Çok zaman önceydi. Hatta tilki, bildiğimiz tilki değildi o zamanlar. Neyse, tilkilerden bir tilki ormandaki tüm hayvanları, Güneş gücünü benden alıyor, eğer ben ölürsem güneş de ölür ve bir daha asla doğmaz. diyerek kandırdı. O kadar muazzam bir yalandı ki bu, şeytan bile Maşallah! dedi. Dikkatinizi çekmiyor mu hiç? Ben uyuyunca güneş batıyor, ben uyanınca güneş tekrar doğuyor. Peki bu ne demek oluyor sizce? Eğer ben bir gün uyanmazsam güneşi unutun arkadaş! dedi.
Bütün hayvanlar inandı tilkiye. O ölmesin, kimse karanlıkta kalmasın diye seferber oldu tüm hayvanlar. Yemediler yedirdiler, içmediler içirdiler. Daha temiz olsun diye; at, yelesiyle süpürüyordu tilkinin yuvasını. Arılar bal taşıyordu, çakallar et. Her türlü yemişin en güzel tarafını tilkiye yediriyorlardı. Ve daha neler neler Anlatsam şaşarsın. Mesela yüzyıllar sonra Kuş sütü diye sofralarda bulunmadığı için beylerin keyfini kaçıracak o muhteşem içecek o günlerde tilkinin ömrünü uzatsın, tilki daha sağlıklı olsun, Aman ölmesin! diye karga tarafından icat edilerek şifa niyetine tilkiye içirilmişti.
Aslandan, kaplandan, filden, timsahtan daha şaşaalı bir hayat yaşadı tilki; ama kuş sütü de kar etmedi ve bir gün akşama doğru öldü. Az sonra güneş battı. Herkes sustu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sabaha kadar uyumadılar. Çünkü güneş bir daha asla doğmayacaktı; ama beklenen olmadı.
Ertesi sabah güneş sanki tilki hiç ölmemiş gibi tekrar doğdu. Anladılar. Meğer tilki bütün ormanı kandırmış. O günden sonra hiçbir hayvan tilkiye inanmadı; ama tilkiler dedelerininki gibi muhteşem bir hayat yaşabilmek için dört koldan yalan söylediler.
Bu yalanlar süregelirken binlerce tilki hikayesi oluştu ve böylece tilki, kurnazlığın en büyük temsilcisi oldu.