölenlerin sayısı iki tarafta da oldukça fazlaydı. Bununla beraber Plevne Savunması ve Aziziye Tabyası, Türk kamuoyunda kahramanca görülmüştü. Rusya ve müttefikleri de, Plevne Savunması ile Şıpka Geçidi Muharebeleri için anıtlar dikmişti. Osmanlı Devleti, bu savaştan sonra Balkanlardaki varlığını 35 yıl daha sürdürebilecekti. Sultan II. Abdülhamid, savaştan sonra meclisi süresiz olarak tatil etti ve mutlakiyet yönetimine geri dönüldü. Süleyman Hüsnü Paşa ve Abdülkerim Paşa yenilgi sorumlusu tutularak yargılandı. Osman Nuri Paşa ile Ahmed Muhtar Paşa ise Gazi ünvanını aldı. Ahmed Eyüp Paşa da padişahın yaveri oldu. Ülke içerisinde padişaha güvenmeyenlerin sayısı arttı, diktatörlük döneminde Çırağan Baskını yaşandı. Rus tarafında ise başarılı komutanların bazıları valiliğe atandı.
Savaşın sonunda, Vacha vadisinde 20 civarında köyde bulunan Pomakların başlattığı ayaklanma, Doğu Rumeli vilayetinden özerklik elde edilmesiyle sonuçlandı. Timraş köyünü merkez alarak kurulan özerk Timraş Cumhuriyeti 8 yıl kadar sürebilmiş, 1886da Bulgaristan egemen olmuştur.
Sultan II.Abdülhamid Han
Sultan II.Abdülhamid Han
Yaklaşık 1 yıl süren savaşta Osmanlı orduları, savunma savaşı yapmıştır. Batılı devletler ise tarafsız kalarak, savaşı bitirmek için arabuluculuk yapmıştır. Özellikle Balkanlarda bu olaylar neticesinde etnik temizlikler yaşanmış ve yer yer kırımlar görülmüştür. Sonunda batıdaki Osmanlı savunma hatlarını kıran Rus ordularının önü açılmış, dirençle karşılaşmadan İstanbulun eşiğine (Yeşilköy) kadar ilerleyerekOsmanlı Devletinin varlığını tehdit etmiş ve bunun sonucunda Osmanlı Devleti Ayastefanos Antlaşmasınıimzalamak zorunda kalmıştır. Ancak Batı Avrupa ülkelerinin bu antlaşmanın koşullarından hoşnut kalmamaları sonucu bu antlaşma geçerliliğini yitirmiş ve yeniden imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, çok fazla toprak kaybetmiş, Balkanlardaki nüfuzunu büyük ölçüde yitirmiştir. Balkanlarda ve Kafkasyada sayıları 1 milyonu aşkın Osmanlı vatandaşı mülteci konumuna düşmüş, savaş süresince ve savaştan sonra Anadoluya dev göç dalgaları yaşanmıştır.
Rusya İmparatorluğu 18. yüzyılda güçlenmiş ve zamanla kendisini Ortodoks dünyasının lideri ve koruyucusu olarak görmeye başlamıştı. Bu nedenle de Osmanlı Devletinin Balkanlarda yaşayan ve çoğunluğu Ortodoks olan Hıristiyan vatandaşlarının haklarını korumak bahanesiyle İstanbuldaki elçileri vasıtasıyla Osmanlı hükümetinden çeşitli taleplerde bulunmaya başladı. Nitekim 1853 yılında, Rusyanın Kudüs topraklarındaki İsanın doğduğu kilisenin anahtar hakimiyetinin Ortodokslara verilmesi talebi Kırım Savaşına yol açtı. Bu savaş İngiltere ve Fransanın da müdahelesiyle Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Ama gene de Rusların istediği gibi, kilisede Ortodoks rahiplere de söz sahipliği verildi. Böylece Rusya, kendisini Ortodoksların sözcüsü olarak kabul ettirmişti, nitekim Ortodokslar da bundan hoşnuttu.
1858 yılında da Osmanlı yönetimindeki Lübnan topraklarında Hıristiyanlarla ilgili bir sorun yaşandı. Fransızların desteklediği Marunilerile İngilizlerin desteklediği Dürziler çatışmaya başlamıştı. Kayıplar artıyor ve bölgede iç savaş tehlikesi büyüyordu. Fransız basını, Lübnanda Hristiyanlara yönelik katliamların yapıldığını yazıyordu . Dönemin Hariciye nazırı Keçecizade Fuat Paşa, Lübnantopraklarına giderek çatışmaları bastırdı. İsyanın ele başlarını idam ettirdi. Ama Osmanlı Devleti Fransız ve İngilizlerin baskısıyla Lübnana Hristiyan bir vali atanmasını kabul etmek zorunda kaldı.
1861 yılında tahta çıkan sultan Abdülazizin döneminde de Osmanlı Devletinin Hristiyan halkları arasında huzursuzluklar devam etti. Saltanatının ilk yılında Sırbistan topraklarında ayaklanmalar başladı. Kendilerini geniş anlamdaki Slav milletinin bir parçası olarak kabul eden Sırp halkı özerklik talebiyle ayakladı. Çeteler kuruldu. Müslüman halkla karşılıklı kıyımlar yaşandı. İstanbul hükümeti, bölgeye müdahele etti. Fakat tam başarı elde edilemedi, Ömer Paşa kumandasındaki Türk askerleri, Belgradı topa tutunca birçok kayıp verildi. Avrupa kamuoyunda Türklerin aleyhinde bir tutum gelişti. Paris Antlaşmasının ihlal edildiği söyleniyordu . Bunun üzerine görüşmeler yapıldı, Osmanlı Devleti için önemli olan birçok kale, özerkliğini kazanmış olan Sırbistana bırakıldı. Belgrad ve gerisi ise yine Osmanlıda kaldı. 1864 yılında ikinci bir İstanbul protokolü yapıldı. Buna göre Romanya, prenslik haline geldi. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu, daha sonra Romanya da özerkliğini kazandı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Rusya tarafında savaştı.
1866 yılında da Girit adasında ayaklanmalar patlak verdi. Bağımızlığını 1832 yılında kazanmış olan Yunanistan Krallığı, Giriti de Yunan yönetiminde görmek istiyordu. Yunanistanın kışkırtmalarıyla Girit adasında yaşayan Rum halkı Osmanlı yönetimine isyan etti (1866). Rum çetelerini Yunan Krallığı, dolaylı olarak ta Avrupalı devletler destekliyordu. Bölgedeki kırımlar artmaya başladı, müdahelelerde sonuç alınamadı. Sadrazam da heyet topladı ve Girit idaresinde değişiklik yapıldı. Buna göre valinin iki yardımcısından biri de Rum olacaktı. Buna rağmen çete savaşları bitmedi, Yunanlılar bu çeteleri desteklemeye devam edince Osmanlı Devleti ültimatom verdi. Ancak 1869 yılında Yunanistanla yapılan bir anlaşma sonucu, Yunanistan bu tutumundan vazgeçti ama 19. yüzyılın sonlarında ayaklanmalar tekrar alevlendi ve 1898 yılında Giritin özerklik kazanmasıyla sonuçlandı.
Avrupadaki güç dengeleri
19. yüzyılın ortalarında Avrupa birçok savaşa sahne olmuştu. 1866 yılında bir Prusya-Avusturya Savaşı patlak verdi, 7 hafta süren savaşı Prusya ve müttefikleri kazandı. Böylece diğer Alman eyaletlerinde Prusya egemenliği baş gösterdi. 1870 yılında başlayan Fransa-Prusya Savaşı ise 1 yıl sürdü ve kesin Prusya zaferiyle sonuçlandı. Böylece Alman kökenli eyaletler birleşerek Alman İmparatorluğunu kurdular. Bundan itibaren Almanya sürekli güçlendi, Avrupanın söz sahibi ülkelerinden biri haline geldi. Fransa ise ağır bir darbe aldı, ekonomik açıdan önemli birçok topraklarını kaybetti ve III. Cumhuriyet kuruldu. 1866 yılındaki yenilgi sonrası Avusturya İmparatorluğu, prestij kaybetti ve Macaristan ile birleşerek Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu kurdu. Avrupadaki eyaletlere bölünmüş ülkelerin yönetimleri birleşik bir yönetim biçimine geçiyordu.
