s3rdar
MFC Üyesi
- Konum
- Bodrum Muğla
-
- Üyelik Tarihi
- 10 Ara 2012
-
- Mesajlar
- 768
-
- MFC Puanı
- 54
II. Meşrutiyetin ilanından sonra İstanbulda yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır. Rumî Takvime göre 31 Mart 1325te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.
Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu. Bu koşullar bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakkiye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakkiye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi. Bununla birlikte İttihat ve Terakki içinde de sorunlar bulunmaktaydı,teşkilatın İngiliz taraftarı Manastır kolu ile Alman taraftarı Selanik kolu arasında rekabet yaşanmakla,o dönemde Alman taraftarı Selanik kolu,azınlık durumuna düşen Manastır koluna üstün gelmişti.Bu durum bu partinin Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliğine yöneltti. Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedenide Berlin Antlaşması sonrası, Mısırın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp,hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II.Meşrutiyet sonrası da bu durumu sürdüren Osmanlı İmparatorluğunu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.
Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa, (1856-1913)
Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa, (1856-1913)
Derviş Vahdetinin yayımladığı İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabaheddinin Adem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakkinin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.
12 Nisanı 13 Nisana bağlayan gece, askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşindeHeyet-i Mebusanın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.
Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı.
Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbuldan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.
İstanbulda denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanikteki 3. Orduyu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisanı 24 Nisana bağlayan gece İstanbula girmeye başlayan Hareket Ordusuna başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköyde toplanarak Hareket Ordusunun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayanın 27 Nisanda II. Abdülhamidin tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşatın geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamidin İstanbulda kalması da sakıncalı bulunarak Selanikte oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamidi yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.
14 Mayıs günü Divan-ı Harbin vermiş olduğu ilk idam kararları 13 kişinin asılması ile yerine getirilmiştir. İdam sehpaları Ayasofya Meydanında Sultanahmet Adliyesinin önünde, Beyazıt Meydanında, köprübaşında, Beşiktaşta camii önünde, Kasımpaşada divanhane önünde, Sirkecide Sirkeci İstasyonu önünde kurulmuştur. İlk asılanlar dördüncü avcı taburu ve onbaşılardan arkadaşlarına elebaşılık etmiş olanlar olmuştur. Hüseyin Cahid ve Ahmet Rıza diye Lazkiye Mebusu Arslan Beyle Adliye Nâzın Nâzım Paşayı öldürmüşlerdir. Bunu takip eden günlerde Ali Kabuli Beyin öldürülmesine karışanlar,saraya mensup olanların bazıları, partiye muhalif gazeteciler ilk planda asılmışlardır.
1912ye kadar Selanikte ikâmet eden II. Abdülhamid Selanikin Bulgaristana 12 Kasım 1912 de savaşmaksızın teslimi sonrasında Beylerbeyi Sarayına getirilecek ve 1918deki ölümüne kadar burada hayatını sürdürecekti.
Hareket Ordusu'nun liderlerinden Resneli Niyazi Bey
Hareket Ordusunun liderlerinden Resneli Niyazi Bey
Manastır Askeri İdadisi Makedonyanın Manastır şehrinde bulunmaktadır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Burada eğitim görenlerden biri de Mustafa Kemaldir(1896-1898). Binanin ikinci katında Mustafa Kemal için ayrılmış bir bölüm vardır. Aynı zamanda İttihat ve Terakkinin önde gelen isimlerinden Resneli Niyazi Bey de burada okumuştur. Resneli Niyazi Bey II. Abdülhamide Meşrutiyeti ilan ettiren ayaklanmanın liderlerinden ve ayrıca İstanbulda patlak veren 31 Mart İsyanını bastıran Hareket Ordusunda yer alan II. Meşrutiyetin önemli liderlerinden birisiydi.
