İhsanla Musa Biri muslukçu, öteki kaynakçı. Biri yapılı, öteki ufak tefek. Birinin başı üşür, ötekinin bağrı hep açık. Biri öteberisini bollaşmış ceplerine tıkıştırır, ötekinin elinden poşet eksik olmaz. Birinin dört çocuğu var, ötekinin üç.
Sabahları işe beraber giderler. Yolda Kürt böreği alır, Çaycı Halitin taburelere çöküp yerler. İhsan çabuk bitirip cigarasını yakar. Musanın dişler de ciğerler de çürük. Ağır çiğner, sigara da içemez zaten.
Çok nadir konuşurlar. Ayrılırken hayırlı işler dilerler mesela. Bazen onu bile bakışlarıyla derler. Her gün aynı işleri yaparlar. Elleriyle gözleri çalışır. Pek düşünmezler. Hırsları yoktur. Korkuları da. Allahın rızıklarını vereceğine inanırlar. Verir de. Cuma namazını ve Ramazanda orucu aksatmazlar.
Yemeği aynı esnaf lokantasında yerler. Tabildotta ne varsa. Akşamları aynı köşede, aynı saatte buluşur, mutlaka Halk Ekmeke, -ayın kaçı olduğuna bağlı olarak- bazen indirimli markete, manava, kasaba da uğrar, aynı yokuştan evlerine inerler.
Her sabah çıkarlar yokuşu. Her akşam inerler. Çıkarken dışa basarlar hafiften. Evlerine, ailelerine biraz daha yakın, birbirlerine biraz yabancı. İnerken ise içe basar ayakları. Aynı kaderi paylaşan insanlara has bir çekimle omuzları birbirine yaklaşır. Bedenleri yorgun, gönülleri rahat, bırakırlar adımlarını. Çalışıp hak edince yollar bile eğilir insanın karşısında. O yokuştan indikleri akşamlardır kendilerini en iyi hissettikleri zamanlar.
***
Başlangıçta, o kış akşamının da yıllardır tekrarlananlardan pek farkı yoktu. İhsanla Musa her zamanki saatte, her zaman buluştukları köşede bir araya gelmiş, sözsüz selamlaşmalarının ardından yola koyulmuşlardı. İhsan, önce Halk Ekmeke uğramış, sonra elma ve deterjan satın almış, Musa ise tespihini sallayarak onu beklemiş, alışveriş yapmamıştı.
İhsan, indirimli marketin kasasında sıra beklerken, Musanın dalgın dalgın önüne bakmakta olduğunu gördü. Ara sıra yapardı böyle. Aklı işte kaldı herhalde diye düşündü İhsan, üstüne varmadı. Böyle durumlarda biri açılmazsa, diğeri sorgulamazdı.
Sessizce yürüdüler. Tarihi duvarın kıyısından köşeyi döndüler. İhsan her zamanki gibi yokuşun başında yumuşakça içe basarak gövdesini arkadaşına doğru eğdi. Ama kolu Musanınkine değmedi. Biraz daha eğilerek yürümeye çalıştı. Musanın ayakları dışa basıyor, bedeni ters tarafa yatarak İhsandan uzaklaşıyordu.
İhsan şöyle bir yutkundu. Hayatta en değer verdiği adam kendisinden kaçıyor muydu? Biraz daha eğilerek dostuna dokunmak, yanıldığını hissetmek istedi. O sırada ayakkabısının kenarı iki kaldırım taşı arasına takıldı. Poşetlerinden biri yere düştü. Elmalar yokuş aşağı sekerek yuvarlanmaya başladı. İhsanın dizleri büküldü. İri cüssesi elmaların peşi sıra yolu boylamak üzereydi ki, güçlü bir el kolundan yakaladı. İki eski dost göz göze geldiler. İhsan çatlak dudaklarını sıkarak tek kelime etmeden teşekkür etti. Musa başını sallayarak kabul etti. Acıdan İhsanın yüzündeki kırışıklar iyice derinleşmişti. Musa, İhsanın koluna girdi. Yokuş aşağı devam etmek yerine geldikleri yönde yürümeye başladılar.
Çaycı Halitin taburelerine oturdular. İhsanın burkulan ayağı zonkluyordu ama merakı acısından büyüktü. Musa, çaylar gelene kadar önüne bakıp tespihini hızlı hızlı çevirmeye devam etti. İlk yudumlarını alıp uzaklara baktılar. Musa:
Bizim kız dedi. Senin oğlana varmak istiyormuş. Hafifçe öksürdü. Haberdar mısın?
İhsanın omuzları gevşedi. Gözleri parladı. Rahatladığını belli etmemeye çalışarak Kendi mi dedi? diye sordu. Musa başını sallayarak onayladı. İhsan sigara yaktı. Derin bir nefes çekti. Soğuk havada duman hepten büyüdü.
Eee Sen ne dedin?
Ne diyecem Defol karşımdan Sen kim oluyorsun da Tövbe Tövbe. Tespihini düşürdü. Yerden alıp çamurunu pantolonuna sildikten sonra eskisinden daha sert sallamaya başladı.
İhsan, elini çocukluk arkadaşının omzuna attı. Gözlerini gözlerine dikerek:
Eee? Benden iyi dünür mü bulacan Musa Efendi? diye sordu.
Musanın kaynaktan kan çanağına dönmüş kısık gözleri bir süre tepki vermeden dik dik baktı. Sonra bakışları öne indi. Dudakları gevşedi.
Bayramdan bayrama yaptığı gibi elini arkadaşının omzuna koydu. Şöyle bir sıktı. Nemlenen gözünü göstermemek için ani bir hareketle başını çevirdi. Halite hesabı getirmesini işaret ederken İhsana Geç kalmayalım, daha sana elma alacaz. dedi.
Yalnız parasını ben ödeyecem, ona göre.