İtalyan birliğini kurma ümitleriyle Kırım Savaşına katılmış olan Sardinya Krallığı da 1861 yılında amacına ulaşarak bu birliği sağladı ve İtalya Krallığıkuruldu. İtalyanlar da aynı Almanlar gibi, gecikmeli olsa da sömürgeciliğe başladılar. 19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Avusturya güç kaybetmiş, İtalya ve Almanya ise güçlenmişti. Rusya ise yenileşme sürecindeydi. Kırım Savaşında ağır bir yenilgi alan Ruslar, Prusyalı subaylar getiriyor ve orduyu ıslah ediyorlardı. Balkanlarda da Slav propagandası yapılıyordu. İngiliz İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı,Rusyaya karşı bir tutum içindeydi. Avrupa ülkeleri arasında yalnızca Alman İmparatorluğu, Rusyaya dostça davranıyordu.
Balkanlardaki güç dengesi de değişmişti. Bölgedeki Osmanlı nüfuzu azalıyordu. Milliyetçilik akımı güçleniyor, bölgede katliamlar gerçekleşiyordu.Sırplar ve Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanmıştı. Romanya ise özerkleşmiş, Bosnada da özgürlük hareketleri başlamıştı. Sırplar, Rusyaya yaklaşıyor ve kendilerini ortak bir Slav ırkından sayıyordu. Osmanlı yönetimi 19. yüzyıl başlarından beri Balkanlardaki karışıklıklarla uğraşıyordu. 93 Harbine birkaç yıl kala, Osmanlı devletinde büyük bir ekonomik sıkıntı başgöstermişti. Bu sıkıntıyı gidermek üzere vergiler arttırıldı. Bu da Bulgar isyanlarına yol açtı.
Tersane Konferansı (23 Aralık 1876)
smanlı Devletinin Balkanlardaki eyaletlerinin yönetim koşullarını düzenlemek üzere Avrupaülkelerinin baskısı sonucu İstanbuldaki Haliç Tersanelerinde toplanmış uluslararası bir konferanstır.
1876 yılının Nisan ayında Panagürişte bölgesinde başlayan Bulgar İsyanları bütün Orta Dağ bölgesine yayıldı. Bu dönemde bölgeye Rusya tarafından Kafkasyadaki yurtlarından zorla atılmış birçok Kafkasyalı (Çerkez, Abaza, vs.) Müslüman yerleştirilmişti. Ruslar gibi Slav olan Bulgarlarla, Ruslardan büyük eziyet çekmiş Kafkasyalı Müslümanlar arasında karşılıklı katliamlar yaşandı. Osmanlılar bu isyanları kısa zamanda bastırdılar. Ancak batı dünyasında Osmanlı Devletinin bu isyanların bastırılmasında kullandığı yöntemler büyük eleştirilere neden oldu. Bulgarların uğradığı katliamlar tek taraflı olarak yansıtıldı. Müslümanların uğradığı katliamlar gözardı edildi. Eski İngiltere başbakanı William Ewart Gladstone, bilim adamı Charles Darwin, yazar Oscar Wilde ve Victor Hugo, İtalyan siyasetçi Giuseppe Garibaldi gibi etkili kişiler Osmanlı Devleti aleyhinde tek taraflı yazılar yazarak Avrupada Bulgarların lehinde bir kamuoyu oluşmasına neden oldular.
Bunun üzerine İngilterenin öncülüğüyle İstanbulda bir konferans toplanmasına karar verildi. Konferans Haliç Tersanesinde bulunanBahriye Nezaretinde toplandığı için Tersane Konferansı adıyla tarihe geçmiştir. 23 Aralık 1876da toplanan bu konferansa Prusya,İngiltere, Rusya, Fransa ve Osmanlı Devleti katıldı. Konferanstan Osmanlı Devletinin Balkanlardaki topraklarını elinden alacak kararların çıkacağını anlayan Osmanlı yetkilileri tahta yeni çıkmış olan II. Abdülhamiti konferansın toplandığı gün I. Meşrutiyeti ilan etmeye ikna ettiler. Osmanlı yetkilileri, Balkanlardaki Hıristiyanların Kanun-i Esasiyle kazandıkları özgürlüklerden dolayı, Avrupa ülkeleri tarafından Osmanlı Devletinin yönetimini altında bırakılacaklarını hesaplanmıştı. Ancak bu gelişmeler konferansın kararlarını etkilemedi. Konferansta,
Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık kararı alındı.
Bulgaristan ve Bosna-Herseke özerklik verilmesi kararlaştırıldı.
Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmeyince Rusya Osmanlı Devletine savaş açtı. Böylece 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) başladı. Tersane Konferansı kâğıt üzerinde kalmış bir konferanstı. Konferansta tartışılan konular ancak 93 Harbinden sonra toplanan Berlin Antlaşmasıyla kesinliğe kavuştu.
Savaşın gidişi
Osmanlı İmparatorluğunu hem doğudan, hem de batıdan kıskaca almak isteyen Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı Devletine bağlı Romanyaya girdiği gibi, 27 Nisan 1877 tarihinde de Osmanlı Devletinin doğu sınırındaki Doğubeyazıta girdi. Osmanlılar böyleceKafkasya ve Tuna olmak üzere iki cephede, kendilerinden silah ve asker gücü bakımından çok daha üstün durumdaki Rus ordusuna karşı zorlu bir savunma savaşı vermek zorunda kaldılar.
em Rus, hem de Osmanlı tarafının güçlerini en yoğunlaştırdığı cephe Tuna cephesi idi. Savaş başladığında Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa Rumeli Ordusu başkomutanı olarak Balkanlardaki bütün Osmanlı birliklerinin en üst düzeydeki komutanı durumundaydı. Bölgedeki Osmanlı kuvvetleri Rusçuk, Silistre, Şumnu ve Varna arasında bulunan Ahmed Eyüb Paşanın komutasındaki Doğu Tuna Ordusu,Vidinde üslenen Osman Nuri Paşanın komutasındaki Batı Tuna Ordusu ve ikisinin arasında yer alan Süleyman Hüsnü Paşanın komutasındaki Balkan Ordusu olmak üzere üç ordudan oluşuyordu. Balkanlardaki Rus birliklerinin en yüksek düzeydeki başkomutanı ise Grandük Nikolay Nikolayeviç idi. Ancak savaş meydanındaki Rus birliklerine komuta eden kişi General İosip Gurko idi.
Rusların Tunayı geçerek ilerlemeleri
Rus ordusu, savaş ilanından bir süre sonra Rumen ordularıyla beraber Tuna Nehrinin kuzeyinde toplanmaya başladı. Osmanlı ordusu da hazırlıklarını sürdürüyor, gönüllü askerler yazılıyordu. Bu süreçte Romen topçuları, nehirdeki Osmanlı gambotlarını dağıtmayı başardı. Böylece nehri savunan Osmanlı deniz gücü ortadan kalkmış oldu. Savaş ilanından iki ay sonra, 21 Haziran 1877 tarihinde Rus askerleri, tekneler ile nehri geçmeye başladı. Rusların nehri geçmesini önlemek ile görevlendirilen Osmanlı güçleri, zamanında yetişemedi. Ruslar nehri büyük bir direnişle karşılaşmadan aştı. Bu başarısızlık, avantajın Ruslara geçmesine sebep oldu. Zira Tunadan sonra daha büyük bir engel yoktu. 27 Haziran gecesi, Ziştoviye bağlanmak için gizlice bir köprü kuruldu.