FETVAYI ELMALILI HAMDİ YAZIR KALEME ALMIŞ
27 Nisan 1909 günü Meclis-i Umumi-i Milli, Sultanahmetteki Meclis dairesinde 240 mebus, 36 ayandan oluşan bir heyetle, Sultan II. Abdülhamidin haline ve Veliahd Mehmed Reşad Efendinin tahta çıkmasına oybirliğiyle hükmetmişti. Fakat bu kararın gerçekleşmesi için fetva alınması şarttı ve fetvanın şeriat hükümlerine uygunluğunu denetleyen Fetva Eminliğince tasdiki gerekti. Hal fetvasının ilk metnini Elmalılı Hamdi(Yazır)Hoca kaleme almıştı. Fetva Emini Hacı Nuri Efendi, Meclise davet edilmiş ve onayı istenmişti. Fetvada hal gerekçeleri olarak şunlar sıralanmıştı:
İŞTE SULTAN ABDÜLHAMİDİ TAHTTAN İNDİREN FETVA
İmamül- Müslimin olan Zeyd, bazı mesail-i mühime-i şeriyyeyi, kütüb-i şeriyyeden tayy ü ihrac ve kütüb-i mazkureyi men ü hark ü ihrak ve beytül-malde tebrir ü israfla müsevvek-i şeri hilafında tasarruf ve bila-sebeb-i şeri katl ü habs tağrib-i raiyye ve sair guna mezalimi itiyad eyledikten sonra salaha rücu etmek üzere ahd ü kasem etmişken yemininde hanis olarak ahval ü umur-u müslimini bil-külliye buhtel kılacak fitne-i azime ihdasında ısrar ve mukatele ika etmekle mena-i Müslimin Zeyd-i mezburun tagallübünü izale ettiklerinde bilad-ı İslamiyenin cevanib-i kesiresinden mezburu mahlu tanıdıklarına dair ahbar-ı mütevaliye vürud edüb mezburun bekasında zarar-ı muhakkak ve zevalinde salah melhuz olmağın Zeyd-i mezbure imamet ve saltanattan feragat teklif etmek veya hal etmek suretlerinden hangisi erbab-ı hall ü akd ve evliya-yı umur tarafından ercah görülür ise icrası vacip olur mu? El-Cevap: Olur. Ketebehu el-fakir es-Seyyid Muhammed Ziyaeddin ufiye anhu
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE:
(Müslümanların imamı olan kimse, bazı önemli şer-i konuları şeriat kitaplarından çıkarsa ve bu kitapları yasak etse, yaksa, yırtsa devlet hazinesini israf edip şeriata aykırı şekilde harcasa, idare ettiği kimseleri şeri sebep olmadan öldürse, hapsetse, sürse, başka türlü zulümleri de adet edindikten sonra, doğru yola yemin etmişken sözünden dönse, Müslümanların yaşayışını tamamen bozacak şekilde fitne çıkarmakta direnip onları birbirine öldürtse, buna engel olacak durumdaki Müslümanlar, onun zora dayanan tutumunu ortadan kaldırıp, İslam memleketlerinin pek çok yelerinden metbuu tanınmadığına dair haberler gelip yerinde kalmasında zarar ve ayrılışında iyilik olduğu düşünülürse, kendisine imamlık ve sultanlıktan vazgeçme teklif etmek veya hal etmek şekillerinden hangisi erbab-ı hall ve akd tarafından uygun görülmüşse, bu kararın uygulanması yerinde ve gerekli olur mu?)
31 Mart Vakası olarak bilinen ayaklanmayla İttihatçılar tarafından tahttan indirilip Selanike gönderilen Sultan II. Abdülhamidin, bu dönemde Suriyedeki şeyhi Mahmut Ebu Şamata yazdığı mektup tarihe ışık tutuyor.
Mektupta Sultan II. Abdülhamid, İttihatçıların ve Yahudilerin tüm ısrarlarına ve 150 milyon altın tekliflerine rağmen Kudüsü nasıl satmadığını kendi ağzıyla anlatıyor. Abdülhamid Han, mektubunda özellikle Filistinde Yahudilere toprak vermediği için tahttan indirildiğini dile getiriyor.
