Bazen Galata Köprüsü siyah beyaz olur. Onunla birlikte üstündekiler de, Haliç de, eski İstanbul manzarası da. Hiç kimse şaşırmaz buna. Yemi takar. Gerilir, oltasını denize fırlatır. Sigarasından derin bir nefes çeker. Ağızlardan sarkan küller büyür, düşüp dağılana kadar. Kül zaten gri. Güvercin konar korkuluklara, bir martı alçaktan geçer. İkisi de renksiz gezer tüm evilyalar gibi. Bir şehirhatları vapuru görünür uzakta. Gece ışıktır vapur dediğin, gündüz duman. Bir de düdüktür, başı dara düştüğünde. Düdüğün rengi yok. Duman desen öyle. Gökyüzü mavi olmuş, griye çalmış, kimin umrunda. Sis bassa düdük sorar hesabını. Camiler kara kalemdir köprüden bakana, kuleler öyle. Oltalar birer yay, pergeli iyice açıp çizilmiş.
Köprü üstündekiler kanlı canlı değil. Çoğu gölgedir. El arabasındaki muzlar bile sararmamıştır henüz. Ham koparılmışlardır çünkü, Afrikadan gelirken çürümesinler diye. Memleketlerinde saatle hiç işi olmayan kaçak saat satıcısı kara derililer, bronz heykeller gibi dikilirler korkuluğun dibinde. Rengarenk hayvan dostlarından birkaç deniz uzak. Gölgeler geçer yanlarından. Kimse onları görmez. Köprü üstünde kimse kimseyi görmez. Uzaktan gelenleri daha da görmez.
Balıklar parlar bazen. Renk gördüğünü sanıp heyecanlanır çocuklar. Plastik kovaların başına dikilip, uzun uzun bakarlar. Oysa onlar da siyah beyazdır. Kurşundan kubbeler gibi. Mermerden sebiller, taştan avlular, köpüren sular gibi. Kalabalıklar daha siyah, tenhalıklar daha beyaz.
Köprüde irkilir insan. Bir vapur dumanına karışıp yok olma ihtimali vardır. Bir grup siyah montlu, bereli adamın arasına girip çıkamama. Oltasını fırlatan birinin kancasına takılıp Haliçin dibini boylama. Bir Orhan Veli şiirinin peşinden havalanıp Rumelihisarına konma ve bir türkü tutturma
1930da köprüden geçiş parasız olduğundan beri o zamanın çocuklarının ruhları bir o yana bir bu yana koşturup dururlar silik silik. Köprü altındaki Tayyare Piyangosu sattığı gişesini kapatmış, 58 numara ayakkabılarıyla basamakları çıkmakta olan 2 metre 25 santim boyundaki Uzun Ömerle karşılaşabilir geçmiş mecmuaları okumaya meraklı biri. Bir başka piyangocu Cüce Simon şık takım elbisesi, boyu kadar bastonu ve belinde ince kadın tabancasıyla, tramvaya kurulmuş yanından tıngır mıngır geçebilir. Sait Faik hızlı hızlı Yüksek Kaldırıma gidiyordur, saçlar geriye taralı, yakalalar kalkık, eller cepte. Tanımaz kimse. Takip etsen ya Kamondo Hana, Abidin Dinonun terasına gidiyordur ya Beyoğlunda bir meyhaneye; büyük ihtimal Mösyö Lambonunkine. Az sonra Cüce Simonla ikisi karşılaşabilir senden habersiz. Sense burada hiç kimseyle karşılaşamazsın. Çünkü kimse görmez seni köprüde. Görse de görmezden gelir. Dönülüp dönülüp bakılanlar ya ******dir ya da banker. Mimar Vallaury de durup bakar. Sırtını Doğuya verir, Osmanlı Bankasını yapacağı yöne bakar. Fötr şapkasını çıkarır, papyonunu düzeltir. Öyle bakar. Eminönüne gidenlerin ağır, Galataya gelenlerin hızlı yürüdüğünü fark eder. Binasının da Eminönüne başka, Galataya başka bakmasına kara veriverir o anda.
Eskiden yalnızca resimler siyah beyazdı sanır herkes. Oysa köprü her zaman siyah beyazdır. Kemancının müdavimleri, köprünün yandığı gün yalnızca dumanın değil alevlerinin de renksiz olduğunu söylerler.
Paristekilerde mümkündür mesela ama bizim köprünün üstünde aşk yaşanmaz. İntihara elverişlidir öte yandan. Kendini ne Doğuya ne Batıya, ne ticarete ne sanata, ne varlığa ne hiçliğe, ne günaha ne Allaha, ne geçmişe ne yarına, ne siyaha ne beyaza ait hissedenlerin kesiştiği yerdir. Bunların hepsinin bir arada olmasının zenginlik olduğu masalını çok işitmiş, ama aralarındayken kendini hep tereddütlü, hep yalnız hissetmiş olanların yeridir. Kendini hepsine değil, hiç birine ait hissettiğinde biraz olsun hafifleyebilenlerin iskelesidir.
Kafasında beresi, ağzında külü büyümüş sigarasıyla balık tutan bir adamla göz göze geliverirsin ya köprünün üstünde. O adamla bir de mezarlıkta karşılaşabilirsin. Balık yerine kürek tutuyordur. Senin bir sevdiğini gömmek için toprağı kazıyordur. Toprağın içinde kıpırtısız kayıklar gibidir mezarlar. Köprü en çok mezarlığa benzer zaten. Onun kadar siyah beyaz.