Niğbolu'nun Rus güçlerince işgali.
Niğbolunun Rus güçlerince işgali.
Ruslar, nehri geçtikten beş gün sonra nehre en yakın yerler olan Ziştovi ile Niğboluya taarruz etti. Ziştovi Muharebesi ve Niğbolu Muharebesini kolayca kazandılar. Balkan ana ordusu henüz yetişememişti ve Rus askerleri, her bakımdan Türk askerlerine göre üstündü. Savaşın başındaki bu başarısızlıktan dolayı Başkumandan Abdülkerim Nadir Paşa görevden alındı ve 18 Temmuzda yerine Mehmet Ali Paşa getirildi. Bu genç paşanın böyle önemli bir göreve getirilmesi, subaylar arasındaki birliği bozdu. Tırnova ve Niğbolunun düşmesi, Türk kamuoyunda büyük üzüntüye ve umutsuzluğa neden oldu. Çünkü Osmanlının planı bozuluyordu. Plan şöyle idi: Süleyman Hüsnü Paşanın birlikleri, Şıpka geçidini geçecek ve kontrol altında tutacaktı. Kuzeydeki Osmanlı orduları da (Osman Paşa ile Ahmed Eyüb Paşanın orduları) Rus ana ordusunu kıskaca alarak durduracaktı. Süleyman Paşanın ana ordusu da yetişince, nehre doğru Türk taarruzu başlayacak ve Ruslar, Türk toprağından atılacaktı. Nehrin geçilmesinden birkaç hafta sonra, 17 Temmuz 1877 tarihinde Şıpka geçidi de düştü. Vidindeki Osman Paşa birlikleri Şıpka Geçidi düşünce yürüyüşe geçti. Plevne yönüne gidilecek, bölge kontrol altına alınacak ve Niğbolu da kurtarılacaktı.
Plevne Savunması
19 Temmuz 187710 Aralık 1877) 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya İmparatorluk Ordusunun kuşattığı Plevne (Bulgaristan) kentinin Osmanlı Ordusu tarafından savunulması olayıdır.
28 Nisan 1877de Osmanlı İmparatorluğuna Rus İmparatorluğu tarafından gönderilen savaş ilamını içeren nota ile 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebesi başlamış oldu. Rusların Balkanlarda ordularını gönderip, saldırıya geçebileceği tek bir yer bulunmaktaydı, oda Osmanlı himayesi altındaki Romanya topraklarıydı ve Ruslar bu topraklar üstünde Siret (Sava) nehri üzerinde Barboşi köprüsünün olduğu yerden ordularını geçirmek zorundaydı. Bu köprü kritik bir öneme sahip olmakla bu köprünün havaya uçurulması Osmanlılara en az 2 veya 3 ay vakit kazandıracaktı. Nitekim Osmanlı kuvvetlerine askeri danışmanlık veren İngiliz danışmanlarda bu durumun farkındaydı. Köprünün hemen yakınındaki Osmanlı Tuna donanmasının komutanına İngiliz askeri danışmanı Hobart Paşa, Barbosinin tahrip edilmesi emrini vermiş fakat Tunadaki 4 gemilik Osmanlı filo komutanı bunun bir aldatmaca veya casusluk oyunu olduğuna dair şüpheleri yüzünden emri uygulamakta 4-5 gün kadar gecikmiş ve tam emri uygulayacakken de bu defa iş işten çoktan geçmiştir, zira Ruslar orduları ile sava nehri kıyısına gelip filoyu donanmaları ve karadaki topları ile ateşe alıp batırmış ve yoketmiştir. Sonuçta Osmanlılar için büyük bir fırsat daha muharebenin başında kaybedilmiştirZira Osmanlı ordusu Sırp ve Karadağlı isyancıları yenmiş ve ordu balkanlara hakim olmak üzereydi. Buna rağmen Osmanlı hakimiyeti altındaki Romanyada kral 1.Karol Osmanlıların yanındadır. Osmanlılardan belli bazı tavizler ve ayrıca kuvvet göndermesini ve buna karşılık kendisine bağlı kalacağını belirtir. Osmanlı Ordusu ne Romanyanın isteklerini kabul eder ne de destek amaçlı kuvvet yollar. Sonunda kral taraf değiştirip halkından da destek görerek Rusların safına geçer ve ruslara destek için ordusunu toplamaya başlar.
Vidinde ki Osmanlı kuvvetlerinin komutanı olan Osman Nuri Paşa, Kırım Savaşında Ömer Lütfi Paşanın yaptığı gibi 25.000 askerle Romanyaya girme ve henüz daha yerleşmemiş Rus birliklerinin üzerine saldırarak onları geriletme ve muharebeyi buraya taşıma planlarını açıklayarak Osmanlı seraskerliğinden bu konuda izin ister. Ancak başkomutan Çırpanlı Abdülkerim Nadir Paşa ve heyeti bu öneriyi kabul etmez. Bunun yerine Romanyayı boşaltıp Tuna nehri boyunca savunma yapmayı seçerler. Oysaki bölgede Osmanlı askerlerinin sayısı Ruslardan fazla olması yanında Sultan Abdülaziz döneminde dış borçlanmaya karşın, harcanan paraların önemli bir kısmı orduya harcanmış ve Osmanlı ordusu en modern teçhizatlara iyi bir donanmaya sahip bir ordu haline gelmişti. Yine redif askerleri dahil pek çok askeri birliği iyi şekilde eğitimliydi. Ancak Osmanlı ordusunun komuta kademesi için aynı durum geçerli değildi. Komutanlar arasında çekişme bulunması yanında ordudaki bir kısım subaylar siyasete katılmıştı. Bunun yanında komuta kademesinde tecrübeli kumandanlara karşın; tecrübesiz veya yeteneksiz,yetersiz kumandan ve subaylarda bulunmaktaydı.Yine komuta kademesinde çekişmeler yanında bir de kurmaylık ve askeri planlama,sevk ve idare yönünden de büyük zaafiyetler mevcuttu.Ruslar Osmanlının bu hareketsiz durumundan istifade ederek Romanyadaki yığınaklarını iyice arttırdılar. Sonrasında teknelerle karşıya geçip Osmanlı mevzilerine hattın zayıf noktalarıdan saldırıya geçtiler. Oysaki Rusçuk ve Niğboluyu topa tutan ruslar ilerleyecekleri noktaları belli etmişler ve durum Osman Paşanın dahi dikkatini çekmiştir. Bu ağır stratejik hatalar ve komuta kademesindeki sorunlar neticesi, iyi donanımına karşın Osmanlı ordusu yenilgi üstüne yenilgiye uğramaya başladı.
Romanyada ilerlemede dahil pek çok önerisi kabul edilmeyen Osman Nuri Paşa; son olarak bu defa Osmanlı seraskerliğini atlayıp bizzat padişah II. Abdülhamite bir öneri sundu. Planına göre Rahova ve Vidinden 20 tabur askerle kendisi yola çıkacak ve Niğbolu kalesine ulaşıp buradaki birlikleri yanına alarak bir kolordu oluşturup, Teteven ve Turyan geçitlerini ele geçirip ruslara ani bir hücumda bulunmak olduğunu belirtti. Öneri Padişah tarafından kabul edildi. Ancak buna rağmen padişahın bu kararı, bilinmeyen bir nedenle Osman Paşanın kendisine 2 gün geç iletildi. Bu 2 günlük geç bildirme sonrasında ağır neticelere sebep olmıştur. Zira emrin gelmesinin hemen akabinde kuvvetlerin eksiklerini hızla tamamlayıp 13 Temmuzda Osman Paşa Vidindeki birlikleri ile yola çıktı ve Niğbolu üzerine ilerlemeye başladı. Ancak yoldayken buranın Rusların eline geçtiğini öğrenmesi üzerine ordusunu savunma ve karşı saldırı için diğer uygun bir mevzi olarak öngördüğü Plevneye yönlendirmek zorunda kaldı. 20 Temmuzda da buraya ulaştı.Bu arada Süleyman Paşa komutasında, bölgede bulunan Osmanlı ordusunun Şıpka geçidini neredeyse boş bir şekilde bulundurmasından ve tedbirsizliğinden yararlanan Ruslar bu tarihten bir gün önce (19 Temmuz 1877de) stratejik öneme sahip Şıpka geçidini ele geçirdi ve Osman Paşanın geri hatlarına sarktı.