Sultan Abdülhamide bir cevap mektubu yazan Mahmut Ebu Şamat da halifeye hitaben Sen Müslüman ve hilafet üzerindeki emanete riayet ettin. Bu davranışın sebebiyle Allah senden ebeden razı olsun. diyerek kendisini teselli ediyor. Şeyh Mahmut Abuşamatın yakınları tarafından günümüze kadar kutsal bir emanet gibi korunan iki mektup da güvence altına alınmak üzere Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esada sunuldu.
31 Mart Vakasının ardından tahttan indirilen Sultan Abdülhamid, sürgün kaldığı Selanikteki Alatini Köşkünde belki de hayatının en zor günlerini yaşadı. II. Abdülhamid, bu dönemde yaşadıkları sıkıntıları Şamda bulunan ve mensubu olduğu Şazeli Şeyhi Mahmut Ebu Şamat ile yazdığı bir mektupla paylaştı. Tahttan indirilişi, olayların arka planı, sebepleri ve o şartları anlatan bir mektup yazan Sultan Abdülhamid, mektubu gizlice köşkün muhafızı ile Şamda bulunan şeyhi Mahmut Ebu Şamata gönderdi.
ŞEYHİN ABDÜLHAMİDE CEVABI
Mahmut Ebu Şamat, gelen mektubu büyük inkisarla okuduktan sonra cevaben bir mektup ele aldı. Şeyh Ebu Şamatın 2. kuşak torunu olan Ammar Ebu Şamat dedesinin ele aldığı mektupta, şu ifadeleri yazdığını naklediyor: Müslümanların Halifesi; Sen Müslüman ve hilafet üzerindeki emanete riayet ettin. Allah sana sabredenlerin ecrini versin. Bu davranışın sebebiyle Allah senden ebeden razı olsun Ey mülkün sahibi ve mâliki olan Allahım! Sen mülkü istediğine verirsin, mülkü istediğinden çeker alırsın. İstediğini aziz kılarsın, istediğini zelil kılarsın. Hayır senin elindedir. Muhakkak sen her şeye Kâdirsin.
Yaklaşık 100 yıllık tarihi mektup Mahmut Ebu Şamatın yakınları tarafından büyük özenle saklanmış. Kutsal bir emanet gibi korunan ve geleceğe adeta ışık tutan Sultan Abdülhamidin bizzat kendi eliyle yazdığı mektup Suriyede büyük özveri ile korunuyor. Sultan Abdülhamidin mensubu olduğu Şazeli Şeyhi Mahmut Ebu Şamatın 2. kuşak torunu olan Ammar Ebu Şamat, büyük bir özveri ile korudukları mektup için ayrı bir ihtimam gösterdiklerini anlatıyor. Çıktığı hutbelerde Sultan Abdülhamidin ne kadar büyük bir Sultan olduğunu anlatmak amacıyla birçok kez bu mektubu okuduğunu anlatan torun Ebu Şamat, Sultan Abdülhamid, Yahudiler tarafından 150 milyon İngiliz altını teklif edilmesine rağmen dünya dolusu altın verseniz bu teklifinizi kabul etmem diyerek huzurundan kovuyor. Gün geçtikte bu yüce insanın önemini anlıyoruz. diyerek büyük sultana sevgisini anlatıyor.
MEKTUBU SATIN ALMAK İÇİN YÜKLÜ PARA TEKLİFİ YAPILDI; AMA AİLE MECLİSİ ESADDA KARAR KILDI
Mektubun tarihi ve manevi bir boyutunun olduğunu kaydeden torun Ammar Ebu Şamat, Mektuplar yıllarca büyük bir özveri ile saklandı. Büyük dedem Ebu Şamat, İttihatçılar döneminde de mektubu korudu. Şamın Fransız işgalinde de bu emanet korundu. Şimdi torunları olarak bu güne kadar muhafaza ettik. Ancak aile fertlerine büyük para teklifleri gelmeye başladı. Bu teklifler üzerine aile fertleri bir araya gelerek alınacak kararı tartıştık. şeklinde konuşuyor.
