Küçük çocuk, bütün ağırlığını koltuk değneklerine verip dinlenirken, deniz kenarındaki lüks bir lokantanın vitrinini seyrediyordu. Yer yer buğulanan camekânın sol tarafında, kıymalı yumurtadan patlıcan kebabına, nohutlu pilavdan parça etlere kadar belki yirmi çeşit yemek sergileniyor; sağ taraftaki özel bölümdeyse, şişe geçirilmiş tavuklar dönüyordu.
Çocuk, arka sokaklardan birinde otururdu ve kâğıt mendil satarak geçinirdi. Dışarı her çıkışta, önünden geçerdi bu lokantanın. Buna rağmen vitrine, bir kez bile alıcı gözle bakmamıştı. Ama bir haftadan beri hastaydı. Özellikle son üç günde midesine doğru dürüst bir şey girmemiş, çektiği açlık yüzünden tek hedefi karnını doyurmak olmuştu.
Küçük çocuk, yemeklere bakıp yutkunmaktayken, vitrinde yankılanan bir sesle irkildi. Son derece şık ve şişman bir adam, sigara almak için çıkarttığı cüzdanından bir banknot düşürmüş ve denize doğru esen bir sert rüzgâr, parayı çocuğa doğru uçurmaya başlamıştı. Adam, önünü bile görmesini engelleyen şiş göbeği yüzünden koşamadığı için, boğuk boğuk bağırıp duruyordu.
Küçük çocuk, paranın geliş yönünü tahmin ettikten sonra, beş yıldan beri kullandığı koltuk değneklerinden birini ustalıkla kaldırıp, paranın üstüne bastırıverdi.
Bir yüz liralıktı bu, daha önce sadece bir kere gördüğü
Zorlukla eğilip parayı aldığında, şişman adam nefes nefese yanında belirdi ve hırıltılı bir sesle:
O para benim! dedi. Boşuna heveslenme!
Çocuk zaten o parayı cebine indirmek niyetinde değildi. Bir teşekkür onun için yeterli olacaktı. Parayı adama doğru uzatmak üzereyken, açlığın verdiği bir pişkinlikle:
Bu parada benim de hakkım var! diye atıldı. Eğer onu tutmasaydım denize uçacaktı.
Çocuğa bir tokat çakıp parayı almak, şişman adam için hiç zor değildi. Fakat birçok meraklı, onları izliyordu. Mecburen alttan alıp:
Peki öyle olsun! diye söylendi. Ne kadar istiyorsun?
Çocuk, eliyle vitrini gösterip:
İki tavuk alacak kadar, dedi. Biri bana, biri de bana bakan komşumuza.
Adamın gözleri yerinden fırlamıştı. Bir simit parası vermeyi düşünürken, iş büyük miktarlara ulaşmıştı.
Burnundan soluyarak:
Son günlerde tavuklar zamlandı! diye bağırdı. Ama bir tane istersen gidip alırım.
Çocuk, ister istemez boyun büktü ve kısmetini beklemeye başladı. Şişman adam ise rahatlamıştı. Çocuğun elinden kaptığı banknotu, cüzdanına itinayla koyduktan sonra, ağır adımlarla lokantaya yöneldi. Ve büyük bir saygıyla koşan garsonlardan birine:
Dünden kalan tavuklardan birini paketleyip dışarıda ki velede verin, dedi. Ama benim, bu lokantanın sahibi olduğumu sakın söylemeyin anlaşıldı mı?