Böylece Osman Paşanın planı, daha ilk uygulamada,kendi emri altında olmayan Süleyman Paşa komutasındaki diğer Osmanlı kuvvetlerinin bu gafleti neticesi zora düşmeye başladı. Bununla birlikte Osman Paşa en azından Rus kuvvetlerinin çoğunun dikkatini buraya yönlendirip, Şıpkanın bu sayede diğer osmanlı ordularının taaruzları neticesinde geri alınması umudundaydı.
Rusya İmparatorluk Ordusunun başarısızlığa uğrayan taarruzları
Birinci Plevne Muharebes
Plevneye Rus ordusu, Osman Paşanın hareketinden önce 8 temmuzda saldırıya geçilen Niğbolu ile birlikte buraya öncü kuvvet göndermişler ve buradaki Osmanlı askerlerinin bir kısım bölüklerini bozguna uğratmışlardı. Ancak sayıları yetersiz olduğundan öncü kuvvetler, Niğbolu ve çevreden gelen takviye Osmanlı birliklerinin gelmesi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. Buna karşın Rus birlikleri bu defa takviye birlikler alarak 8500 kadar askerle 19 temmuzda tekrar Plevne önlerine geldiler.Kent top ateşi altına alındı. İlerleyen Rus 5.tümen komutanı General Şuldner Osman Paşanın ilerleyen kuvvetlerinden haberdardı. Bununla birlikte Osmanlı askerlerinin yorgun ve moralsiz olduğunu, hiç bir tahkimat kurmaya vakitlerinin olmadığını, elini hızlı tutarsa kenti alabileceğini düşünmekteydi. Bu sebeple birliklerinin tam olarak toplanmasını beklemeden, 20 Temmuz günü sabaha karşı saat 5.00de top ateşi ile şehrin kuzeyindeki ve güneyindeki 2 noktadan genel saldırıya geçti. Rus 18. piyade alayı 1.,3. ve 5.nişancı taburları ile Türk savunma hatlarını yararak ilerleyip Osmanlıların bölgedeki redif taburları ve nizamiye taburunu zora düşürdüler. Tüfek ve top ateşi ve verilen ağır zayiyata karşın bu Rus taburları ilerlemeye devam ederek Plevne eteklerine kadar ilerlediler. Ancak Osman Paşa kuvvetleri ile gelir gelmez; birliklerinin yorgunluğuna aldırmadan askerlerine saldırı ve Plevnenin ele geçirilen dış tahkimatlarından Rusları atma emri verdi. 13.000 kadar Osmanlı askerinin bir seri karşı taaruzu ile pek çok asker ve en önemlisi subay kaybına uğrayan Şuldnerin ilerleyen 3 taburu başta olmak üzere bütün taburları önce saldırıya başladıkları noktaya ardından Plevne gerisine doğru çekilmeye başladı. Şuldner yakındaki Rus 9.kolordu komutanlığından yardım istese de bu kolordu Ruslara hemen yardım gönderemeyecek kadar uzaktaydı. Ruslar, birliklerini Plevneye 3 saat uzaklıktaki Brösliniçe şehrine kadar geri çekti. Böylece muharebe Osmanlı üstünlüğü ile sona erdi. Muharebede Ruslar 4.000 kayıp verirken,Osmanlıların kaybı 1.000di.
İkinci Plevne Muharebesi
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
General Skobelev Plevne saldırılarını yönetirken(Dimitriev-Orenburgsky)
Plevneyi Rusların eline geçmekten kurtaran Osman Paşa Rusların takviye alıp tekrar saldıracağını bildiğinden hızla şehir çevresinde daha fazla tahkimat yaptırmaya başlar. Osmanlı mühendisi Tevfik Paşa tarafından öncesinde; sonrasında Osman Paşa tarafından Plevnede kazdırılan tahkimatlar bir nal şeklini andırsa da bir birbirleri ile tünellerle bağlantılı siperler avcı çukurları şeklinde düzenlenmiştir.Uzunluğu 36 kilometre ve hat derinliği 5 kilometreyi bulabilmekteydi.Buda Osmanlı ordusuna aynı anda takviyelerini hattın değişik yerlerine hızla gönderme imkanı sağlamaktaydı.Dahası her tabya bu siperleri ihtiyaca göre genişletme imkanına sahipti.Bu arada kendi birliklerine Sofya ve çevre bölgelerden gelen takviye güçlerle Osman Paşanın birliklerinin sayısı 20-23.000 kişiye kadar ulaşır. Top sayısı ise 58dir. Bunun yanında osman Paşa muharebeden hemen önce Plevne yakınında 17 temmuzda rusların eline geçen stratejik öneme sahip Lofça şehrini Ruslardan 27 temmuzda geri almayı başararak ikmal hatlarının daha düzenli hale gelmesini sağlar.Ruslar Lofça için karşı saldırıda bulunsalarda yerleşim birimini tekrar ele geçiremezler. Lofçanın yanında Osmanlı ikmal hatlarını kesmek için Tristinik yerleşimindeki osmanlı mevzilerine saldırıda bulunan ruslar bunda da başarısız olurlar.
Buna karşın Rusların Nikolay Kridener yönetimindeki 9.kolordusu ise özellikle savaşa katılan Romanya kralı 1. Caroldan ve çevre birliklerden gelen takviye kuvvetlerle 36.176 asker ve 176 topa ulaşırlar. 31 Temmuzda Rus genelkurmayı asker yönünden üstünlük yanında büyük topçu üstünlüğünü de göz önünde tutarak Rus Romen birleşik ordusunun zafer kazanacağı ümidiyle Kridenere saldırı emri verir. 9.kolordu kenti kuşatıp 3 koldan saldırıya geçer.General Schakofskynin süvarileri doğudan,Michail Skobelev piyadeleri ile Gravitsa mevzilerinin olduğu kuzeyden saldırır.General Schakofsky (Şahovski)nin kuvvetleri iki tahkimatı ele geçirip ilerler ancak Rus birlikleri topçu birliklerine ve sayı fazlalığına karşın tepede iyi şekilde mevzilenmiş ve iyi şekilde topçuları konumlanmış Osmanlı birliklerinin etkili saldırıları ile karşılaşırlar ve direnişi bir türlü kıramazlar. Birliklerinin dörte birinden fazlası ya yaralanmış ya da ölmüş olan Şahovski geri çekilmek zorunda kalır. Greviçada mevzilere bütün güçleri ile yüklenmeye çalışan ve hatta süvarilerini bile ateş hattına süren ruslar buna rağmen fazla bir kazanç elde edemeyip yine ağır kayıplarla geri çekilirler.Günün sonunda Osmanlı birlikleri geriledikleri mevzileri de geri alıp Rusları geri püskürtürler. Rusların 7.300 kaybına karşılık Osmanlıların sadece 2000 kaybı bulunmaktaydı.