Ammar Ebu Şamat, büyük dedesine gönderilen mektubun önemli ve tarihî bir bölge olduğu için güvenilir bir mekanda muhafaza edilmesine karar verdiklerini söyledi. Ebu Şamat, Aile fertlerine büyük paralar teklif edildi. Önemli ve tarihi bir belge olduğu için aile meclisi bunu reddetti. Ardından bu emanet mektubu emin ve güvenilir bir yere vermeye karar verdik. Aile fertlerinden Dr. Faruk Ebu Şamat bu mektubu Devlet Başkanı Beşşar Esada gönderdi. Kendisi korusun diye. diyerek mektubu güvence altına aldıklarını söyledi.
Sultan Abdülhamidin, şeyhi ve mürşidi Ebu Şamata gönderdiği mektup aynen şöyle:
Yâ Hû
Bismillahirrahmanirrahim vebihi nestain
Elhamdülillahi rabbil-alemin ve efdalü salati ve ettemmü teslim ala Seyyidina Muhammedin resulü rabbul-alemin ve ala alihi ve sahbihi ecmain vettabiine ila yevmiddin.
İşbu arîzamı tarikat-i Şazeli Şeyhi vücutlara ruh ve hayat veren ve cümlenin efendisi bulunan Eşşeyh Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine ref ediyorum:
Mübarek ellerini öperek ve duâlarını rica ederek selâm ve hürmetlerimi takdimden sonra arz ederim ki, sene-i haliye şehr-i mayısın 2. günü tarihli mektubunuz vasıl oldu. Sıhhat ve selâmette daim olduğunuzdan dolayı Allaha hamd ve şükürler ettim Efendim, evrâd-ı Şazeli kıraatine ve vazife-i Şazeliyyeye, Allahın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan dolayı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd ederim ve dâvet-i kalbiyenize daima muhtaç olduğumu arz ederim.
Bu mukaddimeden sonra, şu mühim meseleyi zat-ı reşadetpenahilerine ve zat-ı semahatpenahilerin emsali ukulü selim sahiplerine tarihî bir emanet olarak arz ederim ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim.
Ancak ve ancak Jön Türk ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyetinin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistinde Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler.
Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiyeye ve Ümmet-i Muhammediyeye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem diye katî cevap verdikten sonra halimde ittifak ettiler.
Ve beni Selanike göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâlaya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâma ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistinde Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim.
Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir.
Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim. İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim.
Ey benim muazzam üstadım! Bu bâbda sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahileri ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum.
Veselâmualeyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
Meşrutiyetçi hareketin en güçlü kanadı olan İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı tam olarak ele geçiremeyerek dolaylı bir denetim kurması ve İngilizlerin İttihat ve Terakkicilere söz geçiremeyeceğini fark etmesi, politik istikrarsızlığa yol açmış, halk arasında da yaygın çalkantılar doğurmuştu. Bu koşullar bazı muhalefet gruplarının kısa sürede İttihat ve Terakkiye karşı İngilizlerin de desteğiyle birleşmelerine zemin hazırladı. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, İttihat ve Terakkiye muhalefet eden tanınmış gazetecilerin ajanlar tarafından öldürülmesiyle daha da şiddetlendi. Bununla birlikte İttihat ve Terakki içinde de sorunlar bulunmaktaydı,teşkilatın İngiliz taraftarı Manastır kolu ile Alman taraftarı Selanik kolu arasında rekabet yaşanmakla,o dönemde Alman taraftarı Selanik kolu,azınlık durumuna düşen Manastır koluna üstün gelmişti.Bu durum bu partinin Manastır kolunun bir kısmını da saf değiştirip muhalefet ile işbirliğine yöneltti. Diğer taraftan İngilizlerin böyle bir ayaklanmayı teşvik etmesinin nedenide Berlin Antlaşması sonrası, Mısırın kendince işgali sonrası giderek kendi ekseninden uzaklaşıp,hızla rakibi Almanya eksenine doğru kayan ve II.Meşrutiyet sonrası da bu durumu sürdüren Osmanlı İmparatorluğunu kendi saflarına çekme isteğinden kaynaklanmaktaydı.
Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa, (1856-1913)
Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa, (1856-1913)
Derviş Vahdetinin yayımladığı İngilizler tarafından finanse ve himaye edilen ve yer yer Prens Sabaheddinin Adem-i merkeziyetçi görüşlerine de yer veren Volkan Gazetesi, İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin yayın organı durumuna geldikten sonra özellikle İttihat ve Terakkinin uygulamalarından zarar gören alaylı subaylar üzerinde etkili oldu.
12 Nisanı 13 Nisana bağlayan gece, askerler subaylarına karşı ayaklanarak kendilerine önderlik eden din adamlarının peşindeHeyet-i Mebusanın önünde toplandılar ve ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti ayaklanmacılarla uzlaşma yolunu seçti ve hükûmet üyeleri tek tek istifa etti. İsyancıların kurduğu yeni hükümet İngilizler tarafından desteklendi.
Adliye Nâziri Nâzım Paşa İttihatçı Ahmet Rıza Bey sanılarak isyancılar tarafından linç edildi. Aynı şekilde Lazkiye mebusu Arslan Bey de gazeteci Hüseyin Cahid sanılıp öldürüldü. Tahsilsiz ve alaylı olan askerlere halk arasından cahil ayak takımından hamallar ve bazı dindar kimseler de din elden gidiyor propagandalarının etkisiyle katılmıştı.
Ayaklanma Heyet-i Mebusan üzerinde de etkili oldu. O gün İttihat ve Terakki üyesi mebuslar, can güvenlikleri olmadığı için meclise gitmediler. Bazıları İstanbuldan uzaklaşırken, bazıları da kent içinde gizlendi. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Hükümetin ve meclisin etkisiz kalmasıyla, II. Abdülhamid yeniden duruma egemen oldu. Ayaklanmayı başlatan muhalefet ise, herhangi bir programdan yoksun olduğundan önderliği elde edemedi.
İstanbulda denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki asıl güç merkezi olan Selanikteki 3. Orduyu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmayı bastırmak üzere Hareket Ordusu kuruldu. Ayaklanmacılar 23 Nisanı 24 Nisana bağlayan gece İstanbula girmeye başlayan Hareket Ordusuna başarısız bir direniş çabasından sonra teslim oldular. Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan da bir gece önce Yeşilköyde toplanarak Hareket Ordusunun girişiminin meşruluğunu onaylamışlardı.
Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harpte yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğradı. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayanın 27 Nisanda II. Abdülhamidin tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşatın geçirilmesini kararlaştırmasıydı. Ayrıca II. Abdülhamidin İstanbulda kalması da sakıncalı bulunarak Selanikte oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamidi yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.
14 Mayıs günü Divan-ı Harbin vermiş olduğu ilk idam kararları 13 kişinin asılması ile yerine getirilmiştir. İdam sehpaları Ayasofya Meydanında Sultanahmet Adliyesinin önünde, Beyazıt Meydanında, köprübaşında, Beşiktaşta camii önünde, Kasımpaşada divanhane önünde, Sirkecide Sirkeci İstasyonu önünde kurulmuştur. İlk asılanlar dördüncü avcı taburu ve onbaşılardan arkadaşlarına elebaşılık etmiş olanlar olmuştur. Hüseyin Cahid ve Ahmet Rıza diye Lazkiye Mebusu Arslan Beyle Adliye Nâzın Nâzım Paşayı öldürmüşlerdir. Bunu takip eden günlerde Ali Kabuli Beyin öldürülmesine karışanlar,saraya mensup olanların bazıları, partiye muhalif gazeteciler ilk planda asılmışlardır.
