Bana benzemeyen bir çok insan tanıdım boyun eğişle başkaldırma arasında kaldığım noktaları birleştirme çabasındaydım. Hiçbir başlangıç yüz yüze geldiğim onca sonun en başında yaşanmadı bende nedense duraklama ihtiyacı hissettirdi bana benzemeyen o bir çok insan. Sıvası dökülmüş bir yüzüm vardı ve ne olursa olsun yaşamak zorundaydım. En sonunda rahat bir nefes alacağımı bilmekle kör olmak arasında kalırken bütün renkler baktığım zamana göre değişirdi. Aslında sorun siyahla beyazda. Aralarına doluşan sarı, mavi, kırmızı, masum olduklarını kanıtlarcasına sakindiler hayatımda. Ya kötü olacaktım, ya iyi, ortası yok. Ortası bir hiç. Ya siyah olup bütün renkleri boğacaktım, ya da beyaz gibi renklere katılarak aydınlatacaktım... İşte benim de kaygım buydu... Masumiyetimin, içimde açığa çıkan güvensizliğimin kaygısı... Kendimi onarmak için başvurduğum onlarca yolun sadece biri belki, önemi yok... Böylece yarım kalmış acılarımı tamamlamak arzumun itici suçluluğunda, başıma gelebilecekler açısından daha güçlü buluyorum kendimi.
Başına buyrukluk anlamına çıkmayan, ama hep öfkeli, hep kışkırtıcı yönümdü bu. Sonrasını nasıl tanımlamak gerek, bilmiyorum her zamanki gibi başlayıp, ıslak dönüşlerle devam ediyor yaşam baş dönmesi gibi. Son yok, eminim beklemekten zevk aldığım melek sonu getirecekti, son olacaktı, sonsuz olacaktı benim için. Çukurların, düzlüklerin, çıkıntıların arasında dikkatle yürürken, belki uzun bir zaman yola çizilmiş seksek işaretlerine imrenerek baktım . .