Üçüncü Plevne Muharebesi
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi Romanya birlikleri Grivitsa mevzisini alırken gri renkli askerler Romen mavi renkli askerler ise Osmanlıları temsil etmektedir.
3.Plevne Muharebesi 11 Eylül 1877 (E.T:30 Ağustos 1877) tarihinde Rus taarruzu ile Plevnenin ön safları ele geçirildi. Az sonra Osman Paşanın emriyle yeni taburlar geldi ve Rus askerleri bu tabyalardan çıkmak zorunda kaldı.
2. Plevne Muharebesinden sonra Osman Paşa bir taarruza geçerek kuşatma yapan Rus birliklerini yok etme imkânını kullanamadı.Osman Paşanın Rusların kendi ordusunu tamamen kuşatma yönünde bir harekata girişeceğini farkedip, kuvvetlerini Plevneden geri çekerek Ruslara karşı başka bir yerde savunma ve muharebe harekatına girişmesi yönündeki planı ise II.Abdülhamit tarafından kabul edilmedi.Zira uluslararası kamuoyunda bu savunma dikkat çekmiş olmakla padişah,bu direnişin sürmesi ile hem diplomatik olarak Rusları uluslararası kamuoyunda baskı altına alarak lehe olarak savaşın sonuçlanmasını sağlayacak diplomatik bir başarı kazanmayı; hemde Şıpka geçidini ordusunun ele geçirerek çekilmeye gerek kalmadan Rusların askeri açından zorlanabileceğini düşünüyordu. Bu arada Osman Paşa, Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa ile yazışmalar yapar ve bunun akabinde bu paşalar Osman Paşanın bir aldatma amaçlı saldırı düzenleyip düşmanı oyalarken eş zamanlı Rus ordusuna saldırıp rusları Bulgaristandaki mevzilerinden atılabileceğini belirtirler.Osman Paşa bu plana ve iki paşanın sözüne uyarak 31 Ağustos 1877 tarihinde Pelişatyönüne 1.300 Rus askerinin hayatına mal olan, Osmanlıların ise 1.000 asker kaybettiği küçük bir atlı taarruz yaptı.Ancak Şıpka ordusu komutanı Süleyman Paşa ve Mehmet Ali Paşa Osman Paşaya söz verdikleri şekilde Ruslara aynı anda eş zamanlı bir saldırı yapamadılar. Neticede harekat yarıda kesilmek zorunda kalındı.
Bu esnada Ruslar askerlerini takviye etmeye devam ettiler. Grandük Nikolay Nikolayeviç bizzat kumandaya geçtiği Rus ordusunun sayısı 100.000 askere ulaşmıştı. Bunun yanında birde general Alexandru Cernat komutasında 43,414 kişilik romen askeri birliği de ruslara yardıma geldi. Osmanlı Ordusunun Lofça Muharebesini kaybetmesi neticesi Plevne 4 koldan Rus Ordusu tarafından sarıldı. Osman Paşanın kaybedilen Lofça kalesinden katılan Osmanlı askerleriyle takviye ettiği savunma birliklerinin sayısı ancak 30.000i zor buluyordu. Osman Paşa savunmanın geri kalan süresinde önemli bir asker takviyesi alamadı, Plevneyi savunmaya devam etti. 11 Eylülde kuşatan birlikler kapsamlı bir taarruza geçtiler. Rus birlikleri Plevnenin güneyindeki mevzileri ele geçirirken Romen askerler Grivitza mevzilerini ele geçirdiler. Ancak kayıpları ağırdı zira Osmanlı ordusunun sahip olduğu ancak Rus ve Romen birliklerinde olmayan, o dönemin en modern silahlarından olan Krupp topları, hızlı ve seri ateş edebilen Henri Martin ve Winchester tüfekleri kuşatmada Osmanlılara sayıca az olmalarına karşın büyük üstünlük sağlıyordu. Ertesi gün Osmanlılar Rusların ele geçirdiği mevzileri tekrar geri almayı başardılar ama Romanyalılara karşı aynı başarıyı gösteremediler. Bu tarihe kadar Ruslar 20.000 asker kaybetmişti. Osmanlıların kayıpları ise 5.000 civarındaydı. Yine de bu muharebe de Osmanlı Ordusunun başarısı ile sonuçlandı.
Ruslar verdikleri bu yüksek kayıplardan sonra ön cepheden yaptıkları taarruzlara son verdiler. Müşir Osman Paşanın hatları yararak şehirden çıkma ve Orhaniyeye çekilip burada savunmaya devam etme talebi ise Müşir Mehmet Ali Paşanın desteklemesine karşın Osmanlı Genelkurmayı tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine Osman Paşa bir süre daha Plevneyi savunmaya devam etti. Osmanlı başkumandanlığı ve özellikle Şevket Paşa II. Abdülhamiti Plevneye yardım götürebilecekleri bu sebeple savunmaya devam edilmesi hususunda ikna etmişti. Ancak eski kumandan Mehmet Ali Paşa ve Müşir Rauf Paşa ise verilen emre rağmen Plevneye yardım götürecek yolu açamadılar,dahası Osmanlı başkumandanlığında Şevket Paşa, Radomirce yenilgileri gibi belli başarısızlık ve yenilgileri Padişahtan örtbas ederek durumu daha da kötüleştirdi ve bu konuda verilecek çekilme emrini geciktirdiler.Plevnenin bu kadar uzun süre dayanmasından sabırsızlık duyan Rus ordusunun Genel Komutanı Eduard İvanoviç Todleben bizzat birliklerin başına geçti. Bu arada Graviçadaki mevzilerinden Baştabyadaki mevzilere 19 Ekimde Romenler kısmi saldırıya geçti; ancak 1.000den fazla ölü bırakarak, bozgun halinde geri çekilmek zorunda kaldılar.Bununla birlikte daha önce Kırım Savaşında kuşatma tarzı savaş konusunda büyük bir tecrübe kazanmış olan Todleben 24 Ekimde Plevneyi çember altına almaya karar verdi. Yapılan kısmi taaruzlarla Plevne yakınınındaki çeşitli istihkam ve tepeler (Yeşiltepeler ve Teliş Mevzileri ayrıca Radomirçe) zaptedilip Plevne üzerindeki çember daraltıldı. Şıpkadan gelen Gorni Dubnik Muharebesini kazanıp ilerleyen General İosif Gurko 28 Ekimde 35.000 askerle Plevne-Sofya yolunu tamamen kapattı ve Plevne, dört taraftan tamamen kuşatılmış oldu.2 Kasımda Grandük Nikolay, Plevnedeki kuvvetlere teslim olma çağrısı yaptı, 12 Kasımda Osman Paşa bu çağrıyı reddetti.Ruslar Aralık ayına kadar kuşatma altındaki birlikleri her türlü olumsuz propaganda yöntemlerini kullanıp teslim olmaya zorlasalar da başarılı olamadılar. Bu arada Rus General Skoblev 13 ve 14 kasımda emri altındaki birliklerle general Toblebenden izinsiz Plevnede ki Osmanlı mevzilerine bir saldırı düzenlese de bu hareketi başarısızlıkla ve 400 Rus askerinin ölümü ile sonuçlandı.
Bunun yanında Osmanlı tarafından 4 Aralıkta müşir Deli Fuat Paşa Elena Muharebesinde Rusları yenip çeşitli ağırlıklarını zaptetse de, bu zafer Plevne üzerindeki kuşatmayı kaldırmaya yetmedi ve zafer sonuçsuz kaldı. İşin daha da kötü yanı Seraskerliğe getirilen ve sözlerini tutamayıp görevden alınan müşir Mehmet Ali Paşanın kendisinden yaşça küçük Süleyman Paşa ile çekişmesi neticesiŞıpkada ki birliklerinin tekrar taaruzunu ve Plevneye yardım gönderme amaçlı planını şura vasıtasıyla reddedip birliklerini savunmaya zorlaması oldu.Osman Paşanın, Plevnede ki birliklerin çekilmesi yönündeki talebi başkomutanlıkça sonunda kabul ettiğinde artık çok geç olmuştu, bu çekilme planının kabulüne dair karar zaten bütün haberleşme hatları kesilmiş ve Ruslarca tamamen kuşatılmış Osman Paşaya da zamanında ulaştırılamamıştır.