1912ye kadar Selanikte ikâmet eden II. Abdülhamid Selanikin Bulgaristana 12 Kasım 1912 de savaşmaksızın teslimi sonrasında Beylerbeyi Sarayına getirilecek ve 1918deki ölümüne kadar burada hayatını sürdürecekti.
Hareket Ordusu'nun liderlerinden Resneli Niyazi Bey
Hareket Ordusunun liderlerinden Resneli Niyazi Bey
Manastır Askeri İdadisi Makedonyanın Manastır şehrinde bulunmaktadır ve günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Burada eğitim görenlerden biri de Mustafa Kemaldir(1896-1898). Binanin ikinci katında Mustafa Kemal için ayrılmış bir bölüm vardır. Aynı zamanda İttihat ve Terakkinin önde gelen isimlerinden Resneli Niyazi Bey de burada okumuştur. Resneli Niyazi Bey II. Abdülhamide Meşrutiyeti ilan ettiren ayaklanmanın liderlerinden ve ayrıca İstanbulda patlak veren 31 Mart İsyanını bastıran Hareket Ordusunda yer alan II. Meşrutiyetin önemli liderlerinden birisiydi.
FETVAYI ELMALILI HAMDİ YAZIR KALEME ALMIŞ
27 Nisan 1909 günü Meclis-i Umumi-i Milli, Sultanahmetteki Meclis dairesinde 240 mebus, 36 ayandan oluşan bir heyetle, Sultan II. Abdülhamidin haline ve Veliahd Mehmed Reşad Efendinin tahta çıkmasına oybirliğiyle hükmetmişti. Fakat bu kararın gerçekleşmesi için fetva alınması şarttı ve fetvanın şeriat hükümlerine uygunluğunu denetleyen Fetva Eminliğince tasdiki gerekti. Hal fetvasının ilk metnini Elmalılı Hamdi(Yazır)Hoca kaleme almıştı. Fetva Emini Hacı Nuri Efendi, Meclise davet edilmiş ve onayı istenmişti. Fetvada hal gerekçeleri olarak şunlar sıralanmıştı:
İŞTE SULTAN ABDÜLHAMİDİ TAHTTAN İNDİREN FETVA
İmamül- Müslimin olan Zeyd, bazı mesail-i mühime-i şeriyyeyi, kütüb-i şeriyyeden tayy ü ihrac ve kütüb-i mazkureyi men ü hark ü ihrak ve beytül-malde tebrir ü israfla müsevvek-i şeri hilafında tasarruf ve bila-sebeb-i şeri katl ü habs tağrib-i raiyye ve sair guna mezalimi itiyad eyledikten sonra salaha rücu etmek üzere ahd ü kasem etmişken yemininde hanis olarak ahval ü umur-u müslimini bil-külliye buhtel kılacak fitne-i azime ihdasında ısrar ve mukatele ika etmekle mena-i Müslimin Zeyd-i mezburun tagallübünü izale ettiklerinde bilad-ı İslamiyenin cevanib-i kesiresinden mezburu mahlu tanıdıklarına dair ahbar-ı mütevaliye vürud edüb mezburun bekasında zarar-ı muhakkak ve zevalinde salah melhuz olmağın Zeyd-i mezbure imamet ve saltanattan feragat teklif etmek veya hal etmek suretlerinden hangisi erbab-ı hall ü akd ve evliya-yı umur tarafından ercah görülür ise icrası vacip olur mu? El-Cevap: Olur. Ketebehu el-fakir es-Seyyid Muhammed Ziyaeddin ufiye anhu
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE:
(Müslümanların imamı olan kimse, bazı önemli şer-i konuları şeriat kitaplarından çıkarsa ve bu kitapları yasak etse, yaksa, yırtsa devlet hazinesini israf edip şeriata aykırı şekilde harcasa, idare ettiği kimseleri şeri sebep olmadan öldürse, hapsetse, sürse, başka türlü zulümleri de adet edindikten sonra, doğru yola yemin etmişken sözünden dönse, Müslümanların yaşayışını tamamen bozacak şekilde fitne çıkarmakta direnip onları birbirine öldürtse, buna engel olacak durumdaki Müslümanlar, onun zora dayanan tutumunu ortadan kaldırıp, İslam memleketlerinin pek çok yelerinden metbuu tanınmadığına dair haberler gelip yerinde kalmasında zarar ve ayrılışında iyilik olduğu düşünülürse, kendisine imamlık ve sultanlıktan vazgeçme teklif etmek veya hal etmek şekillerinden hangisi erbab-ı hall ve akd tarafından uygun görülmüşse, bu kararın uygulanması yerinde ve gerekli olur mu?)
