Neler yeni
MEGAForum - Teknoloji Forumu

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı yada giriş yapmalısınız. Forum üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • Web sitemizin içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için Web sitemize kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Web sitemize üye olmak tamamen ücretsizdir.
  • Sohbetokey.com ile canlı okey oynamaya ne dersin? Hem sohbet et, hem mobil okey oyna!
  • Soru mu? Sorun mu? ''Bir Sorum Var?'' sistemimiz aktiftir. Paylaşın beraber çözüm üretelim.

14 Haziran 2020 Günün Hikayesi

Tokyo

Bizi öldürmeyen şey güçlendirir.
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    3 Haz 2020
  • Mesajlar
    6,256
  • MFC Puanı
    72,480
Oğuz Aral'ın "Huysuz İhtiyar" Adlı Kitabından Kendi Anlatımıyla Anısı ;

"Geçenlerde dişçim:
“Artık, inadı bırakmak zorundasınız Oğuz Bey. Size bir protez yapmamız gerekiyor” dedi.

“Nee!.. Ben yüzük ve kol saati bile takamam. Gömleğimin yakası enseme değince sinirlenirim… O tenekeyi ağzıma nasıl sokarım?..” diye gürledim.Aslında gürlemek istedim de ağzımdan:

“Pfotef… Ben yümüfüf müfkof!..” gibisinden Avni’ce sesler çıkardım.Çünkü son yıllarda beni terk etmeye başlayan saçlarıma ve dişlerime yeni iki diş daha eklenmişti.Zalim dişçi,son olarak önden iki dişimi daha benden çalmıştı…Dişlerimin arasında oluşan boşluklardan hava kaçırıyor ve konuşurken pofuf, lofuf gibisinden Türkçe’de olmayan sesler çıkarıyordum.

“Ben, bunları dama atayım, yenisi çıkar!” filan dedimse de dişçim bilimsel bir ukalalıkla:
“Beslenme bozukluğu başlayacak” dedi.
“Zaten bir şey çiğnediğim yok. Son yıllarda alkolle besleniyorum.”

“Ama güzel bir kıza gülümsemeniz gerekince, ne yapacaksınız?”

Bu doktor bir haindi…Bir zalimdi… Belki de gizli bir Rus casusuydu. Bir hafta sonra, yarım ay şeklindeki bir tenekeye iliştirmiş üç dört kazma dişi burnuma dayayıp: “Nasıl buldunuz?” diye sordu.

Protez,kıçlarına sopayla vurduğum zaman Bekir’in itlerinin bana hırlayışlarını anımsatıyordu.Ben de yeni protezime “Hırrf” diye hırladım.
Tenekeyi ağzıma sokar sokmaz,midemin ne hale geldiğini ve neler olduğunu anlatmayacağım.

Yalnız “Beygir kompleksim” uzun sürdü. Evde, durup dururken eşinip kişniyordum… Hatta ruhumun derinliklerinden şaha kalkma arzuları yükseliyordu. Çünkü, o teneke ağzımdayken kendimi ağzına gem vurulmuş beygir gibi hissediyordum.

İlk protez kazasını pencereden denizi seyrederken geçirdim.Günde içtiğim üç paket sigaranın yardımıyla öksürürken, protez fırlayıp gitti ve camı kırdı. Allah’ın ayazında, bir camcı bulup camı taktırana kadar dondum.Böylece, protezin nezle yaptığını da öğrenmiş oldum.

Daha ilk günlerde protezimle geçinemeyeceğimiz belli oldu.Alçak,ağzının orasını burasını yeni bir pabuç gibi vuruyor,bazen fırlayıp gidiyor,öteberiyi kırıyordu.Ben de onu evde takmamaya karar verdim.Ancak, dışarı çıkınca ya da eve biri gelince, “adamlık ağzımı giyinirim” dedim.

Yalnız, çıkarınca nereye koyacaktım? Yıllardan beri protez mahkûmu olan bir arkadaşım,takmadığım zamanlar onu su dolu bir bardağa koymamı salık verdi.

Ama bir bardağın içinde sırıtarak bana bakan dişleri görürsem ben, ömür boyu herhangi bir bardaktan bir daha su içemem.Su o kadar önemli değil, içki de içemem.Bu yaştan sonra şişeden içecek değilim ya!..

Sonunda protezimi, dergi ve kitapların arasına koymaya başladım.Ama hangi dergiydi, hangi kitaptı ara ki bulasın.Evde binlerce dergi ve kitap var.

Zaten, çocukluğumdan beri dalgın ve unutkan biriyim!
“Şeytan aldı götürdüüü…Satamadan getirdii…Lan alçak, neredeysen ses ver!” diye evde bütün gün dört döndüğüm oluyordu.