Yiyecek ve mühimmatların tükenmek üzere olduğunu gören Osman Paşa ordusuyla birlikte kuşatmayı yararak Sofyaya doğru çekilme yönünde bir plan yaptı.9 Aralıkı 10 Aralıka bağlayan gece sabaha yakın bir saatte kuşatmayı yararak Plevneden çıktı. Rus hatlarına taaruza başladı ilk Rus hatları dağıtıldı ancak Rusların 5:1 asker avantajına sahip olduğu bir çatışma sonucu Osmanlılar tekrar Plevneye geri çekilmek zorunda kaldılar. Kimi kaynaklar bu muharebede Osman Paşanın ayağından vurulması ve atının ölmesi neticesi kuvvetlerinde Osman Paşa öldü diye yayılan söylenti üzerine askerin moralinin bozulması ve ilerlemeyi sürdürememesinden dolayı ordunun geri çekilmek zorunda kaldığından söz eder. Buna karşın bir kısım kaynaklarda zaten bu huruç harekatını rusların Plevneye soktukları Bulgar casuslar vasıtasıyla bildiklerini iddia etmektedir. Bu çatışmada Ruslar 2.000 asker, Osmanlılar ise 4.000 asker kaybetmişti. Durumun çaresizliğini gören Osman Paşa ertesi gün (10 Aralık 1877) 40.000e yakın askeriyle birlikte teslim oldu. Zaten o sırada Süleyman Paşanın sonunda yaptığı Tırnovayı Ruslardan geri alma ve Plevneye yardım götürme amacı da taşıyan Maçka Muharebesini kaybetmesi ile Plevnenin durumu tamamen umutsuz bir hâldeydi.
Plevne Muharebesi
Sonuçları
Plevne tarihin akışını değiştiren tarihdeki birkaç olaydan biridir.A. J. P. Taylor, The Struggle for Mastery in Europe 1848-1918, (Oxford 1954) p. 245. Burada Osman Paşa 5 ay süre ile Rusları durdurarak ilerlemelerini geciktirmiştir. Ancak bu şehrin düşmesi Osmanlılar açısından 93 harbinin kaybedilmesinin önünü açmıştır. Zira Osmanlılar stratejik hata ve başarısız bir savunma ile stratejik öneme sahip ve Bulgaristan ile Trakya topraklarının yolunu açan Şıpka geçidini Ruslara kaptırmışlardı. Yinede geçidin çevresini askerlerle sarmışlardı. Plevnenin Osmanlılarca tutulması neticesi ele geçirilen bu geçide Ruslar takviye kuvvet gönderemediklerinden savunma konumunda kaldılar. Buna rağmen Osmanlılar geçidi geri almak için yaptıkları 2. ve 3.Şıpka geçidi muharebelerini kaybettiler. Plevnenin düşmesi ile Ruslar takviye kuvvetleri bu geçide göndererek 4.Şıpka Muharebesini yapıp geçit çevresindeki Osmanlı kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratıp İstanbula kadar ilerlediler. Eğer Şıpka geçidini Osmanlılar tutabilip, 2. veya 3.Plevne Muharebelerinden birinde kaçan düşmanı takip etselerdi, Balkan cephesinde her şey Osmanlı lehine değişebilirdi. Bununla birlikte bu büyük savunma Avrupanın hasta adamı olarak bilinen Osmanlı İmparatorluğuna Batıda bir nebze hayranlık kazandırdı. Ruslara Berlin Konferansında pekte sempatik olmayan muamele yapılmasının sebeplerinden biri oldu ve Osmanlıların bu konferansta diplomatik başarı kazanmasının anahtarlarından biri oldu. Teslim olan Osman Paşa ise Rus Çarı ve ordusu tarafından iyi bir şekilde karşılanıp başarılı savunması nedeniyle Ruslarca da saygın bir muamele gördü, şehri teslim ederken Rus komutanlara teslim ettiği kılıcı askerlik kuralları gereği başarılı muharebe çıkaran generallere gösterilen saygının bir ifadesi olarak kendisine geri verildi. Savaş sonunda Osmanlı topraklarına geri dönen Osman Paşa II. Abdülhamit tarafından başarısı nedeniyle saray mareşalliğine yükseltildi.
Bununla birlikte esaret koşullarının kötülüğünden esir düşen Osmanlı askerlerinin az bir kısmı savaş sonunda sağ olarak ülkelerine dönebilmiştir.
Elena Muharebesi
(12 Temmuz 1877;4 Aralık 1877 ve 14 Aralık 1877 tarihlerinde Osmanlı Devleti ve Rusya İmparatorluğu arasında gerçekleşen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının Tuna Cephesindeki muharebelerinden biri olan bir muharebeler silsilesidir. Gerçekleşen 3 ayrı muharebeden 1. ve 3.Muharebeler Rus buna karşın 2.muharebe Osmanlı zaferi ile neticelenmiştir.
Muharebeler
Birinci Elena Muharebesi (12 Temmuz 1877)
Korgeneral İosif Gurko komutasındaki Rus birlikleri 1877-1878 Osmanlı-Rus Muharebelerinin başlangıcında Tırnova, Bulgaristanşehrinin kontrolünü eline geçirir. Kanat birliklerinin sağladığı olanaklarla Rus ordusunun Balkan dağlarından geçişi için yol açmaya çalışırlar. 12 Temmuz 1877de (E.T:30 haziran 1877) ruslar süvari kuvvetleri ile Osmanlı ordusu tarafından sıkı şekilde korunmayan Elena kasabasını muharebe neticesi ele geçirirler.
İkinci Elena Muharebesi (4 Aralık 1877)
Osmanlı kaynaklarında esas Elena Muharebesi olarak zikredilen muharebe bu ikinci muharebedir. Aralık ayının başında Rus Ordusu şıpka geçidinde Osmanlı saldırılarına karşı direnmekle,yaklaşan kışta geçidi elinde tutmaya devam etmekteydi. Bunun yanında Plevnede ki zor durumda bulunan ve yakın vakitte teslim olabilecek osman Paşanın batı ordusuna yardım götürülmesi gerekmekteydi.Yeni Osmanlı başkumandanlığına atanan Süleyman Paşa Elena kasabasına bir saldırı yaparak Plevnedeki Rus ordusunun bir kısmını buraya çekmeyi,Plevne üstündeki kuşatmayı gevşetmeyi hedeflemekteydi. Bunun yanında ikinci bir hedef olarak 26 Kasımda Bulgaristanda Maçka-Tsenovo (Rusçuk) bölgesinde çatışmalara başlayarak Tırnovayı alıp Rusları zora düşürüp Plevneye yardım etmeyi hedefler.
Saldırıya geçen Süleyman Paşa,kuvvetlerinin bir kısmını 19.000 asker ve 39 topla Deli Fuat Paşa komutasında güneyda Elena yakınındaki Tvarditsa geçidindeki Rus 6.taburuna yönlendirdi. Burada 5.000 asker ve 28 topla general Dombroski kuvvetlerini 3 bölgede birbirine paralel 3 kademeli savunma hattı oluşturacak şekilde mevziilendirmişti. Kuvvetlerinin bir kısmı Chomakovtsi Razpopovtsi köyü, bir kısmı paralel savunma hattı olarak Tvarditsa geçidinde ve son kısmı ise takviye kuvvet olarak en geride bekletilmekteydi.