31 Mart Vakası olarak bilinen ayaklanmayla İttihatçılar tarafından tahttan indirilip Selanike gönderilen Sultan II. Abdülhamidin, bu dönemde Suriyedeki şeyhi Mahmut Ebu Şamata yazdığı mektup tarihe ışık tutuyor.
Mektupta Sultan II. Abdülhamid, İttihatçıların ve Yahudilerin tüm ısrarlarına ve 150 milyon altın tekliflerine rağmen Kudüsü nasıl satmadığını kendi ağzıyla anlatıyor. Abdülhamid Han, mektubunda özellikle Filistinde Yahudilere toprak vermediği için tahttan indirildiğini dile getiriyor.
Sultan Abdülhamide bir cevap mektubu yazan Mahmut Ebu Şamat da halifeye hitaben Sen Müslüman ve hilafet üzerindeki emanete riayet ettin. Bu davranışın sebebiyle Allah senden ebeden razı olsun. diyerek kendisini teselli ediyor. Şeyh Mahmut Abuşamatın yakınları tarafından günümüze kadar kutsal bir emanet gibi korunan iki mektup da güvence altına alınmak üzere Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esada sunuldu.
31 Mart Vakasının ardından tahttan indirilen Sultan Abdülhamid, sürgün kaldığı Selanikteki Alatini Köşkünde belki de hayatının en zor günlerini yaşadı. II. Abdülhamid, bu dönemde yaşadıkları sıkıntıları Şamda bulunan ve mensubu olduğu Şazeli Şeyhi Mahmut Ebu Şamat ile yazdığı bir mektupla paylaştı. Tahttan indirilişi, olayların arka planı, sebepleri ve o şartları anlatan bir mektup yazan Sultan Abdülhamid, mektubu gizlice köşkün muhafızı ile Şamda bulunan şeyhi Mahmut Ebu Şamata gönderdi.
ŞEYHİN ABDÜLHAMİDE CEVABI
Mahmut Ebu Şamat, gelen mektubu büyük inkisarla okuduktan sonra cevaben bir mektup ele aldı. Şeyh Ebu Şamatın 2. kuşak torunu olan Ammar Ebu Şamat dedesinin ele aldığı mektupta, şu ifadeleri yazdığını naklediyor: Müslümanların Halifesi; Sen Müslüman ve hilafet üzerindeki emanete riayet ettin. Allah sana sabredenlerin ecrini versin. Bu davranışın sebebiyle Allah senden ebeden razı olsun Ey mülkün sahibi ve mâliki olan Allahım! Sen mülkü istediğine verirsin, mülkü istediğinden çeker alırsın. İstediğini aziz kılarsın, istediğini zelil kılarsın. Hayır senin elindedir. Muhakkak sen her şeye Kâdirsin.