Bazen evin kapısı çalınıyor.Pencereden bakıyorum,bir konuk gelmiş…“Bif dakkaf!” diye ünüleyip yıldırım gibi başlıyorum protezimi aranmaya…Oradan oraya deliler gibi koşuşturup namerdin saklandığı yeri bulmaya çalışıyorum.

Tabii, kapıdaki bir süre sonra sıkılıp gidiyor ve muhtemelen eve kadın filan attığımı düşünüyor.Kitap, dergi gibi entelektüel metodlar sökmeyince, protezimi yanımda taşımaya karar verdim.

Artık, deli danalar gibi oradan oraya saldırarak kendime bayramlık bir ağız aramaktan vazgeçmiştim.

Dişli tenekeyi, mendilime sarıp cebime sokuşturuyordum.Gerektiği anda,hızlı silah çeken bir kovboy fiyakasıyla çekip yerine yerleştiriyordum.

Vee, yeni dişlerimle en dayanılmaz olduğuna inandığım gülücüklerimle gülümsüyordum.

Geçen akşam evde yalnızdım.Keyifle limonlu votkamı hazırladım.Steyvırt Grencır’la Mel Ferır’ın oynadığı ve benim için bütün zamanların en güzel filmi olan Skaramuş‘u izlemek üzere televizyonun karşısındaki koltuğuma çöktüm.

Ama çökmemle “Yandım Allah!” diye havaya zıplamam bir oldu.Birisi, fena halde kıçımı ısırmıştı.Birisi değil, ben kendi kıçımı ısırmıştım.Mendilden sıyrılan protez,cebim delik olduğu için pantolonun ağ kısmına yuvarlanmış,üstüne oturunca da alçak dişli teneke beni dişlemişti.

Böylece,kendi kıçını ısırabilen ilk insan olarak insanlık tarihine geçmiş bulunuyorum.

İhtiyarlayınca Cumhurbaşkanı, Başbakan filan olunuyor diye aldanmayın…
Beş paralık aklınız varsa,sakın ihtiyarlamayın!"

Oğuz Aral

 

Tokyo

Bizi öldürmeyen şey güçlendirir.
MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    3 Haz 2020
  • Mesajlar
    6,256
  • MFC Puanı
    72,480
Tüm Babalara itafen güzel bir öykü!!!

İlkokula gidiyordum. Çocukluğumun yoksulluk günleriydi. Babamın işsiz olduğu tarihlere denk gelir. O gün okuldan çıkmıştım, babamla bir lokantaya girmiştik. Tezgahta daha önce soframıza hiç teşrif etmemiş bir yemek görmüştüm. Köfteler sulu patatesin içindeydi. Hiç unutmam.
Yemeğin adı İzmir köftesiydi. Görünüşüyle çok hoşuma gitmişti. Babam ne yemek istediğimi sorduğunda, ona o yemeği göstermiştim. Serde yoksulluk olduğu için, önce fiyatını sordu babam mecburen. İyi hatırlıyorum o günün şartlarına göre, tezgahta en pahalı yemek oydu.
Babam önce bana baktı sonra yemeğe. "Şu fiyata olmaz mı? Çocuğun canı çekmiş" dedi. Tezgahın arkasındaki adam gayet umursamaz bir sesle "olmaz" diye karşılık verdi.
O gün, babamın yüzünde gördüğüm o çaresizlikten sonra çocukluğum boyunca, bir daha babamın yanında hiç acıkmadım...

 

Malkoçoğlu

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    28 Nis 2020
  • Mesajlar
    2,639
  • MFC Puanı
    18,383
Ne denebilirki bu hikaye ye .Herkesin bir yerde bir gün canını acıtır.
 