Ruslar Osmanlı ordusunun niyetini sezmişler ve bu askerlerin yanında şehrin yakınlarında 6 saat ile 2 günlük mesafede ek takviye kuvvetlerini hazır tutmuşlardı. Ancak Osmanlılar Rusların beklemediği şekilde ve zamanda ani bir saldırıya giriştiler ve neticesinde Rusların bu kuvvetleri muharebeye sokabilme imkanları bile olamadı.
4 Aralıkta saat 8.00 sıraları saldırıya geçen Osmanlı ordusu rusları buradaki mevziilerde dörde bir gibi kötü bir konumda hazırlıksız yakaladı. Rus takviye kuvvetleri gelmeden evvel 2 saat içinde Rusları son savunma hattına kadar gerilettiler.Ruslar sağ kanattan karşı saldırıya geçmeye çalışsalarda saldırı rus yedek askerlerinin eksikliği neticesi kolayca başarısızlığa uğratıldı.Saat 15.00da Osmanlı Ordusu Elena şehrinin eteklerine ulaştı ve saat 15.30da St.Nicolas kathedraline kadar gelen Osmanlı askerleri karşısında Ruslar orduları ve hristiyan nüfusla şehri hızla boşalttılar. XXVI.Piyade tümeninin (Edward Delingshauzen komutasında) yardıma gelmesi ile Osmanlılar Elenanın ötesinde ancak durdurulabildiler. Ruslar 1862 ölü-yaralı, 11 top ve pek çok ağırlığını kaybetmiş ve bu toplar ile ağırlıklar Osmanlıların eline geçmiştir. Osmanlıların kaybı daha az olmakla birlikte bilinmemektedir. Muharebede ki başarılarından dolayı Deli Fuad Paşa Elena kahramanı olarak tanındı ve müşir ünvanını aldı. Bununla birlikte bu başarı ne yazık ki tam olarak değerlendirilemedi ve Plevneye yardım götürme çabası sonuçsuz kaldı.
Üçüncü Elena Muharebesi (14 Aralık 1877)
Bu muharebeden 6 gün sonra 10 Aralıkta Plevne düşer bu arada 12 Aralıka kadar süren Maçka Muharebesi Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanır. Osmanlılardan insiyatif Rusların tekrar eline geçer.Rus ilerlemesi ve süvari saldırılarına karşı Süleyman Paşa Plevnenin düşmesinden 4 gün sonra 14 Aralıkda artık savunulamayacak hale gelen Elenadan çekilme emri verir.Osmanlı birlikleri takibe geçen rus süvarileri karşısında yer yer çatışarak şehri ve çevresini boşaltırlar.Böylece bu son muharebe Rus üstünlüğü ile biter.
Kafkasya cephesi
Kafkasyada Rus ordusunun 75,000 askeri Rusyanın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviçin komutasında idi. Nikolayeviçin emrindeki alt düzeydeki komutanlar ise çoğu Ermeni asıllı olan Beybut Şelkovnikov, Mihail Tarieloviç Loris-Melikov, İvan Davidoviç Lazarev ve Arshak Ter-Gukasovile Rus asıllı Vasiliy Aleksandroviç Geyman idi. Rus ordusu yalnız değildi. Gürcüler Ermeniler,Terek Kazakları tarafından destekleniyorlardı. Osmanlı ordusu ise Ahmed Muhtar Paşanın komutasındaki 80.000 askerden oluşuyordu. Rusların kendi geliştirdikleri top mermileri bulunuyordu. Osmanlıda ise İngiliz yapımı toplar mevcut idi.Rus topçu birlikleri, gelişme döneminde Prusyalı subaylarca eğitilmiş tecrübeli birliklerdi. Kafkas Rus ordusu, Akkilise Gümrü ve Iğdır yönünden taarruza geçti. Osmanlı birlikleri ise Kobuleti Kars Ardahan ve Doğubeyazıt arasında bulunuyordu.
Doğubeyazıtın düşmesi
uslar için Kafkasya cephesi, Tuna cephesi kadar başarılı olamadı. Çünkü yeterince ilerleme şansı bulamamışlardı. 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubeyazıt Rus işgaline girdi. Fakat Kürt gruplarının da gerilla saldırıları sebebiyle ilerlemeleri zorlaştı. Arazinin aşırı dağlık olması, gerilla saldırıları ve Osmanlı direnişleri, Rusları durdurmaya yetiyordu. Kafkasya cephesinde Ahmed Muhtar Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri, General Loris-Melikov komutasındaki Ruslara karşı uzun süre direndi. 17 Mayısta iseArdahan Ruslarca işgal edildi. Böylece Rus ordusu stratejik önemi büyük Karsın gerisine sızdı. Mayıs ayının son haftasında Karskuşatıldı. Fakat Kars gerisinde bulunan Halyaz ve Zivin bölgelerinde Osmanlı başarısı gerçekleşti. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Böylece Karstaki Rus tehlikesi savuşturuldu.Alacadağ Muharebesine kadar Rusların kaybı 10.000 kadardı. Osmanlı kaybı ise yaklaşık 2.500 idi.
Kars-Erzurum savunması
Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
Osmanlı Kafkas Cephesi komutanı Ahmed Muhtar Paşa
15 Ekimdeki Digorda gerçekleşen Alacadağ Muharebesinde Ruslar takviye ile Osmanlı savunma hattını arkadan çevirdi ve Osmanlının 5-6,000 ölü ya da yaralı ile 8,500 savaş esiri kaybı oldu.Kafkas cephesindeki Osmanlı kuvvetleri çözülmeye başladı. 17 Kasım 1877 tarihinde Kars, tekrar kuşatıldı. Şehri yaklaşık 25.000 Osmanlı askeri savunuyordu. Cephane ve sayı üstünlüğü olan Rus ordusu, şehrin etrafını sarmıştı. Kars işgal edildi ve Osmanlı kaybı yaklaşık 2.500 ölü idi. Rusların kaybı da o kadardı ve Türkler, geri kalan askerlerini esir vermişti. Ahmed Muhtar Paşa, KarsErzurum arasında kurduğu savunma hattında kış koşullarını iyi değerlendirerek üstün bir savunma savaşı verdi.Deveboynu Muharebesi ağır Osmanlı kayıpları,Rus zaferi ile sonuçlanmasına, Ruslar ardından ilerleyerek Erzuruma doğru taarruz etmelerine karşın bu savunma hattını geçemediler. Nene Hatun ve diğer Erzurumlu vatandaşlar Aziziye Tabyasında savunma yaptı. Türk kamuoyunda bu olay, kahramanca gösterildi. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, çok yıpranmış ve destek alamayan ordusunun imha olmasından endişelendi. Osmanlı Erzurumdan çekildi ancak Erzurumun çevresi Rus Ordusunca sarılsa da Ruslar,ikinci bir sert direniş olabilir endişesiyle şehre tekrar doğrudan saldırmadılar.Erzurumu tamamen sarıp abluka altında aldılar.Bununla birlikte Rus ordusu Bayburt ile Çoruh vadisine burada kurulmaya çalışılan, doğudaki son Osmanlı savunma hattına kadar ilerledi. Bu arada İstanbulun rus işgali tehlikesi altında kalma durumu belirince elindeki az kuvvetle başarılı bir savunma yaptığı düşünülen Ahmet Muhtar Paşa, buradaki görevinden alınıp, acilen balkanlardaki ve İstanbuldaki kuvvetlerin başına getirildi. Savaşın bitmesinden sonra Ayastefanos Antlaşmasında Erzurum Ruslara teslim edilip, bırakılsa da; Berlin Antlaşması sonrası Rus ordusu Erzurumdan geri çekildi ama Kars, Ardahan, Artvin ve Batum; Berlin Antlaşmasıyla Rusyaya bırakıldı. Bu şehirler, yeni Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşmasına kadar Rusyanın elinde kaldı.