Yaklaşık 100 yıllık tarihi mektup Mahmut Ebu Şamatın yakınları tarafından büyük özenle saklanmış. Kutsal bir emanet gibi korunan ve geleceğe adeta ışık tutan Sultan Abdülhamidin bizzat kendi eliyle yazdığı mektup Suriyede büyük özveri ile korunuyor. Sultan Abdülhamidin mensubu olduğu Şazeli Şeyhi Mahmut Ebu Şamatın 2. kuşak torunu olan Ammar Ebu Şamat, büyük bir özveri ile korudukları mektup için ayrı bir ihtimam gösterdiklerini anlatıyor. Çıktığı hutbelerde Sultan Abdülhamidin ne kadar büyük bir Sultan olduğunu anlatmak amacıyla birçok kez bu mektubu okuduğunu anlatan torun Ebu Şamat, Sultan Abdülhamid, Yahudiler tarafından 150 milyon İngiliz altını teklif edilmesine rağmen dünya dolusu altın verseniz bu teklifinizi kabul etmem diyerek huzurundan kovuyor. Gün geçtikte bu yüce insanın önemini anlıyoruz. diyerek büyük sultana sevgisini anlatıyor.
MEKTUBU SATIN ALMAK İÇİN YÜKLÜ PARA TEKLİFİ YAPILDI; AMA AİLE MECLİSİ ESADDA KARAR KILDI
Mektubun tarihi ve manevi bir boyutunun olduğunu kaydeden torun Ammar Ebu Şamat, Mektuplar yıllarca büyük bir özveri ile saklandı. Büyük dedem Ebu Şamat, İttihatçılar döneminde de mektubu korudu. Şamın Fransız işgalinde de bu emanet korundu. Şimdi torunları olarak bu güne kadar muhafaza ettik. Ancak aile fertlerine büyük para teklifleri gelmeye başladı. Bu teklifler üzerine aile fertleri bir araya gelerek alınacak kararı tartıştık. şeklinde konuşuyor.
Ammar Ebu Şamat, büyük dedesine gönderilen mektubun önemli ve tarihî bir bölge olduğu için güvenilir bir mekanda muhafaza edilmesine karar verdiklerini söyledi. Ebu Şamat, Aile fertlerine büyük paralar teklif edildi. Önemli ve tarihi bir belge olduğu için aile meclisi bunu reddetti. Ardından bu emanet mektubu emin ve güvenilir bir yere vermeye karar verdik. Aile fertlerinden Dr. Faruk Ebu Şamat bu mektubu Devlet Başkanı Beşşar Esada gönderdi. Kendisi korusun diye. diyerek mektubu güvence altına aldıklarını söyledi.
Sultan Abdülhamidin, şeyhi ve mürşidi Ebu Şamata gönderdiği mektup aynen şöyle:
Yâ Hû
Bismillahirrahmanirrahim vebihi nestain
Elhamdülillahi rabbil-alemin ve efdalü salati ve ettemmü teslim ala Seyyidina Muhammedin resulü rabbul-alemin ve ala alihi ve sahbihi ecmain vettabiine ila yevmiddin.
İşbu arîzamı tarikat-i Şazeli Şeyhi vücutlara ruh ve hayat veren ve cümlenin efendisi bulunan Eşşeyh Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine ref ediyorum:
Mübarek ellerini öperek ve duâlarını rica ederek selâm ve hürmetlerimi takdimden sonra arz ederim ki, sene-i haliye şehr-i mayısın 2. günü tarihli mektubunuz vasıl oldu. Sıhhat ve selâmette daim olduğunuzdan dolayı Allaha hamd ve şükürler ettim Efendim, evrâd-ı Şazeli kıraatine ve vazife-i Şazeliyyeye, Allahın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan dolayı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd ederim ve dâvet-i kalbiyenize daima muhtaç olduğumu arz ederim.
Bu mukaddimeden sonra, şu mühim meseleyi zat-ı reşadetpenahilerine ve zat-ı semahatpenahilerin emsali ukulü selim sahiplerine tarihî bir emanet olarak arz ederim ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim.
Ancak ve ancak Jön Türk ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyetinin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistinde Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler.
Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiyeye ve Ümmet-i Muhammediyeye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem diye katî cevap verdikten sonra halimde ittifak ettiler.
Ve beni Selanike göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâlaya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâma ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistinde Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim.
Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir.
Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim. İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim.
Ey benim muazzam üstadım! Bu bâbda sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahileri ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum.
Veselâmualeyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.