Malkoçoğlu

MFC Üyesi
  • Üyelik Tarihi
    28 Nis 2020
  • Mesajlar
    2,639
  • MFC Puanı
    18,383
KIRMIZI ARABA
Süleyman kara bıyıklı bir işçidir
Ve bu kara bıyıklı Süleyman'ın hikayesidir
İş bulduğu günlerde evine dik dönmekte
Ve götürdüğü ekmeği yemektedir
Karısı Neriman ve oğlu Cevahir'le birlikte
Ne kadar zalim esse de rüzgar
Ne kadar belini bükse de ekmek parası
Aslan gibi bir adamdır işçi Süleyman
Onun Cevahir’i vardır
Cevahir altı yaşındadır
Çünkü gözleri çakmak çakmaktır
Çünkü Süleyman’a bir başka bakmaktadır
Bir pazar sabahı
Tutar babası Süleyman; Cevahir'in elinden
Ve yanında kader yoldaşı karısı Neriman
Çıkarlar gezmeye İstanbul’u inadına
Bir yol düşünür Süleyman
Ulan bu bahtı kapalı kentte
Yürümek de parayla değildir elbette
Üstelik Neriman’a hanidir istediği o naylon terlikle
Canından özgü Cevahirine
Bir gazozla bir simidi alabilecek kadar
Para da vardır cepte
Yürürler İstanbul şehrinin kalbine
Önce Nerimanın naylon terliği alınır bir seyyardan
Sonra da beğenirler simidin en hasosunu umutları Cevahir’e
Anlatır işçi baba Süleyman
İş ararken adım adım arşınladığı sokakları
Bak Cevahir işte şu Yeni Cami
Hem cami hem güvercinlerinin bakması nasılsa bedavadır
Bak Cevahir şu dumanı tütenler vapur
Şu çığlık çığlığa ağıt yakanlar martılardır
Hem vapurun dumanı hem vapurun düdüğü de bedavadır
Bak Cevahir şu uzakta görünen de köprüdür
Geçmesi değilse de onun da bakması bedavadır
O pazar günü
Kara bıyıklı işçi Süleyman
Karısı can yoldaşı Neriman
Ve gözleri çakmak çakmak olan oğulları Cevahir
Gezerler İstanbul şehrini böyle bedavadan
Ve birden mumun alevi söner
İstanbul’un yalanı biter
Nasıl olur bilinmez takılır Cevahir’in gözü
Bir oyuncakçı vitrininde
Pırıl pırıl yanan kırmızı oyuncak arabaya
Döner karabıyıklı dağ gibi babası Süleyman’a
Bana şu kırmızı arabayı alsana baba
Alsana be Süleyman
Canına can parçana
Bir oyuncak araba almayacaksan eğer
Yuh olsun sana
Nasıl olsa babası onu çok sevmektedir
İşin belası küçük Cevahir bunu bal gibi bilmektedir
Bir vitrindeki kırmızı arabaya bakar Süleyman
Bir karısı Neriman’a
Sonra takılır gözleri Cevahirin gözlerindeki umuda inadına
Ulan alt tarafı bir oyuncak araba
Dünya yansa yorganın yok içinde Süleyman
Alem çökse üstüne hayıfın çok Süleyman
Bakarsın cepteki son gazoz parasına
Cevahir’in o kocaman umuduna
Yakışır şu kırmızı araba
Bırakır karısı Neriman’la Cevahir’i dışarda
Girer iflah etmez bir umutla dükkana
Sorar dağ gibi Süleyman
Usta şu vitrindeki nazlı gelin
Şu zalımın ışıltısı
Şu bahtımın kara yıldızı
Şu İstanbul ağrısı
Şu Cevahir’in çakmak çakmak gözleri
Şu kırmızı araba kaç para
Bir Süleyman’a bakar adam bir arabaya
Çok para der hemşerim yani çok para
Süleyman cebinde bir gazoz parası
Yıkılmış bir dağ artığı
Bir tufan sonrası perişanlığı
Döner kapıya çıkmak için dışarı
Oğlu Cevahir
Kırmızı arabayla getirecek
Babasını beklemektedir
Nasıl olsa babası ordan
O kırmızı arabayla çıkacaktır
Nasıl olsa
Kara bıyıklı dağ gibi
İşçi Süleyman babasıdır
Yani Cevahir’in gözünde o
Dünyanın en güçlü
Dünyanın en zengin
Dünyanın en büyük adamıdır
Süleyman
Ama Süleyman
Eli boş çıkar dükkandan
Sorar Cevahir hani baba
Hani kırmızı araba
Sorar hesabı bulutlar dağa
Nasıl desin Süleyman
Nasıl desin adam yüreği
Ben onu sana alamadım
Benim ona param yetmedi diye
Başlar ağlamaya Cevahir
Başlar bulutlar ağlamaya
Yanar yerin yedi arzı
Ve güvercinlerin kalbi başlar kanamaya
Ulan istanbul yanar içine Süleyman’ın
Sorar Cevahir
Hani baba hani kırmızı araba
Martıları gösterir Süleyman
Bak ne güzel uçuyor
Cevahir martılar havada
Boş ver kırmızı arabayı
Baksana martılara
Bakmaz martılara Cevahir
Bakar yangın gibi arabaya


Ama bak der Süleyman
Ne güzel uçuyor martılar havada
Cevahir bir çocuktur küçük yüreğinde yer çoktur
Takılır gözü martılara
Gözünden sel olup akan kan rengi yaşlarını siler
Evet der ne güzel uçuyor martılar havada
Ve unutur gider Cevahir kırmızı arabayı
Unutur gider dalar gözleri martılara
Cevahir unutur unutmasına ya
Kara bıyıklı dağ gibi işçi baba Süleyman
Ömrü boyunca unutmaz o kırmızı arabayı
Her gece döşeğine yattığında
Uyumak için gözlerini kapadığında
Demir lokma gibi
Bir kırmızı araba takılıt durur kursağına
Bütün ömrü boyunca
İşte bu
Kara bıyıklı Süleyman’ın hikayesidir
Ve herkesin bir yerine
Birgün bir Süleyman acısı değmiştir
İbrahim Sadri
 
Üst Alt