Savaşın bitmesi
878 yılına girildiğinde Ruslar Plevne Savunmasını kırmış, İstanbula doğru ilerlemeye başlamışlardı. Rusların İstanbula varana kadar önünü kesecek hiçbir ciddi Osmanlı savunma birlikleri bulunmuyordu. İstanbulun işgal edilmesinden korkan Osmanlı Devleti, 31 Ocak 1878 tarihinde Rusyaya ateşkes teklifinde bulundu. Bu arada Osmanlının bu zayıf durumundan istifade eden Rus desteğiyle Yunanistan savunmasız durumdaki Teselyabölgesini işgal etti. Durum Osmanlı için faciaydı; bütün Bulgaristan, Kuzey Yunanistan, Makedonya, Sırbistan bölgeleri ile Edirne Rusya ve müttefiklerinin elindeydi. Ateşkes teklifi, Rusya tarafından kabul edildi. Fakat Rus kuvvetleri İstanbula doğru ilerlemeye devam ettiler. Tekirdağ, ÇorluRus birliklerince işgal edildi. Nihayetinde Rus ordusu İstanbula da girdi. Balkanlarda Ruslara direnecek düzenli bir ordusu kalmayan Osmanlı İmparatorluğu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Kuleli Askeri Lisesi tahliye edildi, İstanbulda olağanüstü önlemler alınıyordu.Doğu cephesindeki başarıları sonrası buradan acilen İstanbuldaki Osmanlı Ordusunun komutanlığa getirilen Ahmet Muhtar Paşa, Yeşilköyde Ruslara karşı elinde kalan son kuvvetleri bir araya getirip, son bir savunma hattı daha kurmaya uğraşıyordu. Avrupa ülkeleri ise Rusların bu başarısından hoşnut değildi. İngiltere, Rusların ilerlemesini durdurmak için İstanbul boğazına filosunu gönderdi. Rusyaya verdiği bir nota ile Paris Antlaşmasıhükümlerince Rusların İstanbulu işgal etmeleri halinde müdahele etme hakları bulunduğunu bildirdi.
Rus ordusu da Ayestefanos (Bugünkü adıyla Yeşilköy) bölgesinde durdu. Avrupalı devletlerin (İngiltere, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Almanya) arabuluculuğuyla ateşkes ilan edildi. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı aleyhindeydi. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda birçok ili topraklarına katıyor, ağır savaş tazminatı istiyordu. Osmanlı delegeleri bunu kabul etti. Fakat sonraki düzenlemeler ile bu antlaşma hiçbir zaman geçerli olamadı.
Ayastefanos Antlaşması
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan barış antlaşmasıdır.
93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordusu, batıdanYeşilköye (eski adı Ayastefanos), doğudan Erzuruma kadar geldi. Osmanlı İmpartorluğu, barış istedi. Rus orduları başkomutanı Nikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878de İstanbulun Yeşilköy semtinde Osmanlı Devleti açısından ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı. Buna göre;
Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Prensliğin sınırları Tunadan Egeye, Trakyadan Arnavutluka uzanacak.
Bosna-Herseke iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubeyazıt ve Eleşkirt Rusyaya verilecek.
Teselya Yunanistana bırakılacak.
Girit ve Ermenistanda ıslahat yapılacak.
Osmanlı Devleti Rusyaya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.
Ancak bu antlaşma ile Rusyanın Balkanlarda tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların,Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallıkın Hindistan sömürgelerine ulaşmasına ve Avusturya-Macaristanın Bosna-Herseki ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrısın idaresini Birleşik Krallıka bırakmak koşuluylaBerlinde yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar. Ayastefanosun ağır şartlarını hafifleten Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devletinin Balkanlardaki varlığı bir süre daha devam etti.
Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır.
Diplomatik girişimler
Osmanlı padişahı II. Abdülhamit, ağır tazminat koşulunu kabul etmedi. Özellikle İngiltere de bu hükümleri uygun bulmadı. Osmanlı Devleti, Kıbrısıİngiltereye verdi ve barış görüşmelerinde İngiliz desteği sağlandı. 13 Haziran 1878 tarihinde, Berlinde, şansölye Otto von Bismarckın başkanlığında görüşmeler başladı. 13 Temmuz 1878de de Berlin Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Ayastefanos Antlaşmasına göre Osmanlı tarafı için daha iyiydi. Bosna-Hersek imtiyazlı bir devlet olarak kuruluyordu. Romanya ve Sırbistan bağımsız olacaktı. Bazı bölgeler Sırbistana bırakılacaktı. Doğuda ise Batum, Kars, Ardahan Rus idaresine bırakılıyordu. Bununla beraber Kıbrıs ta İngiltereye ödünç verilmişti (İngilizler sonra bu adayı iade etmedi). Yine de, önceki antlaşmaya göre Osmanlı tarafının kazancı vardı. Çok daha az vergi verilecek,Doğubeyazıt ve Erzurum geri alınacak, Selanik Manastır Üsküp bölgeleri Osmanlı idaresinde kalıyordu
Savaşın diğer sonuçları
93 Harbi, Balkanları baştan aşağı değiştirmeye yetmiştir. Savaş sonucunda 2 özgür devlet ve 2 özerk devlet kurulmuş, Osmanlı nüfuzu oldukça azalmış ve bölgede Rusların etkisi artmıştı. Bu savaş, Romanya için kurtuluş savaşı niteliğindeydi. Savaşta güç kazanan diğer bir devlet deYunanistan Krallığı idi. Plevne Savunması sona erdikten sonra cesaretlenen Yunan ordusu, Teselyaya girmişti. Kafkaslarda da stratejik önemi büyük birçok il, Rus idaresine geçmişti. Ayastefanos Antlaşmasına göre Rusya ve müttefiklerinin kazancı çok daha fazlaydı, fakat Osmanlının diplomatik uğraşları sonucunda düzenlenen Berlin Müzakerelerinde bu kazanç indirgenmiş, tazminat hafifletilmiş ve kaybedilen birçok il geri alınmıştı. İki tarafın da kaybı oldukça fazlaydı. Rusya ve müttefiklerinin, 100.000den fazla kaybı vardı. Osmanlı kayıpları da o kadardı. Hastalıktan ölenlerin sayısı iki tarafta da oldukça fazlaydı. Bununla beraber Plevne Savunması ve Aziziye Tabyası, Türk kamuoyunda kahramanca görülmüştü. Rusya ve müttefikleri de, Plevne Savunması ile Şıpka Geçidi Muharebeleri için anıtlar dikmişti. Osmanlı Devleti, bu savaştan sonra Balkanlardaki varlığını 35 yıl daha sürdürebilecekti. Sultan II. Abdülhamid, savaştan sonra meclisi süresiz olarak tatil etti ve mutlakiyet yönetimine geri dönüldü. Süleyman Hüsnü Paşa ve Abdülkerim Paşa yenilgi sorumlusu tutularak yargılandı. Osman Nuri Paşa ile Ahmed Muhtar Paşa ise Gazi ünvanını aldı. Ahmed Eyüp Paşa da padişahın yaveri oldu. Ülke içerisinde padişaha güvenmeyenlerin sayısı arttı, diktatörlük döneminde Çırağan Baskını yaşandı. Rus tarafında ise başarılı komutanların bazıları valiliğe atandı.
Savaşın sonunda, Vacha vadisinde 20 civarında köyde bulunan Pomakların başlattığı ayaklanma, Doğu Rumeli vilayetinden özerklik elde edilmesiyle sonuçlandı. Timraş köyünü merkez alarak kurulan özerk Timraş Cumhuriyeti 8 yıl kadar sürebilmiş, 1886da Bulgaristan egemen olmuştur.