Bir kaplumbağa yürüyor.
Sırtında kocaman bir kabuk.Uçuk gri ,çok uçuk kahverengi, Prens dö Gal biçiminde kocaman bir kabuk
Yavaş yavaş yürüyor bir kaplumbağa
Bu kaplumbağa yüz yıl yaşamış.İki yüz yıl yaşamış bu kaplumbağa. Güneşli günler görmüş, yağmurlu günler görmüş Taşlar atmışlar bu kaplumbağaya ,kabuğunun içine kaçmış;
sonra yavaş yavaş,sonra usul usul çıkarmış kafasını;bir adım bir adım daha
Bir yerlere gitmek ister kaplumbağa.Ne rotası , ne pusulası Ama anlayın canım ,siz anlarsınız;bir yerlere gitmek ister,ah ister bu kaplumbağa Sesler gelir,gürültüler gelir uzaklardan:
Şu kaplumbağayı ters çevirelim , çaresizlik içinde oynayan ellerini, ayaklarını seyredelim, gülelim. Kaplumbağa yalnız,kaplumbağa kimsesiz
Çizik çizik buruşuklar içinde boynu ; bazen kabuğundan uzatır kafasını, küçücük siyah gözleriyle bakar etrafına.Sonra sert bir ayak sesi, sonra bir gürültü,sonra gürültüler; gene çeker içine kafasını kaplumbağa. Akdeniz kıyılarında hayat ne güzeldir.
Bir kadının elini tutarsın.Güneş yakmaz ısıtır; kalbin üşüyen dokularını ısıtır.Tehlikeli ayak sesleri kaybolmuş Her ses bir serenat,her ses bir yaşama aşkının türküsüdür.
Çekinmeden, korkmadan sevmek istersen sevebilir,haykırmak istersen haykırabilirsin.
Ve yürüyebilirsin kafanı kabuğundan çıkarıp Siz bir güneş altında,bir deniz kenarında bir kaplumbağanın duymak istediği güvenliği hayatınızda hiç duydunuz mu?
Duydunuz mu bu güvenliği Gerine gerine :
Hürüm, yaşıyorum, benim, diyebildiniz mi? Kaplumbağalar pek diyemezler bunu,ama siz de diyemezsiniz.
Saat dokuzda işbaşında olmak var.Biriken borçları ödemek Kızdırmamak kimseyi On ikide paydos,bir buçukta iş
Akşamın beşi bir türlü gelmez Cepte para kaplumbağa o kadar az ki, dolmuşla otobüs arasında tercih yapmak;
Kant felsefesi üzerinde düşünmekten çok daha uzun sürer Sev, sevmezsin;
yaşa yaşayamazsın Işıklı vitrinler, fiyakalı otomobiller
Kürklü, yumuşak, gülümseyen kadınlar
Hepsi sahillerin öteki tarafındadır
Ve bir kere gelmişsin dünyaya. Yaşamak,göğsünü benim diye döve döve yaşamak.yaşadığını duya duya yaşamak.
Ayın sonu, cepte iki buçuk lira Saat dokuzda işin başında olacaksın. On ikide yemek tatili.
Bir buçuk,beş
Her gün bu, bu her gün.Başını dışarı uzatmayan kaplumbağa gibi.
Şu sırtımdaki kabuktan soyunsam;bir dikilsem, haykırsam güneşlerin ve yağmurların altında,bin yıllık baskıların isyanıyla haykırsam:
-Ben de varım , ben de insanım ,sevmek istiyorum ben de,sevilmek istiyorum ben de Bir elde sefertası Saat dokuzda gelmezsen olmaz.
Saat on ikide sefertasını açacak ve makarnayı çatallayacaksın Sonra emekliye ayıracaklar seni.Çürümüş vücudunda hayatın karşısında, fırlatılmış bir tükürük gibi yalnız bırakacaklar seni.
Akdeniz kıyılarında bir neşeli bir kadınla el ele yürümenin tadını tadamadan, sufli bir köşede ölümü bekleyeceksin.
Korkutulmuş bir kaplumbağa gibi, başı daima kabuğunun içinde , daima ürkek, daima haykırmadan, yaşamın türküsünü çağırmadan.
Karşı sahillerde ışıklar Karşı sahillerde en neşeli kahkahalar
Sokulursan yanlarına, bir budala bir aciz, bir sünepe diye bakarlar sana.Sen bin yılın ürkek , bin yılın koşmasını bilmeyen zavallı kaplumbağasısın.
Çocuklardan ne haber, çocuklardan? Adam olacaklarına karşı sahillere çıkacaklarına itimadın var mı?
Bak şimdiden alay ediyorlar seninle.Ya karın, yandaki komşu karısının elbiselerini kıskanmıyor mu? Sen bağır istediğin kadar:
Hanım hepsi bu, yetmiyor para. Kızdığı zaman vereceği cevap, bütün kadınların kızdıkları zaman verdiği cevabın aynıdır:
- Sen adam mısın? Düşün adam mısın sen? Sen bir kaplumbağasın.İçine çekik ,ters çevrilmekten, örselenmekten korkan bir kaplumbağa Bin yıl yaşadın, bin yıl daha yaşayabilirsin.
Hayatta bir şey, bir tek şey vardır:
Yaşayabildim, demek. Diyemiyorsan gel yanıma, gel buraya; gel dertleşelim ve istersen arayalım kaplumbağa olmamaktan nasıl mümkündür kurtulmak