-
- Üyelik Tarihi
- 3 Haz 2020
-
- Mesajlar
- 6,256
-
- MFC Puanı
- 72,460
GERÇEKLE YÜZLEŞMEKTEN KAÇINMAK..
Budizmin kurucusu ve Budha olarak da anılan Siddhartha Gautama, öğretisini yaydığı yıllarda rahiplerine şöyle bir öykü anlattı:
Genç yaşında dul kalan bir baba, yaşamını biricik oğluna adamıştı. Yavrusunu evde bırakıp köy dışına işe gittiği bir gün, haydutlar köyü bastılar, tüm evleri yaktılar ve küçük oğlunu kaçırdılar. Dönüşünde bir harabe yığınıyla karşılaşan baba, umutsuzca çocuğunu aradı. Dumanları tüten köyde bir çocuğun yanmış cesedini bulunca, oğlunun kalıntıları sandı. Usulünce bir cenaze töreni hazırladı, cesedi tamamen yaktı, külleri topladı ve bir torbaya doldurdu. Omzuna astı ve hiç çıkarmadı. Bitmeyecek bir yasa girmişti. Artık gittiği her yere külleri koyduğu torbayı da götürüyordu.
Oysa oğlu yaşıyordu ve yıllar sonra bir gün haydutların elinden kaçmayı başardı. Günlerce yürüyerek köyün yolunu buldu. Bir gece geç vakit, babasının yıkılanın yerine yaptığı yeni evin kapısını çaldı.
Baba sordu:
- Kim o?
- Benim, oğlun. Kapıyı aç baba!
Oğlu sandığı çocuğun küllerini yanından hiç ayırmayan mutsuz baba, sefil biri kendisiyle alay ediyor sandı.
- Defol, diye bağırdı.
Çocuğu defalarca kapıya vurdu ve babasını açmaya, kendisiyle konuşmaya çağırdı. Ama hep aynı yanıtı alıyordu: Defol!
Umudunu yitiren oğul, sonunda bir daha dönmemek üzere gitti.
Budha Siddhartha, öyküyü bitirince başını önüne eğdi. Bir an sustu. Sonra başını kaldırıp rahiplerine baktı ve ağır ağır:
“Eğer bir fikre, mutlak gerçekmiş gibi sarılırsanız; gerçeğin ta kendisi gelip kapınıza vurduğunda, o kapıyı açmak ve gerçekle yüzleşmek yeteneğiniz kalmaz.
Budizmin kurucusu ve Budha olarak da anılan Siddhartha Gautama, öğretisini yaydığı yıllarda rahiplerine şöyle bir öykü anlattı:
Genç yaşında dul kalan bir baba, yaşamını biricik oğluna adamıştı. Yavrusunu evde bırakıp köy dışına işe gittiği bir gün, haydutlar köyü bastılar, tüm evleri yaktılar ve küçük oğlunu kaçırdılar. Dönüşünde bir harabe yığınıyla karşılaşan baba, umutsuzca çocuğunu aradı. Dumanları tüten köyde bir çocuğun yanmış cesedini bulunca, oğlunun kalıntıları sandı. Usulünce bir cenaze töreni hazırladı, cesedi tamamen yaktı, külleri topladı ve bir torbaya doldurdu. Omzuna astı ve hiç çıkarmadı. Bitmeyecek bir yasa girmişti. Artık gittiği her yere külleri koyduğu torbayı da götürüyordu.
Oysa oğlu yaşıyordu ve yıllar sonra bir gün haydutların elinden kaçmayı başardı. Günlerce yürüyerek köyün yolunu buldu. Bir gece geç vakit, babasının yıkılanın yerine yaptığı yeni evin kapısını çaldı.
Baba sordu:
- Kim o?
- Benim, oğlun. Kapıyı aç baba!
Oğlu sandığı çocuğun küllerini yanından hiç ayırmayan mutsuz baba, sefil biri kendisiyle alay ediyor sandı.
- Defol, diye bağırdı.
Çocuğu defalarca kapıya vurdu ve babasını açmaya, kendisiyle konuşmaya çağırdı. Ama hep aynı yanıtı alıyordu: Defol!
Umudunu yitiren oğul, sonunda bir daha dönmemek üzere gitti.
Budha Siddhartha, öyküyü bitirince başını önüne eğdi. Bir an sustu. Sonra başını kaldırıp rahiplerine baktı ve ağır ağır:
“Eğer bir fikre, mutlak gerçekmiş gibi sarılırsanız; gerçeğin ta kendisi gelip kapınıza vurduğunda, o kapıyı açmak ve gerçekle yüzleşmek yeteneğiniz kalmaz.